Genel

İnsan Niye Yaşar?

hangman noose with a dramatic background

Haydi size son bir hikaye anlatıp sessiz kalabalığıma veda edeyim…

İnsan niye Yaşar?

Kimi şan, şöhret, para, aşk, çocukları ya da başarı için Yaşar. Bu hikayenin adam görünümlü çocuğu ise rüyalarında gördüğü ve içten içe aşık olduğu Asena yı bularak, kaybettiği yolunu bulmak, oba kurarak çocuklarının babası olmak istiyordu.

Kendine yüklediği ya da ona yüklenen misyonunu tamamlamak adına bazen bir onbaşı bazen ise bir komutan gibi üzerindeki ateşten gömleğiyle, önüne çıkan tüm engelleri aşarak kızıl elmaya varmayı düşlüyordu. Ne kızıl elmaya varmak ne de Asena’ya denk gelmek öyle göründüğü kadar kolay değildi. Tüm bunları başarabilmek için kocaman ve yürekli bir adam olmak bu yolculuğun değişmez kuralıydı. Bir türlü içindeki çocuğu büyütemiyor ve yalnızca yaptığı işin hakkını vermeye çalışırken koca ve yürekli bir adam olabiliyordu.

Üzerindeki ateşten gömlek, içindeki çocuğu içten içe yakmaya başlamıştı. Eh bir de üzerinde taşıyamadığı ve çantasında gizlediği onuru vardı. Çanta o kadar ağırlaşmıştı ki, çocuk bu yükü taşıyamaz olmuş ve derisi kap kara olan sokak çocuklarına benzemeye başlamıştı. Artık ya kocaman bir adam olarak misyonunu tamamlamak ve menzile varmak için odağını dağıtmadan mücadele edecekti ya da her yeri yangın yeri olan memleketinde kendisi ile birlikte tüm sokak çocuklarını terk edecekti. Sokak çocuğu deyip geçmeyin… bu çocuklar istediklerinde tam bir salon adamı olabiliyordu. Ama salon adamları korkmadan sokakta iki adım bile atamıyordu.

Deniz manzaralı bir bahçede koca bir tohum ağacının altında Üç tane koltuk vardı. Çocuk, adam ve genç halleri ile yüzleşmeye karar vermişti. Ağacın en yüksek dalından aşağı sarkan urganın içinden gökyüzüne bakınca hilal net bir şekilde görünüyordu. Hilal’e karşı sallanacak olan ya çocuk olacaktı ya da adam. Gencin keyfi yerindeydi. Nasılsa ben gencim ve beni kimse asmayı göze alamaz sanıyor ve kendine çok güveniyordu. Derken çocuk adama “ya sen ya ben” dedi. Sen varken ben hiç oyun oynayamıyorum. Bana hep ağır işler veriyor ve karşıma geçip gülüyorsun. Artık buna tahammül edemiyorum. Senin yüzünden Asena’mı çok üzdüm. İnandığını ve uğrunda ölebileceğini söylediğin her şey yalan ve bütün işleri ben yaparken ortalıkta kahraman diye gezen de sensin. Tamam sen kahraman ol ama bende ayşecik ve sezerciğin masum aşklarına benzeyen hikayemde başrol oynamak istiyorum. Ne zaman bir araya gelsek bir anda sen beliriyorsun ve ne ayşecik kalıyor ne sezercik. Yeter artık ya git buradan ya da as kendini diye haykırdı çocuk. 

Genç hali her şeyi pür dikkat izliyordu. 

Adam, tüm bunlar senin suçun. Zamanında büyüyebilseydin her şey çok daha güzel olacaktı. Seni beslemekten sayende aç gezer oldum. 5 yaşında çoktan ölmeliydin ve koca bir adam olmak zorunda olmasaydın. Senin ne kahkahana ne de ağlamana tahammül edemiyorum. Hem sevdiğin ve ayşecik sandığın ufaklığın senden önce çok renkli bir hayatı vardı. Şimdi ise o renkli günlerden geriye sadece toz pembe hayaller kaldı. Sana kalsa 70 yaşına kadar çocuk kalacaksın oğlum. İşin kolayını buldum, ekmek elden su gölden demiyorsun da ben çocuğum diyorsun… Utanmasan emzikle dolaşacaksın. Artık as kendini de kurtar hepimizi bu eziyetten. Diyen adamın sert ses tonu ile irkilen genç hali birden kendine geldi.

