Metaverse

Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital DönüşümMetaverseÖte EvrenSiber istihbaratYapay Zeka

Sığınmacı Geçici, Verisi Kalıcı

cyberpunk-2077-afterlife

Son yazdığım yazıyı okuyan bazı büyüklerimizin beni yapay zekayı iktidar kılmak için çabalayan küreselcilerin sözcüsü olmakla itham etmeleri sonrası üzülmedim dersem pek gerçekçi olmaz. Onlara laf yetiştirmek ve memleketimizin geldiği içler acısı durumun müsebbibi olmakla veya müsebbibi olanlara boyun eğdiklerini dile getirip suçlamak yerine “kalemine, zekana, ilmine kuvvet” diyenlerin dualarına layık olmaya çalışmak en iyisi diyerek klavyemin başına geçtim.

Bugün sizlere özellikle sayısından daha çok her geçen gün artan etkileri ve neredeyse ülkemizde azınlık durumuna düşen Türk milletinin sabrını zorlayan yabancılar, kaçaklar, para karşılığı vatandaşlık alanlar veya geçici sığınmacıların aslında nasıl bir siber güvenlik kıskacı altında olduklarından bihaber olduklarını anlatmaya çalışacağım.

Her şeyden evvel insanca yaşayan her kim varsa selam olsun ve Arap’ın kültürünü din diye itelemeye çalışan, Araplar için aslında hiç var olmayan akademik çalışmaların varlığını iddia ederken aslında kendi iç dünyasındaki arzularını bir milletin sinir uçlarıyla oynamak için kullanan devletten maaş alanlara ne üzülüyor ne de acıyorum diyebilirim. Çünkü onlar vazifelerini yaparak fitne ve fesat peşindeler. Bizler de ilmin kapısında öyle ya da böyle nöbete devam ediyoruz.

Olağanüstü bir durumda milleti sokağa çağırarak sorunları gidermek sanırım düşünülmesi gereken en son fikir olmalı. Hatta en basit bir sokak kavgasına bile kim müdahil olmak ister? Kanunen bir kavgaya karışmak ne gibi sorun ya da sorumluluk üstlenilmesini gerektirir? Yaralanmalı bir kazaya kaç kez müdahil olabildiniz mesela? Ya da Hiçbir ilkyardım bilginiz yoksa bir kazazedeye veya yaralıya müdahale etmek sizce mantıklı mı? Bu tip sorulara devlet mekanizması çok evvelden çözümler üretmiş olacak ki, görüldüğü üzere ülkemizde dünyaya örnek olan kamu kurum ve kuruluşları ile onurlu, haysiyetli ve şerefli kurum mensupları ile emniyet, sağlık, eğitim, istihbarat gibi daha birçok başlıkta tüm sorunlara rağmen dimdik ayaktayız.

Elbette her kurum ve kuruluşta olduğu gibi çürük elmalar çürüklüklerinin hakkını veren haysiyetsiz ve şerefsiz halleriyle biz buradayız diyorlar. Hatta belki de son zamanların en fazla çürük elma hasadı çağımızda bir hastalık gibi etrafımızda dolanıyor. Ancak tüm bu çürüklere rağmen güvenlik, sağlık ve eğitim gibi başlıklarda zerre tereddüt etmeden canını ortaya koyan yiğitlerin başarılarını da hepimiz gayet iyi biliyoruz.

Özellikle MİT destekli dış operasyonların başarısının sırrı teknolojik birikimde saklı. Aynı başarıyı ülkemizde eğitimden, sağlığa kadar özellikle çocuklara dokunabilen her alanda görmeyi herkes ister ama maalesef siyasal iklim uzun yıllardır teknolojinin adını sayıklamaktan öteye geçilmesine müsaade etmiyor. Ancak siyasilerin güç devşirmek için bulaşamadıkları, bulaştıklarında cin çarpmışa döndükleri tek alan Teknoloji destekli istihbarat diyebiliriz. Çünkü günümüzde birçok siyasetçinin teknolojinin nimetlerinden en fazla iyi bir kullanıcı düzeyinde faydalanabildiklerini gözler önüne seriyor. Daha da kötüsü birinin desteği olmadan teknoloji kullanamıyorlar. Bu durum da daha yolda bir başına yürüyemeyenlerin 100 metre koşusunda olimpiyatlarda ülkeyi temsil etmesine eş değer saçmalıktır. Kısacası siyasi aktörlerin etki-yetki dahilinde sahip olduklarını sandıkları teknolojik parametrelerin tamamı onlar için büyük olsa da teknolojiyi geliştirebilenler için minicik bir adım bile sayılmaz. Bana inanmayan BTK’nın siyaseten almaya çalıştığı yetkilere rağmen ülkede yaşanan siber saldırı türlerinin hangilerine ne derece müdahil olabildiklerine baksın derim. Hatta TİB’in kaçaklarıyla, günümüzde varlığını kripto olarak sürdüren sürüngenlerin yüzüne bakmak bile olup biteni anlamak için yeterli olabilir.

Tabi teknolojik bilgi birikiminin sırrı da hakikatle sır saklamayı bilenlerin becerisiyle mümkün. Yani iddia edildiği gibi yapay zeka her şeyi yönetecek, insanlar köle edilecek gibi bir durum yok. Ama insanların zekâları yapay hale getirilip hiçbir teknolojik ekipman kullanılmadan her şeyin ve birçoklarının yönetildiği de inkar edilemeyen bir gerçek. Şayet bu son cümle doğru olmasaydı sümüklü zibidilerle fotoğrafı olanlara bırakın mevki makam verilmesini bilakis tek kişilik hücrede sümüklünün fotoğrafı ile baş başa bir hayat temin edilebilirdi.

Evet asıl konumuz olan siyasilerin desteği ile kanunlara aykırı bir şekilde ve ülkemizde adeta sessiz istilaya dönüşen yabancıların olası bir karışıklıkta nasıl tespit edilip ne gibi aksiyonlar alınabilir diye soralım.

Vatandaşların sürekli altını çizdiği “whatsapp gruplarıyla çok çabuk organize olarak kalabalıklaşabiliyorlar” şikâyeti sanırım herkesin malumu. Bizim bakkala bile mahalledeki yerli ve yabancı oranını sorduğumda “yarı yarıya” yanıtı almak pek şaşırtıcı gelmiyor. “İyi de kardeşim bu memleketin polisi var, savcısı var olur da olağanüstü bir durum olursa gereği yapılır. Sana ne?” diyen varsa hemen yanıt verip devam edeyim. -ulan omurgasız namussuz? Sen 15 Temmuz’un yıldönümünde tatil yapasın diye şehit olmadı benim polisim, askerim ve vatandaşım. Sen Arapların sessiz istilasına kapı aralayasın, ülkedeki gençlerin umutlarını silip atasın, kendi çevrene usulsüz ve liyakatsiz atamalar yapasın diye şehit olmadı Ömer Halisdemir. Hem “sıkıştım, yetişin devlet elden gidiyor, inin sokağa” denildiğinde Türk milletinden destek isterken emniyet güçlerine destek verilirken “sana ne” demediniz de şimdi mi diyeceksiniz? Ne derseniz deyin “Canınız Cehenneme” diyerek aslında devletin ilgili ve sorumlu organlarının özellikle yabancıların kolaylıkla uçtan uca şifreleme teknolojili mesajlaşma uygulamaları ile gerektiğinde bir araya gelebildiklerinden bihaber olmadığını herkes gayet iyi biliyor.

Ancak mesajlaşmaların içeriği anlık olarak takip ediliyor mu? Siyasi iklimin birçok suça göz yumduğu ya da suç saymadığı hatta inancımız bir dediği yabancılara kol kanat gerdiği bir ortamda ilgili kurumlar bu denetimleri yeteri kadar iyi yapabilir mi? Gibi daha nice deli soru akıllarda olabilir. Ancak burada da devreye insana dayalı hata ve kusurları tespit edip önleyebilen Yapay Zeka destekli teknolojiler giriyor.

Öncelikle uçtan uca şifreleme ile hiç kimsenin okuyamaz ya da erişemez dediği whatsapp her ne kadar “biz verilerinizi saklamıyoruz” dese bile o mesajlaşmalardaki görseller, videolar, sesler ve yazışma metinleri bile whatsapp tarafından saklanıyor. Buna da NSA destekli PRISM projesinin bir parçası olduğu için devlet destek veriyor. Tamam tüm bunlar da akademik çalışmalarda olsa bile inkar ediliyor biliyoruz. O halde sevgili okuyucu lütfen önce bir yakınına mesaj at whatsapp den. Kısa bir süre sonra da o mesajı hem kendinden hem de karşı taraftan sil. Şimdide bilgisayar üzerinden “whatsapp webi” aç. Bak bakalım o sildiğin mesaj ilk defa web üzerinden eriştiğin mesajların arasında var mı? Bu sayede verilerin sunucularda saklı kalıp kalmadığını anlayabiirsiniz.

