Siber istihbarat

Bilgi GüvenliğiCyber SecuritySiber istihbaratSiber Zorbalık

Discord Yasağı ve Siber Zorbalığın Gizli Tehditleri: Nasıl Korunuruz?”

Discorda engel siber zorbalık

Hepimiz Discord ve Instagram gibi platformları kullanıyoruz, ancak bu platformların sunucularının yurtdışında olduğunu ve ülkemizde temsilcileri bulunmadığını da biliyoruz. İlginç olan şu ki, bu şirketler, ilgili kurumların kestiği para cezalarını ödemekten kaçınmıyorlar, aksine bu cezaları ödüyorlar. Ancak asıl sorun, kanunlara uygun olarak suç teşkil eden durumlarda yetkililere bilgi paylaşmamaları ve muhatap bulunamaması. Yani bu platformlar suçların takibi konusunda bir engel oluşturuyorlar ve biz, ülke olarak elimizi kolumuzu bağlayan bir durumla karşı karşıyayız.

Bu paradoksal duruma dikkat çekmek istiyorum: Bir yandan bu platformlar, ücretsiz hizmet veriyor gibi görünerek büyük kullanıcı kitlelerine ulaşıyor, ama diğer yandan kişisel veri ve siber istihbarat açısından büyük kazançlar sağlıyorlar. Ellerine geçen bu verileri nasıl kullandıklarını veya kimlerle paylaştıklarını çoğumuz bilmiyoruz. Bu, ciddi bir ulusal güvenlik sorununa işaret ediyor.

Bu noktada şunu da sormak gerekiyor: İlgili kurumlar neden etkili adımlar atmıyor? Özellikle  CBDDO gibi sorumlu kurumların, bu konularda somut bir adım attığını ne yazık ki göremiyoruz. İlgili makamların sessizliği insanı düşündürüyor: Gerçekten bir uzmanlık eksikliği mi var, yoksa yerli teknolojik altyapı ve ürünler kullanılmadığı için mi etkisiz kalıyorlar? Millî bir duruş sergileniyor gibi görünse de, uygulamada neden bu kadar başarısızız?

Bir başka önemli sorun da sosyal medya platformlarının gençler üzerindeki etkisi. Özellikle çocuklarımız siber zorbalıkla karşı karşıya kalıyor. Bu zorbalık öyle boyutlara ulaşıyor ki, bazen can kayıplarına bile neden olabiliyor. Mavi Balina vakası bunun en çarpıcı örneklerinden biriydi. Teknoloji sadece fırsatlar sunmuyor, aynı zamanda çok ciddi tehlikeler de barındırıyor.

Şimdi bu meseleyi daha somut bir örnekle açalım.

Mecliste kapalı bir oturum yapıldı. Oturum sırasında kapıların kilitlendiği görüntüler basına servis edildi, bu da gizliliğin önemine dikkat çekti. Ancak asıl sorulması gereken şu: Milletvekilleri içerideyken, telefonları güvenli bir şekilde muhafaza edildi mi? Akıllı saatler ya da telefonlar yanlarında mıydı? Eğer yanlarındaysa, bu cihazlar üzerinden dışarıya bilgi sızdırılmış olabilir mi? Bugün birçok kamu kurumumuzda kullanılan güvenlik yazılımlarının hangi ülkelere ait olduğunu biliyor muyuz?

İsrail’i terör devleti olarak nitelendiriyoruz, ama birçok kurumumuzda İsrail menşeli siber güvenlik yazılımları kullanılıyor.

Üstelik bu yazılımların yanı sıra, sızma testleri için gerekli sertifikaları da İsrail menşeili olduğu bilinen şartnamelerde açıkça yazılıyor. Bu çelişkiyi nasıl açıklayacağız? Bu bilgiler, kulaktan dolma değil. Yerli yazılım ve donanım kullanımını zorunlu kılan genelgeyi paralel bilişimcilere rağmen uygulatmak için mücadele edenlerdenim ve o zamandan beri bu konuları iyi biliyorum.

Şimdi Discord’a getirilen erişim engelinin işe yarayıp yaramadığını bir düşünelim. Erişim engellemek sorunu çözmüyor. Asıl mesele, bu platformların denetlenip denetlenememesi. Bugün Discord’u konuşuruz, yarın Instagram’ı, ama sorunun kökenine inmeden sadece yüzeysel çözümler üretmiş oluruz.

Peki ne yapmak lazım? Bu soruyu sormakta haklısınız. Çünkü ismimin altında “siber güvenlik uzmanı” yazıyor. Bu sıfatın hakkını vermek için konuşuyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden giden bir Türk genci olarak, siber vatan için yapılması gerekenleri anlatmak ve uygulanması için gereğini yapmak görevim.

Yabancı menşeli yazılım ve donanımlarla bu işin denetimini yapamazsınız. Herkesin anlayacağı bir şekilde örnek vermek gerekirse; tamamen millî ve yerli siber güvenlik altyapılarına sahip olmadıkça, verilerimizi koruma ve tehditlere karşı önlem alma konusunda başarılı olamayız. Ancak tam bağımsız bir siber güvenlik stratejisi geliştirebilirsek, o zaman gerçek bir çözüm yoluna girmiş oluruz.

Yabancı menşeli yazılım ve donanımlarla siber güvenliği sağlamanız mümkün değil. Herkesin anlayacağı şekilde ifade etmek gerekirse; tamamen millî ve yerli siber güvenlik altyapılarına sahip olmadığımız sürece, verilerimizi güvence altına almak ve siber tehditlere karşı etkili önlemler almak imkânsız hale gelir. Ancak, burada sadece bir strateji belirlemek yetmez. Eğer strateji yeterli olsaydı, zaten bugüne kadar ilgili kurumların yayınladığı tüm o afili siber güvenlik stratejileri sorunlarımızı çoktan çözmüş olurdu. Ama görüyoruz ki, strateji kağıt üzerinde kaldıkça, bir çözüm getirmiyor.

Asıl ihtiyaç, bağımsız ve güçlü bir siber güvenlik kurumunun oluşturulmasıdır. Ancak bu kurumun, mevcut yapılar gibi olmaması lazım. Eğer bu yeni kurum, sadece bir siyasi atama merkezi haline gelir ve başında  siyasi kadrolarla doldurulmuş bir başkan bulunursa, işler değişmez. Bu tarz kurumlarda, strateji belirlemekten çok, teknoloji markalarının merkezlerine yapılan ziyaretlerde, CEO’larla fotoğraf çekilip gülümseyerek poz verilmesi maalesef ön plana çıkıyor. Halbuki siber güvenlik gibi kritik bir konuda kurumun başkanının kişisel şöhreti değil, kurumun yaptığı icraatlar ve ülke için sağladığı faydalar konuşulmalıdır.

Siber güvenlik doğası gereği sessiz ve derinden yürütülmesi gereken bir süreçtir. Bu süreçte kurum başkanının ismiyle değil, yaptığı icraatlarla gündeme gelmesi gerekir. Önemli olan bireysel başarılar değil, kurumun başarısıdır. Stratejiler ancak bu şekilde hayata geçirilip somut sonuçlar verebilir.

Böylesine bağımsız ve uzman bir yapıyı oluşturmadan, siber güvenlik stratejileri maalesef havada kalmaya mahkumdur. Tam bağımsız bir siber güvenlik altyapısı oluşturulmadıkça, tehditlere karşı sağlam bir savunma hattı kurmak mümkün olmayacaktır.

 

Ailelerin bu süreçte üstlenmesi gereken önemli görevler var. Siber dünyadaki tehditlere karşı çocuklarımızı korumak sadece devletin görevi değil; bizlerin de yapması gerekenler var. Hem çocuklar hem de ergenler için ayrı ayrı tavsiyelerde bulunmak istiyorum.

 

  • Rapor et, engelle, söyle: Dijital platformlarda karşılaştığınız tehdit veya zorbalık durumlarında, mutlaka harekete geçin. Zorbalığa maruz kaldığınızda o kişiyi engelleyin, durumu platforma rapor edin ve çevrenizle, güvenlik güçleriyle paylaşmaktan çekinmeyin. Siber zorbalık gibi olaylarla karşılaştığınızda, Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlar Daire Başkanlığı’na veya Siber Ay projesi gibi platformlara ihbar edin.
  • Gizlilik ayarlarına dikkat edin: Dijital platformlarda gizlilik ayarlarını etkin bir şekilde kullanmak, siber zorbalığı önlemek adına önemli bir adımdır. Sosyal medya hesaplarınızın gizlilik ayarlarını sık sık kontrol edin, kimlerin sizinle iletişim kurabileceğini ve paylaşımlarınızı kimlerin görebileceğini belirleyin.
  • Platformlardaki engelleme ve raporlama seçenekleri: Zorbalık ya da kötüye kullanım durumlarında her platformda mutlaka engelleme ve raporlama seçenekleri bulunur. Bu seçenekleri kullanmaktan çekinmeyin. Platformların sunduğu bu araçlar, sizi korumak için var ve gerektiğinde kullanarak güvenliğinizi sağlamak sizin elinizde.

Ergenler için Tavsiyeler:


Ergenlik, özellikle siber zorbalık, sosyal medya baskısı ve dijital bağımlılık gibi tehlikelerin en çok karşılaşıldığı bir dönem. Aileler, çocuklarıyla açık ve güvene dayalı bir ilişki kurarak, bu risklerle nasıl başa çıkabileceklerini onlara öğretmeliler. İşte bu konuda ailelere düşen bazı görevler:

– Dijital davranış kuralları belirleyin: Ergenlerin internette ne kadar süre vakit geçireceği, hangi platformları kullanabileceği konusunda net sınırlar koymak, onların hem zihinsel hem de duygusal sağlığını koruyacaktır.
– Sosyal medya takibi: Çocuğunuzun sosyal medya hesaplarını doğrudan kontrol etmekten ziyade, ona dijital dünyanın tehlikeleri konusunda bilinçlendirme eğitimleri verin. Gizlilik ayarlarını nasıl yapacağı konusunda rehberlik edin ve dijital ayak izinin ne kadar önemli olduğunu öğretin.
– Siber zorbalık konusunda konuşun: Ergenlerin maruz kaldığı veya başkalarına uyguladığı siber zorbalık hakkında bilgi sahibi olun. Bu konuda duyarlı bir iletişim kurarak, zorbalığa karşı nasıl tepki vermesi gerektiğini öğretin.
– Destekleyici olun: Ergenlik döneminde kendini yalnız ve anlaşılmamış hisseden gençler, çevrimiçi dünyada tehlikeli arayışlara girebilirler. Onlara duygusal destek sağlamak, tehlikeli davranışlardan kaçınmalarına yardımcı olabilir.

Çocuklar için Tavsiyeler:
Bu konuda değerli dostum Dr. Nataliya Zayud’un, Rus kozmonotlarla çalışmış bir uzman olarak ailelere verdiği tavsiyeleri paylaşmak istiyorum. Dr. Nataliya’nın çocukların dijital dünya ve uyku düzeniyle ilgili şu önerilerini aileler mutlaka dikkate almalı:

1. Yatmadan iki saat önce şiddet içeren içeriklerden uzak tutun. Şiddet içeren filmler, video oyunları, çizgi filmler veya haberler, çocukların zihinsel sağlığını olumsuz etkileyebilir. Bu iki saatlik süreçte şiddet içeren hiçbir içeriğe izin vermemek çok önemli.

2. Alternatif aktiviteler önerin. Bu iki saatlik süre zarfında, çocuklar için daha sakinleştirici ve yaratıcılıklarını teşvik edici etkinlikler sunun. Resim yapmak, boyama yapmak, kitap okumak gibi aktiviteler çocuğun zihnini yatıştırır ve daha kaliteli bir uykuya hazırlanmasına yardımcı olur.

3. Doğru kitap seçimi yapın. Çocuğun başarılı olmasını istiyorsanız, başarılı kahramanların olduğu kitaplar seçin. Dr. Nataliya, çocukların okudukları kitaplardan karakter modellemesi yaptığını belirtiyor. Bu yüzden, çocuğunuzun gelişiminde olumlu etkiler bırakacak, ilham veren kahramanları olan kitaplar seçmek çok önemli.

4. Uyku öncesi zamanın önemi. Uyku öncesi geçirilen zamanın, çocukların duygusal ve zihinsel gelişimi açısından çok kritik olduğunu unutmayın. Dr. Nataliya, bu zaman diliminin çocukların gelecekteki başarılarında bile etkili olabileceğini vurguluyor. Bu yüzden, çocukların ne tür aktivitelerle vakit geçirdiklerine dikkat edin.

