Türk Tipi Başkanlık Sistemi Nasıl Olmalıdır?
Türk denilince, adalet, cesaret, akıl, zeka ve elbette ki inanç ilk akla gelen özellikler arasında diyebiliriz. Türk, öyle anlam yüklüdür ki, Gazi Ata zamanında “Ne Mutlu Türküm Diyene” demiş ve haliyle o dönemlerde konuşulan sözlerin bir ağırlığı olduğu için ve bu ağırlığı kaldırabildiği ya da hakkını verebilen işler yapıldığı için “Ne Mutlu Türküm Diyene” laf ile değil Türk’e yaraşır icraatlarla kendini tasdik edebilmekteydi.
Günümüzde ise Türkçülük bayramını görmezden gelenlerin, işgal altındaki İstanbul’u işgalden kurtarıp Atamız Fatih’in emanetine sahip çıkan Gazi Ata’ya ayetler üzerinden kin kusanların Reis Peşindeyiz söylemleriyle eş güdümlü olarak Atatürk’ün muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefini menzil olarak belirlediklerini dile getirilmeleri artık hiçbir şey ifade etmiyor.
Türk Tipi Başkanlık sistemi, kendisini ya da tahtını yakın akraba, eş ve dostlarına vererek bir çeşit kral, hükümdar, padişah ya da tek adam olma hevesini kursakta bırakırken, Türk gençliğinin rüştünü ispatlayacağı bir dönemin de habercisi olmuş oluyor.
Özellikle manevi dedemin ısrarla ve hiddetle kabullenemediği ya da bir insanı koşulsuz sevmenin yüksek torpilli etkisiyle gözlerinin karardığı bir durum var ki, inanılır gibi değil ama yaşanılan bir gerçeklik.
Bu gerçeklik ise aslında şudur; Kadim Türk devletinin üzerinde kendisini görenlerin Yüce Türk devletinin rızası ile “Nasıl Türk Tipi Başkanlık Yapılmaz” isimli filmin baş aktörlerinin sözleşme sürelerinin dolduğunun tebliği çoktan postaya verildi bile.
Her kim bu vatan için akıllı, karlı, kazançlı ve adaletli işler yaptıysa Rabbim iki cihanda da onlarla olsun. Ve yine her kim bu vatan için zararlı, tehlikeli, adaletsiz ve gelecek nesilleri riske eden işler yaptıysa da Rabbim her iki cihanda azaplarını eksik etmesin diyorum.
Tarla İdaresi Kavgası…
Manevi dedemin ısrar ve hiddetli tutumu karşısında akıl, bilim ve zeka ile görünmeyenleri ya da “göremedim ki” diyenler için ufak bir örnekleme yaptım.
Bu adamı seçtiğiniz süre boyunca beklemek zorundasınız. İster alır ister satar, ister zarar eder ister kar eder sanane kardeşim! Şikayetin varsa çık dışarı bağır, çağır!
Bu sözler karşısında manevi dedeme hemen bir örnekleme yapmalıydım. Sakince…
İyi de dedeciğim niye bağırayım? Her gün sana bekçi köpeklerimizin susuz ve aç bırakılması veya ekinlerin sulanmayıp gerekli bakımlarının yapılmaması sonucu telef olan hayvancıkların, toprağın verimsiz işlenmesinin bizden sonraki nesiller için büyük bir ayıp ve kayıp olduğunu söylemekten geri durmam. Her gün, her an ve bu sorunlar giderilene kadar hatırlatırım sana. Sen benim dedem ya da tüm ailemin yetki verdiği bir idareci olabilirsin ve bende torun da olsam hak sahibi birey de olsam hakikati dile getirmekten asla geri durmam. Duramam…
Öyle ya Türk genci olmak kolay değil. Aksine zor ve hak edilmesi mümkün olmayacak kadar büyük bir yük. Açıkçası ben bu yükü layıkıyla taşıyabildiğimi de düşünmüyorum…
Ben de seni şikayet ederim. İşimi yaptırmıyorsun kardeşim der şikayet ederim.