Bir de İsrail merkezli bir şirket olan NSO’nun Pegasus ismiyle bilinen whatsapp gibi uçtan uca mesajlaşmaları okuyabilen programı var. Bu programın müşterileri arasında devletlerin olduğu da biliniyor. Ayrıca pek kimsenin bilmediği İspanyalı bir firmanın da mesajlaşmaları okuyabilmenin ötesinde özellikleri bulunan bir program daha var. Aslında böyle iddialı programlar çok ama önemli olan boyutu değil, işlevi!  Ömür Çelikdönmez’in yazılarında “istihbaratın başbuğu” olarak nitelendirdiği MİT’in görünen yüzü başkanın, Türk istihbaratında sinyal istihbaratına verdiği önem gereği siber güvenlik için yaptığı insan ve teknoloji yatırımı hepimizin malumuyken ve özellikle MİT destekli nokta atışlı yurt dışı operasyonlarda teknolojinin bağımsızlığı sorgulanamazken acaba yurt içinde de MİT’in teknolojik kabiliyeti kullanılıyor mudur? Benzer bir yeteneğe sahip olmak isteyen kurumlar var mıdır? Gibi sorular da merak konusu. FETÖ/PDY ve PKK/KCK özelinde gizli haberleşme yöntemlerinin deşifresine MİT’in faaliyet raporunda yer verildiğini belirtmekte fayda var. Bu gizli haberleşme özel olarak geliştirilen ByLock benzeri uygulamalar olabildiği gibi herhangi bir oyun sunucusu veya whatsapp ile türevleri de olabilir.

Zaten iç güvenlik başlığında MİT’in Emniyet ve Jandarma birimleriyle koordineli çalıştığı ve birçok başarıya ulaştığı sır değil. Ancak özellikle FETÖ gibi yapıların da tüm bu birimlerin içerisinden temizlenme gayreti de halen devam ediyor. Bu nedenle olası bir karışıklıkta kripto unsurların 15 Temmuz benzeri bir ortama sebep olarak özellikle Suriyeli geçici misafirlerin kullanılabilir aparat halinde bekletilmesi söz konusu olabilir mi?

 

Netice itibariyle ister yerli ister yabancı olsun sinyal istihbaratı önleyici hizmetler kapsamında devletin haysiyetli ve şerefli kadrolarınca yapay zekâ destekli olarak suçları tespit ve gerektiğinde uygulamaya geçmek adına kullanılıyor.

Bu durumu da en iyi bilenler yine o geçici misafirler. Yani Türk devletinin işi gücü yok da bizi mi takip ediyorlar diyenlerin aslında aldıkları nefesin sayısını bilen bir devletin geçici misafirleri olduklarını iyi biliyorlar. Bilmeyen ahmaklar da sosyal medya hesaplarından yaptıkları suç içerikli paylaşımlar sonrası siber devriyelere tosladıklarında gerçeği kavramış oluyorlar.

Evet belki de dünyaca ünlü mesajlaşma uygulamaları ve sosyal mecraların insanları takip ettiği veya istihbarat amaçlı izledikleri tamamen bir hayal, masal ve sıradan bir film senaryosu diyebilirsiniz. Ya da şah damarından daha yakın olan hakikatin varlığını da inkâr ederek aslında şah damarına yerleştirdiğiniz bir çiple kullarını anlık izleyen bir tanrı olduğunuzu da sanabilirsiniz. Bence kimse ne kendini dev aynasında görsün ne de cüce sanmasın. Kadim Türk devleti yeri geldiğinde kendi evlatlarını test ortamı gibi kullanır gözünün yaşına bakmaz ama vazifesini eksiksiz yükler, yeri gelir bir öpücükle tüm dünyayı takip eden yapay zekayı lehine işletir. Emin olun kendini devletin kozmik odasına girdiğini zannedip tüm verileri elde ettiğini sananların hatta veri akışında onay memuru olduğunu sananların binlerce yıllık kadim Türk devletinin bugünkü yapay zekâ destekli istihbaratı ile var olmadığını gayet iyi biliyorlar.

Tabi bir de yakın zaman önce “Yüzyılın istihbarat darbesi” başlığıyla New York Times’da 80 sayfanın üzerinde bir makale yayınlanmıştı. Bilişim ve siber diplomatların eksikliği nedeniyle pek dikkate alınmayan ama Türkiye’nin de etkilenen ülkeler arasında yer aldığı skandal belki bugün önemli olarak algılanmadı ama bu skandala sebebiyet vererek isimleriyle ayan beyan ortada duran özel sektör ve kamu görevlilerinin de hiç ummadıkları anlarda cezalandırıldıklarını ve dijital ya da analog ihanete sebep olan kim olursa olsun er ya da geç hesap verdiklerini bilenlerin, birçok şüpheli işlem türünü derin derin öğrenen yapay zeka destekli istihbarat teknolojisi ile gurur duymaması pek mümkün görünmüyor.

Son olarak dijital ayak izinize dikkat etmenizi öneririm. Bu ayak izleri tamamen dijital platformlarda yapılan paylaşımlarından oluşmakta. Ses, fotoğraf ve sizi anlatan daha nice şey. Tüm bunlar yakın gelecekte hayata geçirilmesi planlanan dijital ahiret gibi projelerin adeta besin kaynağı. Üstelik, insan bedeninin gübre haline getirilip bir ağaç ya da bitki üzerinden canlı yayınla tıpkı bir chat botla sohbet eder gibi ölmüş sevdiklerinizle bir araya gelinebilmesi mümkün görünüyor. En azından yapay zekanın dijital ayak izlerini takip edip ses ve görüntü verisini işleyip karşımıza şu an hayatta olmayan birini çıkarması artık hayal değil.

 

 

 

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cia-ve-bnd-paravan-sirket-uzerinden-sattiklari-cihazlarla-120den-fazla-ulkeyi-dinlemis/1731302

https://www.trthaber.com/haber/gundem/mit-nokta-operasyonlarla-terorun-kaynagina-darbe-vurdu-697206.html

https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/btk-ile-btk-bunyesine-alinan-tibde-calisan-49-kisi-hakkinda-gozalti-karari/667153