 

Kısaca yapılması gerekenleri anlatmaya çalıştım. Türkçede “Bu ne pehriz bu ne lahana turşusu” diye bir deyim vardır. Gelişen teknolojileri sadece kullanan değil, aynı zamanda geliştiren ve yöneten olmalıyız. Elimizde bu alanda istekli ve yetenekli çocuklar, gençler ve yetişkin uzmanlarımız var. Emin olun ki, verdiğim birçok örneği ilkokul çağındaki çocuklar bile anlayabiliyor ve daha fazlasını önerebilecek yeteneklere sahipler. Çünkü onlar teknolojiye doğdular. Bizim avantajımız ise hem sokakları hem de dijital dünyayı çok iyi tanıyor olmamız.

Teknolojinin nimetlerinden faydalanarak suçun önüne geçmek mümkün. Hem sokakta hem de dijital ortamlarda suçluları hızlıca tespit edip, caydırıcı önlemler alabiliriz. Buradan yetkililere sesleniyorum: Dijital ortamlarda ve sokaklarda, teknoloji destekli siber güvenlik stratejilerini benimseyin ve bu konuda irade gösterin. Ateş düştüğü yeri yakar, ancak dijital ortamlarda çıkan yangınlar sokaklarımıza kadar yayılıyor. Bunu görmezden gelmeyin, ego yapmayın ve milletimize, gelecekteki nesillere ihanet sayılabilecek bir vurdumduymazlıkla “Zaten yapılıyor” diyerek iş yapıyor gibi görünmekten vazgeçin. Bağımsız düşünebilen, aklı ve vicdanı hür nesillere dikkat kesilmeliyiz.

Siber Zorbalık nedir? Ne yapmak gerekir?

Siber zorbalık, iletişim teknolojisi aracılığıyla gerçekleşen zorbalıktır. Zorbalığın bir hedefe ulaşması için sonsuz sayıda yol vardır: grup mesajları, diğer mesajlaşma uygulamaları, Snapchat, Instagram, TikTok, YouTube, Twitch, Discord, çevrimiçi oyun sohbetleri ve çok daha fazlası. Siber zorbalığa maruz kalan gençlerin sosyal kaygı veya depresyon geliştirme, intihar düşüncelerine sahip olma, kendine zarar verme, yeme bozuklukları geliştirme ve okulda kötü performans gösterme riskleri daha yüksektir.

Teknolojik gelişmeler ve sosyal medya platformlarının yaygın popülaritesiyle, gençler genellikle çevrimiçi olarak bağlantıda kalıyor ve bu da siber zorbalık olasılığını artırıyor. Siber zorbalık fırsatları sürekli arttığından, farklı siber zorbalık türlerini ve bununla mücadele yollarını anlamamız önemlidir.

Siber zorbalığın en güçlü sınıflandırıcısı incitici dildir. Ancak siber zorbalığın birçok farklı biçimi vardır. Hangi tür siber zorbalığa maruz kaldığınızı ve nelere dikkat etmeniz gerektiğini belirlemenize yardımcı olacak tanımlar şunlardır:

  • Alevlenme  – çevrimiçi kavgalar, hakaret ve benzeri eylemler
  • Aşağılayıcı  – birini hedef alan gönderiler veya mesajlar. Bunlar, kişileri kimliklerine göre hedef alan gönderiler, kişilere sahte kimlikler atfeden gönderiler veya biri hakkında incitici şakalar yapan gönderiler (örneğin, birinin fotoğrafını kullanarak aşağılayıcı bir tasarım yapmak) olabilir.
  • Dışlama  – Birini bir oyundan, grup sohbetinden veya herhangi bir sosyal medya etkinliğinden, grubun bilgisi olsun veya olmasın, çıkarmak
  • Açıklama  – Birinin sırlarını veya özel bilgilerini onun izni olmadan paylaşmak
  • Taklit  – olmadığınız biri gibi davranma (aynı zamanda Catfishing olarak da bilinir)
  • Taciz  – tekrar tekrar kötü amaçlı mesajlar gönderme
  • Siber takip  – fiziksel zarar tehditleri de dahil olmak üzere sürekli taciz ve aşağılama

Siber zorbalıktan kurtulmak, sadece telefonunuzu kapatmak veya sosyal medyada yeni hesaplar oluşturmak kadar basit değildir. Diğer zorbalıklar gibi, ciddiye alınmalı ve kaynağında mücadele edilmelidir. Siber zorbalıkla mücadeleye yardımcı olacak bazı yollar şunlardır:

  • Duygularınızın geçerli olduğunu bilin.  Size yapılan muamelenin “zorbalık” olup olmadığından emin olmayabilirsiniz. Emin değilseniz, duygularınıza güvenin. Başkalarının davranışlarının sizi nasıl etkilediğini herkesten daha iyi siz bilirsiniz.
  • Güvendiğiniz bir yetişkinle konuşun.  Bu bir ebeveyn, öğretmen, danışman, koç veya tanıdığınız herhangi bir güvenilir yetişkin olabilir. Bu kişiler size yardımcı olabilir ve ek adımlar atmanız gerekip gerekmediğini belirlemenize yardımcı olabilir.
  • Engelle, Belgele ve Raporla.  Birçok sitenin engelleme özellikleri vardır ve bu, zorbalık olaylarının sıklığını azaltmaya yardımcı olabilir. Zorbalık olaylarını belgelendirin ve sitelerin yöneticileriyle iletişime geçin. (instagram, facebook, discord gibi platformların Türkiye’de temsilcisinin olması ve bu tip durumlarda hızlı aksiyon alınması hayati derecede kritik öneme sahip olabilir)
  • Siz veya tanıdığınız biri acil bir tehlike altındaysa  112’yi arayın. Siber Suçlarla Mücadele Timleri ihbarları hızlıca değerlendirmeye alıyor)
  • Duygusal sıkıntı, ruh sağlığı veya intihar krizi yaşıyorsanız  112‘yi, arayın
  • Başkalarına yardım edin.  Siber zorbalığa uğrayan siz değilseniz, sevdiğiniz kişinin zorbasından kurtulmasına yardım edin. Siber zorbalığın ne olduğunu net ve güçlü bir şekilde anlayın, onlara cesaret verin ve zorbaları nasıl engelleyeceğiniz, belgeleyeceğiniz ve bildireceğiniz konusunda fikirlerinizi paylaşın. Zorbalığın sonsuza dek sürmeyeceği umudunu sunun ve duygusal olarak sağlıklı kalmak için yararlı başa çıkma becerileri edinmelerine yardımcı olun.

 

Devamını Oku
Cyber SecurityHaftalık Tehdit RaporuKVKKsiber güvenlikSiber istihbarat

Siber Savaş’a Hoş Geldiniz

cyberattack-hizbullah

Lübnan’da yaşanan ve Hizbullah kadrolarına yönelik İsrail tarafından yapıldığı iddia edilen siber saldırıda çok sayıda ölü ve yaralının olması, saldırı yönteminin ne olduğuna dair sorularda haliyle merak uyandırıyor.

Drone ya da savaş uçağının bile ötesinde nokta atışla hedefi imha ya da ağır tahribe yol açan saldırı türü ne ola ki? Diye soranların sayısı da epey artıyor. Çünkü saldırı için kullanılan cihaz basit bir çağrı cihazından ibaretti. Dünyanın en gelişmiş teknolojilerini ve nükleer silahlarına güvenenleri bile ürküten bu olayla aslında İsrail dünyaya “kemerinizde taşıdığınız veya elinizde mesaj okurken baktığınız çağrı cihazınız sonunuz olabilir” mesajı çok net verilmiş oldu.

Evet bu mesaj aslında “hangi teknolojiye sahip olursanız olun, basit bir güvenlik zafiyeti veya planlanmış bir yazılım güncellenmesiyle direkt hedefi imha etmek mümkün. Kullandığınız teknolojinin kimler tarafından geliştirildiğini bilmez veya gerekli tedbirleri almazsanız çağrı cihazınız veya lityum pil kullanan birçok cihazınız katiliniz de olabilir” gerçeğiyle yüzleşme gerektiğinin en önemli göstergesi.

Haberi kendisinden öğrendiğim gazeteci arkadaşımla yayın öncesi yaptığımız sohbetteki bilgileri öyle güzel almış ki, bağlandığım esnada verdiği bilgilerden sonra beni yayına almasına bile gerek kalmamıştı diyebilirim. Orada da belirttiğim gibi “siber güvenlik ulusal güvenlik meselesidir. Çünkü, Milli Güvenlik Kurullarında siber güvenliğin önemine defalarca vurgu yapılmış önemli bir başlık ve resmen konvansiyonel olmayan savaş teknikleri arasındaki yer alan siber güvenlik başlığı artık herkesin farkında olması gereken bir ulusal güvenlik konusu haline gelmiştir. Herkes de bunun farkında lakin kişisel verilerin dahi çalındığı haberleriyle birlikte bu Lübnan’da Hizbullah üyelerinin başına gelen ibretlik olay üzerinde de zihnimizi gıcıklayan yerleri de sanırım biraz kaşımanın vakti geldi.

Bilindiği gibi ülkemizde Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili Hizbullah’ın mecliste bulunan uzantısını reddetmeyen ve terör örgütlerini terör örgütü olarak tanımadığını ifade edenler var. Şimdi tabi ben bu haberin detaylarına ulaşınca ilk aklıma gelen şu oldu; İsrail’in siber saldırıda yeteneklerinin bir benzeri de ilelebet payidar kalacak Türkiye Cumhuriyeti’nin muhafaza ve müdafaa nöbetinde bulunlar tarafından da sergilenir mi?

Baktığınızda yöntem olarak hızlı ve akıllı bir saldırı tekniği diyebiliriz. Çağrı cihazının markası da Motorolaymış. Evet daha önceki yazılarımda “yüzyılın istihbarat başarısı” nı konu eden bir yazı kaleme almıştım. Birçok yayına katılıp değerlendirmelerde bulunmuştum. Philips ile CIA’in ortak çalışmasıyla Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkenin devlet başkanlığı seviyesinde nasıl dinlenip izlendiğini ve bu durumun karar alıcıların manipüle edilerek ülkede adalet, sağlık, eğitim gibi birçok alanın bypass edilmesine yol açar diye de eklemiştim.

Şimdi benzer bir durum Motorola marka bir çağrı cihazıyla can alacak veya uzuv kaybına neden olacak bir siber saldırıyla adeta gözümüzün içine sokuluyor. Marka vermekten çekinmiyorum çünkü daha önce Samsung telefonlarda pil sorunları yüzünden günden olmuştu.

Neticede tüm teknolojik ürünler, üretici ve geliştirici firmaların aracılığıyla bağlı bulundukları ülkelerin siber istihbarat faaliyetleri için birer nefer niteliğindedir. Basit bir akıllı cihaz bazen sizi bir ajan bazense bilgi toplama operatörüne dönüştürebilir. Bu gerçekle yüzleşmeden benim de göreve gelmeden çok evvel engellediklerim listesinde yer alan MİT’in şimdiki kurum başkanının İstihbarat Akademisindeki açılış konuşmasında bahsi geçen konuların vücut bulabilmesi için akademisyenden daha çok nitelikli hacker(geliştirici) ağına ihtiyaç vardır demesini beklemediğim gibi konuşmacılar arasında gerçek anlamda siber güvenliğin uzmanı olan birilerinin olmamasına dikkat çeken Barış Doster hocanın kıymetli değerlendirme ve eleştirilerine de katılıyorum.

Siber güvenlik öyle akademik merdivenleri hızla çıkanların veya başlıkları dile getirmekle ahkam kesmekle sağlanabilecek bir güvenlik türü değil. Hal böyle olunca zamanında “telefonlar ve akıllı cihazların aslında birer patlayıcı olabilme potansiyeli” var dediğimizde “çok film izliyorsun, hayalperestsin” diyenlerin ulusal güvenliğimiz için siber güvenlik üzerine konuşmalarının da pek bir anlamı bulunmuyor.

Mevcut teknolojilerle, çağrı cihazıyla neler yapılabildiğini sanırım herkes gördü, etki seviyesini ve tahrip gücünü hissetmeyen kalmadı. Cebindeki veya elindeki akıllı telefona benzer bir şey olabilir mi? Diye düşünmeyen halen kaldı mı bilemem ama bir dizi eylem planı ve olası senaryolar üzerine pek az kimsenin bildiği bazı gerçekleri de konuşmanın tam zamanı.

Evet, İran’ın başına gelen stuxnet saldırı ile nükleer tesislerin ve kritik altyapıların tahrip edilmesinden veya pandemi döneminde Süveyş kanalını tıkayan siber saldırılardan kim kendi payına ne çıkardı bilemeyiz ama Türk devletinin mevcut teknolojilerin tamamına hâkim düzeyde bilgi seviyesine sahip tecrübeli uzmanları ve kendine ait teknolojileri zaten var. Ancak bunların USOM veya İstihbarat Akademisin dışında hatta NATO bünyesinde bulunan Siber Savunma Komutanlığı dışında yerli ve milli bir şekilde yeniden yapılandırılmaya ihtiyacı var gibi. Yukarıda belirttiğim kurumlar için “yerli değil mi milli değil mi” diye soranlara “tam bağımsız ve yerli ya da milli demek için ne lazım?” diye ben sorarım. Yanıtınızda zaten olası sorunun yanıtı da olacaktır.

