Liyakat, dilimize Arapça’dan geçmiş; hak edenin ya da ehil olanın görevde olduğu, bürokraside yer aldığı anlamlarına gelen merit sistemin bilinen ismidir. Liyakat sistemi, toplumların tüm mekanizmalarında yetenekli ve tepeden serpme değil, hak ederek gelmiş insanların olmasını ön görür.
Yeterlilik ilkesi olarak da adlandırabileceğimiz liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi olarak tanımlanabilir. Göreve kabul edilme ve yükselmelerde “bilgi, görgü ve diplomayı” esas alan bir anlayıştır.
Liyakat günümüzde en çok aranan ve nerdeyse herkesin dilinde olan bir sözcük. Nereye baksak hemen her yerde liyakat yoksunu atamaları görür olduk. Özellikle KPSS birincisi olanların nasıl elendiğini ve yerlerine iktidar yanlısı şahısların getirilmesi gibi haberleri bu sıralar çok sık görülmeye başlandı. Bu konuyu gündeme getirenlerin de ayrı bir liyakatsizliği de cabası. Niçin bu tip sorunları ekranlar önünde büyük bir öfkeyle dile getirenler, savcılığa konu ile alakalı bireysel ya da kurumsal olarak şikayette bulunmaz? Akıl alır gibi değil!
Liyakat sadece okumak ve işin uzmanı olmak demek olmasa gerek.
Şayet öyle olsaydı kendilerini sözlerin efendisi olarak adlandıranların tezgahından geçmeyen ve badem bıyık bırakmayanların soru çalarak girdikleri üniversitelerden mezun olup hızla Dr. Prof. Olanların hain oldukları ortaya çıkmazdı herhalde.
Yazımın başlığı “liyakat sizsiniz Türkiye” ve bu başlık bile liyakat sözcüğünü anlamak için kimilerine karmaşık gelebilir. Şimdiden belirteyim, insan zekası algılayabildiği kadardır.
Acun Ilıcalı’nın Yetenek Sizsiniz isimli yarışmasının zamanın Ciguli vazifesi üstlendiğini kim düşünürdü bilemem ama Yetenek Sizsiniz şeklinde değil de “Yeteneksizsiniz Türkiye” diye yazılsaydı tüm ülkenin yeteneksiz olduğu algısı da oluşabilirdi. Neyse ki böyle bir şey olmadı.
Kısacası tüm ülkenin liyakatsız olduğu düşünülemez ama liyakatın nasıl SİZ olabileceğini anlatmaya çalışacağım.
Son dönemde liyakatsız olarak anılanları bir daha anarak onların reklamını yapmayacağım elbette. Neticede kimileri anılarıyla kimileri de analarıyla anılırlar. Tüm annelerin ellerinden öper ve birden fazla çocuğu olup bu çocuklardan kiminin Karun kimilerin Yunus kimilerinde Habil ya da Kabil hikayelerine esinlendiğini ayağı yıkanıp suyu içilesi anaları selamlayıp Anadolu’da yaşadığımız için şükretmek gerektiğini de belirtmeden geçemeyeceğim.
Liyakat Sizsiniz Türkiye
Onur, haysiyet ve şeref gibi kavramların kimde olduğu ve kimin bu tip değerlerin halkını verdiği elbette bilinemez. Ancak şayet işin uzmanıysa ve konuya da “efendim 3 çocuk var, ev kira ama mahalle de bizim yani” edalarıyla kamu da bir yere atanma ya da sözde seçilme mevzularında “benim hakkım bu kardeşim. Ne yapıyorsak Allah nasip ediyor da yapıyoruz” demek liyakatlı olduğunuzu göstermez.
Yani eğer biri KPSS den birinci olup mülakat puanı ile eleniyor ve yerine hiç kpss ye girmeyen ya da girip çok düşük puan alan biri de onun yerine alınıyorsa liyakatten söz edilemediği gibi hiç kimse de bu işler Allah’ın rızasıyla ve bize Allah tarafından yaptırılıyor, haktır ve yetim halkına girilmemiştir “ diyemez.
Konuşan konuşur ama mahkemeyi Kübra da ne anlatılır bilinmez, bilinemez…
Liyakat Sizsiniz…
Başınız sıkıştığında ahbabınız olan bir savcıya “bizim çocuk fazla hırpalamasınlar” ya da ameliyat İçin eşe dosta haber salıp “bizim yakınımızın işini hemen görseniz” dediniz mi hiç?
Tek araçlık yeri olan apartman sakini olarak ikinci araç için kalıcı torpil istediniz mi?
Resmi tatil günü kimlik çıkardınız mı hiç?
Kovid aşısı olmadan olmuş gibi gösteren oldu mu hiç?
Trafikte kırmızı ışıkta ya da kavşaktaki sırayı beklemeden yan taraftan önden geçiş yapar mısınız?
Sinemaya kaçak giriş? Nikahı istediğin gün ve saate almak ya da tamamen çocuğunu okula yetiştirmek için çakarlı araçla trafikte öncelikli kullanım hakkını hak gören, bana nasipmiş diyen var mı?
Sırf annesi okul müdürü diye matematiği 5 Pek İyi verilen öğrenci ne yapsın mı dersiniz bilemem ama neredeyse herkesin etrafında bulunduğuna inandığım o “ceketinin cebinden kimseye göstermeden yemeye çalıştığı kraker kadar değeri olmayan tiplerin” bugün badem bıyıklarını badem yağı ile sıvayıp bizlere liyakatsızlık nasıl olur gösterdiğini” pek ala iyice öğrendik.
Hatta üstünsüz geçiş hakkı olanların bile kamu yararına kullanmaları gereken geçiş haklarının yerinde yeller esiyor diyebiliriz miyiz?
Şimdi etrafında olup bitenlere eleştiri getirip, eleştirdiği konuları kendine hak görüp kayırmaca yapanlarla kucaklaşmadan önce herkes aynaya bakıp “ayna ayna söyle bana, var mi benden daha liyakatlısı” mı demeli? Yoksa, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun meşhur Sodom ve Gomore isimli kitabında bahsi geçen toplumun yansımasını mı görüyoruz?
Can dostlara bok atılan, kaşıntısını gidermek için savunduğu tüm değerleri kutsal kitaba entegre edenlerin hükmüne müsaade edenler ve sürekli aldatılıp kandırılmaktan şikayet edenlerin bol olduğu bir çağda yaşamak da biat etmeyen, vicdanı hür, aklı hür olanların da sırat köprüsü tecrübesi olsa gerek.
“Öz kardeşim dahi olsa devletten üç beş maaşlık harçlığı kendine hak görene yazıklar olsun” diyebilmek, diyebilmenin de ötesinde zamanı geldiğinde Zülfikar’a layık olmayı ve Zülkarneyn’e selam durmayı hayal etmesi bile güzel.
Paylaşımcı, öngörülü, istekli, aklı hür, vicdanı hür ve iyi niyetli yeni kuşaklar, Liyakat Sizsiniz.