Beware_of_Greeks_bearing_gifts

Köpeksiz köyün değneksizleri ve Truva Atı

 

Truva atı ile ünlenen o meşhur savaşın akılarda kalan tek kahramanı Achilles değildi. Aşk severlerin dikkatini çeken Hector olabilirken strateji severlerin dikkate değer bulduğu başlık da elbette Truva atı hikayesi olabilir.

Her ne kadar birileri  Truva’nın kaybettiği ve Yunan kralın Truva’yı yerle yeksan stratejisinin Truva Atı görünümündeki hediye olduğunu söylese ve hatta birtakım tarihçilerin tüm reddiyelerine rağmen Truva atını savunup belgesel ve filmlerle günümüze kadar aktarmış olsalar da öyle ya da böyle zamanın Yunan krallığının Truva’yı yenilgiye uğrattığı  herkes tarafından kabul gören tarihi bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor.

Bu arada Achilles Efsaneye göre öleceğini bildiği hâlde Helen’i geri almak için yapılan ve en büyük savaş kabul edilen Truva Savaşı’na adının sonsuza kadar anılması için katılmış ve Truvalı Prens Paris tarafından sol topuğundan okla vurularak ölmüştür. Adının sonsuza kadar yaşaması için katıldığı savaşta Aşil Tendonu olarak da olsa ismi gerçekten şu ana kadar yaşamış görünüyor.

 

Gerçekten de bu savaşta içi askerlerle dolu at görünümünde bir hediye var mıydı? bilemiyoruz ama günümüzde “Truva atı” stratejisiyle bilgisayarlar ve akıllı telefonlar kolaylıkla ele geçirilebilir durumda.

 

Son zamanlarda “sessiz istila” olarak dillendirilen ve çoğunluğu 30 yaş altı genç erkeklerin oluşturduğu düzensiz ve kontrolsüz göçün “yeni nesil Truva atı” stratejisinin bir parçası olduğu sanırım her kesimden vatandaşın malumu.

Eskilerin kaset ya da tape, yenilerinse “dijital arşiv” olarak nitelendirdiği başlıklara erişimi kuvvetli olanlar da haliyle siber tanrıcılık oynamaktan kendilerini alı koyamıyorlar.

Hele bir de kuvvetler ayrılığı yerine “evrenin ulu mimarı adına” yaşayanlar veya “inanç kardeşliği” gibi Fraktall bir yapıya benzeyen birliktelikler ön plana çıkarsa vay o ülkenin haline.

Siber arşivi kuvvetli olan kurum başkanlarının bile terör örgütleriyle yaptıkları pazarlıkların ses kayıtlarının bir anda kamuoyuna açıklanması gelecekte yaşanması kuvvetle muhtemel olan siber istihbarat destekli iç savaşın aslında çoktan başladığını da gözler önüne sermişti.

Tabi ses ya da görüntü kayıtları ne derece gerçek? Gerçekse, bilirkişilik makamı gerçek diyecek mi? Ve en önemlisi devletine bağlılığını 15 Temmuz’un yıl dönümünde tatil yaparken hatırlayıp şehit olan özel harekatçılarımıza bir nebze olsun yaraşır şekilde yaşamak için çaba sarf edenleri tenzih ederek, etki-yetki dahilinde bulunanların devletten aldıkları kimlik kartlarına vesile olan bireyin, oluşturmaya çaba sarf ettiği dijital orduların şüphesiz paralel devletin bir parçası olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Yani, elinde en az ülkenin resmî istihbarat kurumu kadar teknik becerisi olduğuna inanan başka kimler varsa onlara acımamak elde değil. Özellikle 313 veya 666 kişilik siber ordu olarak nitelendirdikleri ekiplerle devletin imkanları dahilinde hareket edip, makamın temsilcisine biat edip vatana ihanet içerisinde yer alanların vay haline… “Vazifeyi ihmale sürükleyen merhamet vatana ihanettir” bu sözün hakkını verenlere de selam olsun tabi.

Günümüzün Truva atı olarak ülke içerisinde hızla çoğalan sessiz istilacılar hem iç güvenliğin hem de dış istihbarattan sorumlu kurumların veri alışverişi yaparken yüz yüze veya m2m (machine to machine) görüşmesi için muazzam bir simülatör olarak kullanılıyor.

Şöyle de diyebiliriz, ülkede gezinen tüm kaçak ve kayıtlı göçmenler devletin anlık takibi altında. Bu takibe inanmayanlar varsa pandemi sürecinde ne kadar evde kaldığı? Ne kadar dışarıda gezindiği? Ve aslında yeni  nesil nüfus sayımı yapılan pandemi sürecinde kurumu şart koştuğu için aşı kartına torpille mi yoksa gönüllü mü “aşılı” yazdırıp yazdırmadığından emin olsunlar derim. Hatta, pandemi döneminde sözüm ona ateş ölçer olarak kullanılan yüz tanıma sistemlerinin halen daha AVM, Hastane ve kamu kurumlarında aktif olarak kullanılmasını görmezden gelmemek lazım. Yani, görüntü işleme sadece kullanan kurumların değil aynı zamanda üreticilerinin de veri sınıflandırması için kullandığını inkar etmek pek gerçekçi olmaz.

