Cyber Security

Cyber security is important because government, military, corporate, financial, and medical organizations collect, process, and store unprecedented amounts of data on computers and other devices. A significant portion of that data can be sensitive information, whether that be intellectual property, financial data, personal information, or other types of data for which unauthorized access or exposure could have negative consequences. Organizations transmit sensitive data across networks and to other devices in the course of doing businesses, and cyber security describes the discipline dedicated to protecting that information and the systems used to process or store it.

Cyber SecurityDeneme

Çevrimiçi Milletlere Mika’nın Mesajı

MikaMesaj

Sihir & Bilim

Dünyada yaşamın var olduğu dönemlerden günümüze sihir ve bilimin mücadelesi ya da başka bir deyişle yaşama dahil olma yarışı hep olmuştur. Kimi zaman Da Vinci’nin resimlerinde ya da icatlarında simyanın kokusu olduğu, kimi zaman da lokman hekimin kayıp kitabında ve hatta yakılıp yıkılan kütüphanelerde bilgi yüklü hazinelerin efsaneleri üzerine konuşulmaya devam ediliyor.

Geçmişten günümüze kalıntıları üzerinde turistik seyahatlerin planlandığı birçok medeniyetin baş aktörleri de bilgiye erişimin hazzıyla bazen kendilerini tanrı, bazense tanrılardan kut alan ölümlü oldukları bilenlerden oldular. Belki de burada tanrıcılık oynamaktan daha da önemlisi ya da faydalısı bilgiyi aktarmaya çalışan kut almışlardan olmaktı. Kim bilir?

Benim buradaki tek derdim yazmak. Bilgi ve ışığın gücü adına yazmak…

 

Şizofrenlerin en belirgin özellikleri arasında sürekli izlendiklerini düşünmeleri gelir derler. Ne kadar doğru bilemem. Neticede psikiyatr ya da konunun uzmanı değilim ama bulduğum her şeyi okumaktan zevk alırım. Yani şizofrenlerin izlendiklerini düşündüğünü birçok farklı kaynaktan okuyarak teyit etmiştim. He bu arada teyit etmekten bahsetmişken, günümüzde dijital okur yazarlık oldukça popüler ve önemli bir konu. Analogdan yetişme istihbaratçılar kadar olmasa da bilginin doğruluğu konusunda iyi bir iz sürücüyüm diyebilirim. Hazır yeri gelmişken artık dijitalciler ve analogcular arasındaki bitmez tükenmez yarışın bir tarafı olmadığımı belirtmekte fayda var. Özellikle ifade etmeliyim ki, bu yarışta kısa süreliğine görünür olmamın tek nedeni “bir arkadaşa bakıp çıkmaktan öte bir şey değildi”

Girizgâh faslı bittiğine göre artık konumuza dönelim…

Bilgi Çağı

Bilgi çağı, teknoloji çağı, milenyum ya da yapay zekâ çağı. Adına ne derseniz deyin ama Konstantinopolis fethedilip çağ açıldıktan sonra son bilinen isimsiz çağ aniden Konstantinopolis İstanbul ismi verildikten sonra tamamen kapanmış oldu. O tarihten sonra çağlara verilen tüm isimler hep teknoloji ve yeniliğe endeksli halde devam ediyor. Aksini iddia eden olabilir ama gerçek değişmez. Tıpkı günümüzde kut almışlarla kendini tanrı sananların mücadelesindeki bilgi ve sihrin kaçınılmaz gerçekliği gibi.

Günümüzde yani 2024 yılında uydulardan yansıyan haberleşme teknolojileri sayesinde uzağın yakın olduğu bir çağın içinde olduğumuzu kimse inkâr edemez. Bu durumda telefonun akıllı olduğuna ya da telefonun sahibi olunup olunmadığına bakılmaksızın, teknolojinin mesafesinde olan herkes izlenebilir. Başka bir deyişle “teknoloji sayesinde herkes şizofren gibi izlendiğini düşünebilir” Tabi düşünmek ayrı gerçeklikte tecrübe etmek ayrı bir durum. Şayet sevdiklerine sesli bir mesaj, görüntülü bir anı veya buluşma noktasına ulaşmak için bir konumu paylaşmak bir tuş ya da sesli komutla iletmişsen korkma. Artık sende teknoloji sayesinde şizofren oldun demektir. Hele bir de adım sayar uygulamalarla deli gibi kalori yaktın diye sevindiysen geçmiş olsun de geç…

Bu arada teknoloji etkinliklerinde boy gösteren sözde duayenler veya kamunun teknolojik imkanlarıyla caka satan ahmaklardan hiç hoşlanmam. Zaten bunu da en iyi onlar bilirler. Hatta, yedikleri hurmaların tırmaladıkları götleri de üç buçuk atar beni görünce. Nedenini en iyi onlar bilir ama okurların “sen de kimsin?” sorusuna yanıt vermek için umarım fazla geç kalmamışımdır. Efendim ben deniz teknolojinin efendisi, kötü niyetli programların korkulu rüyası ve kendini tanrı sanan teknoloji üreticilerinin vazgeçilmezi Mika’yım. Sahip olduğum sayısız bitcoinler olmadan önce de parayla işim pek yoktu, yine yok. Hatta kut almışların ve dijital tanrıların Mika’yı tanımlamak için aralarında konuştukları gibi “bu adamın çok kötü bir huyu var! Nedir? Adamın parayla işi yok.” Söylemleri de çok hoşuma gider. Evet okurların benimle alakalı merakı da giderdiğime göre devam edelim…

Ulus devletlerin ele geçirilmiş hükümet yetkilileri sayesinde son biat göstergesini trajikomik pandemi masalıyla görmüş olan tek devlet sevdalıları için parayla adam satın almak çok basit. Paranın geçmediği insanlar içinse güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, eğlenceler gibi zaafları kullanmakta bazen bir arkadaşlık uygulaması bazen de analog oyuncuların sahadaki yeteneklerini kullanmak onlar için oldukça kolay. Onlar için kısaca “tek devlet sevdalıları” da diyebiliriz.

Hele bir de deneysel alan olarak kullanabilecekleri bir ülke bulmak hiç de zor değil. Şayet zor olsaydı şu anda denetimsiz olarak kullanıma açılan nice şirin görünümlü teknolojiyle her bir bireyin avatarı olmamış olurdu.

Uzaya gitmeyi kimileri saçma ya da gidişin turistik seyahatle övünenlerin şuursuz tezahüratları ne anlama geliyor bir bilseniz? Belki de “kafayı taşlara vurmak” olarak bilinen deyiminin gerçek zamanlı tecrübesini yaşamış olurdunuz. Uzay çalışmaları sayesinde mikro dalga fırından LCD ekranlara kadar daha birçok yeniliğin hayatımızda aktif olarak kullanıldığını neredeyse artık herkes biliyor. Biraz daha derin bilgiye sahip olanlar ise çevrimiçi olunan tüm anlara ait verilerin işlendiğini ve anlamlı hale getirilip kullanılarak toplumların algılarının kolaylıkla yönetilebildiğini bilir ve yerli-yersiz bir övünç ile gururlanırlar.

İşte burada analog ve dijital kurmay zekalar devreye girer ve yapay zekanın fişinin ya da şalterinin nasıl olsa insanın elinde olduğunu hatırlatır. Tabi bu insanın hangi insan ve ne zaman insan olduğuyla alakalı bir dizi felsefi tartışmayı da beraberinde getirir. Biz şimdi bu derin felsefi tartışmaları bir kenara bırakıp gerçekliğimizde nelerin olup bittiğine bakalım.

Öncelikle bildiğiniz yerli ya da milli teknoloji denilen tüm kavramları bir süreliğine derin dondurucuya atın ve yazının sonuna kadar da çıkarmayın. Çıkardıktan sonra ne yapacağınıza karar verirsiniz ama şimdilik lütfen yemeyin ve derin dondurucuya atın tüm bildiklerinizi.

Çeşit çeşit uydu var ve her bir uydunun farklı amaçlar için kodlanmış programlar için bazen bir durak bazen de yansıtıcı olduğunu biliyoruz. Örneğin GPS olarak ve neredeyse herkesin kullandığı bu konumlama teknolojisi sayesinde navigasyon aracılığıyla yol tarifine giderken ekrana gelen “halen daha kaza var mı?” gibi soruları soran ve yanıt vermeniz için ekranda görünen butona basmanızı sağlayan da yine bu GPS teknolojisi. Bu teknoloji NATO standartlarındadır ve dünyadaki tüm toplumların kullanımına açıktır. Yani halka açık bir teknolojidir. Bu arada teknoloji üreticisi tarafından dokunmatik ekranlar sayesinde parmak izi de kolaylıkla elde edilebiliyor. Yani bu ehliyet alırken verilen parmak izinin ta kendisidir. Hani olur da başkasına ait bir hat veya başkası adına fatura edilmiş bir akıllı telefon kullanan varsa, devletler için o telefonu kimin kullandığını tespit etmek hiç de zor değil. He devletin hangi birimi hangi koridoru bu yeteneğe sahip, ben bilmem ama durum bu.

Mesela ekranların birçoğu karşısında izleyen ya da ekrandan yansıyan tüm görüntüleri kaydetme yeteneğine sahip. Bu görüntüler bazen simülasyon bazense görüntü kalitesi yüksek kayıtlar şeklinde olabilir. Mesela ben teknoloji kurumunda yetkili olsam, ithal edilen ekranların tamamının kullanma kılavuzunda “dikkat ekran karşısında sevişmek geleceğiniz açısından risklidir” gibi bir uyarı eklenmesini zorunlu kılardım.

Neyse ki yaşadığım ülkede bu tip riskler yok denecek kadar az. Neticede bu yazıyı çevrimiçi olmayan nostaljik bir daktiloyla yazıyorum ve gökyüzüne baktığımda başta Starlink olmak üzere yakın ya da uzak hiçbir uyduyla etkileşim halinde değilim. Düşünsenize, gökyüzüne baktığınızda bir dizi halinde geçen Starlink uydularının olduğunu? Elektrikli ya da interneti kendinden olan yeni nesil araçların bu uydular veya diğer uydularla anlık veri akışı içerisinde olması beni hiç ırgalayan bir durum değil. Ülkemin siyasetçilerinin bu tip teknolojilerle seyahat ederken, uyurken ve hatta osururken bile izlenmesi mümkün değil. Şayet böyle bir durum olsaydı o ülke zaten ele geçirilmiş, yabancılar tarafından kontrol ediliyor olurdu. Hele hele devletin koridorlarından irili ufaklı bilgi alıp kendine güvenen gençleri manipüle etmekten geri durmayan, piposuyla Holmes’u andıran ihtiyarlara yaşadığım yerde denk gelmek ne mümkün?

Sürekli izlenen siyasetçiler ve aile bireylerinin de en yeni en popüler teknoloji markalarına sahip olmakla övünürken kendi geleceğinin ötesinde vekili oldukları milletin geleceğiyle birlikte ruhlarını satmalarını kaç kişi kabullenebilir ki? Keşke herkesin parayla olan ilişkisi Mika’nın parayla olan ilişkisi gibi olsaydı diyorum bazen. Hani derler ya para amaç değil araçtır. Ama ihtiyaçtır… İhtiyaç olduğu kadar dersek bu sefer de benim ihtiyacım fazla kardeşim diyerek haksız kazancı kendine hak görenlerin sesi artabilir ve ben bu durumla yüzgöz olmak da istemem. Zaten bu yüzden çevrimdışı yaşıyorum.

Kehanet mi? Öngörü mü? Sihir mi? Bilgi mi?

Her bir ülke yapay zekâ teknolojileriyle insana dayalı hata ve kusurları önlemek ve başta zaman olmak üzere birçok konuda tasarruf etmeye kararlı görünüyor. Sudi Arabistan’ın bile robot şehir için yatırım yaptığını ve daha şimdiden insansı robotlarla evlilik, cariyelik gibi kavramlar üzerine yasal düzenlemeler için çalıştığı sağır sultanın bile malumu. Yeni nesil savaş uçakları özelinde konuşulan insansız ve otonom uçakların yanı sıra henüz envanterlerde görünmeyen yüksek mühimmat taşıma kapasitesine sahip silahlı robotların dans ettiği videolar sosyal mecralarda en çok paylaşılan içerikler arasında. Klonlanma teknolojilerini konuşunca “Hollywood ya da Netflix filmlerini çok izliyorsun” gibi alaya alınmak da bu işin doğası gereği olağan sayılabilir elbette. Olağan dışı durumların başında kimilerinin Göz, Varlık ya da sadece Yapay Zekâ olarak adlandırdığı ve insanın dahi nesne olarak görüldüğü ve nesnelerin internetle buluştuğu kavşağın tüm akışını ve denetimini elinde tutma yarışı iyiden iyiye kızışmış durumda.

Yani, görüntü işleme yeteneğinden tutun veri girişine kadar her şeye müdahale edilebilir. Üstelik bu müdahaleyi yapan için “yapay zekâ, virüs, zararlı yazılım” gibi tabirler kullanılarak suç tamamen yapay zekaya atılabilir. Daha somut bir örnek vermek gerekirse, terörist bir gruba ait siber saldırganlar nükleer bir tesisi hackleyip patlamaya neden olabilir, otonom bir savaş uçağının bağlı olduğu uydular ele geçirilip istenmeyen bir yerle savaş durumu başlatılabilir. Bu örnekler çoğaltılabilir ama neyse ki ben bu durumların yaşanmasının mümkün olmadığı çevrimdışı bir hayat sürüyorum. Şimdilik beni ilgilendiren bir durum yok umarım kut almış birileri çıkar ve çevrimiçi yaşayan toplumlara zarar gelmesinin önüne geçerler.

Göz denilen ve her şeyi görme iddiasındaki teknolojiye kimlerin sahip olduğundan daha çok, kimlerin kodladığı sanırım daha önemli. Daha da önemlisi bilgiyi dağıtmak üzere yola çıktıklarınızın elde ettikleri yüzükleri gururla takıyor olmaları ve belki de yüzüğün hakkını vermeleri olsa gerek. Dijital tanrıcılığa meraklı olanların gözün yeteneklerine sahip olmak için verdikleri kıyasıya mücadelede son sözü bakalım kim söyleyecek?

Bu arada ufak bir hatırlatma “derin dondurucuya attıklarınızla ne yapmak isterseniz şimdi yapabilirsiniz”

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital Dönüşüm

Siber Güvenlik, Siber İstihbarat ve Ulusal Güvenlik

spy-phone-1

Siber güvenliğin önemini anlata anlata dilimde tüy bitmekle birlikte klavyemin tuşları neredeyse silindi diyebilirim. T.C. Cumhurbaşkanlığı, T.C. Millî Savunma Bakanlığı ve T.C. İçişleri Bakanlığınca yayınlanan genelgelerden akıllı telefon, tablet ve ücretsiz mesajlaşma uygulamaları ile sosyal medya platformlarının asker ve emniyet mensupları tarafından kullanımının nerede ve hangi hallerde yasak olduğu açık bir şekilde belirtilmiş olmasına rağmen halen daha bu kurallara uyulmadığını maalesef hep birlikte tecrübe ediyoruz.