Şimdi Türk Milleti nelere dikkat etmeli.

Konvansiyonel olmayan savaş teknikleri arasında yerini alan siber savaş kavramına adapte olmaktan başka bir çaremiz yok. Artık birçok telefonun aşırı ısınma nedeniyle “şarjdan çıkarın” demek yerine “şarj etmeyi durdurdum” gibi mesajlar vermesi de uzaktan kontrol edilebilen veya otonom olarak cihazınızda çalışan basit bir teknoloji varlığını hiç de gizleme gereği duymuyor. Olası bir savaş ilanında hiçbir marka kendi devletine ve bağlı oldukları Five Eyes gibi haber alma oluşumlarının dışında bireysel olarak hareket edemez. Düşünsenize savaş halinde fabrikaları ve iş makinelerini savaşan robotlara dönüştürmek günümüzde pek de hayal olmasa gerek. Milli Güvenlik Kurulunda ve İstihbarat Akademisi’nde veya Ulusal Siber Güvenlik çalışmalarında yer verildi mi bilemem ama bir dizi risk hakkında kamuoyuna bilgi vermekte fayda var.

Örneğin Boston Dynamics’in 1,5-2 ton mühimmat taşıma kapasitesine sahip binlerce savaşan robot Pendik limanındaki konteynerlerden bir komutla çıkıp savaşmaya başlasa ne gibi tedbirler alınabilir? İlk reaksiyon ne zaman ve nasıl verilir gibi soruları sorsak kim ne cevap verebilir diye merak etmiyor değilim.

 

Mesela birileri kişisel verilere erişip devlet için önemli işler yapanların telefonlarını bir suikast silahına dönüştürebilir mi? Bu hayalperest ya da ütopik soruya kim ne yanıt verebilir? Tabi aynı soru devletin kuyusunu kazmak için çabalayan herkes için geçerli de olabilir mi? Öyle ya birçok siyasetçinin cebinde son model akıllı telefon, çantasında tablet ve kolunda akıllı saat var ve illa da böbreğini ya da dalağını havaya uçuran bir bomba olacak diye bir kaide yok. Buradaki yazışma, konuşma gibi daha birçok parametreyle telefonun sahibine şantaj veya tehditle zaten kukla siyasetçilerin oluşturulması imha etmekten daha fazla fayda sağlayabilir o meşhur birileri için.

Ama en çok merak ettiğim ve belki de bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek isteyenlerin saçma ve haddini aşan ifadeleri kullanırken Lübnan’da Hizbullah’ın başına gelen olayın bir benzerinin Türkiye’de bulunan terör örgütleri için de geçerli olduğunu anlayanların sayısında artış olmuş mudur?

Günümüzde çocuk yaştaki bireylerin siber güvenlik başlığında neler yapabildiği zaten biliniyor. Görev emrini Gazi Ata’dan alanların bu basit saldırı yöntemiyle Türk düşmanları için bir planı var mıdır bilemem ama hayal etmesi bile ayrı bir motivasyon olsa gerek. Neticede İstiklal Marşı okunurken gözüne çapak kaçanları fark edebilecek kadar yakından izleme yapabilme yeteneğine sahip kadim kurumumuzun köklerinin nerelere kadar uzandığını bilmeyen yoktur.

Son olarak sessiz istilanın sadece düzensiz göçmen ve kaçaklar üzerinden uygulandığını sanmayın derim. Çünkü, çok uzun süredir yapay zeka destekli savaş senaryoları üzerine özellikle NSA’in meşhur PRISM programının en aktif deneysel alanı olan ülkelerin kim olduklarını merak edenler hayatlarında eş ve çocuklarından daha fazla bir arada oldukları telefonlarına baksın. Orada hangi bayrağı veya bayrakları görüyorsunuz bir bakın derim.

 

 

 

 

https://www.bnnbloomberg.ca/business/company-news/2024/09/17/exploding-pagers-in-lebanon-spur-theories-on-methods-of-sabotage/

https://www.reuters.com/world/middle-east/dozens-hezbollah-members-wounded-lebanon-when-pagers-exploded-sources-witnesses-2024-09-17/

https://www.trthaber.com/haber/dunya/suveys-kanali-kapandi-dunya-ticareti-buyuk-yara-aldi-568045.html

 

 

 

 

 

Devamını Oku
Cyber SecurityGenelsiber güvenlikSiber istihbaratYapay Zeka

Yapay Zekanın Badem Bıyıkla Sınavı

atomic-hearth-robotları-bende-bir-travma-yarattı-her-herde-v0-v7onpmajgjka1

Son zamanlarda herbokologlarla dolu TV kanallarını izlemediğimden hafif bir tebessüm takınmışken sosyal medya ve hatta hayatın içinde birebir görüştüğüm, yolculuk ettiğim veya kalabalık ortamlardaki ziyaret, yolculuk ve sohbetlerde gördüğüm yansımadan ötürü ve tebessümümüm gördüğü lüzum üzerine benden affını isteyerek uzaklaştı.

Sonra dedim ki; ya hu ota boka ne takılıyorsun? Sen işine bak

İşim de malumunuz kamu ve özel sektöre siber güvenlik penceresinden bakmak ve gerektiğinde metasploit gerektiğinde exploit ya da bug bounty kasmak yerine asıl mevzuya odaklı bir şekilde siber güvenilirlik üzerine ilgililerin arzına talep üretmek. Bu bazen bir teknoloji olabildiği gibi bazen de basit bir iş fikri olabiliyor. Ancak bu yazının mahiyeti kendinden menkul değil, bilakis şahsına münhasırdır.

İyi okumalar…

 

Efendim malumunuz NATO standartları gereği (CMMI) ülkemizde kullanılan askeri ve kamuya açık teknolojiler belli bir standart ve planlama çerçevesinde ilerliyor. Kamunun özellikle kamuya açık teknolojilerde fark yaratan yapay zekâ destekli yazılımlarla hem hal olduğu yadsınamaz bir gerçek. Yerli ve milli yazılımların ulusal güvenlik açısından kritik öneme haiz olduğu da zaten herkesin malumu. Burada özellikle yüz tanıma sistemleri için güvenlik birimlerinin çok ciddi bir veri tabanına hatta birçok veri tabanıyla eşleşme arzusu ihtiyaçtan da öte kaçınılmaz bir durumdur.

Ülkemizin güvenlik birimlerinin tamamı eksiksiz ve kusursuz çalışmalarla Türk milletinin egemenliği ve iç güvenliği bakımından dünyaya rol model olan başarılara imza atıyor. Her ne kadar kimi zaman sosyal medyada kimi zaman da hayatın içinde gördüğümüz bazen üzücü bazen de hüzünlü durumlara sebep olan personellerin istisna olduğunu ve istisnaların kaideleri bozmayacağı bilindik bir durum.

Eminim her kurumun gerek başındakiler gerek vücut ve ayaklara kadar giden organların büyük bir uyum ve ahengi için teknoloji kullanımının önemini herkes kavrıyordur. Kavramayanları nasıl ayırt ederiz diye baktığımızda ise ilkokul çağındaki yumurcakların bile fark edebileceği üzere bir takım siyasetçi, bürokrat ve devlet mi hükümet mi tartışmalarının arasında kalmayı tercih eden yaklaşımlarıyla İletişim ve Dijital dönüşüm başkanlığı siber güvenilirlik için deneysel bir alanda negatif yönde çalışmalara daha çok imza atıyorlar.

İletişim başkanlığınca yapılan usulsüz atama, görevlendirme gibi boşluktan kaynaklı yetki aşımının itibar kaybına neden olan çalışanları bir yana Dijital Dönüşümün başkanı da birçok teknoloji kurumunun da yönetim kurulunda olmasına rağmen İletişim Başkanına “görev alanımız gereği ve sizin de bulunduğunuz konum ve ilgili kurumlardaki yetkileriniz nedeniyle “acil siber güvenilirlik mevzuatı hazırlama gereği hasıl olmuştur. Bu nedenle görüşmelerinizde Amerika Birleşik Devletleri’ne ait PRISM projesinin birer parçası olan teknolojik ekipmanların sınırlı kullanımını ivedilikle sağlamalısınız. Aksi halde CIA üçlüsü olarak bilinen confidentiality (gizlilik), integrity (bütünlük) ve availability (erişilebilirlik) tam anlamıyla risk altındadır ve gerekli tedbirler aşağıda yer almaktadır” deme şansı ya da kapasitesi var mı bilemem ama bu ve benzer hayali senaryoların gerçekliğine “Hollywood yapımı filmleri çok izliyorsun” diyenlerin maksadı ne olabilir diye kafa yoramam ama NETFLIX’e daha cazip gelen konular olduğu da aşikâr.

Son günlerde paralel bilişimciler pek bir sessiz olsa da kimin hangi portlarla kimlere ne geçiş izni verdikleri siber vatanın derinliklerindeki veri tabanlarında kayıtlı olduğu için panik ataklarında artış gözlenebilir. Çünkü eskiden yerli ve milli yazılımlar varken yabancı haber alma servislerine çalışıp çalışmadığı bilinse bile kazanç için yabancı menşeili ürünler kısa muhabbetin ardından yine geçerli olurdu. Şimdilerde durum paralel bilişimciler için biraz daha farklı. Şimdi yerli ve milli yazılımları en çok onlar savunuyor ve eğer alternatifi varsa bile yerli ürün tercih etmeye çalışıyor. Yoksa, zaten yapıştırıp geçiyorlar. Hatta yabancı ülkedeki güvenlik ürünü ve hizmetleri olan firmaların sahipleri yerli kimliklere sahip oluyorlar, daha doğrusu olsun istiyorlar… Birilerinin eş, dost, akraba gibi yakınları o firmaların içerisinde kurumla iş yapma karşılığı ortaklık ya da yönetici olarak yer alıyor. Zamanın paralel bilişimcileri de böyle…

Şimdi gelelim asıl konumuz olan Yapay Zekanın Türkiye Cumhuriyeti’ne ait kurumlara hangi başlıklarda hizmet vermeye çalıştığına.

Elbette firma isimlerini zikretmeyeceğim ama birçok teknoloji firması doğal dil işlemeden, veri setlerine. Görüntü işlemeden tarama başına fiyatlamalarla güvenlik, sağlık gibi daha birçok alanda yeni nesil kimliklerdeki biyometrik fotoğrafları dünya genelinde bütünleşik olarak işleyip pazarlıyor. Yani dijital pazarlama yapılıyor.

Şimdi kimse kusura bakmasın ama çağımızın gereksinimlerinin karşılanması ihtiyaç değil, zorunluluktur. Halen daha yeni kimlik kullanmayan varsa yüz tarama yazılımlarının verit tabanlarında bulunmuyor olabilir. Tabi sosyal medya veya mesajlaşma uygulaması kullanmadıysa…

Hatırlarsanız Android telefonundaki bir uygulamayla yayın esnasında yerli yüz tanıma sisteminin tanıtımını yapan bir bakanımız vardı. İçişleri bakanlığınızın emektar ve kıymetli geliştirici personelleri, geliştirici emniyet müdürlerinin yüksek gayretleriyle ortaya çıkan çok yönlü ve güçlü teknolojisi POLNET elbette gerektiğinde INTERPOL, CISA gibi daha birçok teknolojik altyapı ile entegre olur. Kırmızı bülten mesela, bu ortak çalışmanın en yaygın kullanıldığı örnek denilebilir.

Günümüzde siber dolandırıcılık vakalarının ulusal ve global anlamda artış göstermesi nedeniyle ulus devletler de bir takım siber güvenlik iş birliği yapmak durumunda kalıyor. Teknolojik tek devlet mantığını NETFLIX ve HOLLYWOOD zaten uzun süredir pompalıyor. Asıl meseleyi herkesin anlayacağı bir örneklemeyle anlatmaya çalışayım; TRT yapımlarının NETFLIX kalitesinde ve algı yönetiminde daha etkin olduğunu görseydik, sosyal medyada töresine uygun yaşayıp geliştirenlerde artış olduğunu da izleyenlerin ilgisinden gözlemlerdik. Umarım anlaşılabilen bir örnekleme olmuştur.

Kısacası yapay zekâ destekli hükümet ve kamu yönetim sistemleri gümbür gümbür geliyor. Eline kurum kimliğini alan yetki aşımı, görevi ihmal ya da siyasi konjonktüre göre ahkam kesmeye devam ederse, gelecekte günlük nabız verisine kadar torunlarına yayınlandığında kim arkadaşlarıyla patlamış mısırla galaya gitmek için yarışır kim kaçar bilemiyorum ama özellikle akıllı telefon, tablet, bilgisayar gibi donanımlarla hangi site veya uygulamaları kullandığı bilinen kullanıcılar sizsiniz, biziz, hepimiziz. Ölümden sonra ahiret inancı birçok kültür de bilinen bir gerçeklik. Asıl somut gerçeklikte ne biliyor musunuz?