Kurumlarımız artık işini iyi yapan ve yapmayan ya da yapamayan kurumlar olarak ayrışıyor.

Zaten dijital arşiv gücü ve dijital orduların bireye mi? Yoksa kuruma mı? Bağlı olduğunu anlamak için de bundan daha iyi bir tatbikat olamazdı.

Özellikle bilişim sistemleriyle ilgili olanların bildiği gibi eğer bir program alınacaksa yani ihtiyaçsa bu, ihtiyaç önce demo olarak testi yapılacak olan makineler ve sistemlerde denenir. Yani test ortamı, canlıda çalışan sistemlerden bağımsız ve ayrı bir çalışma alanıdır. Sonra uygun görülürse çalışan sitemlere entegre edilir veya uygulanır. Kısacası canlıya alınır.

Mesela Emniyet Genel Müdürlüğü Bilgi İşlem Daire Başkanlığı bünyesinde kime gerçek çalışan sistemlerde yani canlıda siber istihbarat faaliyetine veya ihtiyaç duyulan yabancı menşeli yazılım demosu yapmasına izin verilir bilemem ama yerli bir yazılım olsa bile canlıda testi yapılmaz. Tabi emir büyük yerden gelirse o ayrı ama devletin adamı ise emir büyük yerden gelse bile nerede durması gerektiğini bilir ve kazancı ne olursa olsun paradan çok daha kıymetli olan liyakate uygun olarak ve hatta gerekirse projede “başarısız olundu” diyerek milyon dolarlara veda etmesini bilir.

Günümüzde sessiz istila belki de yeni nesil bir Truva atı stratejisinin son evresi olabilir. Yerli ve milli tüm kurumlar canlıda test ediliyor olabilir. Hatta prompterlar aracılığıyla ve siyasetçiler eliyle devlet yıpratılmak isteniyor bile olabilir. Belki de gemi batarsa özel yatlarla yeni yaşam diyarlarında hayaller çoktan gerçekliğe bürünmüş de olabilir.

O halde şunu söylemekte fayda var sanki;

Terör örgütü üyeliği tescilli savcılar başta olmak üzere devletin öz evlatlarını yetim bırakan  kim varsa Truva atıyla plan yapanlar aynı çuvala girmeden yeni dönemin başladığını anlamak pek mümkün değil.

Köpeksiz köyün değneksizleri ile değneksizlere köpek olanlar sanırım artık iyice ayyuka çıktı.

Desenize, şimdi uğrunda aşkını da ruhunu da katletmek zorunda kalanların devlete olan bağlılığı canlı da test edildiğine göre sokaklarda börü görmenin tam zamanı.

Birilerinin Tohum ağaçlarının dallarının bir bir budandığını ve günümüzde aşırı su verip çürütmekle suçladıkları fidanlar ile yeni tohumlar atıp verimli hasat için çabalama iddiasında olan yağmur duacıları arasında ne yaşanırsa yaşansın köpeksiz köyün değneksizleri börü sandıklarına pek güvenmesinler.

Achille’in kimilerine göre bir kahraman olarak anılması ve sadece bir tendon olarak günümüzde gerçekten anılıyor olması tesadüf mü bilemeyiz tabi. Soysuz olarak anılıp soysuzların ardında saf tutmak ne ise fidanlara su bahanesiyle ağaç kesip duaya çıkanlara eşlik etmek de zorunluluk olmasa gerek.

Bu arada gerçek börüler her şeyi ve her grubu kolaylıkla izler. Bu günleri, yani geçmişin geleceğini öngörür ve planlamasını ona göre yapar. Gerçek bir kurt birliği zora düşerse hiç umulmadık anda birliğe desteğini atar ve börülüğüne devam eder.

Yunan mitolojisinde Truva’nın Türklerin yurdu olarak dile getirilmesi birileri için güçlü bir motivasyon olsa da yolunu kaybedenlere Asena’nın ışık olması da ayrı bir motivasyon kaynağı olsa gerek. Yeter ki Asena olarak bilinenler Arap kültürü yerine Türk’ün töresine uygun yaşamak adına çaba sarf etsinler. Geriye kalan ne olursa olsun Börüler üstesinden gelir…

 

Kurtlara selam, köpeklere yazıklar olsun.

Peki değneksizlere ne olsun?

 

Tags : börüsiber istihbarattruva atıyunanıstan türkiye
grey

The author grey

Leave a Response