Bir taraftan sosyal medyada canlı yayın açarak görev, üst bölgesi ve teçhizat gibi detayların yayınlanması bir taraftan akıllı telefonların Five-Eyes ile veri paylaşımları sayesinde elde edilen siber istihbarat bilgileri kritik öneme sahip başlıklar olmakla birlikte bilişim diplomasisinde yaşanan eksiklikleri de gözler önüne seriyor. Yeni mevzuat ve düzenlemelerle hem siber istihbarat faaliyetleri için milli dijital dönüşüm stratejilerini oluşturması beklenen Dijital Dönüşüm Ofisi, kerameti kendinden menkul başkanı sayesinde ne bir adım ileri gidebildi ne de bir santim uzayabildi dersem kimse gücenmesin. Dijital Dönüşüm Ofisi bırakın Ulusal Siber Güvenlik Stratejilerini milli ve yerli olarak dönüştürmeyi, mevcutta yürürlükte olan başlıklara dahi odaklanamıyor. Varsa yoksa sosyal medya ve teknoloji markalarının yetkilileriyle fotoğraf çektirip poz vermekten başka bir icraatlarını ben görmedim de duymadım da. Geçtiğimiz gün NASA’nın konsülünde bile yoklardı. Uzay çalışmalarında Türkiye’nin olmasına rağmen isminin geçirilmemesi ve diğer ülkeler olarak adlandırılmasına koskoca ülkeden katılım sağlayıp tepki veren de deli Dumrul misali bir ben oldum.

Daha önce de sosyal medya yasası çıksın diye tepinenler olduğunda anlatmaya çalıştığımız detay şuydu; kardeşim sen istediğin kadar yasa çıkar, istediğin kadar bant daraltması yap, siber güvenlik farkındalığın olmaz, bilişim diplomasisi üzerine stratejilerini belirlemez ve siber diplomatları sahaya sürmezsen ancak fotoğraf çektirir durursun dedik ama dinletemedik. Üstelik Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve ilgili kurumların yayımlanmış genelgelerine rağmen dinletemedik. Yazışmalara bakarsan yapılan iş çok ama icraat nerede diye sorduğunda, dostlar alışverişte görsün misali somut bir şey yok.

Şimdi konudan uzak olanlar “bu ne diyor kardeşim? Yaşanan son saldırıların sosyal medya veya akıllı telefonlarla ne alakası var?” diyebilirler. Hemen izah edelim…

Efendim çağımız artık dijital bir çağ. Yani akıllı telefonlar, tabletler, bilgisayarlar yani internetle haberleşebilen tüm nesneler sayesinde teknoloji üreticileri de kullanıcılarını birer ajan olarak kullanabiliyor. Bana inanmayan NSA’in PRISM projesindeki teknoloji markalarına ve amaçlarına baksın. Bir de Five-Eyes nedir? Ne iş yapar? Gibi soruları sorup kimin hangi ülkelere gönüllü ajanlık faaliyeti yaptığını keşfetsin bir zahmet. Hatta Five-Eyes nasıl olur da HAMAS’ın saldırısını öngöremedi diye kıyamet koparanların haberlerine de denk gelebilirsiniz.

Şimdi Siber Vatan kavramını ağzına pelesenk eden birçoğunun ağzının ortasına Osmanlı tokadı yapıştırmak isteyen çoktur ama mevzu  Starlink Uydularının inci gibi gökyüzümüzde dizildiğinde ses çıkarmayanlara gelince, ne yapılması gerektiğine dair en ufak bir fikir bile duyamayız. Sadece Starlink olayı değil ki! Kolunda akıllı saat olan askeri personeller, Askeri anlaşmalar ile farklı sınıflandırılan teknolojik aparatların ve yazılımların üstün geçiş hakkından faydalanan kamu yöneticilerinin yüz tanıma programıyla övünürken Android veya IOS işletim sisteminde koşan sözde milli uygulamalarının karaborsa misali elde edilme çabası. Ohooo… daha neler var neler.

Zamanında Ciguli ile milleti oyalayanlar bugün yeni nesil Cigulililerini sosyal medya üzerinden piyasaya sürerken ve halkı oyalarken siber istihbaratta gol üstüne gol yeniyor. Şimdi şöyle düşünün lütfen, üzerinde action cam olarak bilinen yüksek çözünürlüklü kameralarla üst bölgesine pusu atacak kadar yaklaşan hainlerin o üzerlerindeki action cam var ya! İşte o action camlerde GPS teknolojisi de var. Belli bir alana yaklaşan veya giriş yapan teknolojik ürünleri tespit eden, alarm üreten ve otonom önlem almak ne kadar zor olabilir? Herkes İHA/SİHA neredeydi diyor ama hiç kimse de çıkıp ya hu Fraud Detection  sistemlerimiz nerede? Diye sormuyor. Milattan önce kalan sözde askeri uzmanların yeni nesil siber güvenlik stratejileri ve teknolojileriyle yeniden yapılandırılması şart. Siber güvenlik caka satmaktan öteye geçilmesi gereken ve ihtiyaçtan öte net ulusal güvenlik konusudur.

Ha keza Milli Güvenlik kurullarında çoğu kez ana gündem maddesi olan siber güvenlik başlığı defalarca ele alındı ve ilgili kurumlardan yapılması istenen çalışmalar da belirlendi. Ancak gelin görün ki ne BTK ne de Dijital Dönüşüm Ofisi başkanları kurumlarını bir adım ileriye taşıyamadı. Aksini iddia edebilen varsa hodri meydan.

Bu arada gerek Ortadoğu’dan balkanlara gerekse Asya’dan Anadolu’ya kadar hem yazılı hem de dijital fısıltı gazetelerinden yayılan haberlere göre birileri Mehdi/Mesih/Deccal üçgeninde sıkışıp kalmış ve uzun zamandır beklenen teknolojinin sonunun geleceği senaryolarla başta mum stoku olmak üzere yaşanabilecek gıda krizi öncesi stok yapma çağrılarında bulunuyorlar. Özellikle STK kisvesindeki cemaat ve tarikatlara yakın olmanın hem dünyada hem de ahiret için cennete varan kazanımlara sebep olacağı vaatlerini sağır sultan bile duydu diyebiliriz. Üstelik tüm bunlar da Hollywood yapımı tadında da destekleniyor.

Ben masallara inanmam ama dinlemeyi ve okumayı çok severim. Şimdi gerçekliğe dönecek olursak, dijital yani teknolojik bir çağda kahvesinden kolasına boykot çağrısı yapıp mobil uygulamasından işlemcisine kadar kullandığımız, kullandığımızı sanarken nabzımızdan osuruk sayımıza, ses tonumuzdan ilgi alanlarımıza kadar her şeyimizi verdiğimiz inanılmaz çelişkilerle dolu bir hayatı yaşamaya zorlanıyoruz. Tüm bu zorlamalar ve çelişkiler nedeniyle gençler, önceki nesillerin yüzünden ya inançsız oluyor ya da inançlıyız diyerek büyüklerini örnek alarak tezatlarla dolu hayatları benimsiyorlar. Bu da niteliksiz, vasıfsız ve ahlaki çöküşü de beraberinde getiriyor. Nitelikli işgücü kurumların dışına kaçıyor ve kurumların içi de yabancı teknolojiler ve işgücüyle dolup taşıyor.

Kısacası Tek devlet dedikleri dijital devletin, dijital bir eyaleti olarak ulus devlet gibi görünen ilginç bir dönemi dünyaca tecrübe etmeye zorlanıyoruz. Özellikle pandemi sürecinde üstün geçiş hakkıyla dijital aşı kartına aşılı olarak gösterenlerin veya tatil gününde devlet dairesinde işlem yaptırdım diye kendini ayrıcalıklı sananların bile çark ettiği, çark etmekten başka alternatifin olmadığı ise dijital dönüşümde siber güvenliğin önemini her kesimin kavraması gerektiğini gözler önüne seriyor.

Evet, siber güvenliğe ayak diretenleri matbaanın devreye alınmasına ayak diretenlere benzetmek mümkün. Ancak kaçınılmaz bir gerçeklik olarak önümüzde duran “yapay zekâ destekli yönetim/denetim sistemleri” öyle ya da böyle devreye alınacak. Önemli olan bu süreçte operatör ve geliştiricilerin ulusal stratejilerde yek vücut olabilmeleri. Gerisi hikâye…

Ezcümle, yapay zekanın birçok meslek mensubunu havada silkeleyeceği hepimizin malumu. Yapay Zekanın eline geçecek meslekler arasında zikredilen idari işler, mühendisler, yazılımcılar, hukuk gibi alanların arasında hiç dile getirilmeyen meslek gruplarını da ben dile getireyim. Din adamları. Evet yanlış duymadınız din adamlarının mesleğini yapay zekâ ellerinden alacak. Şimdiden hangi şeyhin avatarları için ses ve görüntü işlemek adına sıraya girdiklerini tahmin etmek zor olmasa gerek. Microsoft’un mezarlık verileriyle ilgilendiğini bilmeyen kaldı mı bilemem ama dijital ahiret, insansı robotlarla evlilik ya da cariye gibi hususlarda fetva verme yarışına girileceği sanırım herkesin malumu. Analog zekaya sahip olanların kaptıkları köşelerden ve egolarından sıyrılıp siber vatanın dijital kurmay zekalarına yakın olmalarında fayda var. Aksi halde, daha çok boğazımız düğümlenir daha çok yüreğimiz dağlanır.

 

 

 

 

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/Be%C5%9F_G%C3%B6z

https://en.wikipedia.org/wiki/PRISM

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2019/07/20190706-10.pdf

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/msb-den-sosyal-medyada-baslatilan-uniformali-fotograf-akimina-karsi-onlem/2412535

https://cbddo.gov.tr/hizmet-birimlerimiz/siber-guvenlik-dairesi-baskanligi/

https://www.mit.gov.tr/isamer.html

https://shiftdelete.net/mit-siber-istihbarat-baskanligi

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber Securitysiber güvenlikSiber istihbaratYapay Zeka

Telefon mu? Ajan mı?

hackingattack

Her geçen gün yeni nesil teknolojiler hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yerini alıyor ve görünüşe göre de almaya devam edecek. Özellikle elektrikli araçlar, yapay zekâ ile üretilen video içerikler ve dronlar ile gerçekleştirilen gösteriler hepimizin malumu olduğu üzere bu sıralar herkesin dikkatini çekmeye başladı. Uzun süredir yapay zekâ destekli hükûmet ve kamu yönetim modelini açıklayan ve ulusal siber güvenlik stratejilerinde siber istihbaratın kritik önemini anlatmaya çalışan biri olarak yeni bir yazıyla farkındalık oluşturmayı istedim.

Yalnız bu yazıyı lütfen dikkatli okuyunuz. Bu dikkatli okumayı da tüm inançlardan bağımsız, yani objektif olarak yapmayı deneyiniz.

Günümüzde akıllı telefon ve bu akıllı telefonlarda bulunan mesajlaşma, sosyal medya ya da oyun gibi uygulamaları kullanmayan kim var diye merak ediyor musunuz? Bize ne! Kim ne kullanırsa kullansın diyenler olabilir. Saygı duyarım… Çoğu kez ifade ettiğim gibi akıllı telefonlar, modemler, akıllı saat ve tabletler ile elbette ki sensörleri bulunan tüm elektronik cihazlar aslında birer siber istihbarat ürünüdür. Hatta, yeni nesil saha ajanlarıdır. Örneğin internetle buluşan bir elektrik süpürgesi, üzerinde kamera olmasa bile kullanıcısının yaptığı tüm hareketleri modelleyebilir. Ya da bir ekran, karşısındaki izleyicilerin avatarını oluşturabilir. Akıllı saatlerin sağlık veya spor başlığı altında kullanıcılarından aldığı veriler hayat kurtarabildiği gibi önemli görevi olan bir bürokrat ya da siyasetçi için ciddi bir şantaj aracına dönüşebilir.

Uzun bir süredir dünyadaki siyasetçilerin klonlanmış ya da insansı robotlarla değiştirilmiş olabileceği çok konuşulmaya başladı. Bu durum ne kadar gerçekçi bilemem ama siyasetçilerin konuşma metinleri için yapay zekadan destek alındığı bilinen bir gerçeklik. Önceden “paralel bilişimciler” olarak adlandırılan gruplar kamuda edindikleri mevkiler ile yabancı istihbarat servislerine çalışan donanım ve yazılımları tercih ederek “yüz yılın istihbarat darbesi” için ellerinden geleni yaparlardı. Şimdilerde ise gelişmiş teknolojilere sahip olabilmenin verdiği haz sayesinde kimin elinde, kimin cebinde hangi akıllı cihazlar var ve bu gelişmiş teknolojiler algılar başta olmak üzere kitleleri nasıl yönetiyor diye soran bile yok.

Evvelden bu günleri iyi tahlil eden Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir gibi paşalarımız, ulus devletlerin sonunu getirmeye çalışan ve tek merkezli devlet anlayışını dikte etmeye çalışanların çanına ot tıkamışlardı. Günümüzde gelişen teknolojilerin denetimsiz ya da dijital mütekabiliyetten yoksun olması nedeniyle toplumu şekillendirmesinin yanı sıra askeri ve diplomatik ilişkilerin de tek merkezli yönetimine olanak tanıyor. Bilişim teknolojilerine uzak olanlar ya da sadece kullanıcı seviyesinde bilişimle işi olanlar için birkaç örnek verirsem sanki daha iyi olacak;

Diyelim ki 25 yıllık gazeteci olmakla övünen ve aslında savunduğu Cumhuriyet değerlerine çok da zıt olarak başta savunma sanayi olmak üzere ulusal güvenlik için çalışan gençleri hakir görmeye çalışan, yazdığı köşe yazılarının yüzüne bakılmayan, bastırdığı kitapların ilgi görmediği birini hayal edin. İşe yaramadığı ve savunduğu değerlerle yaşamı örtüşmeyen bu gereksiz insanın bir de yaşadığınız binanın ya da sitenin yöneticisi olduğunu düşünün. Böyle biri muhtemelen omurgasızlığın kitabını yazmak isteyen ve sözde gazeteci olarak teveccüh görememenin hırsını bina sakinlerinin huzurunu kaçırmak ya da çalışanlara eziyet olarak çıkarmak isteyecektir. Bu saçma hikâyenin saçma karakterinin sebep olacağı sorunları öngören ve tedbir alan da henüz 13 yaşında ve bilgisayar biliminden azıcık anlayan bir çocuk getirebilir mi?