In a First, Microsoft Patents AI Chatbot that Imitates Dead People

https://www.mit.gov.tr/MitFaaliyetRaporu/4/index.html

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityMetaverseÖte Evren

Metaverse değil ÖTE EVREN

metaverse-anlami-nasil-alINIR (1)
Gazi Ata boşuna Beyaz Zambaklar Ülkesi isimli eseri tavsiye etmemiş. Niye mi?
Lütfen herkes bir anlığına tüm sanal gerçeklik, arttırılmış gerçeklik ve sürekli yabancı kelimelerle güzelim Türkçemizi adeta işgal eden metaverse gibi teknolojileri bir kenara bıraksın.
Ve Aslında yaradılışımızda açıkça görüldüğü üzere, zihnimizdeki bilinç ülkesinde yer alan eşsiz öte evrenlerimizi herkesin bildiğini ve hatta çokça tecrübe ettiğini çok iyi biliyoruz.. Tıpkı yoğun bir şekilde kullandığımız metaverse enstrümanlarına top yekün savaş açarken telefonu elinden bir an bile düşünmeyenlerin #eğitimdemetaverseehayır demesi gibi doğası gereği tezat bir durum içerisinde olduğumuzu kabul edelim.
Öncelikle Metaverse bir markanın adı ve Metaverse dedikçe bu markanın bedava reklamı yapılıyor. Bundan sonra özellikle politikacılar başta olmak üzere öte evren demeye davet etmek gerek.
Hem neyin ne olduğunu bilmeyeceksin hem de sürekli her şeyi bilir gibi yorum yapacaksın. Atalarımız ne güzel demiş “bilmemek ayıp değil, öğrenmek istememek ayıp” diye. Ancak olur olmadık yerde bildik bilmedik yere konuşanların kamuoyuna hitap ettiğini görmeye alışanların aksine yeni nesiller bu masallara kanmıyor.
Sosyal medyada birileri yazmış ve demiş ki; meta = öte.     Verse = ayet yani ayet ötesi demekmiş. Üstelik bu metaverse de deccalin Ta kendisiymiş.
Yahu mübarek Metaverse deccalin de Twitter Mehdi a.s. ın mı? Ya da Facebook İsa Mesih’in yeryüzüne iniş alanı mı?
Bu işlerden nemalanmaya çalışanlar sadece ülkemizde değil dünyada da var. Örneğin bir kadın 3 erkek tarafından Metaverse de tacize uğradım dedi ve tüm dünyada manşetleri süsledi.
Kimse kusura bakmasın ama Arap çüküne hayran olanların öte evren uyumlu dijital çükler henüz yaygınlaşmadı diye bu kadar hırçın olmalarının alemi yok. Bizim de piyasaya çük sürüp elalemin düşleyemediği fantezileri için öte bir evren modelleyecek halimiz yok. Evet bu işlerde (Metaverse de modelleme) kısa yoldan para kazanmak ve milleti mutlu etmek oldukça mümkün. Bir ünlüyü modelle ya da birden fazla ünlüyü tek bir karaktere dönüştür ve al sana eşsiz güzellikte modeller. Eline ver bir oyun çubuğu (joystick) başına gözlük ve kulaklığı yerleştir ve bırak, artık arkasına yaslanıp mı öte evrende gezer yoksa koşu bandından sekerek 5. Kattan mı düşer? Bizi ilgilendirmez  de ama bizim tek derdimiz para kazanmak değil ki!
Gönülleri kazanmak gibi bir derdimiz de yok. Tek derdimiz, tek devlet, tek bayrak, tek millet safsatasını dillendirenlerin sancaktarlığını yaptığı dijital tek devletin kölesi olmayı destekleyen ne varsa engellemek ve yeniden yapılandırmak.
Telefonunuza virüs girdi diye size yeni telefon satmayıp, mevcut telefonunuzu hiçbir veri kaybı olmadan kurtarmaya çalışan birinin haklı gayreti gibi düşünebilirsiniz.
Meta, bir marka olmakla beraber İngilizce karşılığına baktığımızda metafizik de bulunan meta anlamı da vardır. Ancak öte olarak Türkçeleştirilmiştir. Verse ise Universe den esinlenip çağrışım yapsın diye alınmış ve “öte evren” olarak kabul edilmiştir.
Kısacası meta fizik konusunun sanal gerçeklik ve arttırılmış gerçeklik teknolojileri ile vücut bulduğu alanlara yeni bir alan daha eklenmiş oldu.
Üstelik bu alanda çalıştay düzenleyen siyasi partilerin hiç bilmediği bir şey ise çok ilginç. Teknolojiye doğan yeni nesiller zaten şimdi öte evren olarak kabul edilen sanal gerçeklik ve arttırılmış gerçeklik çalışmalarının içerisinde haddinden fazla tecrübe edinmiş durumdalar. Kısacası yine iş bilmeyenlerin algılayabildikleri kadar olan zekaları ile komiklik ve şakalarla dolu işlerine bir yenisi daha eklendi. Yeni nesillere talimatla iş yaptıramayanların vay haline…
Eğitimde ya da başka alanlarda #metaverseehayır sloganlarıyla ses yükseltenler, bu sesleri yine öte evrende bulunan Twitter, Facebook, YouTube gibi mecralar üzerinden yükseltmelerinin ne kadar mantıksız, ne kadar etik dışı ve ne kadar tezat olduğunu bilmiyorlar mı? Yoksa öğrenmek mi istemiyorlar? Diye merak etmenin ötesinde ivedilikle bir şeyler yapılmalı. Ve bu yapılacak her ne ise kesinlikle bir dönem yine Metaverse gibi köpürtülen akıllı tahta ve tabletlerin hikayesine dönmemeli.
Şimdi bir sürü soru var insanların aklında.
Mesela, dijital vatandaşlık mı olacak?
Çin’de olduğu gibi tüm kameralar aracılığıyla izlenip, davranış ve sorumlulukları yerine getirmeye orantılı performans değerleme ile puanlanıp belli yerlere giriş varken belli yerlere girmekten mahrum mu kalacağız?
Kart borcu olana düşük puan zengin olana otonom araçlarla üstünsüz geçiş hakkı mı tanınacak?
Elbette bu sorular çoğaltılabilir ama asıl sorular aklımızla gönlümüzün kesiştiği yer olan vicdanlara gelsin…
Dolarla mı maaş alıyorsunuz?
Çok pardon yanlış soru oldu…
Akıllı telefonunuzun ekranı günde kaç saat açılıp kapanıyor? Yani ekran kullanım süreniz nedir?
Evet özellikle bu soru belki şimdilik iş mülakatlarında yerini almaya başlıyor ama pek yakında iş görüşmesine gitmeye bile gerek kalmadan kullandığımız akıllı telefonlar üzerinden insan kaynakları yetkilisine ne kadar ekran açılmış? Açılan ekran da ne yapılmış? Kaç saat sosyal medyada takılmış? Kaç saat not defterini açıp akademik Ya da kamusal düzenlemeler için araştırma yazısı yazmış? Kısacası ne üretmiş? Üretmiş mi? Tüketmiş mi? Diye daha bir çok veri anlamlandırılır ve analiz raporları da eşsiz olur.
Diğer bir soru da çocuklarına vakit ayırmayıp sırf çocuk oyalansın diye emzik niyetine çocuklara telefon ve tablet veren ebeveynlere gelsin;
Hem Metaverse e hayır diyeceksiniz hem de Metaverse in markalaşma sürecinde en büyük desteği verenler olarak ve Metaverse ün bileşenleri olan dijital enstrümanları köküne kadar kullanacaksınız. İş mi şimdi bu? Mantık bunun neresinde? Sadakat ve aşk bunun neresinde?
Bir de analog zekalar ile  dijital zekalar konusuna değinelim.
Analog ya da dijital zekanın birbirine karşı hiçbir üstünlüğü yoktur ama ilginç bir şekilde bu zekalar bir araya gelemiyor. Üstelik bir arada eşgüdümlü çalışabilseler dünya bu kadar saçma bir hale bürünmezdi.
Tıpkı alaylı ve mektepli statüsü gibi analog ve dijital statü de artık epey görülmeye başlandı.
Teknolojiden zerre anlamayıp olur olmadık yerde teknolojinin meyvelerini toplamaktan çekinmeyenlere “hoop kardeş bu teknolojinin kullanımı nedendir” diye sormaktan çekinmeyelere ve dijital enstrümanların risklerini anlatanları budamaya çalışanlara analog zeka denilebilir. analog zekalar bu halleriyle ülkenin en önemli milli güvenlik sorunu haline geldi desek yeridir.
Ha keza, olur olmadık yerde her şeyi teknoloji ile çözmeye çalışan, öte evreni de her şeyde olduğu gibi maddi çıkar amaçlı görenler olsa bile dijital zekaların asıl derdi minimum zaman – maksimum fayda ilkesiyle insana dayalı hata ve kusurların önüne geçmek için düşünüp uygulamak olmalıdır.
Mesela Metaverse çalıştayı yapan politikacılar sanal gerçeklik ve arttırılmış gerçeklikle süslenmiş yapay zeka destekli hükümet yönetim modelinin aslında en çok onların suç işlemesinin önüne geçeceğini bilseler emin olun şimdiye kadar diyanetten, sanayi ve teknoloji bakanlığına kadar bir çok yerden açıklama ve yasaklarla çoktan konuyu kapatırlardı.
Muhteşem ve eşsiz bir teknoloji olduğunu unutan insanlara, sanal gerçeklik evrenlerinde kendilerine günde 5 vakit ötesi gönüllü bulan markalara ilah rolü biçmeye gerek olmadığını hatırlatmak bir yana öte evrende içilen bir kahvenin gerçek lezzet olmadığını hatırlatmak bir yana..
Düşünsenize 5 vakit rabbi ile buluşmaya gitmenin ötesinde ekran süreleri kontrol edildiğinde dijital tanrıcılığa oynayanların mabedlerinde vakit geçirmeyi eleştirmek bir yana, eleştiri yapılan tüm dijital enstrümanlarla haşır neşir olarak öte evreni yeni bir şey sanıp tukaka ilan etme gayreti bir yana.
Neyse ki iş bilenin kılıç kuşananın misali çabalayanların şimdilik pek görünmeyen çalışmaları var. Bu çalışmalar arasında geçici sığınmacı statüsündeki istisnasız herkesin kişisel verilerinin kayıt altına alınması, whatsapp, instagram, telegram gibi dijital platformlarındaki tüm özel yazışmalarının yanı sıra ulusal güvenliğimizi tehdit eden Afgan, Suriyeli ve türevleri tarafından metroda, sokakta, şehir hatlarında, pazarda ve sosyal hayatında neredeyse her bölümünde hareket halinde olan kadın ve kızlarımızın izinsiz görüntülerini alan sapıkların tespiti ile birlikte örgütlenme biçimlerinin deşifresi adına yapılan çalışmalar da var.
Siber yargıç ve bilişim diplomatları gümbür gümbür gelirken kaos pompalayanlar da patır patır deşifre oluyor.
Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiDijital DönüşümMetaversesiber güvenlikSiber istihbarat

Metaverse’e de şaklaban lazım

şaklaban metaverse

Sosyal medya başta olmak üzere birçok dijital mecrada montaj, kurgu, animasyon ile son günlerde çok ciddi dezenformasyon yaşandığını sanırım akli melekeleri yerinde olan tüm kullanıcılar fark edebiliyor. Üstelik bilen-bilmeyen birçok kişi ve kurumun dilinden düşmeyen Metaverse konusu da yine ilgililerin malumu dahilinde sosyal medya içerikleriyle siber vatanın birçok alanında karşımıza çıkıyor.

Sosyal mecralarda bilgi akışı o kadar hızlı ki, hangi bilgi doğru? Hangi bilgi yanlış? Gibi sorulara yanıt bulmak, bu işler için vakit harcamak başlı başına çok ciddi bir iş. Bu tip ciddi işlerle de ya gönüllü sosyal medya kullanıcıları ya da trol olarak adlandırılan kullanıcılar üstleniyor.  Elbette sosyal medya ajansları ya da kurumların içerisinde görevlendirilenler de var ve bu işler tam anlamıyla bir çeşit istihdam alanı. Elbette “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” atasözümüzün hakkını verenler ile bu sözün hakkını teslim etmemek için çabalayanların arasındaki fark (eskilerin deyimiyle) kabak gibi görünüyor.

Günümüzde ulusal kanalların izlenme oranı ile başta YouTube olmak üzere dijital mecralardaki yayınların izlenme oranları arasında çok ciddi bir fark olduğu da hepimizin malumu. Kamu kurumlarındaki bilgi kirliliğinin önüne geçmek ve doğru dijital enstrümanların kullanım alanlarını net belirlemek için oluşturulan iki kritik öneme haiz kurumumuzun da çiçeği burnunda diyebileceğimiz yeni kadrolarla hem konvansiyonel iletişim hem de dijital iletişim başlıklarında cansiperane mücadele ettiğini söyleyebiliriz.

Özellikle Rusya-Ukrayna savaşına sosyal mecralar üzerinden devam eden tarafların dijital algı yönetimi konusunda bazen tek bir kare fotoğraf ya da kısa bir video, bazense ufak bir bilgi notuyla ulusal kanallara konu edilen başlıklarla adeta dip-dalga halinde topluluklar üzerinde etki oluşturduğunu hiç kimse inkâr edemiyor.