Torununuz yakın gelecekte sizinle bir tuşla hiç ölmemişsiniz gibi dijital avatarınız veya birebir dijital kopyanızla hasbihal edebilecek.

Suç işleyen biri sadece bir fotoğrafla saniyeler içinde tespit edilebilecek, nabzı düşen birine anında müdahale edilebilecek. Tabi bu üstün yetenekli olduğu savunulan iyi niyetli bir yapay zekanın kontrolünde gerçekleşecek. Halen dünyada hayatta kaldıysanız ve dijital kölelikle dijital özgürlük arasında sıkışıp kaldıysanız bir şey diyemem ama örnekler daha çok çoğaltılabilir. Bunun yerine teknoloji çağında yaşayıp sadece sosyal medyada veya mesajlaşma uygulamalarında bıraktığınız dijital ayak izlerinizi takip edebilirseniz, heh torunlarıma çok güzel bir veri seti bırakmışım ya da insanlığa, çok faydalı olacak. Gündüz kuşağı mı? Olsun, bilim serileri mi? Buna sizin, bizim yani hepimizin dijital ayak izleri dahil.

Bu arada özellikle tek devlet, tek millet meraklıları Türk devletinin hükümetlerden bağımsız yürüttüğü siber güvenlik düsturuyla yaptığı çalışmaların peşinde oldukları ancak konuyu bir türlü kavrayacak zekaya ulaşamadıkları için Pensilvanya Üniversitesinden çıkan yapay zekanın peşinden gitmeyi daha kârlı buluyor olabilirler. Ancak, dünyanın en gelişmiş yapay zekâsı olarak bilinen IBM gibi daha birçok rakibini altüst eden ve TÜBİTAK’ın da çok iyi bildiği teknolojinin mimarları Türk devletinin koruyucuları olduğu için tek millet sevdalıları da avuçlarını yalamaya devam edecekler. Bunu söyleyen benim kadar sınırlı veri setine sahip bir zekâ da değil üstelik. Bildiğiniz yapay zekanın yaptığı tüm simülasyonlarda tek devlet sevdalıları kaybediyor.

Şimdilik kamuya pazarlanan yapay zeka ürünleri ağırlıklı olarak kurum başkanın veya kuruma ait soyal medya içeriklerinin kalitesini arttırmaya yönelik olsa da yapay zekaya kamunun ilgisi ve heyecanı oldukça yüksek. Chat GPT’nin birçok ülkede kamu kurumlarında kullanımı zaten yasak. Umalım da burs karşılığı veya himmete mahsus kazanım karşılığı ruhunu satmış olanların yapay zeka çanına ot tıkamasın.  Ne diyelim badem bıyıklı yapay zeka hayalleri kuranların vay haline

Buradan Türk devletinin yardan ve serden geçmiş sırat köprüsünün müdavimlerine selam ediyorum. Dijital tanrıcılığa savunanların tam tepesinde ve Atamızın izindeyiz. Tanrı Türkü Korusun ve Yüceltsin.

 

 

https://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_184303.htm

https://www.ibm.com/artificial-intelligence

Atomic Hearth robotları bende bir travma yarattı her herde badem bıyıklı kel robotlar var. Oyunu sildim…
byu/parzivalperzo inveYakinEvren

 

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityHaftalık Tehdit RaporuSiber istihbarat

Soğuk Savaştan Siber Savaşa

cybercoldwar

Çok kıymetli Rusyalı bir arkadaşımla havadan, sudan, gezegenlerden ve daha birçok konu hakkında konuşurken bir anda siber güvenlik duvarına çarpmaktan kendimi alı koyamadım ve adeta şoke oldum.

Her nedense aklıma da bay pipo geliverdi. Çünkü komplo teorisyenlerinin bile çoğundan fazla okurları alt üst edebilen yazılarıyla ilgi çeken Bay Pipo (şu sıralar pipo içiyor mu bilemem ama bir kere namı salındığı için hep bay pipo olarak anımsanır) nun ülkemizde yaşanan deprem felaketinde yapay deprem ve mavi vatanda bulunan Amerikan gemisine dikkat çeken basının Koç başı niteliğindeki yazıları ilgililerin malumudur.

Nasıl bu koyu sohbetten evvel duyup yazmamış diye hayret ettim ki konunun uzmanlığından haliyle uzak olmasından ve açık kaynaklarda herhangi bir veri (bir veri hariç) olmayışından dolayı hak verdim kendisine.

Evet çok uzatmadan çok gizli hatta confidential diyebileceğimiz haberi duyuralım.

Belki haberi duyurmak demek iddialı olabilir ama bence haber. Kimilerine göre de bilgi…

Daha geçen gün Boston Dynamics’in otonom insansı/hayvansı robotları Pendik limanından gemi dolusu konteynırla taşınırken bir anda Siber saldırganların robotların bağlı bulunduğu sunucuları ele geçirse veya her birine sunucu bağımsız localden dalsa Selimiye 1. Ordu nerede bu ele geçirilmiş saldırgan robotları etkisiz hale getirir diye düşünürken bakın hangi bilgiyle şoke oldum.

Efendim Rusların ülkemizde yaşanan son deprem felaketini Ordu seviyesinde derinlemesine incelemesinin sebebi meğer yapay deprem silahının olası varlığıymış. Yani Ruslar soğuk savaşın ardından yeni bir anlaşmaya konu edilebilecek bir silahın varlığını araştırmış.

Şayet herhangi bir gemiden ve her hangi bir frekans boyutunda deprem tetiklemeye yarayacak frekans olsa zaten uluslararası antlaşmalar ve uydu teknolojileri sayesinde fark edilmemesi mümkün değil.
Hal böyle olunca Fukuşima’nın ABD donanmasının çok gizli deneyine alan olduğu da ortaya çıkmış oldu. Daha doğrusu Rusların ilgisini çeken son depremin öncesinde ABD’nin Japonya’nın mavi vatanının derinliklerinde patlamaya ve haliyle zarara yol açtığını istihbaratın sağır sultanı bile duymuş oldu.

Duyulmamış ya da görülmemiş ve araştırılan ürküten haber ise şu; acaba ABD (İngiltere ve İsrail’i de es geçmemek gerekebilir) gelişmiş savaş silahı deneylerini yine Japonya’da yapmış olabilir mi? Yaptıysa nasıl oldu da fark edilmedi. Çünkü bu fark edilememe gücü böylesine ilginç bir silahın saldırıya uğrayan ülkeler için ölümcül olmasının yanında kim tarafından yapıldığının tespit edilmemesine de olanak sağlamış oluyor.

Eee… hadi çatlatma be kardeşim neymiş şu haber hadi söylesene diyenlere selam ederek…

Düşünsenize tamamen otonom ve kızılötesi ile dalga boyu okyanusun derinliklerinde yüzen herhangi bir deniz canlısından ayırt edilemeyecek kadar yavaş ve sakin giden yüzlerce, binlerce deniz altı dronu veya deniz altı cihazı ile Fukuşima kıyılarına yerleşmiş frekans patlayıcıları olduğunu. Bir defa ne zaman ve nasıl geldiği belli olmayan otonom cihazlar belki de “bak istersem patlatır deprem tetikler veya patlatır volkan tetiklerim” denmiş olunmaz mı?

Ruslar bu konuda oldukça iddialı ve gerçek bir nükleer fizikçi tarafından açık açık dile getirilmiş.

Görünen o ki bay piponun gemiden tetiklediğini iddia edip ve fakat delillendiremediği gibi Ruslar Fukuşimadaki patlamanın verilerini okumuş. Ki, Ülkemizde yaşanan son depremi tetikleyen frekans boyutunun olmadığını da delillendirmiş.

Ruslar’ın “Böyle bir silah var mı?” sorusuna Japonya’nın başına gelenlerden dolayı “evet” diye yanıt verdiğini söylemek kahinlik değildir herhalde. Ancak çok gizli yapılan deneylerin deşifre olması bir yana ülkemizin bu deprem silahına maruz kalıp kalmadığını sormak bir yana.

Bu arada NSA’lı arkadaşların Pentagon’a Rus otonom deniz araçlarıyla sessiz sedasız Amerika kıtasının 4/3’ünü yok edebilecek kadar güçlü silahının varlığını bildirmelerinin ardından sanırım çoktan iş işten geçmiş olduğu için Amerikan hükümetinin bu konuda sessizliğini korumaktan başka bir çaresi de yok sanki. Rus televizyonlarındaki askeri yetkililerin konuşmalarına tanıklık eden ve Rusça bilen herkesin gördüğü üzere Ruslar uzun zamandır Amerika kıtasının 4/3’ünü tahrip edebilecek bir teknolojiyle adeta Truva atının yeni nesil formunu geliştirildiği iddialarını görebilir. Önceki yazılarımda Rus ve Çinli siber saldırganların NSA’ye kök söktüren saldırıları ve bu saldırıların tahrip ettiği güvenlik açıklarını tüm ortaklarına duyurarak güncellemeler yayınladığı ilgililerin malumu.

ABD-Rusya ilişkileri nereye evrilir, etkileri neler olur gibi konuların uzmanı olmadığım için yorum yapmayacağım ancak baba yadigarı kıymetli Komutanımız Osman Pamukoğlu’nun Harici’ye yaptığı açıklamalarda Asya-Pasifik özelindeki tespitleri çok önemliydi. Yeni dünya düzeninde otonom ve yapay zeka destekli siber savaş teknikleri ön planda olmaya devam edeceğe benziyor.

Sanırım asıl sorulması gereken soru şu; nükleer savaşın yerini çoktan siber savaş aldı da milletin haberi mi yok? Umurlarında mı değil?

Bu arada kaç kişi “ben robot değilim” sorularına yanıt verirken yapay zekanın her şeyi gören gözünün daha iyi görebilmesi için bedava işçi olduğunun farkında?

 

 

 

 

 

 

 

https://www.dikgazete.com/yazi/asrin-felaketi-ve-haarp-6509.html#google_vignette

 

https://medium.com/sia-nyuad/the-cyber-cold-war-8030906edb73

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber Securitysiber güvenlikSiber istihbaratYapay Zeka

Telefon mu? Ajan mı?

hackingattack

Her geçen gün yeni nesil teknolojiler hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yerini alıyor ve görünüşe göre de almaya devam edecek. Özellikle elektrikli araçlar, yapay zekâ ile üretilen video içerikler ve dronlar ile gerçekleştirilen gösteriler hepimizin malumu olduğu üzere bu sıralar herkesin dikkatini çekmeye başladı. Uzun süredir yapay zekâ destekli hükûmet ve kamu yönetim modelini açıklayan ve ulusal siber güvenlik stratejilerinde siber istihbaratın kritik önemini anlatmaya çalışan biri olarak yeni bir yazıyla farkındalık oluşturmayı istedim.

Yalnız bu yazıyı lütfen dikkatli okuyunuz. Bu dikkatli okumayı da tüm inançlardan bağımsız, yani objektif olarak yapmayı deneyiniz.

Günümüzde akıllı telefon ve bu akıllı telefonlarda bulunan mesajlaşma, sosyal medya ya da oyun gibi uygulamaları kullanmayan kim var diye merak ediyor musunuz? Bize ne! Kim ne kullanırsa kullansın diyenler olabilir. Saygı duyarım… Çoğu kez ifade ettiğim gibi akıllı telefonlar, modemler, akıllı saat ve tabletler ile elbette ki sensörleri bulunan tüm elektronik cihazlar aslında birer siber istihbarat ürünüdür. Hatta, yeni nesil saha ajanlarıdır. Örneğin internetle buluşan bir elektrik süpürgesi, üzerinde kamera olmasa bile kullanıcısının yaptığı tüm hareketleri modelleyebilir. Ya da bir ekran, karşısındaki izleyicilerin avatarını oluşturabilir. Akıllı saatlerin sağlık veya spor başlığı altında kullanıcılarından aldığı veriler hayat kurtarabildiği gibi önemli görevi olan bir bürokrat ya da siyasetçi için ciddi bir şantaj aracına dönüşebilir.