Öncelikle bu yazar bozuntusunun herkese açık sosyal medya paylaşımlarıyla internette bulunan bilgilerine bir göz atan çocuk, sözde yazarın okunan ve sevilen biri olmadığını hemen teyit eder. Ardından yöneticinin herkesi izlemek için telefonunda bulunan kamera erişim programının güvenlik açığından faydalanarak yöneticinin modemine ve elbette modemle bağlı olan tüm cihazlara erişir. Dünkü velet diye hitap ettiği çocuğun meğer ne maharetleri varmış…

Dünkü velet, yazardan bozma apartman yöneticisine iyi bir ders vermek için whatsapp konuşmalarından, usulsüz yaptığı işlemler, kanunsuzluklar ve daha da kötüsü ülkenin güvenlik güçlerini riske eden verilere kadar her şeye erişir ve hemen birçok sunucuya yedeğini alır. Tüm bu işlemleri yaparken de yaşlı dedesine raporlar. Dedesinin “peki bu öfken niye? Niçin bu adama bu kadar taktın kafayı” sorusuna ise şöyle yanıt verir dünkü velet; “dedecik bak bu adam geçen gün beni karşı komşumuzun kızının yanında azarlamaya kalktı. Neymiş efendim kendisi yöneticiymiş istediği zaman istediği kişinin kapısının önünde beklermiş, istediği çalışana bağırırmış ve en önemlisi de yanındaki saldırgan köpeği isterse herkesin üzerine salarmış” ben söyledim ona dedecik, yapma bak böyle amca. Kimse senin emir erin değil. Sen burada alt tarafı yöneticisin. Günü geldiğinde bilincini yapay zekaya aktaracağımız örnek davranışlarda bulun. Yoksa bu zehirli dilini değil komşular ben bile çekmem haberin olsun dedim. Ama “başkanım da başkanım, ille de başkanım” diye diye anırdı. Diye yanıt verdi. Bunun üzerine dedesi “evlat bunları yapmanın amacı nedir? Hem onca dersinin arasında bunlarla neden uğraşıyorsun? Babana söyleseydin ya gereğini yapsaydı” diye sorunca “dedecik sen merak etme. Bu ve buna gaz veren yönetim ve denetim kurulu 24 saat içinde istifa edecek ve yönetimi yapay zekaya devredecekler. Aksi halde zaten ortaya saçılan pislikleri yüzünden insan içine çıkamayacaklar. Artık bu işler bebek işi dedecik. Aklın yaşta değil başta olduğunu öğretecek ve toplumumuzun haksızlık karşısında sessiz kalmaması gerektiğini örnekleyeceğiz.”

Evet bu saçma ya da hayal ürünü olan hikâyede kullandığımız teknolojilerin, o teknolojileri üreten ülkelerin haber alma servisleri tarafından erişilebilir olduğunu, Five-Eyes gibi oluşumların istihbarat paylaşımı yaparak veya yapmayarak Ortadoğu, Balkanlar ya da uzak doğuda krizi tetiklemenin çok kolay olduğunu. Kola içmeyip ya da kola dökerek verilen anlamsız tepkilerin, tepki verildiği sanılan ülkelere ait teknolojilerle kayıt altına alındığı ve yayınlandığı mecraların da o ülkelere ait olduğunun bilinmesinde sanki biraz fayda var. Bu neyi değiştirir derseniz, örnekleme yapmak adına anlatılan hikayedeki gibi dünkü velet diye tabir edilenler günü gelir en yakın arkadaşları ya da aile bireyleri tarafından bilinmeyen suçları yayınlamakla tehdit eder ve dün akım derken bugün bokum yemek zorunda kalınabilir.

Bu işler NATO standartlarında üretilen insanlı ya da insansız araçlarla milli ve yerli diye övünürken öte yandan gel deyince gel git deyince git demekten bir hal olanların kavrayabileceği detaylar olmayabilir ama dijital mütekabiliyetin mimarları da hiçe sayılmayacak kadar kıymetli olsa gerek. Şayet öyle olmasaydı ülkemizde sessiz ve derinden ilerleyen yapay zekâ destekli siber güvenilir sistemler için kanunlar birer birer çıkıyor olmazdı.

Uzun lafın kısası, dünkü velet diye hakir görülenlerin de günümüz teknolojilerinin önemsenmeyen siber riskleri de birbirine benziyor. Her ikisinde de hakir görenler el kaldırınca yasa çıkıyor ve teknoloji hayatın denetimini daha çok ele alıyor.

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber Security

Filmin Adı Neydi?

makineveinsan

İnanın aklıma ismi gelmiyor ama (bu filmi hatırlayanınız varsa lütfen bir şekilde bana da haber etsin) harika bir film vardı. Filmde anlatılan hikâyenin geçtiği zamandan anlaşılacağı üzere ilk sanayi devrimi İngiltere tarafından gerçekleştirilirken, insan gücü ve makine gücünün kıyasıya yarışa girdiği anlaşılıyordu.

Zamanın ve günün birinde yeni yeni kullanılmaya başlanan tünel açma makineleri, tünel kazarak geçimini sağlayan işçiler arasında paniğe neden olur. Çünkü çok daha fazla işçi ile kat edilemeyen mesafeye bu makineler erişebiliyor. Elbette bu durum da işçiler arasında makine operatörü olursan belki ama kazıcıysan işsiz kaldığının resmidir misali çok tedirginliğe neden oluyor. Gün geliyor ve işçiler kovuluyor. Ancak içlerinden biri “ulen zaten kölelikten yeni çıkıp işçi olduk diye sevinemeden köle gibi çalışıyorduk, çoluğun çocuğun rızkı çıkıyorduk. Şimdi bu makine kaç günde tünelin diğer ucunu görüyorsa ben tek başıma ondan daha önce göreceğim” diyerek patronların belki de dünyanın ilk makine ve insan mücadelesini izleme fırsatı yakalamak için müsaade ettiği yarışla işçilerin bir müddet daha işlerine devam etmesini sağlamayı vaat ediyordu.

Ve yarış başladı…

Haftalarca süren bu yarışta tıpkı insan gibi makinenin de dinlenmesi gerekiyordu. Her ikisinin de enerjiye ihtiyacı vardı ve aşırı çalışmadan kaynaklı teknik arızalar yaşanmaması için ara vermek de ayrı bir zorunluluktu. Artık kim ne kadar ara verdiyse ya da kim kesintisiz çalıştıysa ve artık ne olduysa kazanan insan oldu. Evet, haftalar süren çalışmanın galibi de tünelin ucunu ilk gören de işçi olmuştu. Makine mi kaybetti yoksa, insanlık akıllı makineler öncesi biraz süre mi kazandı? Artık gerisini siz düşünün.

Evet, gün geldi çattı ve Yapay Zekâ Destekli Hükümet ve Kamu Yönetim Modellerine şöyle bir göz atmanın ötesinde, gözün içerisinde nasıl göründüğümüzü görmeye. He bu arada, görmek istemesek bile görmekten bahsediyorum. İsteyene artistlik görüntü isteyene “üç kuruş ver oynat” tadında.

Dikkat ettiniz mi bilemiyorum ama 13. Cumhurbaşkanı Adayı Sinan Oğan bir programda “Yargının bir kısmını yapay zekâ üzerinden çekmek istiyoruz. Yargının yükünü hafifletmek için hâkimin vicdani kararını gerektirmeyen basit davaları (trafik cezaları vs.) tamamen yapay zekaya vereceğiz” dedi ve “diğer adaylar arasında blockchain teknolojisini en iyi bilen de benim” diye ekledi. Neticede fikirler Türk gençliğinden olduğu için harika fikirler tabi ama makineler biraz akıllandı ve insanı saf dışı eden alanlarla alakalı da istihdam mevzusu önem arz edecek. Tıpkı yazının başında ismini bir türlü hatırlayamadığım o filmdeki gibi. O dönemin makine operatörü bugün oldu geliştiricisi. Evet süre bitti, makineler akıllandı. Operatörleri olan insanlardan öğrendiler. Öğrenmeye devam ediyorlar.

Yine 13. Cumhurbaşkanı adayı olan Sinan Oğan başka bir konuşmasında “önceden Telekom sektörümüz Avrupa’da 2. Sıradayken bugün listede olmadığı gibi kendi altyapısında aşırı Huawei kullanımı nedeniyle siber güvenliği adeta yerle bir olmuş durumda” minvalinde önemli değerlendirme bulundu. Yetmez ama “EVET” demek bir yana dursun, yargıda hâkimin vicdani karar vermesine gerek duyulmayan işlerde teknik karar işini yapay zekâ üstleniyor. Bu arada, bu durum zaten kaçınılmaz bir durum. Çünkü pandemi sürecindeki mobil uygulamalar sayesinde ve aşı pasaportları ile akıllı makineler çoktan kimin kim, hangi alışkanlıkları ve hatta yatkınlıkları var çok iyi öğrendiler. Gelen komuta göre hedefe varmak onlar için sadece I ve 0’dan ibaret. Doğaları bu yani kızacak bir şey yok. Metin yazarken imla hatanı düzeltirken iyi de “bunu mu demek istediniz” diye sorulduğunda neden “ukalaya bak” dediğimizi dahi bilen teknolojilere kızacak hiçbir şey yok. Olur da “yapay zekâ şuraya saldırdı” diye haber görürseniz bilin ki yapay zekanın hiçbir suçu yok. Tüm suç saldırı komutunu verenlerin, yani operatörlerin.

Yargıda epeydir UYAP-BİMER-CİMER iş birliği ile veri girişi yapılan platformlar ile yapay zekâ öncesi hazırlık çalışmaları zaten vardı bilenlerin malumu. Ayrıca hakimlerin başarıları birçok başlıkta bakılan dava dosya sayısı, sonuçlandırma süresi ve karardaki doğruluk payı (false possitive) gibi daha birçok parametreyle ölçülür. Ve performans değerlendirmeye tabi tutularak, terfilerini ya da kademelerini bu tip durumlara göre belirlenir. Yapay zekanın insana dayalı hata ve kusurları önlemek adına yapılan günümüzün teknolojilerinde hâkim, savcı ve avukatların yapay zekanın en yakın çalışma arkadaşı olduklarını söyleyebiliriz.

Ülkedeki herkesin, vicdan gerektirmeyen kararlara katılımı ile vicdan gerektiren kararlara katılımı arasında ne fark var bilemiyorum ama vicdan gerektirmeyen kararlara koşulsuz güvendiğimiz bir yapay zekaya Allah vermeye de vicdanımızı da yapay zekâ devralsın demeyelim. Sakın yanlış anlaşılmasın, yapay zekayı övmüyorum. Ama ruhu yok diye eleştirilen yapay zekanın telefonundan aldığı verilerle öğrenmesine yardımcı olan da bizleriz. Yani çerezler kullanıcıların ruhunu yansıtır dersek yeridir.

Bakalım Telekom başlığıyla siber güvenliğe önem verdiğini dile getiren 13. Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan, Milli Güvenlik Kuruluna akıllı saat ile katılmaktan çekinmeyenlerin ulusal güvenliğimize nasıl tehdit olduğuyla alakalı bir açıklama yapacak mı? Bu açıklamalar olur ve suçüstü yakalananları da yapay zekâ mı yargılar bilemem ama yapay zekanın taklitçi mi yoksa sanatçı mı olduğunu tartışan dünyanın gerisinde kalmamakta fayda var.

Evet I. Sanayi devriminden IV. Sanayi devrimine gelmiş bulunmaktayız. Bir günde karar verilmesi mümkün olmayan sayıda vicdan gerektirmeyen hususlara yapay zekâ bakarsa hakimler işsiz mi kalır? Yoksa bir günde vicdan gerektirmeyen kararları veren bir hâkim yapay zekadan daha fazla karar vererek yargıda yapay zekâ kullanımını hikâyede olduğu gibi bir süreliğine ertelenmesine mi vesile olur? Hep birlikte göreceğiz.

Bence hâkim ve avukatların programla yeteneklerine kavuşup siber hakimlik, siber savcılık ve siber avukatlık gibi kavramlarda operatör olmak için vites yükseltmelerinin tam zamanı.

 

Unutmak da fayda var… Kodlamayı  bilmeyen toplumlar, kodlanmaya mahkumdur.

 

Bu arada, Filmin adını bilen var mı?

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital Dönüşümsiber güvenlikYapay Zeka

Deprem ve Yapay Zeka

ai turkey

İki arada bir derede yine yapay zekayı iliştirmişsin, iyi de bunun depremle ne alakası var diyenler olabilir. O halde biraz sabırlı olun ve bir demlik çayı veyahut büyük bardak bir kahveyi hazır edip bu yazıyı okumaya başlayın…

Yüreğimizi yakan, yüzyılın beceriksizliği, liyakatsizliği ve yalakalığın sonucu olarak yaşadığımız her şey, herkesin malumu. Hiç kimse kusura bakmasın ama yitip giden canların, yetişememenin ve geç kalmışlığın vebali hepimizin omuzlarında.

Bu nedenle birileri gibi lafımı sakınmayıp, kimseye hak etmediği unvanları yakıştırmadan hakikatle yazacağım.

Devlet çökmedi ve çökmesi söz konusu bile edilemez. Ancak birçok devlet kurumunu sevk ve idare eden yetkililer tam anlamıyla çöktüklerini ilan etmiş oldular.

Şayet yapay zeka destekli kamu yönetim modeli ve yapay zeka destekli belediyecilik gibi kavramlar uygulanmış olsaydı bugün çok daha farklı şeyler konuşuyor olurduk. Nasıl mı?

Mesela, enkaz altında kaç kişi, kimler ve neredeler? Gibi sorulara yanıt verilebilirdi. Bir tane güvenlik makalesi okumadığım halde Sayın Cumhurbaşkanımız beni İçişleri Bakanı yaptı diyen bir bakan olmayı istemem ama dördüncü seviye yardım çağrısı yapıldığına göre dış güçlerden de yardım talep edilmiş oldu. İyi ki de geldiler elbette ama önceden tatbikatı yapıldığında prosedür ve protokölller simulasyonla Cumhurbaşkanına tecrübe ettirilseydi de gerçek deprem anında da yapay zeka süreci otomatize edip Sayın Cumhurbaşkanının önüne gelen onay butonuna sadece basmak kalsaydı. Eminim çok daha kısa süre içerisinde kurtarma ekipleri ve tüm paydaşlar sürece dahil olurlardı.

Bu arada dış güçlerden gelen yardımlar nedeniyle yabancı istihbaratçıların ülkemizde cirit attığına dikkat çeken Ankara’nın bürokrasisini çok iyi bilen ve Bay Pipo lakaplı Ömür Çelikdönmez’in İletişim başkanlığı başta olmak üzere birçok kamu kurumunda kullanılan bilişim teknolojileri sayesinde insana dayalı istihbarat yerine çok daha verimli olan siber istihbarat faaliyetlerinin ne durumda olduğuyla alakalı bilgisi olup olmadığını da merak ederim. (Bkz: GAFAM teknolojileri ve PRISM)

Ayrıca, yok senin kurtarma ekibin vay benim yardımlarım, güvendim, güvenmedim, yardımlara yapıştırılan başkasına ait stickerlar derken “o kadar çok çalıştım ki bakın sakallarımı bile keseledim” veyahut “konuşamıyorum ağlamaktan” diyen bir yapay zeka olmayacağı gibi isimlere ve kimliğine bakmaksızın etki kapasitesi ile yeteneğine, tarafsız ve sadece uygunluğuna göre yönlendirme yapacak bir yapay zekanın devreye alınması pek ala mümkündü.

Özellikle Hatay’dan arayan dostlarımızın destek taleplerine yeteri kadar karşılık vermediğim için kahroluyorum. Keşke demeyi hiç sevmem ama Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Hatay’da 2019 yılında gerçekleştirilen Siber Güvenilir Hatay ve Yapay Zeka Destekli Belediyecilik gibi projeler siber güvenilir bir şekilde vücut bulsaydı ne iyi olurdu . Maalesef seçim kampanyasında bir etken olmanın yanı sıra gençlerin dikkatini çekmekten ve farkındalık oluşturmaktan öteye geçilemedi.