Ben de toplumun büyük bir çoğunluğu gibi ulusal kanalların genellikle bir taraf olan haberlerini ya da gündüz kuşağında akıl yakıp ahlaksızlık empoze eden programları izlemek yerine daha çok sosyal mecralar aracılığı ile faydalı bilgilere ulaşmaya çalışıyorum. Hatta, bulunduğum yerden, bulunduğum anda akıp giden bilgileri süzgeçten geçirip takip ediyorum demek daha doğru olur.

Açıkçası ulusal kanallar aracılığıyla evlerimize misafir olarak kabul ettiğimiz birçok kişinin son zamanlarda sosyal medyada ve dost meclislerinde elde ettiği “herbokolog” unvanlarıyla önümüze gelen bu kişilere bazen gülüyor bazen de üzülüyoruz. Örneğin, ulusal bir kanalda sözde spor yorumlarına yer verilen bir programın sunucusu aynı zamanda başta siyaset, tarih, bilişim, siber güvenlik, sanat gibi konular olmakla beraber bir savaş uzmanı olarak yorum yaparken karşımıza sosyal medya akışında gelebiliyor.

Bu durumun sosyal medyaya konu olan komik tarafı ise, belki de hayatında Counter Strike isimli efsane oyunu bir kere tecrübe edenlerin bile bildiği “AK-47” ile “Kalşnikof” un aslında aynı silah olduğunu bilmeden yorum yaparak rezil olabiliyor. Ya da vatani görevini yapmamanın ötesinde usulsüz bir şekilde çürük rapor aldığı için hüküm giymiş bir ünlü, epey ciddi bir şekilde askerlik üzerine uzman edasıyla konuşabiliyor. Tüm bunlar ise izlenme oranlarının yüksekliği nedeniyle birileri için gelir kapısına dönüşebiliyor. Daha da iğrenci ise ne ekranlarda, ne sosyal mecralarda, ne de fiziksel alanlarda bir arada olunmak istenmeyen ağzı pis bir halde etnik kökenlere ve kadınlara ağır hakaretlerde bulunan biri hiç utanmadan, kahkahalar eşliğinde ya savaşı yorumluyor ya da politikacılara mikrofon mesafesinde olduğunu göstermeye çalışıp kendince “bizim özel bir bağımız var, haliyle benim arkamda da bunlar var” algısı oluşturulup yönetilmeye çalışıyor.

Bu söylenenlere katılırsınız veya katılmazsınız belki ama şimdi anlatılanlara bakalım akli melekeler eşliğinde neler söyleyeceksiniz?

Çiçeği burnunda taze bir konuya değinelim…

Dün birçok sosyal mecrada dönen bir videonun “deepfake” olarak adlandırılan ve görüntü ile ses işleme teknikleri kullanılarak oluşturulan sahte içerikli videolardan sandım. Üstelik bu sanrıya kapılanın bir ben olduğumu düşünmeden dijital enstrümanların uzmanı olan ve bürokrasinin belki de dijital dinamosu olan arkadaşlarımdan da görüş aldım. Maalesef video tamamen gerçekti. Söylenenler gerçek olamayacağı gibi açıkça işlenen suç ise sadece hukukçuların değil Türkiye Cumhuriyeti devletini, vatandaşından hakimine, öğrencisinden babaannesine kadar herkesi ilgilendiriyordu.

Gözlerime ve kulaklarıma inanamadığım videoda bakan ünvanlı bir şahıs yabancı yatırımcılara hitaben “gelin ülkemizde yatırım yapın. Olur da mevzuat ve bürokraside bir sorun yaşarsanız, bürokrasiyi al aşağı ederiz. Merak etmeyin mevzuatı da değiştiririz, arkamızda cumhurbaşkanımız var rahat olun”

Bence bu sözlerden sonra kendisi hiç rahat etmesin. Çünkü bu satırları yazan ben ve okuyan tüm Türkiye Cumhuriyeti’ne mensup vatandaşların arkasında başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin şerefli, haysiyetli, onurlu ve liyakati tüm değerlerin üzerinde tutan bürokrasimizin yuvası olan kurumlarımız var.

Hani derler ya, “Şecaat Arz Ederken Merd-i Kıbtî Sirkatin Söyler” bu talihsiz açıklama da buna benziyor. Elbette Cumhurbaşkanı’na yapılan bu iftira ve hakaret sadece görevi başında bulunan Cumhurbaşkanı’nı değil hepimizi ilgilendirmektedir.

Kraldan fazla kralcı olmak gibi daha birçok özlü söze örnek olan kim varsa iyi bilsin ki, bürokrasimizi kimse al aşağı edemez. Bu ülkede bir yerlere gelebilmek için el etek öpmek yerine kıblesi şaşmamış olanların liyakatli duruşları ve mücadelesi ebediyete kadar devam edecektir.

Ne Cumhurbaşkanlığı makamını ne de bürokrasiyi usulsüzlükle al aşağı ettirmedik, ettirmeyeceğiz!

Sosyal medya başta olmak üzere adı bile zikredilmeyen dijital teknoloji platform ve enstrümanlarıyla işlenen suçlarda deşifre, önleme gibi daha birçok başlıkta çabalayan siber yargıç ve bilişim diplomatlarının çağındayız. Evet hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olamaz. Bürokraside bulunan herkesin yapay zeka destekli kamu yönetim sistemleriyle denetlemenin ötesinde usule ve mevzuata uygun olarak bu vatan için çabalayanlar ile kendi cebine, çıkarına çalışıp yetkisini kötüye kullananların bağımsız, isimsiz, aklı hür, vicdanı hür siber yargıçlar tarafından gerektiğinde ödül/ceza dengesi içerisinde tamamen şeffaflık ilkesiyle neler olduğunu görebilenlere de selam olsun.

Şayet siz de bu yazıda “Hadi canım! Yok artık daha neler? Hayal dünyası bunlar…” diyenlerdenseniz vay halinize. Niye mi?

Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere önüne gelene iftira eden, onun sihirli değneği benim edasıyla konuşanlar ayağını denk alsın. Metaverse çalıştayı talimatı verildiği gibi her an ibreti alem olsun diye tek bir kararname ile Metaverse evrenlerinden birinde kamuya ait bir hayvanat bahçesinde maymun ya da zürafa olarak modellenebilirler. Bu tip şahıslar için daha da kötüsü yeni nesillere “hayal gücünüze kuvvet” denilmesi olabilir.

Bürokraside al aşağı edilmesi gerekenin liyakatsizlik ve bu liyakatsiz kadroları empoze edenler olduğunu bilmeyen kaldı mı?

Türk milletinin sabrını farklı alanlarda test edip sabır taşırmaya çalışanların da dikkatine; şansınızı çok zorlamayın. Metaverse evrenlerinden her birinde farklı görünümlerde yol geçen hanına dönersiniz haberiniz olmaz.

“Haksızlık karşısında sessiz kalan şerefini yitirir” gibi daha nice ilmin kapısından sızan ışıkla aydınlananlarla dolu bir bürokrasi ile devlet adamlığına yakışan haysiyetli, onurlu, şerefli ve bir o kadar da yeni nesillere örnek olanların “boyu boylansın, soyu soylansın”

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital DönüşümKAFKASSAMMetaversesiber güvenlikSiber istihbaratYapay Zeka

Ruslara uygulanan yaptırımlar uluslararası uzay istasyonundaki çalışmalara etki eder mi?

uzay istasyonu

I. Dünya savaşının hangi silahlarla olacağını bilmem ama IV. Dünya savaşının taşla sopayla olacak.

Bu ünlü sözün sahibi Albert Einstein’ın o bilmiyorum dediği 3. Dünya savaşı şu sıralar tüm şiddetiyle devam ediyor…

Nasıl mı?

Tam olarak siber savaş halinde büyük bir hızla devam ediyor diyebiliriz.

Allah muhafaza ama siber savaşın erlerinin nükleer silahlara erişimi de günümüzde pek şaşılacak bir durum değil. Kısacası hackerların nükleer silahlara erişimi hayal sayılmaz. Şom ağızlı demeyin lütfen ve Allah muhafaza dediğimi de görmezden gelmeyip amin deyiniz…

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin ardından Ruslar tüm spor müsabakalarından men edildi ve başta ekonomik yaptırımlar olmak üzere daha bir çok başlıkta batılı ülkeler ile Amerika’nın üst düzey yaptırımlarına maruz kaldı.

Bu yaptırımlar nereye varır bilemem ama yaptırımların dünyanın ötesine geçemeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Dünyanın ötesi derken; uzaydan bahsediyorum elbette…

Ancak dünyanın uydusu olan Ay’a insanlığın ayak basmadığını ve uzay kapsülüyle gidilmediğini iddia eden birtakım sivri zekaların, bakanlık tarafından açıklanan Ay’a sert iniş planımızın gerçekleşmesinin hemen akabinde, hakikate sert geçiş yapacaklarından hiç şüphem olmadığını da belirtmek isterim.

Evet, Rusların uzay istasyonunda Amerika ve batılı birçok ülkeyle zorunlu müttefik olduğunu biliyoruz. Gayet tabi Çin de bu vazgeçilmez zorunlu müttefikler arasında yer almayı beklerken bir anda bu programdan çıkarılmıştı. Rusların uzay istasyonundan Çin gibi çıkarılması ne kadar mümkün olur bilemeyiz ama şu an için bu konuda herhangi bir açıklama yapılmadı.

Ayrıca hali hazırda Çin bir ISS ortağı değil ve gemiye hiçbir Çin vatandaşı da binmedi. Çin’in kendisine ait “Çin İnsanlı Uzay Programı” olmakla beraber insanlı ve robotik uzay projelerinde Rusya ve Almanya gibi ülkelerle işbirliği gerçekleştirmiştir.  Çin ilk deneysel uzay istasyonunu Tiangong 1’i Eylül 2011’de başlattı ve 2021’den beri kalıcı mürettebatlı Çin uzay istasyonu projesini resmen başlatmıştı.