Çoçuğun kendini asması sadece çocuğu değil genci ile adamı da öldürecekti ve hovarda olan genç ölümün kokusunu iliklerine kadar almıştı. 

Bak çocuk sen bu adamın söylediklerine pek kulak asma. Bunun beyni uyuşmuş. Hem sen ne dediysen ben yaptım. Bak, senin hayallerinde olan tüm işler bir bir hayata geçiyor. Başardıklarımızı herkes görüyor, izliyor, örnek alıyor ve yangın yerine dönen memleket, yazdıklarımız ve yaptıklarımızla geleceğe daha güvenle bakıyor. Dedi

Adam ise büyük bir hışımla; Hadi ordan be ergen! Asena’ya iyi görüneceğim diye yaptın tüm bunları. Senin derdin ne vatan ne memleket! Ne Asena gerçek ne de senin kayboluşun! Tüm suç bu çocukta… zamanında ölebilseydi şimdi bu saçma hikayeleri yaşamayacaktık. Dedi

Şimdi çocuk susmuş ve genç ile adamın bağırış çağırışları arasında ayşeciği ne kadar üzdüğüne yanıyor ve ağaçtan sallanan urgana bakarak ağlıyordu. Günlerce belki haftalarca devam eden bu çılgınlığa bir son vermek gerekiyordu.

Hiç ummadık bir anda çıka gelen dişi kurt ve adam çocuğun ellerini bağlayıp bir çırpıda urganı boynuna geçirdiler. Sandalyenin bir bacağını kırarak oradan uzaklaştılar. Kim bilebilirdi Asena’nın sandalyeye bir tekme atıp kaçacağını? Çocuk bir başına kalmıştı ve dengesini yitirdiği an Hilal’den eser kalmayan dolunaya bakarak ölüme gidecekti. Ne anlamsız ne saçma bir ölümdü bu… ama herşeyi kabullenmişti artık. Çünkü, ayşecik bu çocuk yüzünden çok üzülmüş ve hayal kuramaz olmuştu. Bütün suç çocuktaydı. Cellat olan Asena ama suçlu olan çocuktu. Hüküm çoktan verilmiş ve çocuk idama mahkum edilmişti…

Bir anda Beyaz bir at belirdi ve üzerinde ayşecik vardı. çocuğun gözleri doldu. Göz yaşları o kadar ağır ve yoğundu ki, üzerindeki ateşten gömlek sönmüş ve çocuk dengesini kaybederek dolunay vakti bu dünyadan göçüp gitmişti. Ayşeciğin sımsıkı sarıldığı artık bir ceset olmuştu.

Ayşecik ve sezercik hayaller kurarken, acaba cennette ebedi birlikteliğimiz olur mu? Bu dünyada bizim de çocuklarımız olur mu? Bir ömür bir arada olur muyuz? Gibi çocuksu hayallerin tamamı Ayşeciğin hıçkırıkları arasında yok olup gitmiş, sokak çocuğu ise hayatının en güzel zamanlarında ölü bir çocuktu artık. Bunların hiç biri yaşanmamış ve kanının son damlası çıkana kadar gördüğü bir rüyaymış sadece…

Çocuk o kadar şanslıydı ki, Asena’nın sesini son nefesini vermeden duymuştu. Ve celladı en çok güvendiği Asena olmuştu. Üstelik cesedini askıda bırakmayıp urgan ipten indirerek sarıldılar ve göz yaşları ile yıkadılar.
Neyseki çocuk abdestini Asena’nın boynundan aldığı son nefes ile almıştı.
Asena ise teknesine binip geçmişten uzaklaşıp dertsiz ve tasasız bir denizde çoktan yeni denizlere yelken açmıştı.
Ayşeciğe ne mi oldu?
…………
sahi insan niye yaşar?


Devamını Oku