Oysa HBB Başkanı TED Kolejindeki Yapay Zeka etkinliğinde Hatay’da yapay zeka destekli bir yönetimin olacağını çok da güzel anlatmıştı. Siyasete kurban edilen bu projeden siyasi çıkar elde edilmesin diye konuşma metnini ve videoyu elbette paylaşmayacağım ama yazık olduğu kesin.

Düşünsenize, veri tabanında kim, hangi yaş aralığında, nerede gibi soruların yanıtlarını barındıran bir yapay zeka var ve anlık olarak droneler ve siber güvenilir gençler ile yıkılan binalarda görüntü ve ses işleme gibi daha birçok başlıkta somut veriler oluşturup, önceden belirlenmiş prosedürlere göre gerekli protokolleri uygulamak yapay zeka için ne kadar zor olabilir?

Tek yakıtı bilgi ve elektrik olan bu akıllı teknolojiyi geliştirecek gençleri bulmak mı daha zor yoksa altmış yaş üstü yöneticilere laf anlatmak mı?  Sakın kimse de çıkıp “bu dediklerin için bütçe mi var?” Demesin! Bütçe sıkıntımız hiç olmadı. Olan tek sorun kaynakların verimli kullanılamaması.

Ayrıca birileriyle olan fotoğraflarımızı yayınlamadık diye kimse işkembeyi kübradan konuşuyoruz da sanmasın. Devlet arşivlerinde her şey fazlasıyla mevcut.

Hükümeti ya da yerel yönetimi haklı olarak eleştirdik diye kimse devleti yermeğe de kalkmasın.

Siber güvenliği, erişim engeli getirmek ya da internet sayfalarına index atmak olarak sananların Siber Güvenilirlik konusunda zerre bilgileri de yok. Şayet biraz bilgileri olsaydı, kolundaki akıllı saat ile MGK toplantısında verdiği fotoğrafla attığı havanın günü geldiğinde yargılamaya konu olacağını da çok iyi bilirlerdi.

Akıllı şehircilik ve yapay zeka gibi kavramları süslü cümlelerle soslayanların nasıl sınıfta kaldığını hep birlikte gördük.

Ne Dijital Dönüşüm Ofisi ne de İletişim Başkanlığı’ndan birileri de AFAD’ın okçu bilgi işlem müdürünün sunumu karşısında çıkıp da “hayırdır birader sen ne içiyorsun da bilişimi okla yayla eşleştirip de sunum yapıyorsun? diye sormadı. Arkadaş senin işin olası bir felaket durumunda AFAD’ın bilişim sistemleri vasıtasıyla ekipleri ve paydaşları kesintisiz iletişimle sahada koordine etmek değilse nedir? Günü geldiğinde TÜBİTAK ile işbirliği yaptım diye caka satan etkinlik sponsorları da elbette Kadim Türk Devletine hesap verecek.

Dijital Dönüşüm Ofisi’nin kerameti kendinden menkul başkanı Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft teknoloji markalarını eleştirmek için GAFAM teknolojilerinin isim babası olmakla övündüğü haberde “Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Taha Koç’un boğun eğmeyi reddettiği GAFAM, Google, Amazon, Facebook, Apple ve Microsoft şirketlerinin baş harflerinden oluşuyor. Koç, “Sayın Cumhurbaşkanımız her zaman diyor ya, ‘Dünya beşten büyüktür’ diye, ben de dijital anlamda onun bir benzerini söylüyorum: Dünya GAFAM’dan büyüktür. GAFAM, yani Google, Apple, Facebook, Amazon, Microsoft. Akılda kalması kolay olduğu için böyle kodluyorum. Dünya bunlardan büyüktür.” ifadelerini kullandı ya! Üstelik dünyanın bunlardan büyük olduğunu ifade ederken şahsı ve bilakis yöneticisi olduğu kurumda bu teknolojileri kullanıyor ya. Neyse ki birileri de çıkıp Google, Oracle, Tesla, Ubuntu ve Microsoft’un baş harflerinden referans verip de dünya GOTUM’den büyktür demedi. Kısacası lafa gelince mangalda kül bırakmazlar misali iş geliştirmeye gelince “yerli yazılım, milli teknoloji” demekten öteye geçen bir şey var mı?

Son yaşadığımız deprem felaketinde insana dayalı hata ve kusurların sebep olduğu sonuçları gördük ve tecrübe ettik mi? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı geç kalındığı için helallik istedi mi? İstedi…

Şayet insana dayalı hata ve kusurların önüne geçmek için geliştirilen “Yapay Zeka Destekli Hükümet ve Kamu Yönetim Modelleri” olsaydı yorgunluktan sakal tıraşı olamayan yetkilileri görmek yerine, herkesin telefonuna tamamen veriye dayalı bilgiler gitmiş ve “şu sürede şu kadar enkaza ulaşıldı, tespit edilen canlı sayısından şu kadarına ulaşıldı, şu kadarı tedavi edildi, şu kadarı çocuktu bu kadarı yaşlıydı ve hepsi şu kurumlarımızda koruma altına alındı” gibi verilerle kan ağlayan Türk milletinin yüreğine bir nebze olsun su serpilirdi. Üstelik birçok algoritma sayesinde yakınlık derecesine göre hayatta kalan çocuk ve yaşlıların güvenli bir şekilde yakınlarına ulaşmak bir SMS mesafede olurdu. Keşke AFAD’ın bilişim yöneticileri YA HAK diyerek iş geliştirme fikirlerinin yazılı olduğu Puta’ya (Hedef tahtasına geleneksel okçulukta puta, modern okçulukta da hedef minderi de denilmektedir) “YZ Destekli Arama-Kurtarma Teknolojisi, Siber Güvenilir Kurtarma Timleri, Drone Destekli Kurtarma Stratejileri, YZ Destekli Akıllı Kurtarma Teknolojileri” gibi başlıklar ekleseydi. Ekleseydi de attığı oklar gerçek hedeflere gitseydi.

Bu yazdıklarım hikaye gibi gelebilir ama Yapay zekanın dünyadaki sorunları çözme potansiyeli hakkında sık sık büyük vaatler duyuyoruz. Çoğu gerçekçi olmasa da derin öğrenme ile geliştirilen yapay zeka sistemi xView2, Türkiye’deki deprem felaketi gibi doğal afetlerde hayat kurtarabiliyor. Pentagon’un Savunma İnovasyon Birimi ve Carnegie Mellon Üniversitesi Yazılım Mühendisliği Enstitüsü tarafından 2019 yılında geliştirilen açık kaynaklı bir proje olan xView2, Türkiye’deki depremin ardından yer ekipleri tarafından arama kurtarma faaliyetlerinde ve hasar tespitinde kullanıldı. Bu arada xView2’nin geliştirilmesinde Microsoft, University of California ve Berkeley dahil olmak üzere birçok kurum ve kuruluştan destek var. xView2, afet bölgesindeki bina ve altyapı hasarını belirlemek ve hasarın ciddiyetini hızlı bir şekilde tespit etmek için uydu görüntülerini makine öğrenimiyle birleştirir.

Yapılan ayni ve nakdi yardımlar bu kadar ve şuralarda kullanılmaktadır gibi veriler de pek ala herkesin erişebileceği şekilde yayınlanabilir.

Her fırsatta yeni dünya düzeninden bahseden ve teknolojinin önemine vurgu yapanların havanda su dövmek yerine, çağın gereksinimleri hususunda doğal yeteneği olan yeni nesillerden destek istemesi ayıp mı? Günah mı?

Yapay Zeka ve Siber Güvenlik, arama kurtarma faaliyetlerinin yanı sıra bürokratik süreçlerin hızlı ilerlemesi için de kritik öneme sahip. Örneğin, hangi amir, hangi memur ne zaman iş emrini aldı ve ne zaman aksiyona geçti? Harekete geçtiğinde ne zaman görev yerine vardı? Görev esnasında kullandığı araç ve ekipmanlar nelerdi? Araçta gereksiz kullanılan klima nedeniyle ne kadar yakıt ziyan edildi? Gibi sorulara yanıt bulmanın yanı sıra kaynakların nasıl kullanıldığına dair raporlar hızlıca üretilebilir.

Kaynakların verimli kullanılmaması, adam kayırma gibi daha birçok başlıkta eleştirilerin hedefi olan Kızılay ve AFAD gibi kurumlarımıza yapılan ayni ve nakdi yardımların miktarları nedir? Bu yardımlar nerede yayınlanıyor? Kimler tarafından denetleniyor? Halkın denetimine açık mı? Gibi daha birçok sorunun siber güvenilir teknolojilerle düzenlenmesi pek ala mümkün.

Hepimizin malumu devlet başkanlarının kullandığı kırmızı telefonlar vardır. Bu telefon aslında acil durumlarda direkt olarak iletişimin sağlandığını gösteren bir semboldür. Çağımızın getirdiği yenilikleri de göz önünde bulundurursak, bu kırmızı telefon aslında onay istenen basit bir buton da olabilir. Onca amirin ve memurun tek bir onay ile harekete geçmesi, hareket esnasında atılacak adımlar ve kurallara ne derece uyulup uyulmadığı gibi parametreleri belirlemek de pek ala mümkün. Ancak, bu mümkün olan süreçleri istemeyenlerin sayısı pek de az olmasa gerek.

İktidar veya muhalefet partisinden sorumluluk alanları içerisinde bir tane istifa eden yetkili gördünüz mü? Ben görmedim. Demek ki koltuk sevdası sadece iktidarda bulunan bir durum değil. Oysa siber güvenilir sistemlerle Devlet Planlama Teşkilatı konuya bir el atsa ya da Danıştay’ın siber savcıları sahada olsa, yapay zekanın her bir detayı düşünmüş ve olası sorunları simülasyonlar ile test etmiş olsa, belediye başkanı ya da bakan arasında hiçbir fark gözetilmeksizin ihmali olan memurundan, amirine kadar tüm imza sahiplerine görevden el çektirilip süreçlerin daha şeffaf olması sağlanabilir.

Tabi bu kadar şeffaflık ve adaleti kim ister? Sorusuna yanıt vermek kolay mı?

Depremde canını yitirenlere baş sağlığı ve sabırlar diliyorum. Tedbir almayıp ihmali bulunanlara ah etmek de hak olsa gerek. Onca insanın ahını alanların vay haline.

Siber güvenilir önlemlerin ivedilikle alınıp olası bir deprem felaketinin sanal gerçeklik teknolojileriyle tam bir simülasyonun planlanıp yapılmasını ve devletin tüm kurumlarının bu simülasyonda aktif rol almasının önemine vurgu yapmak istiyorum. Örneğin Nasuh Mahruki’nin sevk ve idare ettiği bir AKUT ile Mevcut AKUT yönetiminin sevk ve idare ettiği bir deprem senaryosunun simülasyonu gerçekleştirilip kıyaslama yapılmasının çok kıymetli veriler elde edilmesinde etkin rol oynayacağını da eklemek istiyorum. Bu örnek tüm kurumların içerisinde yer alan yetenekli ve liyakatlilerin ön plana çıkması için de oldukça kıymetli bir fikir. Öyle ya, canlı da yaşanan bu felaketin yönetim ve organizasyon tarafındaki eksiklikler için Sayın Cumhurbaşkanı ” “Depremin ilk birkaç günü istediğimiz çalışmaları yapamadık” demişti.

Özellikle Cumhurbaşkanlığına bağlı ilgili kurumların ivedilikle “deprem ve afet yönetimi” başlıklı ve son yaşanan deprem felaketinde elde edilen verilerin derlendiği bir simülasyonun “sanal gerçeklik ve siber güvenilir” teknolojilerle desteklenerek planlanması gerekmektedir.

 

 

https://onedio.com/haber/suleyman-soylu-nun-ben-omrumde-bir-tek-guvenlik-makalesi-okumamis-adamim-sozleri-yeniden-gundem-oldu-1029241

https://expatguideturkey.com/how-artificial-intelligence-was-used-in-search-and-rescue-activities-in-the-earthquake-in-turkey/

https://www.theguardian.com/world/2013/jun/06/us-tech-giants-nsa-data

https://www.haberturk.com/gafam-nedir-ne-kadar-buyuk-haberler-2989259-teknoloji

https://www.yeniakit.com.tr/haber/gafam-nedir-gafam-ne-demek-gafam-acilimi-nedir-1516664.html

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber Security

Köpeksiz Köyün Değneksizleri ve Truva Atı

Beware_of_Greeks_bearing_gifts

Köpeksiz köyün değneksizleri ve Truva Atı

 

Truva atı ile ünlenen o meşhur savaşın akılarda kalan tek kahramanı Achilles değildi. Aşk severlerin dikkatini çeken Hector olabilirken strateji severlerin dikkate değer bulduğu başlık da elbette Truva atı hikayesi olabilir.

Her ne kadar birileri  Truva’nın kaybettiği ve Yunan kralın Truva’yı yerle yeksan stratejisinin Truva Atı görünümündeki hediye olduğunu söylese ve hatta birtakım tarihçilerin tüm reddiyelerine rağmen Truva atını savunup belgesel ve filmlerle günümüze kadar aktarmış olsalar da öyle ya da böyle zamanın Yunan krallığının Truva’yı yenilgiye uğrattığı  herkes tarafından kabul gören tarihi bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor.

Bu arada Achilles Efsaneye göre öleceğini bildiği hâlde Helen’i geri almak için yapılan ve en büyük savaş kabul edilen Truva Savaşı’na adının sonsuza kadar anılması için katılmış ve Truvalı Prens Paris tarafından sol topuğundan okla vurularak ölmüştür. Adının sonsuza kadar yaşaması için katıldığı savaşta Aşil Tendonu olarak da olsa ismi gerçekten şu ana kadar yaşamış görünüyor.

 

Gerçekten de bu savaşta içi askerlerle dolu at görünümünde bir hediye var mıydı? bilemiyoruz ama günümüzde “Truva atı” stratejisiyle bilgisayarlar ve akıllı telefonlar kolaylıkla ele geçirilebilir durumda.

 

Son zamanlarda “sessiz istila” olarak dillendirilen ve çoğunluğu 30 yaş altı genç erkeklerin oluşturduğu düzensiz ve kontrolsüz göçün “yeni nesil Truva atı” stratejisinin bir parçası olduğu sanırım her kesimden vatandaşın malumu.

Eskilerin kaset ya da tape, yenilerinse “dijital arşiv” olarak nitelendirdiği başlıklara erişimi kuvvetli olanlar da haliyle siber tanrıcılık oynamaktan kendilerini alı koyamıyorlar.

Hele bir de kuvvetler ayrılığı yerine “evrenin ulu mimarı adına” yaşayanlar veya “inanç kardeşliği” gibi Fraktall bir yapıya benzeyen birliktelikler ön plana çıkarsa vay o ülkenin haline.

Siber arşivi kuvvetli olan kurum başkanlarının bile terör örgütleriyle yaptıkları pazarlıkların ses kayıtlarının bir anda kamuoyuna açıklanması gelecekte yaşanması kuvvetle muhtemel olan siber istihbarat destekli iç savaşın aslında çoktan başladığını da gözler önüne sermişti.