Uzun bir süredir dünyadaki siyasetçilerin klonlanmış ya da insansı robotlarla değiştirilmiş olabileceği çok konuşulmaya başladı. Bu durum ne kadar gerçekçi bilemem ama siyasetçilerin konuşma metinleri için yapay zekadan destek alındığı bilinen bir gerçeklik. Önceden “paralel bilişimciler” olarak adlandırılan gruplar kamuda edindikleri mevkiler ile yabancı istihbarat servislerine çalışan donanım ve yazılımları tercih ederek “yüz yılın istihbarat darbesi” için ellerinden geleni yaparlardı. Şimdilerde ise gelişmiş teknolojilere sahip olabilmenin verdiği haz sayesinde kimin elinde, kimin cebinde hangi akıllı cihazlar var ve bu gelişmiş teknolojiler algılar başta olmak üzere kitleleri nasıl yönetiyor diye soran bile yok.

Evvelden bu günleri iyi tahlil eden Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir gibi paşalarımız, ulus devletlerin sonunu getirmeye çalışan ve tek merkezli devlet anlayışını dikte etmeye çalışanların çanına ot tıkamışlardı. Günümüzde gelişen teknolojilerin denetimsiz ya da dijital mütekabiliyetten yoksun olması nedeniyle toplumu şekillendirmesinin yanı sıra askeri ve diplomatik ilişkilerin de tek merkezli yönetimine olanak tanıyor. Bilişim teknolojilerine uzak olanlar ya da sadece kullanıcı seviyesinde bilişimle işi olanlar için birkaç örnek verirsem sanki daha iyi olacak;

Diyelim ki 25 yıllık gazeteci olmakla övünen ve aslında savunduğu Cumhuriyet değerlerine çok da zıt olarak başta savunma sanayi olmak üzere ulusal güvenlik için çalışan gençleri hakir görmeye çalışan, yazdığı köşe yazılarının yüzüne bakılmayan, bastırdığı kitapların ilgi görmediği birini hayal edin. İşe yaramadığı ve savunduğu değerlerle yaşamı örtüşmeyen bu gereksiz insanın bir de yaşadığınız binanın ya da sitenin yöneticisi olduğunu düşünün. Böyle biri muhtemelen omurgasızlığın kitabını yazmak isteyen ve sözde gazeteci olarak teveccüh görememenin hırsını bina sakinlerinin huzurunu kaçırmak ya da çalışanlara eziyet olarak çıkarmak isteyecektir. Bu saçma hikâyenin saçma karakterinin sebep olacağı sorunları öngören ve tedbir alan da henüz 13 yaşında ve bilgisayar biliminden azıcık anlayan bir çocuk getirebilir mi?

Öncelikle bu yazar bozuntusunun herkese açık sosyal medya paylaşımlarıyla internette bulunan bilgilerine bir göz atan çocuk, sözde yazarın okunan ve sevilen biri olmadığını hemen teyit eder. Ardından yöneticinin herkesi izlemek için telefonunda bulunan kamera erişim programının güvenlik açığından faydalanarak yöneticinin modemine ve elbette modemle bağlı olan tüm cihazlara erişir. Dünkü velet diye hitap ettiği çocuğun meğer ne maharetleri varmış…

Dünkü velet, yazardan bozma apartman yöneticisine iyi bir ders vermek için whatsapp konuşmalarından, usulsüz yaptığı işlemler, kanunsuzluklar ve daha da kötüsü ülkenin güvenlik güçlerini riske eden verilere kadar her şeye erişir ve hemen birçok sunucuya yedeğini alır. Tüm bu işlemleri yaparken de yaşlı dedesine raporlar. Dedesinin “peki bu öfken niye? Niçin bu adama bu kadar taktın kafayı” sorusuna ise şöyle yanıt verir dünkü velet; “dedecik bak bu adam geçen gün beni karşı komşumuzun kızının yanında azarlamaya kalktı. Neymiş efendim kendisi yöneticiymiş istediği zaman istediği kişinin kapısının önünde beklermiş, istediği çalışana bağırırmış ve en önemlisi de yanındaki saldırgan köpeği isterse herkesin üzerine salarmış” ben söyledim ona dedecik, yapma bak böyle amca. Kimse senin emir erin değil. Sen burada alt tarafı yöneticisin. Günü geldiğinde bilincini yapay zekaya aktaracağımız örnek davranışlarda bulun. Yoksa bu zehirli dilini değil komşular ben bile çekmem haberin olsun dedim. Ama “başkanım da başkanım, ille de başkanım” diye diye anırdı. Diye yanıt verdi. Bunun üzerine dedesi “evlat bunları yapmanın amacı nedir? Hem onca dersinin arasında bunlarla neden uğraşıyorsun? Babana söyleseydin ya gereğini yapsaydı” diye sorunca “dedecik sen merak etme. Bu ve buna gaz veren yönetim ve denetim kurulu 24 saat içinde istifa edecek ve yönetimi yapay zekaya devredecekler. Aksi halde zaten ortaya saçılan pislikleri yüzünden insan içine çıkamayacaklar. Artık bu işler bebek işi dedecik. Aklın yaşta değil başta olduğunu öğretecek ve toplumumuzun haksızlık karşısında sessiz kalmaması gerektiğini örnekleyeceğiz.”

Evet bu saçma ya da hayal ürünü olan hikâyede kullandığımız teknolojilerin, o teknolojileri üreten ülkelerin haber alma servisleri tarafından erişilebilir olduğunu, Five-Eyes gibi oluşumların istihbarat paylaşımı yaparak veya yapmayarak Ortadoğu, Balkanlar ya da uzak doğuda krizi tetiklemenin çok kolay olduğunu. Kola içmeyip ya da kola dökerek verilen anlamsız tepkilerin, tepki verildiği sanılan ülkelere ait teknolojilerle kayıt altına alındığı ve yayınlandığı mecraların da o ülkelere ait olduğunun bilinmesinde sanki biraz fayda var. Bu neyi değiştirir derseniz, örnekleme yapmak adına anlatılan hikayedeki gibi dünkü velet diye tabir edilenler günü gelir en yakın arkadaşları ya da aile bireyleri tarafından bilinmeyen suçları yayınlamakla tehdit eder ve dün akım derken bugün bokum yemek zorunda kalınabilir.

Bu işler NATO standartlarında üretilen insanlı ya da insansız araçlarla milli ve yerli diye övünürken öte yandan gel deyince gel git deyince git demekten bir hal olanların kavrayabileceği detaylar olmayabilir ama dijital mütekabiliyetin mimarları da hiçe sayılmayacak kadar kıymetli olsa gerek. Şayet öyle olmasaydı ülkemizde sessiz ve derinden ilerleyen yapay zekâ destekli siber güvenilir sistemler için kanunlar birer birer çıkıyor olmazdı.

Uzun lafın kısası, dünkü velet diye hakir görülenlerin de günümüz teknolojilerinin önemsenmeyen siber riskleri de birbirine benziyor. Her ikisinde de hakir görenler el kaldırınca yasa çıkıyor ve teknoloji hayatın denetimini daha çok ele alıyor.

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecuritySiber istihbarat

Türkiye Siber Güvenlikle Bağırsaklarını Gerçekten Temizleyecek!

siber-bağırsaktemizlik

Son dönemlerde yaşanan ifşalara siber güvenlik penceresinden bakmak ister misiniz?

Öncelikle baştan belirteyim aşağıda yazanları okuduğunuzda oturma düzeninizde biraz değişiklik olabilir. Tabi herkes için değil ama birçok kişi için film senaryosu gibi de gelebilir.  Öyle ya! Burada yazılanların çok daha fazlasına erişebilen bir devlet aklı var ve hafızasında işlenen bilgiler var. Şimdi ardınıza yaslanın ve çayınızı yudumlarken okumaya hazırsanız başlayalım…

Kamuya açık birçok yazı ve söyleşide 3. Dünya savaşının siber savaş olarak hızla devam ettiğini, toplumun tüm kesimlerinde bu siber savaşın etkilerinin yüksek dozda yaşandığını ve hatta aile bütünlüğünün bozularak siber istilanın en güçlü enstrümanının uzun süredir aktif olduğunu ve ivedilikle tedbir alınmasının önemine vurgu yapmıştım.

Hatta bu önlemi alması gerekenlerin, yaptırım ve regülasyon uygulaması gereken teknoloji firmalarıyla sırıtarak fotoğraf çektirmek yerine, adam gibi işlerinin hakkını vermesini dile getirdiğimde çok fazla rahatsızlık duyan olmuştu. Olmuştu diyorum çünkü hem bilgiyi ücretsiz alıp hem de para karşılığı bilginin posasını çıkarıp satanlar meşhur abiciklerle ablacıkları devreye sokup geliştiricilere musallat etmeye çalıştıklarını iyi biliyoruz.

Kamuda kullanılan telefon, tablet, akıllı tahta, bilgisayar, işletim sistemi, yüksek güvenlikli şaşalı binaların çizimlerinin yapıldığı tasarım programları gibi daha nice siber enstrüman birçok haber alma servisinin siber güvenlik komutanlığı veya departmanları tarafından maalesef mercek altında. Üstelik güvenlik duvarı, ver kaybı önleme gibi nice siber güvenlik ürünleri de hep yabancı menşeili oldukları için hep bir güvenlik zafiyeti içerisinde diyebiliriz.

 

Bu gibi konuların çok defa MGK kararlarında altı çizilen siber güvenlik, Siber Vatan kavramıyla devletin en üst kademelerince de farkında olunduğu biliniyor. Özellikle yüksek yatırım maliyeti olan siber sistemlerin yerli ve milli operatörler tarafından yönetilmesi önemli bir başlık elbette ama daha da önemlisi bu sistemlerin siber güvenilirliği için paradan çok daha kıymetli bir şeye ihtiyaç var. O da, nitelikli, liyakatli ve parayla satın alınamayan geliştiriciler.

Ama artık siber güvenlik başlığı sokaklara kadar indi. Bu da telefon konuşma kayıtları, görüntülü görüşme kayıtları, ücretsiz mesajlaşma uygulamaları ve hatta evimizde bulunan ve internetle buluşabilen diafon, klima, buzdolabı, akıllı saat gibi siber enstrümanlar sayesinde devlet başkanının ifade ettiği gibi “yatak odalarımıza kadar girmişler” sokakta da cirit atıyorlar.

Şimdiki gençlerin izlemediği ama bir dönemin meşhur komedyeni Cem Yılmaz’ın “CIA’in işi yok da beni mi dinleyecek” espri adı altındaki komiklik çabası aslında gerçek biliyor musunuz? Bunu ben demiyorum. CIA, NSA projesi olan birçok siber istihbarat enstrümanını kullanıyor. Yani bu sır ya da şaka değil. Öyle ABD uzaya gitmedi zaten film çektiler gibi bir durum da söz konusu değil.

Bu yetenek de öyle sadece CIA yapar başka kimse yapamaz denilecek kadar büyük bir beceri de değil. Öyle olsaydı Rus ve Çinli hackerların kök söktürdüğü siber komutanlık başta olmak üzere birçok teknoloji markası ve ABD haber alma servisleri patır patır duyuru yayınlamazdı. Yani bu işler ciddi işler.

A poster showing six wanted Russian military intelligent officers is displayed before a news conference at the Department of Justice, Monday, Oct. 19, 2020, in Washington. (AP Photo/Andrew Harnik, pool)Mesela Çin istihbaratının başkanı hayatında hiç akıllı telefon kullanmamış. Neden acaba?

Sizce hangi devlet başkanlarının akıllı telefon aracılığıyla parmak izleri, ses imzaları ve hatta biyometrik yüz verileri yabancı servisler tarafından ve hangi amaçla alınmıştır? Alınmış mıdır?

Buradaki amaç devlet başkanını klonlayıp kukla yönetim midir? Yoksa, kişisel verilerini ele geçirip şantajla karar aldırmak mı? Veya insana dayalı hata ve kusurları ele geçirip uzaktan kontrol etmek mi? Ne dersiniz?

Yaklaşık 3 yıl önce NYT’da uzunca bir makale ile dünyada gündem olan, ülkemizde bir bakan tarafından “Türkiye’nin de 2008 yılına kadar etkilendiğinin açıkça dile getirildiği “Yüzyılın istihbarat darbesi” ne anlatıyordu biliyor musunuz? 2. Dünya savaşından beri Almanların diğer ülkelerin hükümet yetkililerini izlemek için ABD haber alma servisine kolaylık sağladığını, Başta Philips olmak üzere birçok markanın ülkelerde yapılan siber istihbarat faaliyetlerine ön ayak olduğunu anlatıyordu bu meşhur makale.

Ülkemizde bulunan Phlips’in üst düzey yetkileri adeta 3,5 atıp ne yapacaklarını şaşırmıştı ama bizim çakma bilişimin duayenlerinden çıt çıkmamıştı. Bakan bey bile bir cümleyle geçiştirdi. Hatta bakanlığın yapmadığı incelemeyi bilin bakalım kim yaptı? Onu da siz bilin…

Çıt çıkmadı ama patırtısı yeni yeni kopmaya başladı. Hatta bu öyle bir patırtı ki, siber güvenlikte ne cam kaldı ne çerçeve. Etkileri yavaş yavaş hatta nakış nakış işlenen nokta atış operasyonlarla daha da gün yüzüne çıkacak. Hatta şöyle de diyebiliriz. Pek yakında siber güvenlik sayesinde siyaset ve bürokrasinin bağırsakları temizleniyor diye manşetler atılırsa kimse şaşırmasın derim.