Ben de ederim dede. Annem de, hala kızı ve hatta gerekirse kendi çocukların bile şikayet edebilir. Allah muhafaza bir de Müge Anlı’da 70’lik dede ile miras kavgası derken torun tombalak elde de mikrofon ünlüler kervanına girmişiz bile.
Elbette işin esprisi bu…
Eğer, sözleşmede belirtilen ve karşılanmayan taahhütler çoğalıp süreci tıkamaya başlarsa tıpkı kayyum atanması kadar hak ve doğal bir durum yaşanabilir. Yani, kayyum gibi doğal bir çözümdür.
Dedecim, şimdi şöyle düşün; burada hepimizin hak sahibi olduğu bir tarla var. Herkes bir yerde olduğu ve sen de istediğin için haklarımız olan tarlaların yönetimi ve idaresi için sana yetki verdik. Ancak bu yetki bir sözleşmeye bağlı olarak verildi. 5 yıl. Bu süre sonunda iyi yaptıkların için teşekkür. Tolare edilebilir hatalar için helalleşme. Telafisi mümkün olmayan, can ve mal kayıplarına neden olan hususlar nedeniyle de gerekirse kamu davası bile açılabilir. Erken ya da zamanında görevinin yenilenmesine millet karar verir.
Türk Tipi Başkanlık nasıl olmazı hep birlikte izliyoruz. Tıpkı “Fenerbahçe Nasıl Şampiyon Olamaz” gibi bir durum aslında.
Futbolseverlere şu sıralar saç baş yoldurtan Fenerbahçe’nin ligin bitmesine bir hafta kala kendi evinde mağlup olması, lider Beşiktaş’ın yenilmesi ve Galatasaray’ın 3 farkla galip gelmesi ile ligin son haftasına Beşiktaş ve Galatasaray aynı puan ve neredeyse aynı averajla girilmesi. Fenerbahçe adına ilginç bir durum. Çünkü, Beşiktaş ve Galatasaray yenilir ve Fenerbahçe son maçında galip gelirse, Fenerbahçe şampiyon olacak. Bu durumda birileri çıkıp “ Beşiktaş ve Galatasaray bu şampiyonluğu hediye etti” derse, haklı mıdır? Değil midir? Orası %50+1 de ne kadar etkili olur bilemem ama “keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” cümlesi geliyor insanın aklına…
Gelelim Türk tipi başkanlık nasıl olmalı? sorusuna…
Nasıl olmaması gerektiğini iliklerine kadar hisseden vatandaş artık yoğurdun robotlarla hijyenik olarak üflenmesi gerektiğini kabul etti.
Yani insanın üflediği esnada hangi tip virüs var bilinmediği ve maske ile üflemenin serbest ama yasaklı ürünler arasında hijyenik ped satışları ve plastik bardak satışının yasaklandığı iş bilinmez bir dönemin mimarları olarak anılacak belli ki…
Tarihe yasaklarla ve sözünü geçirmekle övünenlerin aksine tarihe geçme derdi olmayan ama yön vermeye kararlı Türk gençliğinin ilk dört maddesi değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez olan anayasa ile seçilen her kim olursa olsun, izlenebilir, denetlenebilir, sürdürülebilir elektronik devlet sistemlerini “yapay zeka destekli dijital sistemler” ile süslerken neler görmeye başlayacağımıza şöyle bir göz atalım.
– 2023 başkan adayı tüm mal varlığını Türk milletine armağan eder.
– Birden fazla maaş alan devlet memurları hakkında yasal işlemler konulsun ve hakların iptali ile tazminatlar temin edilerek hazineye aktarılsın.
– Tüm kamu yöneticileri ve çalışanları mesai saatleri içerisinde ses ve görüntü kaydının yanı sıra sibernetik sistemlerle de denetlensin.