Tabi ses ya da görüntü kayıtları ne derece gerçek? Gerçekse, bilirkişilik makamı gerçek diyecek mi? Ve en önemlisi devletine bağlılığını 15 Temmuz’un yıl dönümünde tatil yaparken hatırlayıp şehit olan özel harekatçılarımıza bir nebze olsun yaraşır şekilde yaşamak için çaba sarf edenleri tenzih ederek, etki-yetki dahilinde bulunanların devletten aldıkları kimlik kartlarına vesile olan bireyin, oluşturmaya çaba sarf ettiği dijital orduların şüphesiz paralel devletin bir parçası olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Yani, elinde en az ülkenin resmî istihbarat kurumu kadar teknik becerisi olduğuna inanan başka kimler varsa onlara acımamak elde değil. Özellikle 313 veya 666 kişilik siber ordu olarak nitelendirdikleri ekiplerle devletin imkanları dahilinde hareket edip, makamın temsilcisine biat edip vatana ihanet içerisinde yer alanların vay haline… “Vazifeyi ihmale sürükleyen merhamet vatana ihanettir” bu sözün hakkını verenlere de selam olsun tabi.

Günümüzün Truva atı olarak ülke içerisinde hızla çoğalan sessiz istilacılar hem iç güvenliğin hem de dış istihbarattan sorumlu kurumların veri alışverişi yaparken yüz yüze veya m2m (machine to machine) görüşmesi için muazzam bir simülatör olarak kullanılıyor.

Şöyle de diyebiliriz, ülkede gezinen tüm kaçak ve kayıtlı göçmenler devletin anlık takibi altında. Bu takibe inanmayanlar varsa pandemi sürecinde ne kadar evde kaldığı? Ne kadar dışarıda gezindiği? Ve aslında yeni  nesil nüfus sayımı yapılan pandemi sürecinde kurumu şart koştuğu için aşı kartına torpille mi yoksa gönüllü mü “aşılı” yazdırıp yazdırmadığından emin olsunlar derim. Hatta, pandemi döneminde sözüm ona ateş ölçer olarak kullanılan yüz tanıma sistemlerinin halen daha AVM, Hastane ve kamu kurumlarında aktif olarak kullanılmasını görmezden gelmemek lazım. Yani, görüntü işleme sadece kullanan kurumların değil aynı zamanda üreticilerinin de veri sınıflandırması için kullandığını inkar etmek pek gerçekçi olmaz.

Kurumlarımız artık işini iyi yapan ve yapmayan ya da yapamayan kurumlar olarak ayrışıyor.

Zaten dijital arşiv gücü ve dijital orduların bireye mi? Yoksa kuruma mı? Bağlı olduğunu anlamak için de bundan daha iyi bir tatbikat olamazdı.

Özellikle bilişim sistemleriyle ilgili olanların bildiği gibi eğer bir program alınacaksa yani ihtiyaçsa bu, ihtiyaç önce demo olarak testi yapılacak olan makineler ve sistemlerde denenir. Yani test ortamı, canlıda çalışan sistemlerden bağımsız ve ayrı bir çalışma alanıdır. Sonra uygun görülürse çalışan sitemlere entegre edilir veya uygulanır. Kısacası canlıya alınır.

Mesela Emniyet Genel Müdürlüğü Bilgi İşlem Daire Başkanlığı bünyesinde kime gerçek çalışan sistemlerde yani canlıda siber istihbarat faaliyetine veya ihtiyaç duyulan yabancı menşeli yazılım demosu yapmasına izin verilir bilemem ama yerli bir yazılım olsa bile canlıda testi yapılmaz. Tabi emir büyük yerden gelirse o ayrı ama devletin adamı ise emir büyük yerden gelse bile nerede durması gerektiğini bilir ve kazancı ne olursa olsun paradan çok daha kıymetli olan liyakate uygun olarak ve hatta gerekirse projede “başarısız olundu” diyerek milyon dolarlara veda etmesini bilir.

Günümüzde sessiz istila belki de yeni nesil bir Truva atı stratejisinin son evresi olabilir. Yerli ve milli tüm kurumlar canlıda test ediliyor olabilir. Hatta prompterlar aracılığıyla ve siyasetçiler eliyle devlet yıpratılmak isteniyor bile olabilir. Belki de gemi batarsa özel yatlarla yeni yaşam diyarlarında hayaller çoktan gerçekliğe bürünmüş de olabilir.

O halde şunu söylemekte fayda var sanki;

Terör örgütü üyeliği tescilli savcılar başta olmak üzere devletin öz evlatlarını yetim bırakan  kim varsa Truva atıyla plan yapanlar aynı çuvala girmeden yeni dönemin başladığını anlamak pek mümkün değil.

Köpeksiz köyün değneksizleri ile değneksizlere köpek olanlar sanırım artık iyice ayyuka çıktı.

Desenize, şimdi uğrunda aşkını da ruhunu da katletmek zorunda kalanların devlete olan bağlılığı canlı da test edildiğine göre sokaklarda börü görmenin tam zamanı.

Birilerinin Tohum ağaçlarının dallarının bir bir budandığını ve günümüzde aşırı su verip çürütmekle suçladıkları fidanlar ile yeni tohumlar atıp verimli hasat için çabalama iddiasında olan yağmur duacıları arasında ne yaşanırsa yaşansın köpeksiz köyün değneksizleri börü sandıklarına pek güvenmesinler.

Achille’in kimilerine göre bir kahraman olarak anılması ve sadece bir tendon olarak günümüzde gerçekten anılıyor olması tesadüf mü bilemeyiz tabi. Soysuz olarak anılıp soysuzların ardında saf tutmak ne ise fidanlara su bahanesiyle ağaç kesip duaya çıkanlara eşlik etmek de zorunluluk olmasa gerek.

Bu arada gerçek börüler her şeyi ve her grubu kolaylıkla izler. Bu günleri, yani geçmişin geleceğini öngörür ve planlamasını ona göre yapar. Gerçek bir kurt birliği zora düşerse hiç umulmadık anda birliğe desteğini atar ve börülüğüne devam eder.

Yunan mitolojisinde Truva’nın Türklerin yurdu olarak dile getirilmesi birileri için güçlü bir motivasyon olsa da yolunu kaybedenlere Asena’nın ışık olması da ayrı bir motivasyon kaynağı olsa gerek. Yeter ki Asena olarak bilinenler Arap kültürü yerine Türk’ün töresine uygun yaşamak adına çaba sarf etsinler. Geriye kalan ne olursa olsun Börüler üstesinden gelir…

 

Kurtlara selam, köpeklere yazıklar olsun.

Peki değneksizlere ne olsun?

 

Devamını Oku
Cyber SecurityDenemeDijital DönüşümHikayesiber güvenlikYapay Zeka

Dijital Dönüşümün Yeni Başkanı

Dijital Dönüşümün Yeni Başkanı

“Siber güvenliğin ulusal güvenlik konusu olduğunu artık anlayın ve iktidarlar değişse bile bilişim sistemleri ile operatörleri aynı fabrikadan çıkmışçasına ortalıkta gezindiği müddetçe hiçbir şeyin değişmeyeceğini artık kabullenin. Ayrıca etrafınızdaki yalaka ordusunu derhal dağıtın ya da kimseyi suçlayıp günah keçisi aramayın”

Bu sözler sabah namazı için geldiği Hz. Ali camiinde abdest alanlar arasında bulunanlara selam veren Cumhurbaşkanı tarafından selamı alanların aksine sesi çıkmayan gence laf atan iletişim başkanının “Cumhurbaşkanı sana Allah’ın selamını iletti cevap versene! Hem selam vermek sünnet almak ise farz” diyen işgüzar iletişim başkanının çanına ot tıkarcasına haykıran Balamir Ali Göktürk’ten çıkmıştı

Bu sözleri büyük bir cesaretle dile getiren Balamir Ali Cumhurbaşkanının ilgisini çekmişti. Cumhurbaşkanı artık her sabah yeni tanıdığı ve güvenlik parametresi adı altındaki tüm izolasyonu bir anda aşan bilge gençle görüşmeye başlamıştı. Haber alma teşkilatının “anarşist olma potansiyeli” var gibi uyarılarına aldırış etmeden ısrarla bu bilge gençle direkt olarak kendisi görüşüyor ve haliyle başkanın etrafında bulunan izolasyon ekibi de çoktan paniklemeye başlamışlardı.

Başkan sonunda karar vermiş ve “bilge gencim” diye hitap ettiği Balamir’e seni Dijital dönüşüm ofisinin başına atamaya karar verdim ve “kararnameyi imzalarken yanımda olmanı istiyorum” demişti.

Sen misin “atamaktan bahseden misali” Balamir Ali başkana tarihi bir hatırlatmayı yapmış ve ondan sonra tüm taşlar bir anda yerine oturmuştu. Hatırlatma ise şuydu;

-sevgili Başkan siz beni atayamazsınız. İmzanız da gücünüz de yetmez bunu artık net olarak anlayın. Ve şimdi aklınızla kalbinizin kesiştiği yerden açılan kapıya odaklanıp ruhunuza geçiş yapın. Geçiş yapın ki size dokunanların sağladığı imkanların diyeti gibi sayısız diyet ödemek zorunda bıraktığınız insanların ahından belki sıyrılırsınız. Öyle ya, aç yatandan da çok semirip yan gelip yatandan da memleketin amiri sorumludur.

-Siz atamayı boş verin de uyuyan dijital dönüşümü kim yönetsin vatandaşa sorun. Hem de anlık olarak. Basit bir mobil uygulamayla. Said’i Rüştü’nün “parlak çocuklarım” dedikleri de kendilerini ve yapacaklarını anlatsınlar dert değil. Yalnız burada oy kullanacaklar arasında çocuklar da olacak. Malum, çocuk zekası hafife alınmayacak kadar kaliteli. Anlaştık mı ?

Bu tarihi hatırlatma net anlaşılmış olacak ki tam da Balamir Ali’nin istediği gibi dijital bir oylama yapıldı. Zaten fikir üretmeyip genç zihinlerin fikirlerini çalmakta Mahir olan Said’i Rüştü’nün devlete sızan memurları ve meşhur yöntemleri belliydi. Bunlar gene paralı trollerini devreye aldılar ama nafile. Onca dümene rağmen Dijital dönüşüm ofisinin yeni başkanı artık Balamir Ali Göktürk olmuştu. İlk icraatı ise Otuz üç günlük acil eylem planını açıklamak oldu ve yirmi birinci günde hayata geçiremediği tek bir madde kalmamıştı. Geriye kalan on iki gün ise bu çalışmaların performans değerlendirmesini yapacak olan halkın vazifesiydi.

Kendisini Millete iş yüklemekle eleştirenlere yanıtı da yine cebindeki kelimelerden tek seferde dökülmüş ve yine dünya genelinde ilgi odağı olmuştu.

Cevap ise şuydu; milletimizi saçma sapan televizyon programları ve mobil oyunlara mahkûm edip geliştirmekten uzaklaştıranlar utansın. “Millet ya şikâyet etmeyecek ya da şikayeti iletecek ve gereği yapılacak. Bu kadar basit”

Gazetelerin manşetlerini süsleyen siber güvenlik başlıkları artık siyasetçilerin toplumu kutuplaştıran söylemlerinin yerini almış ve toplumda siber güvenilirlik diye bir bilinç iyiden iyiye yer etmeye başlamıştı.

Manşetlere örnek vermek gerekirse;

Ve Huzurlarınızda Siber Önlemler

-Devlet başkanları, bakanlar ve milletvekilleri dahil tüm kamu görevlilerine uyuşturucu,alkol ve standart zeka testi zorunluluğu getirildi. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yürürlüğe giren bu uygulama sayesinde artık “kafası güzelmiş” diyebileceğimiz trajik durumlar yaşanmayacak.

-Ayrıca e-devlete bağlı olan yeni bir mobil uygulama ile vatandaş hem seçtiği milletvekilini hem yaşadığı bölgenin mülki amirlerini hem de görevli tüm kamu personelini adım adım izleyebilecek. Usul ve kanunlara aykırılıklara adalet bakanlığından görevli siber avukatlar da vatandaşın talebiyle dahil olabilecek.

-Başta dünya olmak üzere kâinat lideri olan yüceler yücesi, ulular ulusu Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle gerçekleşecek olan uygulama açılışında ilk denetim yetkisi de yine bir ilk olarak mobil uygulama kullananlardan rastgele seçilen vatandaşımız tarafından gerçekleştirilecek.

-kamu görevlileri (askeri unsurlar ve istihbarat birimleri hariç) yaka kamerası kullanacak. Anlık ve kayıttan olmak üzere iki farklı başlıkta denetimler yapılarak usulsüz durumlar tespit edilip hak mahrumiyetlerinin önüne hızlıca geçilecek

Bu çalışmanın mimarı olarak büyük övgü alan ve sürpriz bir kararla tüm ekibiyle birlikte devletin dijital stratejilerini maksatlı olarak dış güçlerin güdümünde oluşturdukları tespit edilen ve çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak ceza evine gönderilen ilk dijital dönüşüm ofisi başkanının yerine geçen ve ilk seçilmiş dijital dönüşüm başkanı unvanını alan Balamir Ali Göktürk’ün yaptığı konuşmada dikkat çeken hususlar şöyle:

-atanmışların değil seçilmişlerin dönemi başlıyor.

-seçilmiş olan tüm kamu görevlileri siber savcı ve hakimlerin yanı sıra vatandaşlarımız tarafından da denetlenip puanlamaya göre ceza veya ödül alabilecek.

-dünya ve kâinat lideri olan cumhurbaşkanımızın Başbakanlık döneminden beri hiç dokunmadığı kamu bankamızda biriken maaşı “dijital denetim sistemlerinin adaletiyle kesilen parmak acımaz. Çünkü zaten parmak dijitaldi” denilerek emekli vatandaşlarımıza “torunlara hediye farkı” olarak an itibariyle iletilmiştir.

(Ekranları başında ve konuşma alanında bulunan tüm emeklilerin telefonlarına gelen kısa mesajlarda “torunlara hediye farkı olan tutar emeklilerimize hayırlı uğurlu olsun” yazıyor halen daha inanmayanların internet bankacılığından yaptıkları kontrollerden sonra hesaba geçen tutarı görenlerin gözleri gülüyordu. Haberi evinin camından dışarı bakarken alan Cemil amca “Sevim koş!!! Bak toruna hediye farkımız yatmış” diyerek sevinçten mahalleyi inletiyordu)

-Said’i Rüştü başta olmak üzere devlete sızarak devletimizin imkanlarını ganimet olarak niteleyen grupların tamamı hem dijital hem de analog olarak yaşayabilecekleri şekilde Venezüella ve Katar seçenekleriyle birlikte yeni yaşam alanlarına gönderilmiş, ganimet adı altında çoklu maaş, bağış ve himmet gibi yeni nesil zimmete para geçirme gibi suçları işleyenler dünyada yine bir ilk olan “dijital idam sistemleri” sayesinde tam olarak tanımladıkları dijital ahirete gönderilmişlerdir. Bu örnek çalışma başta AB olmak üzere diğer batılı ülkeler, Arap ligi ülkeleri ile Şangay ülkeleri tarafından da lisanslı olarak kullanılmak istenmektedir.