Yeni olay ne mi? Haberiniz yok mu Siemens Türkiye’de hangi projeler için kimlere ne kadar rüşvet verdiğini bir şekilde açıklandı. Ünlü bakanlar var mı bilemem ama tüm bakanlar ve ismi açıklanan sözde bürokratlar da “bir kişinin bilgisi ve izni olmadan biz zaten bir şeye karar veremeyiz. Ne denirse onu yaptık” diyerek bu işlerden sıyrılacaklarını da sanmasınlar derim. Ayrıca ajanslara düşen haberlerde 3M tarafından da Türkiye’ye rüşvet verildiği iddiası yer alıyor. Ufak bir düzeltme yapalım; rüşveti alan Türkiye değil, Türkiye’de bulunan haysiyetsiz ve liyakatsız olan sözde bürokratlar.

Daha önce yüksek güvenlikli diye devlet başkanına kullandırılan sözde kriptolu telefonun mucidi olduğunu iddia eden kişi nerededir bilemem ama bu telefondan dolayı ortalığa saçılan ses kayıtlarının doğru olduğunu bildiren bilirkişi raporları da çok konuşulmuştu.

Evet öyle ya da böyle Siemens, ülkemizdeki siber yolsuzluk olayını deşifre etti. Birileri de Siemens Türkiye’de çalışan, vatandaşlık ve çalışma imkânı karşılığında BND’ye taşeronluk yaptığını sanan, kayın peder aracılığıyla taşnak Ermenilerinin avukatına vekalet veren isimleri tek tek yayınlar mı bilemeyiz ama siber yolsuzluğun önüne geçilmeden hiç kimse siber güvenlikten bahsedemez sanki ne dersiniz?

Bilginin güç olduğu, dünyanın bilinen tüm tarihi satır aralarında karşımıza çıkıyor. Yani bilgiye erişmek, diğer canlılarla iletişim kurabilmek, genelde hep bilgiye erişip güç elde etmek isteyenlerin menzilinde olan bir gerçeklik olarak gözümüzün önünde duruyor.

Diğer bir gerçeklik de, okullardaki akıllı telefonlardan, çocuklarımızın kullandığı akıllı saat ve tabletler gibi cihazların veri analizi yapabilme kabiliyeti. Bu kabiliyet sağlık başta olmak üzere eğitim ve güvenlik gibi başlıklarda bizlere ilk başta güven hissi verse bile gelecekte yaşanabilecek birçok sorunun da aslında temeli niteliğinde olabilir. Bu yazdıklarımdan tüm markaların birer siber ajan oldukları kanısına varan olursa şimdiden “yok artık” demekle birlikte, her şeyi ortalıkta gezen ailelerin bütünlüğünün olmasının mümkün olmadığını ve manipülasyona çok açık zafiyetlerin günümüz siyaset ve bürokrasisinde nelere sebep olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum.

Öte yandan yüksek lisans bedellerini bölüşüp izinsiz olarak kişisel verilere erişme gayretinde olan hukuk büroları var mıdır? Diyanet gibi kurumların bütçelerinden ayırdıkları paralarla çalışanlarının telefonlarını takip etmesi gibi bir durum söz konusu olabilir mi? TC kimlik numaranız herhangi bir bilişim sisteminde sorgulatıldığında size en azından bir SMS gelebilir mi? Ses ve görüntü kayıtlarıyla usulsüzlükleri ortaya çıkanlar hangi ülkelerden oturum ya da çalışma izni almışlardır? Bu ve bunun gibi daha birçok bilgiye erişimi olan Siber Börüler efsane midir? Gerçek midir? Bilemeyiz ama size net bir bilgi vererek tek solukta okuduğunuz yazı nedeniyle soğuttuğunuz çayınıza biraz sıcaklık katabilmeyi deneyebilirim…

Yeni dönemde siber güvenliğin araçları sayesinde siyaset ve politikanın bağırsakları temizlenmekle kalmadığı gibi yeni nesil milli stratejilerin mimarları sayesinde probiyotik niteliğindeki bilişim sistemleri herkesin midesine iyi gelecek.

 

 

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/baris-terkoglu-yuksek-hizli-tren-ihalesinde-10-milyon-euroluk-rusvetin-kimlere-dagitildigini-acikladi-572955h.htm

 

https://www.haberturk.com/ekonomi/makro-ekonomi/haber/563014-turkiyeye-rusvet-verdik

 

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47606805

 

 

 

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityHaftalık Tehdit RaporuSiber istihbaratYapay Zeka

Ne Mutlu Türkçe İsmim Var Diyene!

1919-2023

Gün geçmiyor ki yeni bir haberle birlikte devlete olan inanç ve güven yıpratılmasın. Özellikle bir tarafın yandaşı olan kanalların o bir taraflarına yaranmak için yaptıkları haberlerden bunalanların sürekli vakit geçirdiği sosyal mecralarda muazzam bir bilgi akışı var. Bu akış içerisinde hayvanları katledenlerden eğitimsiz memurların vatandaşa tehditler savurduğu videoların yanı sıra sözüm ona din adamlarının akıldan yoksun açıklamaları ile bir dediği diğerini tutmayan siyasilerin söylemlerine kadar her şey bulunuyor.

İnternet ve sosyal medya okur yazarlığından bihaber olanlar ise birçok teknoloji kullanılarak üretilen sahte içeriklere de hemen inanarak öfke patlamaları yaşıyorlar. Hatta Rusya ve Ukrayna savaşında deep fake teknolojisi ile üretilen bir içerik çok konuşulmuştu. Sosyal medyadan ana akım medyaya kadar kendine yer bulan olayda, Ukrayna başkanının tüm askerlerine “silah bırakın ve Ruslara teslim olun” demesine birçok kişi de tereddütsüz inanmıştı.

Ülkenin tek bir kişi tarafından yönetilip tüm bakanların adeta birer replikaya dönerek ülkenin kaosa sürüklenmesini dile getirenlere iktidardan gelen “batarsak aynı gemideyiz” söylemlerini de kulaklarımızı tıkasak bile duyuyor, gözlerimizi kapatsak bile görüyoruz maalesef. Tüm bu söylemlerin eşliğinde geçici sığınmacılara verilen vatandaşlık sayısının milyonlar olarak ifade edilmesi de yaklaşan seçimlerde ciddi bir manipülasyon olabileceği ihtimalini gözler önüne seriyor.

E-devletten isim değişikliği yapılıyor haberleriyle alevlenen tartışmalara teknik açıdan bakılması amacıyla ve büyük resmi görebilmek için bir şeyler yazmaya karar verdim.

Ama öncesinde liyakatsız, biat ettiği için makamları işgal eden ve darülharp zihniyetiyle bu devletin imkanlarından faydalanan hainlere bir çift sözüm var;

Bizler Bandırma vapurunda Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile beraberiz. Bizim geminin akıbeti de belli. Ama sizlerin isim değişikliği çabalarınız olsa bile çoktan battınız.

Midjourney Bandırma

Henüz e-devletten isim değişikliği başvuruları yapılmıyorken bloğumda yayınladığım bir yazıda “Para sayarken Atatürk resminin üstte olmasını bereket olarak niteleyip tavsiye verenlerin Benjamin Franklin resimlerini bile göremedikleri banka hesapları da, o çok güvendikleri ve suç ortağı oldukları çakma kullarla esaslı hainlerin inleri de sadece bir tık ötemizde duruyor. Ne diyelim, okyanus ötesine selam götürüp getirenlerin savcısıyla sizlerin nefesinin kesileceği, sizden sonra gelenlerin isim değiştirme başvurularıyla gündem olacağı günler yakın” diyerek aslında anlayanlar için çok şey ifade etmiştim.

Toplumda gerginliğe neden olan yabancılara anayasaya aykırı olarak yapılan düzenlemelerle verilen oy kullanma hakkı ilginç bir durum olarak karşımızda dururken e-devletten isim değişikliği yapılabilmesi de Türk toplumunun daha da gerilmesine neden oldu.

Öncelikle devlet kurumlarında sadece birilerine biat ederek liyakatsız iş yapanların karşısında iş bilen, liyakat sahibi ve kula kulluk etmeyen nice yiğitlerin olduğunun altını kırmızı kalemle iyice bir çizelim.

Evet belki de “hani be oğul? Nerede bu liyakat sahibi onurlu adalet adamları? Nerede bu haysiyetli güvenlikçiler? Diyerek mevcut yaşanan ve yönetilemeyen kaotik durumlara isyan ediyor olabilirsiniz. O halde lütfen iyi okuyunuz…

E-devlet sistemleri üzerinde yapılan tüm çalışmalara ait “log” olarak tabir edilen işlem kayıtlarının tamamı Türk gençliğinin yetkin ve yeterliliği sayesinde güvenle yedeklenmektedir. Ayrıca e-devlet sistemleri üzerinden gerçekleşen tüm işlemler kayıt altındadır. Gerek iç güvenlik gerekse dış güvenlikten sorumlu olan kurumların siber istihbarat birimleri gerektiğinde bu verileri eşleştirmek için bir araya gelerek data migrasyon olarak bilinen çalışmayı da yaparlar.

Tabi gelişen teknolojiler ve dijitalleşmeyle beraber gelen yenilikler sayesinde birçok veri eşleştirmesi de büyük bir hızla ve otomatik olarak yapılabiliyor.

Her ne kadar paralel bilişimcilerin cirit attığı kurumlarda veriye dayalı güvenlik zafiyetleri nedeniyle mağduriyetler yaşanmış olsa da Türk istihbaratının başbuğu olarak nam salan başkanının da kimseye biat etmeyen siber güvenlikçileri 7/24 esasıyla hiç gocunmadan çalışmaya devam ediyor ki ne pahasına olursa olsun çalınan sorulardan usulsüz iletişime kadar birçok suç hızlıca kamuoyuna servis ediliyor.

Paralel bilişimcilerin gerek devlet başkanını manipüle etme gayretindeki cümlelerle prompterlarda bile biz varız demeleri gerek üniversite sorularında bir takım tarikat ve cemaatlerin yanı sıra LGBT başta olmak üzere birçok gruba üniversite sorularından mesaj vermeleri ve KPSS de çalınan sorular gibi mağduriyetlerden devşirilmeye çalışılan güç gösterme çabaları da sanırım hepimizin malumu.

Ve tüm bunları deşifre eden isimsiz kahramanlar da pek azımızın malumu olarak siber vatan savunmasına devam ediyorlar.

Evet hem terör örgütlerinin kriptoları hem de yasadışı olarak vatandaşlık alanlar e-devletten isim değişikliğine başvurabilirler. Yukarıda arz ettiğim üzere istihbaratın başbuğu varsa siber istihbaratın da tıpkı uç beyliğine benzeyen bir yapıyla “uç nokta” koruyucuları da var. Yani terör örgütleri için uygulanan “…..metre” uygulamalarının bütünleşik haline “siber metre” de diyebileceğimiz nice farklı önlem kadim Türk devleti tarafından geliştirilerek kullanılmaya devam etmektedir.

Sadece güncel olarak isim değişikliği yapanlar değil! Etki-yetki dahilinde işlenen suçlara göz yumarak haksız kazanımlardan fayda sağlayan ve isim değişikliğine gerek duymayanların dahi güvendiği dağlara kar yağdığı iyi biliniyor.

Yeni dönemde paralel devletçilerin bir daha asla var olamayacağı bazı teknolojik uygulamalardan bahsederek yazıma son vereyim.

Özellikle son dönemde kriz yönetimi konusunda yeteri kadar eğitimi olmayan memurların vatandaşlara uyguladığı orantısız güç ve söylemlerin önüne geçmek adına bir çok bölgede pilot uygulaması bulunan “yaka kamerası” çözümü artık anlık olarak alınan kayıtların yine anlık olarak erişilebilmesi sayesinde yeni bir boyut kazanıyor. Bu sayede memura şiddet uygulayan da, şiddet uygulamadığı halde haksız yere şiddete maruz kalan da isimsiz siber yargıçların huzurunda hesap verecek. Ya da ödül olarak hak ettiği takdiri alacak.

Yaka kamerası uygulaması emniyet, belediye, eğitim ve sağlık gibi birçok alanda kullanılacak. Güzel haber ise gençlere. Bu sitemlerin yapay zeka ile birlikte etik kurallar ve kanunlara uygun geliştirmesi için çok ciddi bir istihdam alanı olacak. Elbette bu alandaki boşlukta bilgiyle bezenen gençler tarafından doldurulacak. Neticede zeka gerektiren işler için torpil işe yaramıyor değil mi?