Aynı zamanda Çinli ve Rus hackerların NSA’ye ait birçok siber silahı ele geçirip Amerika’ya kök söktürdüğünü de görmezden gelemeyiz.

Bana inanmayanlar NSA ve U.S. Siber komutanlık tarafından yapılan resmî duyurulara baksın. Hiç olmadı resmî Twitter hesaplarındaki açıklamaları lütfen kontrol etsin. Bu açıklamalara da halen inanmayanlar varsa, bir zahmet CİMER üzerinden bu uyarılarda açıklanan acil kodlu güncelleme bildirimlerini dikkate alıp ülkemizde hangi kritik kurumların güncelleme yapıp/yapmadığını sorsun ve yanıt beklesin.

Rusların ülkemizde en etkin olduğu siber saldırıları arasında fidye yazılımları ilk sırada geliyor. Bu fidye yazılımlarının başarısı %99 oranında içerden desteğe bağlı olarak gerçekleşir. Yani, eğer başınıza fidye yazılımı saldırısı gelip mağdur olduysanız, büyük ihtimalle teknik servis hizmeti aldığınız firma ya da bilgi işlem personelinizin dahili olabilir. %1 lik bir ihtimal ise tamamen sizden ötürüdür. Spam saldırıları ve trol akademileriyle pasif siber saldırı türleriyle seçimlere müdahale denemeleri de  Rus siber savaş stratejileri arasında kabul gören bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

Şimdi günah keçisi aramayı bırakıp asıl konumuza dönelim…

Rus ordusunun hem kendi içerisinde hem de özel şirketler aracılığıyla desteklediği hacker grupları olduğunu sağır sultan bile duydu diyebiliriz.

Bu siber ordulara güç katan global çapta markaların başında sanırım Yandex ve Karspersky gibi firmalar geliyor. Elbette bir Google ya da Norton kadar güçlü yaygın değiller ama Karamürsel sepeti de sayılmazlar.

Rusların Amerika’daki seçimlere müdahale ettiği iddialarının gerçekliği var mıdır? Yok mudur? Bilemem ama wikileaks belgelerinde adı geçen bir Türk olarak, Edward Snowden’ın benden çok daha fazla bilgiye sahip olarak Rus devletinin himayesindeyken Ruslara epey faydalı işler için destek olduğunu dile getirmek ne anlama gelir siz düşünün derim.

Yandex’i salt bir arama motoru gibi düşünmeyin. Çünkü, navigasyon başta olmak üzere daha bir çok özelliği sayesinde siber İstihbarat başlığında özgün bir dev olduğunu defalarca ispatladı.

Hatta 2017 yılında ülkemizde vatandaşların sıklıkla kullandığı e-devlet  sistemimizde kullanılan Yandex ait kod parçacığını keşfeden arkadaş sayesinde “e-devlet sisteminde Yandex skandalı” olarak manşetler atılmıştı. Ve haber şöyleydi;

(marufcetin.com)

-Çocuğun üniversite kaydı için www.turkiye.gov.tr adresine girdiğimde kaynak kodunda yandex.rusitesinden çalıştırılan bir javascript kodu olduğunu gördüm.

Yandex Metrica, tıpkı Google Analytics gibi çalışan bir sistem. Siteye gelen ziyaretçilerin bilgilerini toplayıp, topladığı bilgilerin çok önemsiz bir kısmını ülke/bölge lokasyonu, ip, tarayıcı bilgisi vs. gün, ay, yıl olarak alıyor ve raporluyor. Ancak bu sistemlerin topladığı bilgi bundan çok daha fazladır. Bir sitenin kaynak koduna böyle bir kod konulduğunda siteye gelen ziyaretçinin doldurduğu bütün form bilgileri, ve bütün çerezleri okuyabilir. Böylece sisteme giriş için kullanılan kullanıcı adı ve şifre de dahil pek çok bilgiyi ele geçirebilir.

Manşetlere konu olan arkadaşımızın Söylediği her şey doğru ama sanki biraz eksik gibi. Eksik olan ne mi? Öncelikle yandex olunca skandal da, Google olunca patlıcan mı? Ve hadi bu kod parçacıklarının çerezleri bile alması risk de, çerezini bile MIT lisansı ile kullanan bir ülkenin ODTÜ’sü İTÜ’sü bir çerez bile üretemez mi?

Her ne kadar e-devlet sistemimizden yandexe ait kod parçacıkları çıkarılmış olsa bile uzay istasyonundan uydulara direkt erişimi olan bir Rusya’yı ha deyince dijital damarlarınızdan söküp atmak öyle sanıldığı kadar pek de kolay değil. Bu arada fidye yazılımına maruz kalan kamu kurumlarının olduğu da yine basına yansımıştı. Umalım da siber korsanlara ödenen olası fidye parası bizim vergilerimizden değil de beceriksiz ve çoklu maaş alanların cebinden çıkmış olsun.

Bu durumların yaşanmasıyla beraber evvel zaman içinde Kafkas stratejik araştırmalar merkezinde denk geldiğim bir ihtiyarın sözleri benim için bugün daha bir anlamlı hale geldi sanki?

Bu ihtiyar amcamız beni kamuflaj ve botlarımla görünce ilginç bir diyalog yaşanmıştı.

Bana asker misin diye sorduğunda, gururla Türk askeriyim demiştim.

Sen Türk askeri değil NATO askerisin diyerek bıyık altından aşağılama çabasını ve kaşlarının altından gözlerindeki öfkeyi kolaylıkla görebilmiştim.

Baktım ısrarla bana NATO askeri yakıştırması yapmaya devam ediyor ve Rus askerlerini övüyor, hemen “amcacım ben ne Atlantik ne de Avrasya askeri değil Türk askeriyim, size öfkenizde ve henüz başaramayıp, başarmaya çalıştığımız tüm milli çabalarımıza engel olma gayretinizde başarılar diliyorum diyerek” hemen oradan uzaklaşmıştım.

Kendisine haksızlık mı ettim? Yoksa yanlış mı anladım? Bilemiyorum ama günümüzde Ruslara uygulanan ambargoların teknolojik ambargolara dönüşmesi pek mümkün görünmüyor.

Evet belki başta uydu erişimi ve daha birçok NATO standardı gereği elde edilen üstünsüz geçiş hakkı sayesinde halinden memnun olanlar olabilir. Hatta Whatsapp gibi platformlara arka kapıdan erişebilenlerin kendilerine göre haklı gerekçeleri öne sürerek kendi vatanında nadasa bırakılan gençlere bu durumlar zaten müstahak da denilebilir.

Uzun lafın kısası, Ruslara uygulanan ekonomik yaptırımlar, sınırlı teknolojik yaptırımlarla nereye varır bilemeyiz ama dünyanın ötesine geçemez ve uluslararası uzay istasyonundaki çalışmaları etkilemez.

Onca teknik ekipmana ve iş gücüne rağmen ülkemizde son dönemde yaşanan güvenlik zaafiyetlerinin sebebi nedir acaba? Diye sorduğumuzda tek bir yanıtla karşılıyoruz. Ülkemde zeytin ağaçlarına verilen önem ortadayken budanmış tohum ağaçlarının gölgesinde yeşermeye çalışan geliştirici fidanların ne derece kıymeti olabilir diye düşünmeden edemiyoruz haliyle.

Özetle Ruslar bir çok alanda dünya sahnesinden izole edilmiş olsa bile, özgün teknoloji geliştirme kapasitesi olan bir Rusya ve Çin, uzay istasyonunda varlığını sürdürürken tam anlamıyla bir izolasyonun gerçekçi olduğu iddia edilemez.

Yeni dünya düzeninde tüm milletlerin sözde siyasetçilerin bireysel çıkarları uğruna feda edilmemesi için yapay zeka destekli hükümet yönetim modellerinin arzulanan ve kaçınılmaz bir sistem olarak er ya da geç devreye alınacağını ön görmek siber kahinlik olmasa gerek diyorum.

Bir Rus atasözü “iki tavşanı kovalayan avcı hiç birini yakalayamaz!” der…

Bu nedenle Rus, Çin teknolojileri ile NATO teknolojileri peşinde koşturmak yerine tüm izolasyon hamlelerini alt üst edebilecek yöntem olarak, uluslararası uzay istasyonunda kalıcı yer edinmeye çalışmanın çok daha mantıklı bir iş olacağının altını çizmekte fayda var. Bu işler için ne Pensilvanya’da başarı bursu ile okuyanlar ya da Oxford mezunuyum diyerek İngilizce bile konuşamayanlar da pek bir şey yapamaz elbette. Bu işler için aklı hür, vicdanı hür olan bilişim diplomatları gerekir ki, günümüzde bu özelliğe sahip olanlar şu sıralar kapı kullarının trajikomik hallerini izlerken çekirdek çitlemeyi tercih ediyorlar diyebiliriz. Onlara da buradan sesleniyorum; “bırakın çekirdek çitlemeyi de yapay zeka destekli kamu yönetim modelleri üzerine kafa yorun. Kafa yorun ki, çoluk çocuk, torun tombalak daha mantıklı bir gelecek inşası için en azından çaba sarf etmişler diye duacınız olsun”

Bu arada ne Rus ayısının dostluğunun ne de Amerikan inek çobanlarının şapkası altında güneş batmayan imparatorlukta gölge peşinde olmadık, olmayız. Bu durumu Arap erkeklerinin bedevi çadırında süs bitkisi olmayı cennet sayanlar anlayamaz elbette ama sokak lambasının yatak odalarına kadar sızan hakikat ışığından da faydalanmakta bir sakınca görmezler.