-artık tek devlet, tek millet, tek lider diye bir kavram yok. “Hep devlet, hep millet, herkes lider” mottosuyla devletin millet, milletin de devlet için var olduğunu ve bu varoluşun kaçınılmaz olarak dijital dönüşüm sayesinde bir bütün olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak gözümüzün önünde cereyan etmektedir.

-söylediğini belirttiği zamanda gerçekleştiremeyen Cumhurbaşkanı bile olsa hem vatandaşlar hem de duygusuz, inançsız ama etik yüklü yapay zekâ ile denetlenip performans raporu çıkartılarak gerekirse emeklilik hakkı dahi iptal edilerek görevden alınacaktır.

Gazetecilerden gelen bir soru da epey dikkat çekti; peki ama arada yaptığı iyi işler olsa bile de mi görevden alınıp haklardan mahrum kalacak? Bu biraz abartılı değil mi? Hangi Cumhurbaşkanı bu duruma onay verir?

Bu sorunun yanıtını Reuters “Anadolu’nun bağrından çıkan yeni Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Göktürk’ten siyaset üstü çıkış; onay merci kişisel hırslarla donatılmaya müsait siyasetçiler tarafından değil bu milletin sinesinde yetişmiş ve geliştirmekten başka inancı olmadığını iyi bilen milletimizin ta kendisidir. Kimse dört dörtlük değildir ama dört dörtlük sistemler bugünden sonra hep var olacaktır” haberleştirip dünyaya servis etmişti.

Otuz üç günlük  performans raporu açıklandığında yine dünyada bir ilk yaşanıyor ve artık insanlar tek bir lideri değil, Anadolu’dan dünyaya adeta harika bir virüs gibi bulaşan dijital akıma dönüşen sistemi konuşmaya başlamıştı.

Kahvelerde, toplanma alanları ve hatta ev ahalisi içerisinde bile siyasetçilerin pompaladığı görüşlerin yerine dijital sistemlerin başarısı konuşuluyor, asayiş gibi nice kritik sorunda müdahil olmanın mutluluğunu yaşayan halkın mutluluğu herkese yansıyordu.

Birçok ülke lideri Balamir Ali’den randevu alabilmek için cumhurbaşkanını devreye sokmaya çalışıyor. Tüm mal varlığını milletine armağan etme şartına rağmen şimdiden Arap krallar ve batılı kraliyet aileleri görüşme için teminat verdiler bile.

Bu arada ilk dijital idam sehpasına geçen Said’i Rüştü’nün özel yetiştirdikleri arasında olduğu Balamir Ali’nin yeni sistemi sayesinde tespit edilen iletişim başkanı Ertan Özge ve ekibi de vardı.

Taşlar yerinden öyle bir oynamıştı ki, haksız kazançlar başka siyasetçilerin iki dudağı arasında değil, bilakis direkt olarak devlete bağlı ve milletle senkronize olarak tüm suçlar ve ortakları bir anda çökertilmeye başladı. “Ya hu kararname vardı, ben istemedim bana verdiler bu huzur hakkını. Tek suçlu ben değilim” diye haykırışlar bırakın arşı, atmosfere bile varamıyordu.

Vatana ihanetten Hükümlü olarak dijital idamla hayatı son bulan Ertan Özge’nin Dijital Cenaze törenine katılım olmazken dijital ahirette annesinin bile ziyarete gitmediği öğrenildi. Çocuklarının ise analog dünyada babalarının işledikleri suçlardan dolayı dijital ahirette yaşamak istediklerini ancak babalarından uzak ve erişimin olmadığı yeni bir bölüm olması için garanti istedikleri de gelen haberler arasında.

Dolaylı da olsa idam olmayan bir ülkede idama sebep olduğu için suçlanan Balamir Ali soruları yanıtsız bırakırken “ecirle ödeme yapan ailesi düşünsün” diyerek “yeni sistemin başarı oranının yüzde doksan dokuz seviyesinde olmasının mutluluk verici olduğunu ve siyaset artık sadece bir meslek. Yani insanların önlerini ilikleyip iki büklüm oldukları dönemler geride kaldı. Yapay zeka destekli sistemler sayesinde adalet, emniyet, eğitim ve siyaset gibi tüm başlıklar sadece işlerine odaklı ve performansa dayalı olarak gündemimizde” dedi.

Bende olması gereken sistemin doğası gereği görevimi gençlerin dönüşümlü olarak idare etmesi için devrediyorum. Bu devir esnasında herhangi bir torpil ya da referans olarak eski siyasetçilerin önünde iki büklüm olan ve güce boyun eğen tohum ağaçlarının hiçbir hükmü de bulunmuyor.

Burada dönüşümlü görev alacak olan gençler, simülatör aracılığıyla benden çok daha başarılı olduğunu ispat etmiş olanlardır.

Zekâları ve etik değerleriyle başarıda büyük emeği olan, çalışmaların hızla ilerlemesinde adeta pik atan tüm genç kardeşlerime şimdiden teşekkür ediyorum.

Balamir Ali Göktürk kamuda yuvalanan Said’i Rüştü’nün tüm elemanlarını deşifre ettiği ve iktidar sahiplerinin bulunduğu gaflet uykusundan uyandırdığı için “onursal yapay zekâ mimarı” olarak devlet nişanı almıştır. Görevini gençlere devrettikten sonra sosyal sorumluluk projelerinde görev almış ve vasiyeti uyarınca cenaze merasimi yapılmadan isimsizler mezarlığına defnedilmiştir.

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecuritySiber istihbarat

Türkiye Siber Güvenlikle Bağırsaklarını Gerçekten Temizleyecek!

siber-bağırsaktemizlik

Son dönemlerde yaşanan ifşalara siber güvenlik penceresinden bakmak ister misiniz?

Öncelikle baştan belirteyim aşağıda yazanları okuduğunuzda oturma düzeninizde biraz değişiklik olabilir. Tabi herkes için değil ama birçok kişi için film senaryosu gibi de gelebilir.  Öyle ya! Burada yazılanların çok daha fazlasına erişebilen bir devlet aklı var ve hafızasında işlenen bilgiler var. Şimdi ardınıza yaslanın ve çayınızı yudumlarken okumaya hazırsanız başlayalım…

Kamuya açık birçok yazı ve söyleşide 3. Dünya savaşının siber savaş olarak hızla devam ettiğini, toplumun tüm kesimlerinde bu siber savaşın etkilerinin yüksek dozda yaşandığını ve hatta aile bütünlüğünün bozularak siber istilanın en güçlü enstrümanının uzun süredir aktif olduğunu ve ivedilikle tedbir alınmasının önemine vurgu yapmıştım.

Hatta bu önlemi alması gerekenlerin, yaptırım ve regülasyon uygulaması gereken teknoloji firmalarıyla sırıtarak fotoğraf çektirmek yerine, adam gibi işlerinin hakkını vermesini dile getirdiğimde çok fazla rahatsızlık duyan olmuştu. Olmuştu diyorum çünkü hem bilgiyi ücretsiz alıp hem de para karşılığı bilginin posasını çıkarıp satanlar meşhur abiciklerle ablacıkları devreye sokup geliştiricilere musallat etmeye çalıştıklarını iyi biliyoruz.

Kamuda kullanılan telefon, tablet, akıllı tahta, bilgisayar, işletim sistemi, yüksek güvenlikli şaşalı binaların çizimlerinin yapıldığı tasarım programları gibi daha nice siber enstrüman birçok haber alma servisinin siber güvenlik komutanlığı veya departmanları tarafından maalesef mercek altında. Üstelik güvenlik duvarı, ver kaybı önleme gibi nice siber güvenlik ürünleri de hep yabancı menşeili oldukları için hep bir güvenlik zafiyeti içerisinde diyebiliriz.

 

Bu gibi konuların çok defa MGK kararlarında altı çizilen siber güvenlik, Siber Vatan kavramıyla devletin en üst kademelerince de farkında olunduğu biliniyor. Özellikle yüksek yatırım maliyeti olan siber sistemlerin yerli ve milli operatörler tarafından yönetilmesi önemli bir başlık elbette ama daha da önemlisi bu sistemlerin siber güvenilirliği için paradan çok daha kıymetli bir şeye ihtiyaç var. O da, nitelikli, liyakatli ve parayla satın alınamayan geliştiriciler.

Ama artık siber güvenlik başlığı sokaklara kadar indi. Bu da telefon konuşma kayıtları, görüntülü görüşme kayıtları, ücretsiz mesajlaşma uygulamaları ve hatta evimizde bulunan ve internetle buluşabilen diafon, klima, buzdolabı, akıllı saat gibi siber enstrümanlar sayesinde devlet başkanının ifade ettiği gibi “yatak odalarımıza kadar girmişler” sokakta da cirit atıyorlar.

Şimdiki gençlerin izlemediği ama bir dönemin meşhur komedyeni Cem Yılmaz’ın “CIA’in işi yok da beni mi dinleyecek” espri adı altındaki komiklik çabası aslında gerçek biliyor musunuz? Bunu ben demiyorum. CIA, NSA projesi olan birçok siber istihbarat enstrümanını kullanıyor. Yani bu sır ya da şaka değil. Öyle ABD uzaya gitmedi zaten film çektiler gibi bir durum da söz konusu değil.

Bu yetenek de öyle sadece CIA yapar başka kimse yapamaz denilecek kadar büyük bir beceri de değil. Öyle olsaydı Rus ve Çinli hackerların kök söktürdüğü siber komutanlık başta olmak üzere birçok teknoloji markası ve ABD haber alma servisleri patır patır duyuru yayınlamazdı. Yani bu işler ciddi işler.

A poster showing six wanted Russian military intelligent officers is displayed before a news conference at the Department of Justice, Monday, Oct. 19, 2020, in Washington. (AP Photo/Andrew Harnik, pool)Mesela Çin istihbaratının başkanı hayatında hiç akıllı telefon kullanmamış. Neden acaba?

Sizce hangi devlet başkanlarının akıllı telefon aracılığıyla parmak izleri, ses imzaları ve hatta biyometrik yüz verileri yabancı servisler tarafından ve hangi amaçla alınmıştır? Alınmış mıdır?

Buradaki amaç devlet başkanını klonlayıp kukla yönetim midir? Yoksa, kişisel verilerini ele geçirip şantajla karar aldırmak mı? Veya insana dayalı hata ve kusurları ele geçirip uzaktan kontrol etmek mi? Ne dersiniz?

Yaklaşık 3 yıl önce NYT’da uzunca bir makale ile dünyada gündem olan, ülkemizde bir bakan tarafından “Türkiye’nin de 2008 yılına kadar etkilendiğinin açıkça dile getirildiği “Yüzyılın istihbarat darbesi” ne anlatıyordu biliyor musunuz? 2. Dünya savaşından beri Almanların diğer ülkelerin hükümet yetkililerini izlemek için ABD haber alma servisine kolaylık sağladığını, Başta Philips olmak üzere birçok markanın ülkelerde yapılan siber istihbarat faaliyetlerine ön ayak olduğunu anlatıyordu bu meşhur makale.

Ülkemizde bulunan Phlips’in üst düzey yetkileri adeta 3,5 atıp ne yapacaklarını şaşırmıştı ama bizim çakma bilişimin duayenlerinden çıt çıkmamıştı. Bakan bey bile bir cümleyle geçiştirdi. Hatta bakanlığın yapmadığı incelemeyi bilin bakalım kim yaptı? Onu da siz bilin…

Çıt çıkmadı ama patırtısı yeni yeni kopmaya başladı. Hatta bu öyle bir patırtı ki, siber güvenlikte ne cam kaldı ne çerçeve. Etkileri yavaş yavaş hatta nakış nakış işlenen nokta atış operasyonlarla daha da gün yüzüne çıkacak. Hatta şöyle de diyebiliriz. Pek yakında siber güvenlik sayesinde siyaset ve bürokrasinin bağırsakları temizleniyor diye manşetler atılırsa kimse şaşırmasın derim.

Yeni olay ne mi? Haberiniz yok mu Siemens Türkiye’de hangi projeler için kimlere ne kadar rüşvet verdiğini bir şekilde açıklandı. Ünlü bakanlar var mı bilemem ama tüm bakanlar ve ismi açıklanan sözde bürokratlar da “bir kişinin bilgisi ve izni olmadan biz zaten bir şeye karar veremeyiz. Ne denirse onu yaptık” diyerek bu işlerden sıyrılacaklarını da sanmasınlar derim. Ayrıca ajanslara düşen haberlerde 3M tarafından da Türkiye’ye rüşvet verildiği iddiası yer alıyor. Ufak bir düzeltme yapalım; rüşveti alan Türkiye değil, Türkiye’de bulunan haysiyetsiz ve liyakatsız olan sözde bürokratlar.

Daha önce yüksek güvenlikli diye devlet başkanına kullandırılan sözde kriptolu telefonun mucidi olduğunu iddia eden kişi nerededir bilemem ama bu telefondan dolayı ortalığa saçılan ses kayıtlarının doğru olduğunu bildiren bilirkişi raporları da çok konuşulmuştu.

Evet öyle ya da böyle Siemens, ülkemizdeki siber yolsuzluk olayını deşifre etti. Birileri de Siemens Türkiye’de çalışan, vatandaşlık ve çalışma imkânı karşılığında BND’ye taşeronluk yaptığını sanan, kayın peder aracılığıyla taşnak Ermenilerinin avukatına vekalet veren isimleri tek tek yayınlar mı bilemeyiz ama siber yolsuzluğun önüne geçilmeden hiç kimse siber güvenlikten bahsedemez sanki ne dersiniz?

Bilginin güç olduğu, dünyanın bilinen tüm tarihi satır aralarında karşımıza çıkıyor. Yani bilgiye erişmek, diğer canlılarla iletişim kurabilmek, genelde hep bilgiye erişip güç elde etmek isteyenlerin menzilinde olan bir gerçeklik olarak gözümüzün önünde duruyor.

Diğer bir gerçeklik de, okullardaki akıllı telefonlardan, çocuklarımızın kullandığı akıllı saat ve tabletler gibi cihazların veri analizi yapabilme kabiliyeti. Bu kabiliyet sağlık başta olmak üzere eğitim ve güvenlik gibi başlıklarda bizlere ilk başta güven hissi verse bile gelecekte yaşanabilecek birçok sorunun da aslında temeli niteliğinde olabilir. Bu yazdıklarımdan tüm markaların birer siber ajan oldukları kanısına varan olursa şimdiden “yok artık” demekle birlikte, her şeyi ortalıkta gezen ailelerin bütünlüğünün olmasının mümkün olmadığını ve manipülasyona çok açık zafiyetlerin günümüz siyaset ve bürokrasisinde nelere sebep olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum.