Kendilerine göre milat belirleyip suç örgütüne dahil olup olmamayı öncesi sonrası yapan zihniyetlerin elde ettiği tüm haksız gelir ve kazanımları dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, hangi gizli odaklarla kamufle edilmiş olsa bile her şey kayıt altında ve dijital olarak manipüle edilmesi mümkün değil. Kısacası dijital ayak ve parmak izlerinin nerelere vardığını bilmek bile istemezler.

Kamu personellerinin iş sürelerinde kişisel telefon kullanımının önüne geçilmesi, vatandaşa ait TC kimlik numaralarının sorgulatıldığı an kim tarafından, hangi saatte ve ne amaçla sorgulatıldığı gibi birçok detayın incelenmesinin yanı sıra TC numarası sorgulatılan kişiye de bilgi verilmesi gibi yenilikler de yine memurların insana dayalı hata ve kusurlarının önüne geçmek adına sıkça kullanılacak yeniliklerden biri.

Yani artık kamuda tanıdığım var diyerek izinsiz işlem yapmak da pek mümkün olmayacak.

Ayrıca, oyun sunucuları üzerinden veya güvenli olduğu düşünülen tüm dijital mesajlaşma ve konuşma türlerinde gezinen hem insan hem de insansı siber devriyelerimizin sayısında büyük artış olacak. Bu sistemler o kadar siber güvenilir ki, suçu işleyen öz kardeşi olan bir siber yargıç asla kime ceza verdiğini bilemez ve sadece anonim olan konuya göre işini yapar. Performans değerlendirmesi düşük olan ne bir siber yargıç ne de memur olmak pek mümkün görünmüyor. Üstelik denetçisi olan karmaşık algoritmalar sayesinde hiçbir kamu çalışanı bırakın  usulsüz işlem yapmayı yanlışlıkla hatalı imza bile atamaz.

Mesela hak edene hak ettiği cezaların yazılacağı bir döneme gireceğimizi de belirtmekte fayda var. Bir kaç örnek vermek gerekirse; egzosundan zararlı duman atan araçtan tutun, telefonla konuşarak araç kullanan şoföre, görev yazısı uyarınca bulunması gerektiği bölgede  bulunmayıp farklı bölgede gezinen çalışandan, binasında mevzuata uygun önlemler almayan apartman yöneticisine kadar herkes bu cezalardan nasibini alacağı bir dönemden bahsediyoruz. Üstelik tüm bunlar duman, gaz sensörleri başta olmak üzere kamuya ait olan yolda, sokakta ve hatta araçlarda bulunan tüm kameralardan alınan verilerin işlendiği yapay zeka algoritmalarıyla şüpheye yer vermeden bir anda cezaya dönüşecek. Bacasız fabrika olarak kabul görmüş olan ceza sistemi yeni dönemde gerçekten hak edene hak ettiği cezayı veren gerçek bir bacasız fabrikaya dönüşecek.

Son olarak apartman ve site yönetimlerinde kullanılan araç/plaka tanıma sistemleri İçişleri bakanlığı ile entegre olarak tıpkı otellerde kullanımı zorunlu olan Kimlik Bildirim Sistemi gibi görüntü işleme teknolojisi ile otomatik olarak çalışarak, sistemde aranan şahıs veya araçların tespiti için kullanılabilecek. Ayrıca yine apartman ve sitelerde kullanılan web tabanlı yazılımların yanı sıra, vale hizmetleri başta olmak üzere kişisel veri barındıran tüm teknoloji geliştiricileri de kamu güvenliği adına oluşturulan yapay zeka destekli teknolojilerle entegre olmaya başladı bile. Bu durum ihtiyaçtan öte çağımızın ihtiyaç duyduğu kaçınılmaz bir zorunluluktur. Emin olun hiç kimse mahallesinde tanımsız bir araç bile görmek istemez.

Mevcutta CİMER üzerinden yapılabilen bildirimlere vatandaş çok ciddi önem veriyor ve bilgi sızıntıları nedeniyle de bazen sorunlar yaşanabiliyor. Özellikle de şikayete konu olan taşra teşkilatının CİMER sorumlusu şikayete konu olan yetkiliye zarar gelmesin diye işgüzarlık yapabiliyor. Bu tip sorunların artması nedeniyle “işte burada sorun var” gibi bir uygulama ile vatandaşa suç üstü yapabilme imkanını yüksek güvenlikli ve gizliliğe aşırı önem verileceğini söyleyebiliriz. Tıpkı, KADES’in elde ettiği başarı gibi toplumun tüm kesimlerine ait mağduriyetlerin önüne geçilmesi pek de uzak görünmüyor.

Bu çalışmalardan bihaber olanları bilemem ama haberdar olanların, az bile bilgi verdiğim için beni eleştireceklerinden eminim.

Bir hışımla akıl verenlerin ipiyle kuyuya inip siyasi partiler arasında “ilk metaverse çalışması” yapmak için yarışanlar adeta kuşlara bakarlarken siyasetten bağımsız, aklı hür, vicdanı hür gençlik de gerçek manada işlevselliği bulunan teknolojilere odaklanmak isteyecek. Bu odak noktası da eğlence panayırı olan teknolojik festivallerde değil, Türk gençliğinin biat nedir bilmeyen, kimsenin peşinden gitmez ve atasının izinden giden çalışmalarda ön plana çıkmaktadır.

Evet çok fazla hak mahrumiyeti ve mağduriyetler yaşandı. Gerçekten de zamanın ve yitip giden canların telafisi de yok. Ancak, Gazi Ata’nın gençliğe hitabede bahsettiği korkak, hain, iki yüzlü, aşağılık insan modellerinin deşifre olması ve bir daha gün güzüne çıkamamaları için binlerce yıllık devlet geleneği olan Türk devleti kozmik odada gezindiğini sananları elbette imha edecekti. Günümüzde bu imha bazen fiziksel bazen de dijital teknikleri içerebilir.

Bu nedenle “Güç Bende Artık” diye He-Man cilik oynayanlar bırakın oynayabildikleri kadar oynasınlar.

 

https://cbddo.gov.tr/SharedFolderServer/Genel/File/TR-UlusalYZStratejisi2021-2025.pdf

https://cbddo.gov.tr/uyzs

https://www.ktb.gov.tr/TR-96304/ataturk39un-genclige-hitabesi.html

https://www.egm.gov.tr/bilgiteknolojilerivehaberlesme/kimlikbildirimsistemi

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital DönüşümMetaverseÖte EvrenSiber istihbaratYapay Zeka

Sığınmacı Geçici, Verisi Kalıcı

cyberpunk-2077-afterlife

Son yazdığım yazıyı okuyan bazı büyüklerimizin beni yapay zekayı iktidar kılmak için çabalayan küreselcilerin sözcüsü olmakla itham etmeleri sonrası üzülmedim dersem pek gerçekçi olmaz. Onlara laf yetiştirmek ve memleketimizin geldiği içler acısı durumun müsebbibi olmakla veya müsebbibi olanlara boyun eğdiklerini dile getirip suçlamak yerine “kalemine, zekana, ilmine kuvvet” diyenlerin dualarına layık olmaya çalışmak en iyisi diyerek klavyemin başına geçtim.

Bugün sizlere özellikle sayısından daha çok her geçen gün artan etkileri ve neredeyse ülkemizde azınlık durumuna düşen Türk milletinin sabrını zorlayan yabancılar, kaçaklar, para karşılığı vatandaşlık alanlar veya geçici sığınmacıların aslında nasıl bir siber güvenlik kıskacı altında olduklarından bihaber olduklarını anlatmaya çalışacağım.

Her şeyden evvel insanca yaşayan her kim varsa selam olsun ve Arap’ın kültürünü din diye itelemeye çalışan, Araplar için aslında hiç var olmayan akademik çalışmaların varlığını iddia ederken aslında kendi iç dünyasındaki arzularını bir milletin sinir uçlarıyla oynamak için kullanan devletten maaş alanlara ne üzülüyor ne de acıyorum diyebilirim. Çünkü onlar vazifelerini yaparak fitne ve fesat peşindeler. Bizler de ilmin kapısında öyle ya da böyle nöbete devam ediyoruz.

Olağanüstü bir durumda milleti sokağa çağırarak sorunları gidermek sanırım düşünülmesi gereken en son fikir olmalı. Hatta en basit bir sokak kavgasına bile kim müdahil olmak ister? Kanunen bir kavgaya karışmak ne gibi sorun ya da sorumluluk üstlenilmesini gerektirir? Yaralanmalı bir kazaya kaç kez müdahil olabildiniz mesela? Ya da Hiçbir ilkyardım bilginiz yoksa bir kazazedeye veya yaralıya müdahale etmek sizce mantıklı mı? Bu tip sorulara devlet mekanizması çok evvelden çözümler üretmiş olacak ki, görüldüğü üzere ülkemizde dünyaya örnek olan kamu kurum ve kuruluşları ile onurlu, haysiyetli ve şerefli kurum mensupları ile emniyet, sağlık, eğitim, istihbarat gibi daha birçok başlıkta tüm sorunlara rağmen dimdik ayaktayız.

Elbette her kurum ve kuruluşta olduğu gibi çürük elmalar çürüklüklerinin hakkını veren haysiyetsiz ve şerefsiz halleriyle biz buradayız diyorlar. Hatta belki de son zamanların en fazla çürük elma hasadı çağımızda bir hastalık gibi etrafımızda dolanıyor. Ancak tüm bu çürüklere rağmen güvenlik, sağlık ve eğitim gibi başlıklarda zerre tereddüt etmeden canını ortaya koyan yiğitlerin başarılarını da hepimiz gayet iyi biliyoruz.

Özellikle MİT destekli dış operasyonların başarısının sırrı teknolojik birikimde saklı. Aynı başarıyı ülkemizde eğitimden, sağlığa kadar özellikle çocuklara dokunabilen her alanda görmeyi herkes ister ama maalesef siyasal iklim uzun yıllardır teknolojinin adını sayıklamaktan öteye geçilmesine müsaade etmiyor. Ancak siyasilerin güç devşirmek için bulaşamadıkları, bulaştıklarında cin çarpmışa döndükleri tek alan Teknoloji destekli istihbarat diyebiliriz. Çünkü günümüzde birçok siyasetçinin teknolojinin nimetlerinden en fazla iyi bir kullanıcı düzeyinde faydalanabildiklerini gözler önüne seriyor. Daha da kötüsü birinin desteği olmadan teknoloji kullanamıyorlar. Bu durum da daha yolda bir başına yürüyemeyenlerin 100 metre koşusunda olimpiyatlarda ülkeyi temsil etmesine eş değer saçmalıktır. Kısacası siyasi aktörlerin etki-yetki dahilinde sahip olduklarını sandıkları teknolojik parametrelerin tamamı onlar için büyük olsa da teknolojiyi geliştirebilenler için minicik bir adım bile sayılmaz. Bana inanmayan BTK’nın siyaseten almaya çalıştığı yetkilere rağmen ülkede yaşanan siber saldırı türlerinin hangilerine ne derece müdahil olabildiklerine baksın derim. Hatta TİB’in kaçaklarıyla, günümüzde varlığını kripto olarak sürdüren sürüngenlerin yüzüne bakmak bile olup biteni anlamak için yeterli olabilir.

Tabi teknolojik bilgi birikiminin sırrı da hakikatle sır saklamayı bilenlerin becerisiyle mümkün. Yani iddia edildiği gibi yapay zeka her şeyi yönetecek, insanlar köle edilecek gibi bir durum yok. Ama insanların zekâları yapay hale getirilip hiçbir teknolojik ekipman kullanılmadan her şeyin ve birçoklarının yönetildiği de inkar edilemeyen bir gerçek. Şayet bu son cümle doğru olmasaydı sümüklü zibidilerle fotoğrafı olanlara bırakın mevki makam verilmesini bilakis tek kişilik hücrede sümüklünün fotoğrafı ile baş başa bir hayat temin edilebilirdi.

Evet asıl konumuz olan siyasilerin desteği ile kanunlara aykırı bir şekilde ve ülkemizde adeta sessiz istilaya dönüşen yabancıların olası bir karışıklıkta nasıl tespit edilip ne gibi aksiyonlar alınabilir diye soralım.