– İktidar olmak isteyenler sürekli seçim, sandık gibi söylemlerinin yerine, şu sürede şu sorun çözülecek ve bu ekip tarafından düzeltilecek. Belirtilen süre içerisinde sorun çözülmezse sorumlu ekibin yerine halkın seçimiyle yeni bir kadro getirilecek. Kısacası, devlet memurları uzman oldukları alanlar içerisinde bulunan işlere talip olacaklar.
– Televizyonlarda gündüz kuşağında görmekten gına gelen “karısı ve baldızı falanca kişiye kaçtı” “evin kızı sütçüye kaçtı” gibi programların yerine “ engelliler 3 günde web sitenizi yapıyor”, “kendi imkanlarıyla insansız hava aracı yapan çocuklar Tekno Fest’e katılıyor” veya “ yeni lezzetler artık evimizde ama sövme yok çay var çay” benzeri programlar yer alacak.
– Haberlerde ve sosyal mecralarda yer alan yasa dışı konularla ilgili dijital hakim ve savcılar “isimleri açıklanmadan” çalışmalar yapacak.
– Türk tipi devlet başkanı için rutin işler otomotize edilip daha verimli işler yapması için ciddi zaman kazanacak.
– Bakan ya da devlet memurları mesai saatleri içerisinde vatandaş tarafından anlık olarak izlenebileceği gibi minimum zaman maksimum fayda ilkesiyle, kendi bütçesinin dışında başka bir geliri olmayacağının her an takip edildiğini de bilerek hareket edecek.
Sonrasında, haberlerde ve TV ekranlarında toplumun aklını yakan haberler yerine 6. Sınıftaki Erin kendisine ait işletim sistemini geliştirdi ve kullanıyor.
Sokak köpeklerinin terapisi için çalışan mobil uygulamanın kullanıcı sayısı 1 milyarı aştı. Üstelik uygulamanın sahibi henüz 18 yaşındaki Mertcan isimli bir öğrenci.
Haksız kazanç elde edenlerin korkulu rüyası “siber yargıçlar iş başında” elde ettikleri verileri titizlikle inceleyen siber yargıçlar genç ve dinamik kadrosuyla tüyü bitmemiş yetimlerin haklarını koruyor. (koruyan sistem. Korunmasına vesile oluyorlar)
Kripto para dolandırıcılığı ile vurgun yapanlara “helal olsun çocuğa, sen bu çocuk gibi olamadın be yuh sana “ diyenler için oluşturulan beyin formatlama merkezleri sayesinde artık suç işlemek özendirilemeyecek.
Evet sevgili okurlar Türk tipi başkanlık deyince aklıma, Mete Han geliyor mesela. Düşünsenize, sibernetik sistemlerin sayesinde büyük bir suç işlendiğini tespit eden ve hızlı yargılama ile sonuca bağlanan nice tatlı su kurnasının taslarına bir ıslıkla isabet eden oklar olduğunu. Çok mu ütopik ya da hayal gibi geldi.
Kim kimin peşinden giderse gitsin ya da kim kimin bilmem neresi daha büyükmüş veya güçlüymüş diye akademik destekli methiye düzerse düzsün inanın umurumuzda değil. Umurumuzda olan tek bir şey var o da vatan. Ki bu vatan hepimizin sloganı atanlar gerçekten samimilerse, o zaman hangi makam ve mevkide bulunulursa bulunulsun tek bir adama veyahut belli gruplara yakın olduğunu veya arkasında bulunulduğu iddialarına bakılmaksızın “ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz” düsturuyla hepimizin olan vatana yaraşır olgunluk ve hakkaniyetle nerede ve nasıl durduklarını tekrar gözden geçirmelerinde fayda olsa gerek.
İster devlet başkanı olsun ister bakan ya da bürokrat olsun hiçbir kamu çalışanı Kadim Türk devletinin yüce makamını temsil ettiğini bir an bile unutmamalı. Unutmamalı ki vatandaş da bu kıymetli makama layık davranan insanlara saygı duysun.