Öte yandan yüksek lisans bedellerini bölüşüp izinsiz olarak kişisel verilere erişme gayretinde olan hukuk büroları var mıdır? Diyanet gibi kurumların bütçelerinden ayırdıkları paralarla çalışanlarının telefonlarını takip etmesi gibi bir durum söz konusu olabilir mi? TC kimlik numaranız herhangi bir bilişim sisteminde sorgulatıldığında size en azından bir SMS gelebilir mi? Ses ve görüntü kayıtlarıyla usulsüzlükleri ortaya çıkanlar hangi ülkelerden oturum ya da çalışma izni almışlardır? Bu ve bunun gibi daha birçok bilgiye erişimi olan Siber Börüler efsane midir? Gerçek midir? Bilemeyiz ama size net bir bilgi vererek tek solukta okuduğunuz yazı nedeniyle soğuttuğunuz çayınıza biraz sıcaklık katabilmeyi deneyebilirim…

Yeni dönemde siber güvenliğin araçları sayesinde siyaset ve politikanın bağırsakları temizlenmekle kalmadığı gibi yeni nesil milli stratejilerin mimarları sayesinde probiyotik niteliğindeki bilişim sistemleri herkesin midesine iyi gelecek.

 

 

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/baris-terkoglu-yuksek-hizli-tren-ihalesinde-10-milyon-euroluk-rusvetin-kimlere-dagitildigini-acikladi-572955h.htm

 

https://www.haberturk.com/ekonomi/makro-ekonomi/haber/563014-turkiyeye-rusvet-verdik

 

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47606805

 

 

 

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityHaftalık Tehdit RaporuSiber istihbaratYapay Zeka

Ne Mutlu Türkçe İsmim Var Diyene!

1919-2023

Gün geçmiyor ki yeni bir haberle birlikte devlete olan inanç ve güven yıpratılmasın. Özellikle bir tarafın yandaşı olan kanalların o bir taraflarına yaranmak için yaptıkları haberlerden bunalanların sürekli vakit geçirdiği sosyal mecralarda muazzam bir bilgi akışı var. Bu akış içerisinde hayvanları katledenlerden eğitimsiz memurların vatandaşa tehditler savurduğu videoların yanı sıra sözüm ona din adamlarının akıldan yoksun açıklamaları ile bir dediği diğerini tutmayan siyasilerin söylemlerine kadar her şey bulunuyor.

İnternet ve sosyal medya okur yazarlığından bihaber olanlar ise birçok teknoloji kullanılarak üretilen sahte içeriklere de hemen inanarak öfke patlamaları yaşıyorlar. Hatta Rusya ve Ukrayna savaşında deep fake teknolojisi ile üretilen bir içerik çok konuşulmuştu. Sosyal medyadan ana akım medyaya kadar kendine yer bulan olayda, Ukrayna başkanının tüm askerlerine “silah bırakın ve Ruslara teslim olun” demesine birçok kişi de tereddütsüz inanmıştı.

Ülkenin tek bir kişi tarafından yönetilip tüm bakanların adeta birer replikaya dönerek ülkenin kaosa sürüklenmesini dile getirenlere iktidardan gelen “batarsak aynı gemideyiz” söylemlerini de kulaklarımızı tıkasak bile duyuyor, gözlerimizi kapatsak bile görüyoruz maalesef. Tüm bu söylemlerin eşliğinde geçici sığınmacılara verilen vatandaşlık sayısının milyonlar olarak ifade edilmesi de yaklaşan seçimlerde ciddi bir manipülasyon olabileceği ihtimalini gözler önüne seriyor.

E-devletten isim değişikliği yapılıyor haberleriyle alevlenen tartışmalara teknik açıdan bakılması amacıyla ve büyük resmi görebilmek için bir şeyler yazmaya karar verdim.

Ama öncesinde liyakatsız, biat ettiği için makamları işgal eden ve darülharp zihniyetiyle bu devletin imkanlarından faydalanan hainlere bir çift sözüm var;

Bizler Bandırma vapurunda Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile beraberiz. Bizim geminin akıbeti de belli. Ama sizlerin isim değişikliği çabalarınız olsa bile çoktan battınız.

Midjourney Bandırma

Henüz e-devletten isim değişikliği başvuruları yapılmıyorken bloğumda yayınladığım bir yazıda “Para sayarken Atatürk resminin üstte olmasını bereket olarak niteleyip tavsiye verenlerin Benjamin Franklin resimlerini bile göremedikleri banka hesapları da, o çok güvendikleri ve suç ortağı oldukları çakma kullarla esaslı hainlerin inleri de sadece bir tık ötemizde duruyor. Ne diyelim, okyanus ötesine selam götürüp getirenlerin savcısıyla sizlerin nefesinin kesileceği, sizden sonra gelenlerin isim değiştirme başvurularıyla gündem olacağı günler yakın” diyerek aslında anlayanlar için çok şey ifade etmiştim.

Toplumda gerginliğe neden olan yabancılara anayasaya aykırı olarak yapılan düzenlemelerle verilen oy kullanma hakkı ilginç bir durum olarak karşımızda dururken e-devletten isim değişikliği yapılabilmesi de Türk toplumunun daha da gerilmesine neden oldu.

Öncelikle devlet kurumlarında sadece birilerine biat ederek liyakatsız iş yapanların karşısında iş bilen, liyakat sahibi ve kula kulluk etmeyen nice yiğitlerin olduğunun altını kırmızı kalemle iyice bir çizelim.

Evet belki de “hani be oğul? Nerede bu liyakat sahibi onurlu adalet adamları? Nerede bu haysiyetli güvenlikçiler? Diyerek mevcut yaşanan ve yönetilemeyen kaotik durumlara isyan ediyor olabilirsiniz. O halde lütfen iyi okuyunuz…

E-devlet sistemleri üzerinde yapılan tüm çalışmalara ait “log” olarak tabir edilen işlem kayıtlarının tamamı Türk gençliğinin yetkin ve yeterliliği sayesinde güvenle yedeklenmektedir. Ayrıca e-devlet sistemleri üzerinden gerçekleşen tüm işlemler kayıt altındadır. Gerek iç güvenlik gerekse dış güvenlikten sorumlu olan kurumların siber istihbarat birimleri gerektiğinde bu verileri eşleştirmek için bir araya gelerek data migrasyon olarak bilinen çalışmayı da yaparlar.

Tabi gelişen teknolojiler ve dijitalleşmeyle beraber gelen yenilikler sayesinde birçok veri eşleştirmesi de büyük bir hızla ve otomatik olarak yapılabiliyor.

Her ne kadar paralel bilişimcilerin cirit attığı kurumlarda veriye dayalı güvenlik zafiyetleri nedeniyle mağduriyetler yaşanmış olsa da Türk istihbaratının başbuğu olarak nam salan başkanının da kimseye biat etmeyen siber güvenlikçileri 7/24 esasıyla hiç gocunmadan çalışmaya devam ediyor ki ne pahasına olursa olsun çalınan sorulardan usulsüz iletişime kadar birçok suç hızlıca kamuoyuna servis ediliyor.

Paralel bilişimcilerin gerek devlet başkanını manipüle etme gayretindeki cümlelerle prompterlarda bile biz varız demeleri gerek üniversite sorularında bir takım tarikat ve cemaatlerin yanı sıra LGBT başta olmak üzere birçok gruba üniversite sorularından mesaj vermeleri ve KPSS de çalınan sorular gibi mağduriyetlerden devşirilmeye çalışılan güç gösterme çabaları da sanırım hepimizin malumu.

Ve tüm bunları deşifre eden isimsiz kahramanlar da pek azımızın malumu olarak siber vatan savunmasına devam ediyorlar.

Evet hem terör örgütlerinin kriptoları hem de yasadışı olarak vatandaşlık alanlar e-devletten isim değişikliğine başvurabilirler. Yukarıda arz ettiğim üzere istihbaratın başbuğu varsa siber istihbaratın da tıpkı uç beyliğine benzeyen bir yapıyla “uç nokta” koruyucuları da var. Yani terör örgütleri için uygulanan “…..metre” uygulamalarının bütünleşik haline “siber metre” de diyebileceğimiz nice farklı önlem kadim Türk devleti tarafından geliştirilerek kullanılmaya devam etmektedir.

Sadece güncel olarak isim değişikliği yapanlar değil! Etki-yetki dahilinde işlenen suçlara göz yumarak haksız kazanımlardan fayda sağlayan ve isim değişikliğine gerek duymayanların dahi güvendiği dağlara kar yağdığı iyi biliniyor.

Yeni dönemde paralel devletçilerin bir daha asla var olamayacağı bazı teknolojik uygulamalardan bahsederek yazıma son vereyim.

Özellikle son dönemde kriz yönetimi konusunda yeteri kadar eğitimi olmayan memurların vatandaşlara uyguladığı orantısız güç ve söylemlerin önüne geçmek adına bir çok bölgede pilot uygulaması bulunan “yaka kamerası” çözümü artık anlık olarak alınan kayıtların yine anlık olarak erişilebilmesi sayesinde yeni bir boyut kazanıyor. Bu sayede memura şiddet uygulayan da, şiddet uygulamadığı halde haksız yere şiddete maruz kalan da isimsiz siber yargıçların huzurunda hesap verecek. Ya da ödül olarak hak ettiği takdiri alacak.

Yaka kamerası uygulaması emniyet, belediye, eğitim ve sağlık gibi birçok alanda kullanılacak. Güzel haber ise gençlere. Bu sitemlerin yapay zeka ile birlikte etik kurallar ve kanunlara uygun geliştirmesi için çok ciddi bir istihdam alanı olacak. Elbette bu alandaki boşlukta bilgiyle bezenen gençler tarafından doldurulacak. Neticede zeka gerektiren işler için torpil işe yaramıyor değil mi?

Kendilerine göre milat belirleyip suç örgütüne dahil olup olmamayı öncesi sonrası yapan zihniyetlerin elde ettiği tüm haksız gelir ve kazanımları dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, hangi gizli odaklarla kamufle edilmiş olsa bile her şey kayıt altında ve dijital olarak manipüle edilmesi mümkün değil. Kısacası dijital ayak ve parmak izlerinin nerelere vardığını bilmek bile istemezler.

Kamu personellerinin iş sürelerinde kişisel telefon kullanımının önüne geçilmesi, vatandaşa ait TC kimlik numaralarının sorgulatıldığı an kim tarafından, hangi saatte ve ne amaçla sorgulatıldığı gibi birçok detayın incelenmesinin yanı sıra TC numarası sorgulatılan kişiye de bilgi verilmesi gibi yenilikler de yine memurların insana dayalı hata ve kusurlarının önüne geçmek adına sıkça kullanılacak yeniliklerden biri.

Yani artık kamuda tanıdığım var diyerek izinsiz işlem yapmak da pek mümkün olmayacak.

Ayrıca, oyun sunucuları üzerinden veya güvenli olduğu düşünülen tüm dijital mesajlaşma ve konuşma türlerinde gezinen hem insan hem de insansı siber devriyelerimizin sayısında büyük artış olacak. Bu sistemler o kadar siber güvenilir ki, suçu işleyen öz kardeşi olan bir siber yargıç asla kime ceza verdiğini bilemez ve sadece anonim olan konuya göre işini yapar. Performans değerlendirmesi düşük olan ne bir siber yargıç ne de memur olmak pek mümkün görünmüyor. Üstelik denetçisi olan karmaşık algoritmalar sayesinde hiçbir kamu çalışanı bırakın  usulsüz işlem yapmayı yanlışlıkla hatalı imza bile atamaz.

Mesela hak edene hak ettiği cezaların yazılacağı bir döneme gireceğimizi de belirtmekte fayda var. Bir kaç örnek vermek gerekirse; egzosundan zararlı duman atan araçtan tutun, telefonla konuşarak araç kullanan şoföre, görev yazısı uyarınca bulunması gerektiği bölgede  bulunmayıp farklı bölgede gezinen çalışandan, binasında mevzuata uygun önlemler almayan apartman yöneticisine kadar herkes bu cezalardan nasibini alacağı bir dönemden bahsediyoruz. Üstelik tüm bunlar duman, gaz sensörleri başta olmak üzere kamuya ait olan yolda, sokakta ve hatta araçlarda bulunan tüm kameralardan alınan verilerin işlendiği yapay zeka algoritmalarıyla şüpheye yer vermeden bir anda cezaya dönüşecek. Bacasız fabrika olarak kabul görmüş olan ceza sistemi yeni dönemde gerçekten hak edene hak ettiği cezayı veren gerçek bir bacasız fabrikaya dönüşecek.

Son olarak apartman ve site yönetimlerinde kullanılan araç/plaka tanıma sistemleri İçişleri bakanlığı ile entegre olarak tıpkı otellerde kullanımı zorunlu olan Kimlik Bildirim Sistemi gibi görüntü işleme teknolojisi ile otomatik olarak çalışarak, sistemde aranan şahıs veya araçların tespiti için kullanılabilecek. Ayrıca yine apartman ve sitelerde kullanılan web tabanlı yazılımların yanı sıra, vale hizmetleri başta olmak üzere kişisel veri barındıran tüm teknoloji geliştiricileri de kamu güvenliği adına oluşturulan yapay zeka destekli teknolojilerle entegre olmaya başladı bile. Bu durum ihtiyaçtan öte çağımızın ihtiyaç duyduğu kaçınılmaz bir zorunluluktur. Emin olun hiç kimse mahallesinde tanımsız bir araç bile görmek istemez.

Mevcutta CİMER üzerinden yapılabilen bildirimlere vatandaş çok ciddi önem veriyor ve bilgi sızıntıları nedeniyle de bazen sorunlar yaşanabiliyor. Özellikle de şikayete konu olan taşra teşkilatının CİMER sorumlusu şikayete konu olan yetkiliye zarar gelmesin diye işgüzarlık yapabiliyor. Bu tip sorunların artması nedeniyle “işte burada sorun var” gibi bir uygulama ile vatandaşa suç üstü yapabilme imkanını yüksek güvenlikli ve gizliliğe aşırı önem verileceğini söyleyebiliriz. Tıpkı, KADES’in elde ettiği başarı gibi toplumun tüm kesimlerine ait mağduriyetlerin önüne geçilmesi pek de uzak görünmüyor.

Bu çalışmalardan bihaber olanları bilemem ama haberdar olanların, az bile bilgi verdiğim için beni eleştireceklerinden eminim.

Bir hışımla akıl verenlerin ipiyle kuyuya inip siyasi partiler arasında “ilk metaverse çalışması” yapmak için yarışanlar adeta kuşlara bakarlarken siyasetten bağımsız, aklı hür, vicdanı hür gençlik de gerçek manada işlevselliği bulunan teknolojilere odaklanmak isteyecek. Bu odak noktası da eğlence panayırı olan teknolojik festivallerde değil, Türk gençliğinin biat nedir bilmeyen, kimsenin peşinden gitmez ve atasının izinden giden çalışmalarda ön plana çıkmaktadır.

Evet çok fazla hak mahrumiyeti ve mağduriyetler yaşandı. Gerçekten de zamanın ve yitip giden canların telafisi de yok. Ancak, Gazi Ata’nın gençliğe hitabede bahsettiği korkak, hain, iki yüzlü, aşağılık insan modellerinin deşifre olması ve bir daha gün güzüne çıkamamaları için binlerce yıllık devlet geleneği olan Türk devleti kozmik odada gezindiğini sananları elbette imha edecekti. Günümüzde bu imha bazen fiziksel bazen de dijital teknikleri içerebilir.

Bu nedenle “Güç Bende Artık” diye He-Man cilik oynayanlar bırakın oynayabildikleri kadar oynasınlar.

