robotlover2

Hızla dijital dönüşen dünyanın son geldiği halden insan da nasibini almaya başladı ve sonunda insanoğlu da dijitalleşmeye başladı.

İstihbarat örgütleri artık saha elemanlarını herkesin kullanımında bulunan akıllı telefonlar sayesinde sıradan vatandaşlardan seçmeye başladı bile. Üstelik hiçbir ücret ödemek zorunda kalmadan akıllı bir telefonla saha elemanlarına sahip olması ise Sun Tzu ustanın bile şapka çıkaracağı türden bir yaklaşım diyebiliriz.

Birçok ülkenin istihbarat elemanları “Görevimiz Tehlike” isimli film serisine hayranlık besleyen elemanlarla dolu olmakla birlikte, NSA’in geliştirdiği sistemleri kullanıp milliyetçi söylemler eşliğinde hem istihbaratçılık oynayıp hem de yeni filmlere konu olacak nice senaryoda konsept danışmanlık yaptıkları artık herkes tarafından kabul gören sıradan bir durum.

Bu iddiaların gerçekliğini anlamak için Amerika’nın ilgili kurumlarınca uzun yıllardır başarıyla sürdürülen PRISM projesini iyi irdelemekte fayda var.

2007 yılında Microsoft’un 2012 yılında ise Apple’ın yer aldığı projede, WhatsApp’ından Gmail’ine kadar daha birçok teknoloji markası aktif olarak yer almakla birlikte tek bir amaca hizmet ediyorlar. Sanırım globalleşen dünyada tek devletin bir parçası olmamak ve bağımsızlık iddiasındaki ülkelerin, emniyet ve istihbarat birimlerinin milli ve yerli teknoloji kullanımına çok daha fazla ihtiyaçları var. 

Konunun onca uzmanı varken halkı aydınlatma görevi bende olmadığına göre bu kısa bilgilerle sokak lambası misali kişisel blok sokağındaki köşe başımızdan geçenleri gücümüz yettiğince aydınlatmış olalım.

Siri’den Alexa’ya,Microsft Cortona’dan Google Asistan’a kadar neredeyse tüm dijital asistanlarımız aslında NSA’in PRISM projesine hizmet eden, kullanıcısının ne kadar sırrı varsa gerektiğinde kullanmak üzere depolayan basit bir dijital ajandan başka bir şey değil. Tabi şimdilik sadece dijital pazarlama için ses işleme özelliğinin kullanıldığına tanık oluyoruz.

Tabi zor durumlardan kurtaran dijital bir asistan olması da kullanıcıyı cezbeden ayrı bir gerçeklik olsa gerek

NSA Day of Cyber programını başarıyla tamamlayanlara özel tanınan  bazı haklardan faydalanıp belli sırlara erişenler olur mu bilemem ama başarı sertifikasını Kathy Hutson’ın imzası ile alan biri olsaydım eminim tarafıma atanan birkaç direktör arasında kriptoloji uzmanından iş geliştirme uzmanına kadar daha birçok konusunun uzmanı yer alırdı.

NSA’nın akademik angajman konusunda kıdemli stratejisti Kathy Hutson, Baltimore County, Maryland Üniversitesi ile 20 yıllık bir ortaklığın ajansın işgücü hattını doldurduğunu söylemiş. Demek ki ne University of Pennsylvania’dan başarı bursu alabilecek kadar ne de Maryland Üniversitesi’nde öğrenci olacak kadar zeki değilmişim…  

 

 

Kısacası neyse ki o kadar yetenekli değil ve çok şükür sıradan biriyim de, siber istihbarat işlerine biraz “Mission İmpossible” biraz “Who Am I” biraz da “Mr. Robot” meraklısı olan bir blogger ya da editörlük ruhuyla kendi çapında araştırma yaparak yazmakla yetiniyorum. 

Hatta belki de nmap kullanmayı MATRİX filminden tanıdığımız Trinity sayesinde öğrenen sıradan izleyicilerden biri bile olabilirim…

Ama yine de herkesin anlayabileceği analog bir hikaye ile dijitalleşen dünyada, dijitalleşmeye mahkum edilen insanlığın yapay zeka destekli nice robota besledikleri sevginin, paylaştıkları sırların ve aslında “ne önemi var ki?” dediğimiz ve gereksiz olduğunu düşündüğümüz nice bilginin yeri geldiğinde insanı çileden çıkarabilen hatta insan onurunu adeta rafa kaldırıp fırlatıp atan hallere nasıl dönüşebildiğini, dijital olmayan baya baya analog bir hikayeyle okurlarıma anlatmak isterim…

Hikaye odur ki; günün birinde iki genç birbirlerini sever ve evlenmek isterler. Çocuğun babası olan ağa bu evliliğe karşı çıkar. Nedenini hiç dile getirmeyen ağa, araya giren onca insana rağmen Nuh der peygamber demez ve gençlerin evlilik hayalleri suya düşer.

Gel zaman git zaman epeyce bir vakit geçer. Artık çocukların yaşı geçmek üzeredir.