Yeni nesil teknolojilerlin geliştirilmesinde analog zekaya sahip olanların yerine dijital zekaya sahip olanların bulunması çok ama çok önemli. Analog zekaya sahip olanların da bizlerin hayal bile edemeyeceği edep ölçüsüne sahip olduklarını da tecrübe ettiğimiz için, analog zeka sahiplerinin de tecrübelerinden faydalanmanın çok ama çok kıymetli olduğunun da altını çizmekte fayda var.
Analog zekaya sahip olanların edepsiz olarak nitelendirdiği biri olarak edep ve hayanın yanı sıra akılcılık ve vatandaşa gerçek manada hizmet anlamında bir örnekle yazıma son vermek isterim.
HES kodları ilk çıktığında “bizi takip edecekler, izleyecekler, fişleyecekler” diyenleri duymuşsunuzdur. Açıkçası keşke gerçek manada izlenebilseydik de özellikle pandemi sürecinde çöken bürokrasi ve halkın yaşamında yaşanan sorunlar giderilebilseydi.
İsteyen vatandaşlar (tıpkı facebook ya da whatsapp kullanırken verdikleri izin gibi) devletim benim kişisel verilerimi “yapay zeka destekli kamu yönetimi hizmetleri” kapsamında işlese derse ne olur?
Eğer ben bensem ve HES kodumda negatifsem, çalışma iznim varsa ve sistemde belirtilen lokasyonda bulunuyorsam ben sistem tarafından yeşil olarak algılanabilir ve hiçbir denetime takılmadan işlerime devam ederek ülkeme katma değer sağlamaya devam edebilirim. Eğer ben yine ben ve HES kodumda pozitif olarak görünüyorsam ya da izinsiz bir yolculuk yapıyorsam artık sistem beni kırmızı olarak algılar ve tespit eder. Trafikte, yolda ya da yürürken bile ilgili memurlara bildirilir ve gerçekten durdurulması gereken durdurulmuş olur.
Bu sadece trafiği azaltmak için basit bir örnek olsa bile dijital zekaya sahip olanlar ve hakikat düşkünü analog zeka sahipleri tarafından net olarak algılanacaktır. Siyasi vesayetin son bulması için “insana dayalı hata, kusur ve ön yargıları” ortadan kaldırmaya bence fazlasıyla ihtiyaç var.
2023 yılında yapılacak seçimlerde mevcut iktidar ya da muhalefet partilerinin bu ülke için herhangi bir şey yapacağına zerre inancım yok. Bu benim şahsi görüşüm elbette. Benim tek umudum ise Türk gençliği. Geliştiren, üreten, kimsenin adamı olmayan, hür düşünen, kimseye biat etmeyen, aklını kiraya vermeyen ve en önemlisi ben yaptım, ben buldum demeyip tevazuyu ön planda tutup bilgisini başkalarıyla çıkar gözetmeden paylaşan… Kısacası örnek aldığı atalarına layık olmaya çabalayan gençler.
Ne iktidar ne de muhalefetten benim herhangi bir beklentim yok ama “Türkiye Cumhuriyetinin 100. Yılında 100.000 Türk Genci Aranıyor” diye haykırmak da istemiyor değilim.
Bu arada eleştirdiğimiz ya da beğenmediğimiz siyasetçilerin bu toplumun doğal yansımaları olduğunu da hatırlatmak isterim. Yıllardır gündüz kuşaklarında zihinleri allak bullak edilen bir milletin günümüzde Ciguli ile yetinmeyeceğini ve bir tripoda bir kameraya yenileceksiniz diyenleri IMDB’de görülmemiş puanlara çıkarmasını ya da izlenme rekorları kırmasına nasıl vesile olunduğunu da iyi hesap etmekte sanki biraz fayda var.