Bilgi GüvenliğiCyber SecurityKVKKMetaversesiber güvenlikSiber istihbaratTBGYapay Zeka

“Her şeyinizi biliyor gibiler” — Tek kullanımlık ajanlardan dijital çıplaklığa: Avrupa’nın yeni normalinin anatomisi

eye

“Her şeyinizi biliyor gibiler” — Tek kullanımlık ajanlardan dijital çıplaklığa: Avrupa’nın yeni normalinin anatomisi

Son haftalarda Münih Havaalanı örneğinde gördüğümüz gibi, hava sahamızın üzerinde belirsiz insansız uçuşlar (drone’lar) ortaya çıktı. Uçuşlar yüzünden terminal kapandı, yüzlerce uçuş etkilendi ve binlerce yolcu mağdur oldu. Bu sadece lojistik bir aksama değil; kritik altyapılarımızın ve gündelik yaşamımızın kırılganlığının somut bir göstergesi.

Alman siyasetinin zirvesinden gelen açıklamalar da olayın boyutunu gösteriyor: Şansölye Friedrich Merz ve Savunma Bakanı, bu düzensiz drone uçuşlarının bazıları için Moskova’yı işaret ediyor. Merz “savaşta değiliz ama tam olarak barış zamanında da değiliz” diyerek yeni bir güvenlik gerçekliğini özetledi. Bu söylem, bize “hibrit savaş” dediğimiz ve askeri, istihbari ve psikolojik unsurları içeren yeni bir çatışma biçiminin kapımızda olduğunu hatırlatıyor.

Alman istihbaratı ayrıca “tek kullanımlık ajanlar” (disposable agents) uyarısı yapıyor: Sosyal medya, küçük paralık işler ve kısa görevlerle sivillerin devreye sokulduğu, sabotaj, keşif veya dezenformasyon amaçlı eylemler organize ediliyor. Bir nevi “mikro-aktif” tabanlı hibrit harp; düşük maliyetli, iz bırakması zor ama psikolojik etkisi yüksek.

Ancak işin kilit noktası şu: Asıl operasyon fiziksel drone’lardan veya tekil ajanlardan öte, insanlara “her şeyinizi biliyoruz” hissini vermek. Dijital çıplaklık hissi yayıldıkça insanlar güvensizleşiyor; karar mekanizmaları, davranış kalıpları, kamuoyu ve hatta politik tercihler etkileniyor. Bu psikolojik üstünlük, klasik savaştan çok daha geniş bir zafer alanı sağlıyor. Avrupa’da olduğu gibi biz de — Türkiye de dahil — dijital olarak çıplak sayılırız; verilerimiz bulutlarda, cihazlarda, uygulamalarda dolaşıyor. Bu sadece bir mahremiyet sorunu değil, stratejik bir zafiyet.

Bir başka gerçek: Droneları kimin uçurduğunu ya da “ajanları” kim işe aldığını tespit etmek için fiziksel delil gerekiyor. Ancak çoğu vaka fiziki ele geçirme ile sonuçlanmıyor. Yani gölge operasyonlar devam ediyor; suçun faili yakalanmıyor, ama korku yayılıyor. Bu da psikolojik etkinin büyümesini sağlıyor.

Neden Türkiye için de acil bir uyarı?

Türkiye’de bu konular gündem olduğunda aslında hedeflenen bir nokta daha var: Toplumun bilgilendirilmesi, endişelendirilmesi ve davranışlarının değiştirilmesi. Bir ülkenin yöneticisi ya da site yöneticisi — hatta kullandığı telefon veya uygulama yüzünden — teknik olarak “tek kullanımlık ajan” haline gelebilir. Küçük bir zafiyet, bir uygulama ya da sosyal medya tuzağı bile kişiyi manipüle edilebilir hale getiriyor. Yani ajan tanımı genişledi: Artık profesyonel bir saboteurdan ziyade, bir cihaz ve bağlantı kombinasyonu bile insanı “kullanılabilir” hâle getirebilir.