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital DönüşümHaftalık Tehdit RaporuMetaversesiber güvenlikSiber istihbaratYapay Zeka

“Siber Güvenlik Sebep”, “Ulusal Güvenlik Sonuçtur”

Neo_(Matrix)_

“Siber Güvenlik Sebep”, “Ulusal Güvenlik Sonuçtur”

 

Siber Güvenlik Milli Güvenlik Meselesidir…

 

Bu başlık sizlere slogan gibi gelmiş olabilir ancak az sonra okuyacaklarınızla bu slogan benzeri başlığın içinin ne kadar gerçekle dolu olduğunu da fark edeceğinizden eminim diyebilirim.

 

Öncelikle Nutuk’ta anlatılan İngiliz Deniz piyadelerinin İstanbul’un çeşitli semtlerinde (Tophane vb.) bulunan telgraf istasyonlarına yaptıkları baskınlar neticesinde ilk hedefleri olan telgraf hatlarının kesilmesinin kurtuluş savaşı hazırlıkları içerisinde yer alan kahramanlarımıza ağır bir darbe indirmek ve Ankara ile iletişimlerini koparmak olduğu bilinen bir gerçektir. O günlerde siber güvenlik ağırlıklı olarak telgraf hatlarının korunması, telgraf hatları üzerinden yapılan şifreli mesajların deşifre edilmemesi için kriptoloji tekniklerinin kullanılması ve yeni güvenli telgraf hatlarının tesisi için cansiperane mücadele şeklinde devam ediyordu. Telgraf hatları ve teknolojisi uzay istasyonları olmadan tamamen lokal olarak yeryüzünde kullanıldığı için tam olarak siber güvenlik kavramı içerisinde yer almayabilir. Ancak, Siber Güvenilir olmak adına şehit olan yiğitlerimizi de görmezden gelemeyiz. Üstelik bana göre Siber Güvenliğin temelleri de telefon, radyo ve telgraf teknolojileri sayesinde büyük bir ivme kazanmıştır.

İlk Sanayi devriminin buharlı sistemler ile başlaması ve bilgisayarların hayatımıza dahil olmasıyla Endüstri 4.0 kavramına Alman federal Hükümetinin öncülüğünde ilan edilmesiyle beraber nesnelerin interneti, yapay zeka ve sibernetik teknolojilerin hükümet programlarında yer aldı ve sebep-sonuç ilişkisi içerisinde devam etmektedir. Hatta, iletişim başta olmak üzere, sanal gerçeklik evrenleri ve arttırılmış gerçeklik uygulamaları insanların hayatını kolaylaştırma iddiasıyla, eğlence, moda, bilgiye hızlı erişim gibi daha birçok nedenle vazgeçilmez alışkanlık ya da mecburiyet olarak hayatımızda olmazsa olmazlar arasında yerini almıştır.

Ülkemizde yerli yazılım ve donanımların teşvik edilmesi amacıyla sayısız Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı genelgeleri yayınlanmış olmasına rağmen özellikle siber güvenlik ürünlerinde yine yabancı menşeili teknolojiler kamu kurumlarında tercih edilmiş ve tercih edilmeye devam etmektedir. Yerli ve milli teknoloji iddiasında bulunan birçok firmanın geliştirdiği siber güvenlik donanım ve yazılımları da işin doğası gereği de tam olarak beklenen yerlilik ve millilik ihtiyaçlarını haliyle karşılayamamıştır.

Kamu kurum ve kuruluşlarında kullanılan veri merkezleri, sunucular, bilgisayarlar ve bu tip donanımlara ait işletim sistemleri, ofis programları, grafik-tasarım uygulamaları, veri kaybı önleme platformları ve daha nice teknolojik gereksinimin patenti NSA başta olmak üzere Five-Eyes gibi siber güvenlik ittifakı içerisinde yer alan ülkelerin patentli ürünleriyle bezendiğini kimse inkar edememekle beraber, 65.565 adet bulunan portun kullanıldığı sistemlerde hiçbir denetim ve düzenleme yapılamamaktadır.

Önceden telgraf hatlarını korumak için cansiperane mücadele edenler o gün olduğu gibi emin olun bugün de varlar ve ebediyete kadar da siber güvenilirlik için cansiperane mücadele devam edecektir. Ancak, önceden bağımsız ve yerel iletişim ağları ile güvenli iletişimden söz edilebilirken bugün, kesintisiz yüksek hızlı ve alternatifli internet yapıları sayesinde telgraf hatlarının sağladığı güvenilir iletişimin artık esamesi bile okunmamaktadır. Onca yüksek hızlı internet altyapısı ve 65.565 portun sonu nereye varır siz düşünün…

Yukarıda bilgilerinize arz ettiğim NSA teknolojileri bakınız resmi olarak ve tüm kullanıcıların da bilgisi dahilinde neler yapıyor? PRISM Programı basına sızan bir başlık olduğu için öncelikle PRISM programının ne olduğu ve hangi teknolojilerle ulus devletlerin hükümet yetkilileri, bürokratları ve dahi vatandaşlarını nasıl bir suç ortaklığına sevk ettiğinden bahsedelim.

PRISM (açılımı: Planning Tool for Resource Integration, Synchronization, and Management, Türkçesi: Kaynak Entegrasyonu, Senkronizasyon ve Yönetim için Planlama Aracı), Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) çeşitli internet şirketlerinden internet iletişimlerini topladığı bir programın kod adıdır. PRISM, mahkeme tarafından onaylanan arama terimleriyle eşleşen tüm verileri teslim etmek için 2008 FISA Değişiklik Yasası’nın 702 Bölümü uyarınca Google LLC gibi internet şirketlerinden yapılan taleplere göre depolanan internet iletişimlerini toplar. NSA, bu PRISM taleplerini internet omurgasındaki şifrelenmiş iletişimleri toplamak, telekomünikasyon filtreleme sistemlerinin daha önce ayrıştırıp attığı depolanan verilere odaklanmak ve daha kolay ele alınabilen verileri elde etmek için kullanabilir.

PRISM, Bush yönetimi altında “Amerika’yı Koru Yasası’nın” kabul edilmesinin ardından 2007’de başladı. Program, Dış İstihbarat Gözetim Yasası (FISA) uyarınca ABD Dış İstihbarat Gözetim Mahkemesi’nin (FISA Mahkemesi veya FISC) denetimi altında yürütülmektedir. Programın varlığı altı yıl sonra NSA çalışanı Edward Snowden tarafından sızdırıldı ve kitlesel veri toplamanın kapsamının toplumun bildiğinden çok daha fazla olduğu ve (kendisi tarafından) “tehlikeli” ve “suçlu” faaliyetler olarak nitelendirdiği eylemler içerdiği konusunda halkı uyardı. Açıklamalar The Guardian ve The Washington Post tarafından 6 Haziran 2013 tarihinde yayınlandı. Sonraki belgeler, NSA’nın Özel Kaynak Operasyonları (SSO) bölümü ile PRISM ortakları arasında milyon dolarlık bir mali düzenleme olduğunu göstermiştir.

NSA’in PRISM programının meyveleri olan şirketlerin açıklamaları ise şu şekilde;

Microsoft : “Müşteri verilerini, yalnızca yasal olarak bağlayıcı bir emirle veya bir mahkeme celbi aldığımızda sağlarız ve bu hiçbir zaman gönüllülük esasına dayanmaz. Ek olarak, yalnızca belirli hesaplar veya tanımlayıcılarla ilgili taleplere uyuyoruz. Hükümetin müşteri verilerini toplamak için daha geniş bir gönüllü ulusal güvenlik programı varsa, biz buna dahil değiliz.”

Yahoo! : “Yahoo! Kullanıcıların gizliliğini çok ciddiye alır. Devlete; sunucularımıza, sistemlerimize veya ağımıza doğrudan erişim sağlamıyoruz. Hizmet verdiğimiz yüz milyonlarca kullanıcının son derece küçük bir yüzdesi, bir devlet veri toplama programının konusudur.”

Facebook : “Herhangi bir devlet kuruluşuna Facebook sunucularına doğrudan erişim sağlamıyoruz. Facebook’tan belirli bireyler hakkında veri veya bilgi istendiğinde, bu tür talepleri yürürlükteki tüm yasalara uygunluk açısından dikkatle inceleriz ve yalnızca yasaların gerektirdiği ölçüde bilgi veririz.”

Google : “Google, kullanıcılarımızın verilerinin güvenliğine büyük önem veriyor. Kullanıcı verilerini yasalara uygun olarak hükûmete ifşa ediyor ve bu tür talepleri dikkatlice inceliyoruz. Zaman zaman insanlar, sistemlerimize hükûmet için bir “arka kapı” oluşturduğumuzu iddia ediyor, ancak Google’ın hükûmetin özel kullanıcı verilerine erişmesi için bir arka kapısı yoktur. Google’ın, kullanıcılarımızın internet aktiviteleri hakkında bu ölçekte bilgi ifşa ettiğine dair herhangi bir iddia tamamen yanlıştır.”

Apple : “PRISM’i hiç duymadık Hiçbir devlet kurumunun sunucularımıza doğrudan erişimini sağlamıyoruz ve müşteri verilerini isteyen herhangi bir devlet kurumu mahkeme kararı almalıdır.”

