sümbül

Sümbül mavisi giydiğinde
eski bir tabirimizle
Kanlıca’dan baktın mı
Emirgan’ı göreceksin misali
gönlünün berraklığı belirginleşiyordu…

Onun duruluğunda şairler mısralarından utanıyordu.
Baharlar çiçeğe duruyor gönüllerde şenlikler uyanıyordu…

Taze hava gibiydi kelimeleri,
Sızlatıp duruyordu gönül telini…

Normal konuşması şarkı söylüyor gibi ruhlarda yankılanıyordu…
Alt notada “Fikrimin ince gülü” inceden inceye kendisini hissettiriyordu…
İnsan kim bilir bu ses bir de bu şarkıyı söylese nasıl mest eder diye düşünmeden edemiyordu…

Çeşmi Billur gibi zarif, kendinden akar gibi duran uzun ince parmaklarıyla
çayın şekerini karıştırdığında
o sahne hiç bitmesin istiyordunuz…
Ne de olsa kendisi gönlünüzün şekeriydi…
Gerçi yeter bulandırma gönlümü diye isyan etmeden de duramıyordunuz ancak
yarım saat sürse de
böyle bir bardak çayda fırtınalar kopsa diye adeta can çekişiyordunuz…

Baş döndürücü bir etkiye sahipti.
Yanınızdan bir geçip gitse
aurasının sarmalından sarhoş oluyordunuz…
Seyretmelere doyamıyordunuz…

Bahse girerim gözlerinin içi gülen ışığıyla
bilge tebessümünü katıp baktığı herhangi bir kişinin aşık olmama şansı yoktu !..

O yüzden bir mucize gibi algıladığımız
her saniyesini gönül ışığıyla zihnimize resmediyorduk …

Aramızda geçen mütekabiliyetli
gizli cümle:
“Sen benim acımı algılayamazsındı…”
Buna rağmen birbirimize kör kala kala,
olmaz diye diye iletişimi sürdürüyorduk…

Belki de aslolan iletişimdi…
Kendisi iletişimin dehasıydı
bendenizse fukarasıydı…

Tags : aşkgönülhikayemütekabiliyetsümbül mavisi
Burak Bozkurtlar

The author Burak Bozkurtlar

Siber Güvenilir Türkiye

Leave a Response