Durumu bilip üzülen işgüzar ahali, sevenlerin evliliğine aracılık etmek isterler. Ağanın kapısını aşındırdılar.

“Ağam bak sevenleri ayırmak günahtır yapma, etme bak. Çocukların yaşı geçiyor artık. Hem ikisi de kimseye varmadı. Gel sen bu çocukların evliliğine onay ver” derler.

Ağa ısrarlara dayanamaz ve geçen onca yılın ardından insafa gelir.

İnsafa gelir gelmesine ama oğluna bir şart koşar ve der ki; “oğlum gelinime gidip babama küfür eden adamı öldürdüm diyeceksin ve şu kan revan içindeki kemik dolu çuvalı gömmek için yardım isteyeceksin” der.

Oğlu da tamam diyerek müstakbel eşine gidip “haydi hatun gel bana yardım et” der.

“Bu çuvalda babama küfür eden adamın cesedi var. Tutamadım kendimi ve babama küfür eden adamı öldürdüm. Kimseye bir şey deme” der ve kadınla beraber ahıra kadar ceset olan çuvalı taşırlar. Derin bir çukur açıp içine atarlar çuvalı.

Aradan Epey bir zaman geçer. Çoluk çocuğa karışırlar.

300.000 dönümlük arazinin içindeki çiftliğe komşu olmak isteyen kadın kocasına sürekli “baban da bir ölüp gitmedi. Öleceği de yok. Bari biz de kendimize bir çiftlik kuralım” diye söylenmeye başlamış.

Kadın eşine bir türlü söz geçiremez ve sonunda isyan eden kadın eşine artık şantaj yapmaya başlar.

“Dediğimi yapmazsan ahıra gömdüğün adamın katili olduğunu ihbar ederim” der.

Hakikaten de sonunda jandarmaya ihbar da bulunur.

Karakol komutanı da olayın aslı astarı var mı diye ağayı arayıp olaydan ağayı haberdar eder.

Ağa da buyur gel komutanım. Gerekli tahkikatı yapın der.

Askerler ve aile cesedin olduğu ahıra varırlar.

Kadının gösterdiği yerde kazıya başlanır. Artık kemikler ortaya çıkmaya başlayınca kadın “işte bunlar katil. Ben demiştim size” diyerek iyiden iyiye hiddetini açığa vurur.

Askerler “komutanım bu kemikler insana değil ve bir ite ait” dediklerinde kadının sesi soluğu kesilir. 

Kadının insan cesedi olduğunu sandığı ve taşırken “üf be köpek leşi gibi amma da ağırmış meret” dediği hakikaten de bir köpeğe aitmiş. Üstelik bu köpek ahırdaki hayvanlara musallat olduğu için vurulan ve “it” diye tabir edilen türden bir köpekmiş.

Ağa oğluna döner ve “bak oğul anladın mı şimdi niye bu kadından sana eş olmaz dediğimi”  der.

Torunlarını ve oğlunu alan ağa kadına da kapıyı gösterir.

Bu hikayede bahsi geçen şantajcı kadının günümüzdeki yansımasına tanık olanlar var mıdır bilemem ama zor zamanda bile olsa hak etmeyene sır vermemek, verilen sırrı şantaj malzemesi yaparak içindeki pisliği açığa çıkaranlardan uzak durmak en mantıklı davranış olacaktır.

Belki etrafınızda böyle bir zihniyete sahip insan nasılsa yok diye seviniyor olsanız bile Siri’nin her an yanımızda olduğunu bilerek biraz daha kısık sesle konuşmaya ve her şeyi telefonların dibinde konuşmamayı öğrenmenin zamanı gelmiş olsa gerek.

Hele hele her önüne gelene açık saçık fotoğraflarını Whatsapp den gönderenlerin ya da sosyal mecraları sık kullananların çok ama çok daha dikkatli olmasında fayda var.

Evet “CIA’in işi gücü yok da benim oramı buramı mı” izleyecek diye zoom üzerinden pilates derslerine katılıyor olabiliriz. Ama bilmemiz ve kabullenmemiz gereken bir gerçek var. O da; CIA’in işi olmasa da PRISM projesinin asli görevinin her bireyin avatarını oluşturmak ve topladığı bilgileri ilgili birimlere iletmek olduğunu kabullenmektir. Ayrıca siber saldırganların tek işi de zafiyet buldukları sistemleri sömürerek kişisel verileri elde ettiği insanlardan şantajla fidye toplamaktır.

Kısacası dijital seks müptelası olanların kimseye ahlak dersi vermemesi ve adeta akıllı telefonsuz uyuyamayanların dijital asistanlarına “edep ya hu” komutunu en baştan yüklemekte fayda görenlerin çabası ahmaklıktan öte bir şey değildir.

Hey Siri; Amerikalıların bir lafı var bildin mi?

Yok yok o değil… neyse veri tabanında kayıtlı değil belli ki. 