Dropbox : “Dropbox’ın PRISM adlı bir hükûmet programına dahil olduğuna dair haberler gördük. Bu tür bir programın parçası değiliz ve kullanıcılarımızın gizliliğini korumaya kararlıyız.”

Yukarıda toplum vicdanında günah çıkarmaya çalışan şirketler bunlar ama PRISM programına ve basına yansımadığı için sadece Hollywood yapımı filmlerden duyulan veya henüz ismi duyulmamış daha birçok siber istihbarat ve siber savaş teknolojisinin neferi olan markalar arasında; Whatsapp, Cisco, GTB, Offensive Security by Kali, Dell, IBM, Exclamier gibi saymakla bitmeyecek yabancı menşeili marka da yer almaktadır. Direkt olarak bağları olmasa ve inkâr edilse bile gerek internet protokolleri gerekse ulus devletlerin stratejik konumuna göre kullanım yetkisi verilen ulusal istihbarat kurumlarına tahsis edilen fazladan erişim yetkileri sayesinde bu tip markalar uzun yıllardır ülkemizin bilişim teknolojilerini dizayn etmektedir.

Tüm bu dizayn çalışmalarına rağmen ülkemizde başta Apollo 11 Astronotlarının Ata’nın huzuruna gelmelerine neden olan, Atatürk’ün eğitim için yurtdışına gönderdiği ilk Türk uçak mühendisi Nejdet Eraslan’ın oğlu Arsev Eraslan’ın yazdığı manuel yazılım programıydı. (Bilindiği üzere program olmasaydı, bilgisayar programının bozulduğu Apollo 11 dünyaya geri dönemeyecekti) Arsev Eraslan buz dağının görünen yüzü olsun diyelim ve isimsiz kahramanlar ve ön planda görünen başta ASELSAN olmak üzere birçok kurumun askeri standartlarda geliştirdiği ve helikopterler aracılığıyla uzaktan, hareket halindeyken el ve sabit telsizlere yüklenen kriptoloji teknikleri sayesinde keşif, gözetleme, siber istihbarat faaliyetleri içerisinde adeta hayalet gibi nokta operasyonlara imza atıldığı da bilinmekle beraber dosta güven düşmana ise korku salınmaktadır.

Kara Kuvvetleri Komutanlığında, muhabere sınıfının başlıca görev sahalarını ifade etmek maksadıyla, “Muhabere, Elektronik ve Bilgi Sistemleri (MEBS)” kullanılmaktadır. Bu kapsamda kullanılan bilgisayarlar üzerinde tamamen Türkler tarafından geliştirilen kriptolu mesajlaşma başta olmak üzere daha birçok başlıkta günün şartlarına uygun olarak ve geleceğin teknolojik standartlarını öngörerek MEBS Başkanlığı; Jandarma Genel Komutanlığı Vizyonu doğrultusunda, emniyet ve asayiş hizmetleri başta olmak üzere tüm görevlerdeki etkinliğini artırmak maksadıyla;

  1. Teknolojinin en etkin şekilde kullanılması,
  2. Karakol/ Devriye seviyesine kadar MEBS imkân ve kabiliyetlerinin yaygınlaştırılması,
  3. En önemlisi; bütün faaliyetlerin MEBS ve Siber Güvenlik esasları doğrultusunda icra edilmesi hedeflerini gerçekleştirmek üzere çalışmalarına devam etmektedir.

 

Yukarıda toplum vicdanında günah çıkaran olarak nitelediğimiz ve PRISM’ın parçası olan tüm yabancı menşeili markaların elde ettiği veriler ve bu verilerin ileri teknolojilerle harmanlanmasına rağmen Dünyanın en eski ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri üstün kriptoloji yeteneklerinin meyvelerini sahada toplamakla kalmıyor ve adeta düşmana nal toplatıyor.

Bilinen bir gerçek olarak başta internet, GPS, EDGE, 3G,4G,5G ve 6G gibi teknolojilerin öncelikli olarak askeri amaçlarda kullanılmak üzere geliştirildiği ve daha sonra halkın kullanımına açıldığını belirtmekte fayda var.

Halkın çok yoğun ve hiçbir denetime tabi tutulmadan kullanımına imkân veren teknolojilerin fayda ve zarar dengesini belirleyebilecek metod ve metodolojilerin de yeni oluşumlarla ve yeni tekniklerle oluşturulması bir ihtiyaç değil ve bilakis zarurettir. Bu bağlamda yeni bir siber ordu komutanlığının da oluşturulması/yapılandırılması gerektiği de azımsanmayacak kadar önemli bir konudur.

Bir de liyakatten bihaber olanların siber güvenlik başlığında gerçekleşen atamalarının önlenememesi, paralel bilişimcilerin göz göre göre yargılanmadan hayatlarına devam etmesi ve geliştirici vatanseverlerin farklı şekillerde yaftalanmasına göz yumulması nedeniyle maalesef ülkemizde kurmay zekaya sahip siber güvenilir savaşçılar, bilişim diplomatları, siber yargıçlar gibi daha nice ihtiyaç duyulan kavramın içini doldurabilenler işlerini yapmakta zorlanmakta ve ulusal güvenlik sorunu olan “Siber Güvenlik” başlığının içi hakkıyla doldurulamamaktadır.

Şayet bu başlığın içi yeteri kadar doldurulmuş olsaydı ve başta siber diplomatlar olmak üzere daha birçok unvan tanımlanmış olsaydı “jeopolitik önemi yüksek olan Türkiye Cumhuriyeti bugün yukarıda belirtilen, siber istihbarat faaliyeti yapmak ve ulusal güvenliklerine katkı sağlamak için büyük başarılara imza atan yabancı menşeili markaların cirit attığı bir ülke olmazdı. Bilakis regülasyonlar sayesinde ve yeni nesil siber istihbarat, dijital mütekabiliyet gibi daha birçok tedbirle ülke ekonomisine yüksek katma değer sağlamakla kalmaz ve siber güvenilirlik adına devletin siber güvenliğini otonom tekniklerle çok daha güvenli bir hale getirebilirdi.

Şimdi isteyen istediği sanal gerçeklik (metaverse) evreninde istediği atı alıp istediği Üsküdar’dan geçsin. İsteyen istediği avatarla istediği ava çıksın ya da av olsun. Hatta isteyen istediği rakibinin çanına ot tıkasın ve hem sanal hem de gerçek sanılan bu evrende en büyük ya da en güçlünün kim olduğunu herkese ispat etmeye çalışsın. Açıkçası kimsenin pek umurunda değil. En azından sunucusu henüz şaşmamış ve şaşması da pek mümkün olmayanların umurunda değil…

Maddi gücü iyi olanların sahip olabileceği sanal gerçeklik gözlükleri sosyal yardım kapsamında değerlendirilip bedava dağıtılsa, sanal gerçeklik evrenlerinde yaşama hakkı ücretsiz verilse bile, bir şato olsa ve şato içerisinde harika bir şömine karşısına geçip ısınılmayacağını, sanal gerçeklik evreninde kuş sütü bile eksik olmayan masadan alıp lüp diye yutulduğu sanılan leziz yiyecek ve içeceklerin asla karın doyurmayacağı bilinen bir gerçek. Bu gerçek iyi bilindiği gibi Siber Börülerin gizlilik ilkesiyle ve Siber Bozkurtların’da tüm gizlilik ilkelerini açıkça altüst ederek, nerede olursa olsun gözünden tanındığı bir halde öyle ya da böyle kaçınılmaz bir biçimde yeni nesillere bilinç aktarım döngüsünü ebediyete kadar devam ettireceği de bilinen ama bilinmezlikten beslenen ayrı bir gerçektir.

Son olarak Endüstri 4.0’un öncüsü olan Almanya’nın dahi e-devlet sistemleri gibi daha birçok sözde bürokrasiyi hızlandıran teknolojileri Türkiye’de olduğu kadar gelişmiş özelliklerle kullanmadığını ve dijital dönüşüm ile e-devlet sistemlerimizin teknoloji desteğini veren firmaların ağırlıklı olarak Alman firmalarından oluşmasının tesadüf olmadığını da belirtmekte fayda var.

Çin’in ufacık bir elektronik devreyi ucuza pazarlayıp NSA’e ait siber silahları ele geçirip yine NSA’e karşı kullanacağını kimse bilemezdi belki bilen biliyordu. İnanmayan saha elemanı sıkıntısı yaşayan Çin haber alma servisinin yürüme engelli ve tekerlekli sandalyeyle Taksim’de gezintisine eşlik edilen Çinliye sorsun. O Çinliyi nereden bulacağız diyen, kaldığı otelin yetkilisine sorsun. Yürüme engelli Çinlinin koşa koşa odasına çıkması sonuç, Teşkilatı Mahsusa Ruhu da sebeptir…

Kısacası Siber Güvenlik Sebep, Ulusal Güvenlik Sonuçtur.

 

 

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/PRISM_(g%C3%B6zetleme_program%C4%B1)#Program%C4%B1n_kapsam%C4%B1

https://www.jandarma.gov.tr/mebs-baskanligi

https://www.turkiyeturizm.com/aya-giden-astronotlar-ataturke-neden-saygi-gosterdiler-63669h.htm

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/09/20110906-4.htm

Beş Göz Nedir? Nasıl Çalışır?

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiDenemeMetaverse

Dijital Hacılara Hayırlı Olsun… Sanal Gerçeklikle Hac ve Umre hizmetleri başlıyor

Hacmetaverse

Sanal gerçeklikle hac ve umre hizmetleri başlıyor

Evet yanlış duymadınız sanal gerçeklik gözlüğüyle hac ve umre ziyaretleri için Sudi Arabistan çalışma başlattığını açıkladı.