Bunu biraz açalım: Medyada sıkça rastladığımız ve “Mossad operasyonu” başlığıyla yer bulan vakalarda gözlemlenen bir şey var — tutuklananların bir kısmının, “özel güvenlik şirketi statüsünde” faaliyet gösteren dedektiflik firmalarına bağlı şahıslar olduğu; bu kişilerin ekonomik motivasyonlarla casusluk faaliyetlerine angaje oldukları belgelendi. Kısacası, güvenlik sektörü penceresinden bakınca, işi “ücret karşılığı görev”e dönüştüren bir ticari mantık var.

Zamanla bu tablo daha da değişti: artık yalnızca paraya dayalı “kiralık ajanlar” yok; ideolojik motivasyona sahip, profesyonel düzeyde faaliyet gösteren casusların yakalanma haberleri arttı. Bu döngüde bir başka unsur da “kariyerist akademisyenler” — akademik çalışmaların, uluslararası ağlar veya dış aktörler tarafından istismar edilmesi konusu, “etki ajanlığı” tartışmalarını alevlendirdi. Hatta bu tartışma, “etki ajanlığı” başlıklı yasa taslağının kamusal alanda tartışılmasına kadar uzandı.

Stratejik sonuç — Bu iş sadece “siber güvenlik” değil, toplumsal direnç meselesi

  1. Psikolojik harp sahası genişliyor. “Her şeyi biliyoruz” hissi yayıldıkça toplumun güven duvarları zayıflıyor; bu da yönetimlerin ve stratejik kurumların işini zorlaştırıyor.
  2. Fiziksel ve dijital savunma entegre olmalı. Dronelara karşı algı ve müdahale sistemleri, sahadaki kolluk gücü ile siber ve istihbari analizler aynı masada buluşmalı.
  3. Herkesin “saldırı yüzeyi” olduğunun farkında olması gerekiyor. Site yöneticisinden belediye memuruna, gazeteciden öğretmene kadar herkes temel dijital hijyen, veri minimizasyonu ve tehdit farkındalığı eğitimi almalı.
  4. Dezenformasyon ve mikro-kampanyalara karşı proaktif stratejiler geliştirilmeli. Bilinçlendirme, hızlı doğrulama ağları ve bilgi okuryazarlığı toplumsal bağışıklığın temelidir.

Pratik ve derhal uygulanabilir öneriler

  • Yayınlarda ve sosyal medya platformlarında “bilgilendirme köşesi” oluştur: İzleyiciye adım adım dijital korunma yollarını anlat.
  • Kritik altyapı etrafında yerel erken uyarı ağları kur: Hem fiziksel hem dijital sensörlerle desteklenmiş gönüllü gözlem ekipleri oluşturulmalı.
  • Toplumsal dayanıklılık için kısa ama tekrarlayan farkındalık kampanyaları yapılmalı.
  • Medya ve STK’lar dezenformasyona karşı canlı doğrulama hatları kurmalı. Şüpheli içerikler hızla sınanmalı.

Son söz

Bu yeni çağda çatışma sadece konvansiyonel harp sahasında yaşanmıyor; konvansiyonel olmayan savaş türleri arasında yerini alan siber savaşın sahasında; zihinlerde, davranışlarda ve karar mekanizmalarında da sürüyor. Drone gölgeleri, “tek kullanımlık ajan” uyarıları ve “her şeyi biliyoruz” psikolojisi birleştiğinde, hedeflenen şey fiziksel bir yıkım değil — güvenin kendisi oluyor.

Bizim görevimiz ise bu güveni yeniden inşa etmek: Teknolojik savunma ile toplumsal direnç birlikte örülmeli. Çünkü asıl zafer, korkuyu yönetebilme becerisindedir.

 

 

Tags : gözetimistanbul seninizlemesiber casusluk
grey

The author grey

Leave a Response