Şimdi bu analog hikayede miras ya da dünyalık başka hırslar uğruna Ağanın 300.000 dönümlük arsasına sahip olacağım diye kocasına şantaj yapan insan olabileceğine inanılıyor da, haber alma elemanına dönüştürdüğü insana istediğini yaptırmak için üç harften oluşan NSA’in Siri’yi aracı edip şantaj yapması mı mantıksız geliyor?

Ne diyelim?

Veri kontrolünün tekelleşmesi, gelecekte yaşanması kuvvetle muhtemel olan sorunların basit bir göstergesi olsa gerek. Ki bu cümleyi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ifade ediyorsa, kendisine bu bilgiyi verenlere saygı duyarak şapka çıkarmak bir yana, kendi öz gücümüzü, tüm özüyle toplumun faydasına kullanan ve yönlendirebilen teknolojileri ivedilikle geliştirmek için milli bilişim seferberliği ilan edilmeli diye düşünüyorum. Üstelik pek yakında verilerin tekelleşmesinden ciddi rahatsızlık duyan devletimizin 7’den 77’ye herkese Milli Bilişim Seferberliğine katkı sunmaları için çağrı yapmasını da kuvvetle muhtemel gibi.


Neticede günümüzde verilen kurtuluş mücadelesi tamamen dijital olarak devam ediyor ve “dijital savaşı bırakın Hollywood tadında izlemeyi ve tedbirli olun” diyen Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet başkanıysa, üzerinde dikkatle durup düşünmek ve bireysel tedbirleri almakta fayda olsa gerek.

Umalım da ortalıkta namus abidesi veya dini bütün görünen hocaların sapkınlıkları ortaya saçılmasın. Sonra deizme kapılan sadece insanların değil de, baya baya deist robotların ya da akıllı asistanların olduğuna tanık olmak zorunda kalmayalım.

Robotlarda severse ne olur? demeyin. Belki sevmeye programlanmışlardır?

Üstelik sadece sevmeye odaklanmış robotlarla dolu bir şehir hayali olan ve Robot şehri olarak adlandırılan NEOM projesinin 2025’e kadar tamamlanması gündemde. Dünyada robota ilk vatandaşlık veren Sudi Arabistan’ın, insan nüfusunun az, robot nüfusunun çok daha fazla olduğu bir şehir planlaması yapması hiçte tesadüf olmasa gerek.

Şimdiden benden söylemesi; dün erotik kitap okumaları için kafe açanlar CIA’in direktörü olarak, bugün de sanal gerçeklikle icra edilen seksin mimarları oldularsa, yarın da sınırsız  robotu eş olarak almak caizdir ve hatta mehirleri de bizim medreseye bağış olarak gelmelidir diye fetva verenler ortalığa dökülürse kimse şaşırmasın.

Teknolojik aletlere eşinden, dostundan daha çok güvenenlere de geçmişten günümüze kadar anlamını yitirmemiş ve kulağa  küpe olabilecek tavsiyeler;

-Biz insanların kaderlerini kendi çabalarına bağlı kıldık (İsra-13)

-Bir adam bir mecliste bir sözü söylerken etrafına bakındığı zaman, o söz, dinleyenlere emanettir.( Hz. Muhammed)

-Sır saklamak, bir irade imtihanıdır. Bu imtihanı kazanmayan, hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz. (Hz.Ali)

 

 

 

—————————————————————————————————————–

faydalanılan kaynaklar:

https://www.dikgazete.com/rockefeller-personeli-ukrayna-yahudisi-avril-haines-cianin-yeni-patronu-oluyor-makale,3047.html

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cumhurbaskani-erdogan-dijital-fasizme-karsi-hep-birlikte-mucadele-etmeliyiz/2056481

How NSA is winning the war for cyber talent

https://burakbozkurtlar.com/robotlar-da-sever-be-gulum/ 

https://www.express.co.uk/news/science/707769/Sex-robots-ADDICTIVE-2050-prostitution

 

 

 

Tags : Alexaday of cyberDijital faşizmDijital pazarlamaKathy HutsonmatrixneomNmapNSApilatesprismquantum of robinrobot şehirrobota vatandaşlıkRobotlarda sever be gülümsirizoom
Burak Bozkurtlar

The author Burak Bozkurtlar

Siber Güvenilir Türkiye

7 yorum

  1. kahrolsun dijital faşizim!!!

    açıkçası takip edildiğimi ya da whatsapp görüşmelerimin kayıt edildiğini düşünmüyorum. üstelik uçtan uca şifreleme var. hem siz bu bilgilere nasıl ulaşıyorsunuz ki?

  2. Dijital Çağda Teknolojiyi elinde tutan ülkelerin arasındaki ilişkiden günlük hayatımızda mahremiyetimizin kıymetini birazda olsa bilmemiz gerektiğini hatırlatan güzel bir yazı olmuş.

  3. Burak bey çok güzel özetlemissiniz. emeklerinize sağlık. bu gelisimlere ilave yakında devlet diye bişey kalmaz. kripto paraya geçiş ve interneti de uzaydan elon musk gibi girisimcilerin uydularından aldikmi devletle hem para ilişkisi hem iletisim ilişkisi kesilir ve bu iş biter

Leave a Response