Yakında Diyanet işleri başkanlığı Metaverse olarak bilinen sanal gerçeklik evreninde kullanılmak üzere gözlük dağıtmaya başlarsa kimse şaşırmasın.

Evvelden beridir yazdığım birçok yazıda beni hayal dünyalarının maşası olmakla suçlayanlara bir iyi bir de kötü haberim var;

Kötü haber, maşa olmakla itham ettiğiniz ben deniz tarafından geliştirilen sanal gerçeklik gözlüğünü talimatla kullanan ilk denekler sizler ve nesliniz oluyor.

İyi haber ise, hayranlıktan yere göğe sığdıramadığınız Araplar sayesinde oturduğunuz yerden kalkmadan veya sadece evinizdeki sehpanın etrafında dönerek hac vazifesini yapabileceksiniz. Üstelik tüm bunlar İçin Diyanet başkanlığı fetva bile verebilecek.

Metavers’in ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğunu hemen farkeden Cumhurbaşkanımız derhal çalıştay düzenlenmesi için talimat verdi bile.

Bu çalıştayda Diyanet işleri Başkanlığı’ndan kim katılır bilemem ama metaverse ile hac, umre ve hatta şeytan taşlama gibi eylemlerin Sudi Arabistan tarafından planlandığının deklare edilmesi oldukça önemli bir konu.

Siber Kahinlik olarak algılanmasın ama az önce okuduklarınızdan çok daha fazlasına tanık olacağınız kesin diyebilirim.

Özellikle pandemi nedeniyle sınır getirilen hac ve umre gibi dini vecibelerin yerine getirilmesi için metaverse minimum zaman-maksimum fayda ilkesiyle pek kimsenin hayır diyemeceği bir çözüm olarak tam önümüzde duruyor.

Hilafetin özlemiyle yanıp tutuşanlar için de bulunmaz nimet sayılmaz mı? Acaba dijital halifeliğe Sudi Prens Salman aday olacak mı?

Düşünsenize, dünyanın tüm müslümanları dijital enstrümanlar sayesinde fiziksel olarak seyahat etmeden Halifeleriyle buluşabilse neler olur?

Tabi sadece müslümanlar için düşünmeyin bu durumu. Örneğin Papa da metaverse üzerinden sevenleriyle buluşabilir.

Evet belki bu söylediklerim “yok artık daha neler “ dedirtebilir ama “gerçekleşmesi pek uzak ihtimal de değil “ dediğinizi duyar gibiyim.

Şimdi biri devlet başkanımıza çalıştaydan sonra “efendim seçimler yüksek güvenlikli blockchain teknolojisi ile metaverse üzerinden yapılsa” önerisini sonuç bildirgesinde yayınlasa “hem Z kuşağının ilgisini çeker hem de dünyada her zaman ilkleri gerçekleştiren iktidarınıza da yakışır” dese geriye resmî gazetede yayınlanan bir kararnameye kalır mı? Kalmaz mı?

Hemen yanıt vereyim; Kalmaz. Yani planlanan tarihteki seçimlere yetişmez. Çünkü Sudi Arabistan’ın bile metaverseü made in China ve her bir sanal gerçeklik kiti ile evren tasarımı bulunan yazılımın babası da made in USA…

Üzgünüm ama bu işler inşaat ustalarına bir kaç gömlek büyük gelir ve ellerine yüzlerine bulaştırırlar. Yap işlet devret olursa belki yetişir ama bu sefer de hangi atınalan hangi evrenin Üsküdar’ını geçer belli olmaz.

Şaka bir yana Sudi Arabistan’ın metaverse çıkışı ve Cumhurbaşkanı tarafından verilen metaverse çalıştayı talimatı siber güvenliğe dikkat çekmeye çalışanların işine epey yaramışa benziyor.

Öyle ya siber güvenilirlik belki de siber güvenlik başlığından daha da ön plana çıkarak en çok konuşulan başlık olacak. Neticede Siber Güvenlik demek kolay. Yiyorsa “SİBER GÜVENİLİR” deyin de görelim. Birini demesi kolay da birini gerçekleştirmek oldukça zor.

Mesela siber güvenilir imam, siber güvenilir hakim, siber güvenilir bakan, siber güvenilir bürokrat, siber güvenilir Başkan ve siber güvenilir vatandaş olmak öyle lafla ya da sözle olacak iş değil.

Şayet öyle olsaydı evvelden beri siber güvenlik diyenlerle şimdilerde metaverse demeye başlayanların siber güvenilirlik karneleri pırıl pırıl olurdu.

Bu söylediğimi sanırım en iyi hac ya da umre ziyareti için kutsal topraklara gidenler daha iyi kavrayacaktır.

Hac ya da umreye gidenlerin de iyi bildiği gibi kutsal mekanların dışında kalan bölümlerde gezinirken kimlerin neler fısıldadığını bilenler, metaverse ile kutsal mekan ziyaretlerinde kimlerin neler fısıldayabileceğini veya sürpriz bir butonla dijital helal sertifikası ile yeni sürprizlere dahil olacağını da az çok tahmin ederler diye umuyorum.

Diyanetin Siber güvenilir imamları olur mu bilemem ama matbaanın gecikmesine sebep gösterilen zamanın hattaları ile günümüzde sözlerin efendiliğine soyunan hatiplerin çekişmesi metaverse ile ibadetin yolunu açar mı? Yoksa Taş mı döşer? Bilemeyiz ama çalıştay sonrası belli ölçülerde metaverseün ülkemizde de önünün açılacağından kimsenin şüphesi olmasın derim.

Hem sanal gerçeklik gözlük üreticilerine hem de metaverse evren tasarımcılarına sağlam yatırımlar ve teşvikler gelebilir.

Bakın çok Hollywood yapımı film felan izliyor diye yaftalanmadan önce belirteyim. Hiç bir filmde sanal gerçeklik dünyasında ibadet resmedilmedi ve anlatılmadı. GAFAM’dan ya da GOTUM’den de uydurmuyorum. Metaverse Çalıştayı ve Metaverse Hac Dönemi Başlıyor: Dijital Hacılar İbadet Merkezlerini Sanal Evrende Ziyaret Edebilecek haberleri tamamen gerçek.

Üstelik bu haberler çıkmadan çok evvel Sudi Arabistan’da dünyada robota ilk vatandaşlık verilen robot olduğu da, sadece robotların bulunduğu ve gecelik muta nikahlarıyla sevişebilen robotların şehrinin de yine Sudi Arabistan’da inşa edildiği de biliniyor. Hatta bu haberlerden okuduğum ve azıcık algılayabildiğim zekam kadar olan öngörülerim kadarıyla dile getirdiklerimin, yazdıklarımın ve anlattıklarımın siber kahinlik ile delilik arasında bir yerlerde konumlandırıldığını da görerek ne diyorum biliyor musunuz?

Gözlük, kulaklık ve elinize verdikleri çubuklarla şeytan taşlamaya başlancağını, dijital hacılık gibi kavramların yaygınlaşıp popüler olacağını, seçim miting ve propaganda çalışmalarının yapılacağını ve tüm bunlarla övünüleceğini ön görmek delilik Ya da siber kahinlik değil.

Asıl delilik ve kahinlik ne biliyor musunuz ?

tüm bunlar olurken Arap’ın çüküyle gerdeğe girmeye meraklı olanların kendi sanal evrenlerinde yok olurken, peşlerinden götürdükleri değerlerimizi fark etmemek, çok sevdiğini iddia ettikleri evlatlarını sanal bir evrene mahkum etmek ve daha da acısı gerçekten bu işlerin biçilmiş kaftanlarına maşa, kahin, deli ve hatta dijital anarşist yaftası vurmaya çalışırken metaverse de yeni bir sanal dinin oluşmasına öncülük etme çabasına hayret doğrusu.

Sevişen robotlar henüz ortalıkta çok olmadığı için ya da sadece alım gücü yüksek olanların ulaşabileceği bir yerlerde olduğu için şimdilik fetva veren çıkmayabilir ama eğer metaversede kutsal bir mekanda ön planda olan bir liderle ibadet etme fırsatını yakalamak adına hele bir de ücretsiz dağıtılan sanal gerçeklik ekipmanları olursa vay ki ne vay!

İşte o zaman sürekli aynı dijital imamı isteyenler yüzünden işsiz kalacak din adamları ne fetva verir hep birlikte göreceğiz.

Unutmadan şunu da belirtmekte fayda var; metaverse de kim kimin karnını doyurur, kim üşüyen elleri, ruhları ve yürekleri ısıtabilir bilinmez elbet ama başta bürokrasinin olmak üzere Demokles’in kılıcı metaversede parlamaya başladı. Hadi parıltıya güneş gözlüğü bulan bulur, önlem alır almasına da, metaversede  Hasan Mezarcı’nın avatarı gibi herhangi birine “Mehdix” diyen olur ve peşinden gidenler çok olursa o kılıç kimin neresine düşer hiç belli olmaz.

 

 

Yapay Zekaya Diyanet Fetvası

https://www.milligazete.com.tr/haber/9233858/erdogandan-metaverse-talimati-calistay-duzenleyin

 

https://www.akyazi.net/haber/9238469/kabe-metaverse-evreninde-ziyaret-edilebilecek-dijital-hacilar

 

https://www.webtekno.com/suudi-arabistan-metaverse-girisimi-hac-mekanlari-sanal-ziyaret-edilebilecek-h120063.html

Devamını Oku