 

https://cbddo.gov.tr/SharedFolderServer/Genel/File/TR-UlusalYZStratejisi2021-2025.pdf

https://cbddo.gov.tr/uyzs

https://www.ktb.gov.tr/TR-96304/ataturk39un-genclige-hitabesi.html

https://www.egm.gov.tr/bilgiteknolojilerivehaberlesme/kimlikbildirimsistemi

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital DönüşümMetaverseÖte EvrenSiber istihbaratYapay Zeka

Sığınmacı Geçici, Verisi Kalıcı

cyberpunk-2077-afterlife

Son yazdığım yazıyı okuyan bazı büyüklerimizin beni yapay zekayı iktidar kılmak için çabalayan küreselcilerin sözcüsü olmakla itham etmeleri sonrası üzülmedim dersem pek gerçekçi olmaz. Onlara laf yetiştirmek ve memleketimizin geldiği içler acısı durumun müsebbibi olmakla veya müsebbibi olanlara boyun eğdiklerini dile getirip suçlamak yerine “kalemine, zekana, ilmine kuvvet” diyenlerin dualarına layık olmaya çalışmak en iyisi diyerek klavyemin başına geçtim.

Bugün sizlere özellikle sayısından daha çok her geçen gün artan etkileri ve neredeyse ülkemizde azınlık durumuna düşen Türk milletinin sabrını zorlayan yabancılar, kaçaklar, para karşılığı vatandaşlık alanlar veya geçici sığınmacıların aslında nasıl bir siber güvenlik kıskacı altında olduklarından bihaber olduklarını anlatmaya çalışacağım.

Her şeyden evvel insanca yaşayan her kim varsa selam olsun ve Arap’ın kültürünü din diye itelemeye çalışan, Araplar için aslında hiç var olmayan akademik çalışmaların varlığını iddia ederken aslında kendi iç dünyasındaki arzularını bir milletin sinir uçlarıyla oynamak için kullanan devletten maaş alanlara ne üzülüyor ne de acıyorum diyebilirim. Çünkü onlar vazifelerini yaparak fitne ve fesat peşindeler. Bizler de ilmin kapısında öyle ya da böyle nöbete devam ediyoruz.

Olağanüstü bir durumda milleti sokağa çağırarak sorunları gidermek sanırım düşünülmesi gereken en son fikir olmalı. Hatta en basit bir sokak kavgasına bile kim müdahil olmak ister? Kanunen bir kavgaya karışmak ne gibi sorun ya da sorumluluk üstlenilmesini gerektirir? Yaralanmalı bir kazaya kaç kez müdahil olabildiniz mesela? Ya da Hiçbir ilkyardım bilginiz yoksa bir kazazedeye veya yaralıya müdahale etmek sizce mantıklı mı? Bu tip sorulara devlet mekanizması çok evvelden çözümler üretmiş olacak ki, görüldüğü üzere ülkemizde dünyaya örnek olan kamu kurum ve kuruluşları ile onurlu, haysiyetli ve şerefli kurum mensupları ile emniyet, sağlık, eğitim, istihbarat gibi daha birçok başlıkta tüm sorunlara rağmen dimdik ayaktayız.

Elbette her kurum ve kuruluşta olduğu gibi çürük elmalar çürüklüklerinin hakkını veren haysiyetsiz ve şerefsiz halleriyle biz buradayız diyorlar. Hatta belki de son zamanların en fazla çürük elma hasadı çağımızda bir hastalık gibi etrafımızda dolanıyor. Ancak tüm bu çürüklere rağmen güvenlik, sağlık ve eğitim gibi başlıklarda zerre tereddüt etmeden canını ortaya koyan yiğitlerin başarılarını da hepimiz gayet iyi biliyoruz.

Özellikle MİT destekli dış operasyonların başarısının sırrı teknolojik birikimde saklı. Aynı başarıyı ülkemizde eğitimden, sağlığa kadar özellikle çocuklara dokunabilen her alanda görmeyi herkes ister ama maalesef siyasal iklim uzun yıllardır teknolojinin adını sayıklamaktan öteye geçilmesine müsaade etmiyor. Ancak siyasilerin güç devşirmek için bulaşamadıkları, bulaştıklarında cin çarpmışa döndükleri tek alan Teknoloji destekli istihbarat diyebiliriz. Çünkü günümüzde birçok siyasetçinin teknolojinin nimetlerinden en fazla iyi bir kullanıcı düzeyinde faydalanabildiklerini gözler önüne seriyor. Daha da kötüsü birinin desteği olmadan teknoloji kullanamıyorlar. Bu durum da daha yolda bir başına yürüyemeyenlerin 100 metre koşusunda olimpiyatlarda ülkeyi temsil etmesine eş değer saçmalıktır. Kısacası siyasi aktörlerin etki-yetki dahilinde sahip olduklarını sandıkları teknolojik parametrelerin tamamı onlar için büyük olsa da teknolojiyi geliştirebilenler için minicik bir adım bile sayılmaz. Bana inanmayan BTK’nın siyaseten almaya çalıştığı yetkilere rağmen ülkede yaşanan siber saldırı türlerinin hangilerine ne derece müdahil olabildiklerine baksın derim. Hatta TİB’in kaçaklarıyla, günümüzde varlığını kripto olarak sürdüren sürüngenlerin yüzüne bakmak bile olup biteni anlamak için yeterli olabilir.

Tabi teknolojik bilgi birikiminin sırrı da hakikatle sır saklamayı bilenlerin becerisiyle mümkün. Yani iddia edildiği gibi yapay zeka her şeyi yönetecek, insanlar köle edilecek gibi bir durum yok. Ama insanların zekâları yapay hale getirilip hiçbir teknolojik ekipman kullanılmadan her şeyin ve birçoklarının yönetildiği de inkar edilemeyen bir gerçek. Şayet bu son cümle doğru olmasaydı sümüklü zibidilerle fotoğrafı olanlara bırakın mevki makam verilmesini bilakis tek kişilik hücrede sümüklünün fotoğrafı ile baş başa bir hayat temin edilebilirdi.

Evet asıl konumuz olan siyasilerin desteği ile kanunlara aykırı bir şekilde ve ülkemizde adeta sessiz istilaya dönüşen yabancıların olası bir karışıklıkta nasıl tespit edilip ne gibi aksiyonlar alınabilir diye soralım.

Vatandaşların sürekli altını çizdiği “whatsapp gruplarıyla çok çabuk organize olarak kalabalıklaşabiliyorlar” şikâyeti sanırım herkesin malumu. Bizim bakkala bile mahalledeki yerli ve yabancı oranını sorduğumda “yarı yarıya” yanıtı almak pek şaşırtıcı gelmiyor. “İyi de kardeşim bu memleketin polisi var, savcısı var olur da olağanüstü bir durum olursa gereği yapılır. Sana ne?” diyen varsa hemen yanıt verip devam edeyim. -ulan omurgasız namussuz? Sen 15 Temmuz’un yıldönümünde tatil yapasın diye şehit olmadı benim polisim, askerim ve vatandaşım. Sen Arapların sessiz istilasına kapı aralayasın, ülkedeki gençlerin umutlarını silip atasın, kendi çevrene usulsüz ve liyakatsiz atamalar yapasın diye şehit olmadı Ömer Halisdemir. Hem “sıkıştım, yetişin devlet elden gidiyor, inin sokağa” denildiğinde Türk milletinden destek isterken emniyet güçlerine destek verilirken “sana ne” demediniz de şimdi mi diyeceksiniz? Ne derseniz deyin “Canınız Cehenneme” diyerek aslında devletin ilgili ve sorumlu organlarının özellikle yabancıların kolaylıkla uçtan uca şifreleme teknolojili mesajlaşma uygulamaları ile gerektiğinde bir araya gelebildiklerinden bihaber olmadığını herkes gayet iyi biliyor.

Ancak mesajlaşmaların içeriği anlık olarak takip ediliyor mu? Siyasi iklimin birçok suça göz yumduğu ya da suç saymadığı hatta inancımız bir dediği yabancılara kol kanat gerdiği bir ortamda ilgili kurumlar bu denetimleri yeteri kadar iyi yapabilir mi? Gibi daha nice deli soru akıllarda olabilir. Ancak burada da devreye insana dayalı hata ve kusurları tespit edip önleyebilen Yapay Zeka destekli teknolojiler giriyor.

Öncelikle uçtan uca şifreleme ile hiç kimsenin okuyamaz ya da erişemez dediği whatsapp her ne kadar “biz verilerinizi saklamıyoruz” dese bile o mesajlaşmalardaki görseller, videolar, sesler ve yazışma metinleri bile whatsapp tarafından saklanıyor. Buna da NSA destekli PRISM projesinin bir parçası olduğu için devlet destek veriyor. Tamam tüm bunlar da akademik çalışmalarda olsa bile inkar ediliyor biliyoruz. O halde sevgili okuyucu lütfen önce bir yakınına mesaj at whatsapp den. Kısa bir süre sonra da o mesajı hem kendinden hem de karşı taraftan sil. Şimdide bilgisayar üzerinden “whatsapp webi” aç. Bak bakalım o sildiğin mesaj ilk defa web üzerinden eriştiğin mesajların arasında var mı? Bu sayede verilerin sunucularda saklı kalıp kalmadığını anlayabiirsiniz.

Bir de İsrail merkezli bir şirket olan NSO’nun Pegasus ismiyle bilinen whatsapp gibi uçtan uca mesajlaşmaları okuyabilen programı var. Bu programın müşterileri arasında devletlerin olduğu da biliniyor. Ayrıca pek kimsenin bilmediği İspanyalı bir firmanın da mesajlaşmaları okuyabilmenin ötesinde özellikleri bulunan bir program daha var. Aslında böyle iddialı programlar çok ama önemli olan boyutu değil, işlevi!  Ömür Çelikdönmez’in yazılarında “istihbaratın başbuğu” olarak nitelendirdiği MİT’in görünen yüzü başkanın, Türk istihbaratında sinyal istihbaratına verdiği önem gereği siber güvenlik için yaptığı insan ve teknoloji yatırımı hepimizin malumuyken ve özellikle MİT destekli nokta atışlı yurt dışı operasyonlarda teknolojinin bağımsızlığı sorgulanamazken acaba yurt içinde de MİT’in teknolojik kabiliyeti kullanılıyor mudur? Benzer bir yeteneğe sahip olmak isteyen kurumlar var mıdır? Gibi sorular da merak konusu. FETÖ/PDY ve PKK/KCK özelinde gizli haberleşme yöntemlerinin deşifresine MİT’in faaliyet raporunda yer verildiğini belirtmekte fayda var. Bu gizli haberleşme özel olarak geliştirilen ByLock benzeri uygulamalar olabildiği gibi herhangi bir oyun sunucusu veya whatsapp ile türevleri de olabilir.

Zaten iç güvenlik başlığında MİT’in Emniyet ve Jandarma birimleriyle koordineli çalıştığı ve birçok başarıya ulaştığı sır değil. Ancak özellikle FETÖ gibi yapıların da tüm bu birimlerin içerisinden temizlenme gayreti de halen devam ediyor. Bu nedenle olası bir karışıklıkta kripto unsurların 15 Temmuz benzeri bir ortama sebep olarak özellikle Suriyeli geçici misafirlerin kullanılabilir aparat halinde bekletilmesi söz konusu olabilir mi?

 

Netice itibariyle ister yerli ister yabancı olsun sinyal istihbaratı önleyici hizmetler kapsamında devletin haysiyetli ve şerefli kadrolarınca yapay zekâ destekli olarak suçları tespit ve gerektiğinde uygulamaya geçmek adına kullanılıyor.

Bu durumu da en iyi bilenler yine o geçici misafirler. Yani Türk devletinin işi gücü yok da bizi mi takip ediyorlar diyenlerin aslında aldıkları nefesin sayısını bilen bir devletin geçici misafirleri olduklarını iyi biliyorlar. Bilmeyen ahmaklar da sosyal medya hesaplarından yaptıkları suç içerikli paylaşımlar sonrası siber devriyelere tosladıklarında gerçeği kavramış oluyorlar.

Evet belki de dünyaca ünlü mesajlaşma uygulamaları ve sosyal mecraların insanları takip ettiği veya istihbarat amaçlı izledikleri tamamen bir hayal, masal ve sıradan bir film senaryosu diyebilirsiniz. Ya da şah damarından daha yakın olan hakikatin varlığını da inkâr ederek aslında şah damarına yerleştirdiğiniz bir çiple kullarını anlık izleyen bir tanrı olduğunuzu da sanabilirsiniz. Bence kimse ne kendini dev aynasında görsün ne de cüce sanmasın. Kadim Türk devleti yeri geldiğinde kendi evlatlarını test ortamı gibi kullanır gözünün yaşına bakmaz ama vazifesini eksiksiz yükler, yeri gelir bir öpücükle tüm dünyayı takip eden yapay zekayı lehine işletir. Emin olun kendini devletin kozmik odasına girdiğini zannedip tüm verileri elde ettiğini sananların hatta veri akışında onay memuru olduğunu sananların binlerce yıllık kadim Türk devletinin bugünkü yapay zekâ destekli istihbaratı ile var olmadığını gayet iyi biliyorlar.

Tabi bir de yakın zaman önce “Yüzyılın istihbarat darbesi” başlığıyla New York Times’da 80 sayfanın üzerinde bir makale yayınlanmıştı. Bilişim ve siber diplomatların eksikliği nedeniyle pek dikkate alınmayan ama Türkiye’nin de etkilenen ülkeler arasında yer aldığı skandal belki bugün önemli olarak algılanmadı ama bu skandala sebebiyet vererek isimleriyle ayan beyan ortada duran özel sektör ve kamu görevlilerinin de hiç ummadıkları anlarda cezalandırıldıklarını ve dijital ya da analog ihanete sebep olan kim olursa olsun er ya da geç hesap verdiklerini bilenlerin, birçok şüpheli işlem türünü derin derin öğrenen yapay zeka destekli istihbarat teknolojisi ile gurur duymaması pek mümkün görünmüyor.

Son olarak dijital ayak izinize dikkat etmenizi öneririm. Bu ayak izleri tamamen dijital platformlarda yapılan paylaşımlarından oluşmakta. Ses, fotoğraf ve sizi anlatan daha nice şey. Tüm bunlar yakın gelecekte hayata geçirilmesi planlanan dijital ahiret gibi projelerin adeta besin kaynağı. Üstelik, insan bedeninin gübre haline getirilip bir ağaç ya da bitki üzerinden canlı yayınla tıpkı bir chat botla sohbet eder gibi ölmüş sevdiklerinizle bir araya gelinebilmesi mümkün görünüyor. En azından yapay zekanın dijital ayak izlerini takip edip ses ve görüntü verisini işleyip karşımıza şu an hayatta olmayan birini çıkarması artık hayal değil.

 

 

 

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cia-ve-bnd-paravan-sirket-uzerinden-sattiklari-cihazlarla-120den-fazla-ulkeyi-dinlemis/1731302

https://www.trthaber.com/haber/gundem/mit-nokta-operasyonlarla-terorun-kaynagina-darbe-vurdu-697206.html

https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/btk-ile-btk-bunyesine-alinan-tibde-calisan-49-kisi-hakkinda-gozalti-karari/667153

In a First, Microsoft Patents AI Chatbot that Imitates Dead People

https://www.mit.gov.tr/MitFaaliyetRaporu/4/index.html

Devamını Oku