Vatandaşların sürekli altını çizdiği “whatsapp gruplarıyla çok çabuk organize olarak kalabalıklaşabiliyorlar” şikâyeti sanırım herkesin malumu. Bizim bakkala bile mahalledeki yerli ve yabancı oranını sorduğumda “yarı yarıya” yanıtı almak pek şaşırtıcı gelmiyor. “İyi de kardeşim bu memleketin polisi var, savcısı var olur da olağanüstü bir durum olursa gereği yapılır. Sana ne?” diyen varsa hemen yanıt verip devam edeyim. -ulan omurgasız namussuz? Sen 15 Temmuz’un yıldönümünde tatil yapasın diye şehit olmadı benim polisim, askerim ve vatandaşım. Sen Arapların sessiz istilasına kapı aralayasın, ülkedeki gençlerin umutlarını silip atasın, kendi çevrene usulsüz ve liyakatsiz atamalar yapasın diye şehit olmadı Ömer Halisdemir. Hem “sıkıştım, yetişin devlet elden gidiyor, inin sokağa” denildiğinde Türk milletinden destek isterken emniyet güçlerine destek verilirken “sana ne” demediniz de şimdi mi diyeceksiniz? Ne derseniz deyin “Canınız Cehenneme” diyerek aslında devletin ilgili ve sorumlu organlarının özellikle yabancıların kolaylıkla uçtan uca şifreleme teknolojili mesajlaşma uygulamaları ile gerektiğinde bir araya gelebildiklerinden bihaber olmadığını herkes gayet iyi biliyor.

Ancak mesajlaşmaların içeriği anlık olarak takip ediliyor mu? Siyasi iklimin birçok suça göz yumduğu ya da suç saymadığı hatta inancımız bir dediği yabancılara kol kanat gerdiği bir ortamda ilgili kurumlar bu denetimleri yeteri kadar iyi yapabilir mi? Gibi daha nice deli soru akıllarda olabilir. Ancak burada da devreye insana dayalı hata ve kusurları tespit edip önleyebilen Yapay Zeka destekli teknolojiler giriyor.

Öncelikle uçtan uca şifreleme ile hiç kimsenin okuyamaz ya da erişemez dediği whatsapp her ne kadar “biz verilerinizi saklamıyoruz” dese bile o mesajlaşmalardaki görseller, videolar, sesler ve yazışma metinleri bile whatsapp tarafından saklanıyor. Buna da NSA destekli PRISM projesinin bir parçası olduğu için devlet destek veriyor. Tamam tüm bunlar da akademik çalışmalarda olsa bile inkar ediliyor biliyoruz. O halde sevgili okuyucu lütfen önce bir yakınına mesaj at whatsapp den. Kısa bir süre sonra da o mesajı hem kendinden hem de karşı taraftan sil. Şimdide bilgisayar üzerinden “whatsapp webi” aç. Bak bakalım o sildiğin mesaj ilk defa web üzerinden eriştiğin mesajların arasında var mı? Bu sayede verilerin sunucularda saklı kalıp kalmadığını anlayabiirsiniz.

Bir de İsrail merkezli bir şirket olan NSO’nun Pegasus ismiyle bilinen whatsapp gibi uçtan uca mesajlaşmaları okuyabilen programı var. Bu programın müşterileri arasında devletlerin olduğu da biliniyor. Ayrıca pek kimsenin bilmediği İspanyalı bir firmanın da mesajlaşmaları okuyabilmenin ötesinde özellikleri bulunan bir program daha var. Aslında böyle iddialı programlar çok ama önemli olan boyutu değil, işlevi!  Ömür Çelikdönmez’in yazılarında “istihbaratın başbuğu” olarak nitelendirdiği MİT’in görünen yüzü başkanın, Türk istihbaratında sinyal istihbaratına verdiği önem gereği siber güvenlik için yaptığı insan ve teknoloji yatırımı hepimizin malumuyken ve özellikle MİT destekli nokta atışlı yurt dışı operasyonlarda teknolojinin bağımsızlığı sorgulanamazken acaba yurt içinde de MİT’in teknolojik kabiliyeti kullanılıyor mudur? Benzer bir yeteneğe sahip olmak isteyen kurumlar var mıdır? Gibi sorular da merak konusu. FETÖ/PDY ve PKK/KCK özelinde gizli haberleşme yöntemlerinin deşifresine MİT’in faaliyet raporunda yer verildiğini belirtmekte fayda var. Bu gizli haberleşme özel olarak geliştirilen ByLock benzeri uygulamalar olabildiği gibi herhangi bir oyun sunucusu veya whatsapp ile türevleri de olabilir.

Zaten iç güvenlik başlığında MİT’in Emniyet ve Jandarma birimleriyle koordineli çalıştığı ve birçok başarıya ulaştığı sır değil. Ancak özellikle FETÖ gibi yapıların da tüm bu birimlerin içerisinden temizlenme gayreti de halen devam ediyor. Bu nedenle olası bir karışıklıkta kripto unsurların 15 Temmuz benzeri bir ortama sebep olarak özellikle Suriyeli geçici misafirlerin kullanılabilir aparat halinde bekletilmesi söz konusu olabilir mi?

 

Netice itibariyle ister yerli ister yabancı olsun sinyal istihbaratı önleyici hizmetler kapsamında devletin haysiyetli ve şerefli kadrolarınca yapay zekâ destekli olarak suçları tespit ve gerektiğinde uygulamaya geçmek adına kullanılıyor.

Bu durumu da en iyi bilenler yine o geçici misafirler. Yani Türk devletinin işi gücü yok da bizi mi takip ediyorlar diyenlerin aslında aldıkları nefesin sayısını bilen bir devletin geçici misafirleri olduklarını iyi biliyorlar. Bilmeyen ahmaklar da sosyal medya hesaplarından yaptıkları suç içerikli paylaşımlar sonrası siber devriyelere tosladıklarında gerçeği kavramış oluyorlar.

Evet belki de dünyaca ünlü mesajlaşma uygulamaları ve sosyal mecraların insanları takip ettiği veya istihbarat amaçlı izledikleri tamamen bir hayal, masal ve sıradan bir film senaryosu diyebilirsiniz. Ya da şah damarından daha yakın olan hakikatin varlığını da inkâr ederek aslında şah damarına yerleştirdiğiniz bir çiple kullarını anlık izleyen bir tanrı olduğunuzu da sanabilirsiniz. Bence kimse ne kendini dev aynasında görsün ne de cüce sanmasın. Kadim Türk devleti yeri geldiğinde kendi evlatlarını test ortamı gibi kullanır gözünün yaşına bakmaz ama vazifesini eksiksiz yükler, yeri gelir bir öpücükle tüm dünyayı takip eden yapay zekayı lehine işletir. Emin olun kendini devletin kozmik odasına girdiğini zannedip tüm verileri elde ettiğini sananların hatta veri akışında onay memuru olduğunu sananların binlerce yıllık kadim Türk devletinin bugünkü yapay zekâ destekli istihbaratı ile var olmadığını gayet iyi biliyorlar.

Tabi bir de yakın zaman önce “Yüzyılın istihbarat darbesi” başlığıyla New York Times’da 80 sayfanın üzerinde bir makale yayınlanmıştı. Bilişim ve siber diplomatların eksikliği nedeniyle pek dikkate alınmayan ama Türkiye’nin de etkilenen ülkeler arasında yer aldığı skandal belki bugün önemli olarak algılanmadı ama bu skandala sebebiyet vererek isimleriyle ayan beyan ortada duran özel sektör ve kamu görevlilerinin de hiç ummadıkları anlarda cezalandırıldıklarını ve dijital ya da analog ihanete sebep olan kim olursa olsun er ya da geç hesap verdiklerini bilenlerin, birçok şüpheli işlem türünü derin derin öğrenen yapay zeka destekli istihbarat teknolojisi ile gurur duymaması pek mümkün görünmüyor.

Son olarak dijital ayak izinize dikkat etmenizi öneririm. Bu ayak izleri tamamen dijital platformlarda yapılan paylaşımlarından oluşmakta. Ses, fotoğraf ve sizi anlatan daha nice şey. Tüm bunlar yakın gelecekte hayata geçirilmesi planlanan dijital ahiret gibi projelerin adeta besin kaynağı. Üstelik, insan bedeninin gübre haline getirilip bir ağaç ya da bitki üzerinden canlı yayınla tıpkı bir chat botla sohbet eder gibi ölmüş sevdiklerinizle bir araya gelinebilmesi mümkün görünüyor. En azından yapay zekanın dijital ayak izlerini takip edip ses ve görüntü verisini işleyip karşımıza şu an hayatta olmayan birini çıkarması artık hayal değil.

 

 

 

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cia-ve-bnd-paravan-sirket-uzerinden-sattiklari-cihazlarla-120den-fazla-ulkeyi-dinlemis/1731302

https://www.trthaber.com/haber/gundem/mit-nokta-operasyonlarla-terorun-kaynagina-darbe-vurdu-697206.html

https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/btk-ile-btk-bunyesine-alinan-tibde-calisan-49-kisi-hakkinda-gozalti-karari/667153

In a First, Microsoft Patents AI Chatbot that Imitates Dead People

https://www.mit.gov.tr/MitFaaliyetRaporu/4/index.html

Devamını Oku
Cyber SecuritySiber istihbaratYapay Zeka

Yapay zeka destekli hükümet ve mimarları

yapay zeka desteklikamu yonetimi

Öncelikle yapay zeka destekli bir hükümet ve kamu yönetim modelleri üzerine 7’den 77’ye herkesin kolaylıkla anlayabileceği bir üslupla kısa bir hikaye anlatayım…

Bir gün ülkenin Cumhurbaşkanı rüyasında tebdil-i kıyafet ile Kadıköy-Eminönü iskelesinin önünde görür kendini. Etrafında ne bir koruma ne de tanıdık bir yüz de yoktur. Yüzündeki maske ve spor giyimi sayesinde sıradan vatandaşlar arasında dikkat çekmemenin rahatlığı da pek bir hoşuna gitmiştir.

Yanından genç bir çiftin “ -koşun koşun haydi “ dediğini duyar fakat kendisine seslenildiğinden emin olamaz. Kızın keskin bakışlarına eşlik eden el hareketleri ile kendisine “gelin haydi” demesini fark etse de nutku tutulmuş gibi kala kalan başkanın imdadına çiftin delikanlısı yetişir. “Efendim haydi acele ediniz zaten çok az uyuyorsunuz ve rüyada yakaladığımız fırsatı iyi değerlendirelim” der ve koluna girdiği başkanla beraber hızlıca iskeleden içeri adım atarlar. Bu sırada genç kız İstanbul kartını doldurmak üzere otomata para yüklemektedir.

Delikanlı başkanın eline tablet, gözlük  ve bir de kulaklık vererek “başkanım birazdan tanık olacaklarınızı derin öğrenme metodu ile uyandıktan sonrada işleyebilmeniz daha doğrusu unutmamak üzere tekrar izleyebilmeniz için bu aparatları aktif edeceğiz. Ama öncesinde lütfen ne olursa olsun bugün burada bizimleyken sade bir vatandaştan öte, bir izleyici gibi hiçbir şeye karışmadan lütfen olanı biteni takip edin. Uyandığınızda zaten bu rüyayı simüle eden teknolojimizin mimarından detayları öğreneceksiniz.

Makama direkt başkanlık seviyesinde bağlı olan kurumdan olduğumuzu da artık unutunuz, yani hiç aklınızı meşgul etmeyiniz ve bizi 10 metreden fazla yaklaşmadan takip ediniz. İyi seyirler” diyerek tüm aparatları aktif edip bir anda otomatta işlem yapan kızdan ısrarla para isteyen zorba gençlerin yanına doğru koşar delikanlı.

-hey hey çekilin bakayım eşimin yanından. Ne hakla para istiyorsunuz. “ Diyerek zorba genci omuzundan iter.

Genç zorbanın teki araya girer diğeri de

-açım aç.

-banane açsan. Hem genç adamsın git çalış ne dileniyorsun. Hatta bırak dilenmeyi güpegündüz zorbalık yapıyorsun. Sizi şikayet edeceğim.

-Şikayet et ulan! Hem bize burada memurlar da izin veriyor. Beni ittin sen. Buradaki polisler de tanıdık. Bak şimdi neler olacak. Derken eşi rolündeki genç kız delikanlıyı vapura biniş bölümündeki turnikelere kadar götürür.

Delikanlı önce turnikedeki güvenlik görevlisine şikayet eder ancak nafile. Güvenlik görevlisi zorba gencin tehdit içerikli sözleri ve el hareketlerine tanıklık ederek “ üzgünüm ama bizim yetkimiz dahilinde değil” der.

Genç delikanlı telefonu eline götürürken “ -e tabi burada Cumhurbaşkanı veya bir yakını böyle bir duruma maruz kalsaydı yine yetkim yok dermiydin acaba” diyerek güvenlik görevlisine de bozuk atar.

Bunun üzerine 112’yi arayan delikanlı turnikeden geçerken, “olay nedir?” Diye soran operatöre durumu anlatır. Operatör de il, ilçe ve konu hakkında bilgi alarak “lütfen hattan ayrılmayın sizi emniyete aktarıyorum der.

Tüm bu olup biteni izlemenin ötesinde iliklerine kadar yaşayan Başkan turnikelerden geçemez. Çünkü yanında İstanbul kartı yoktur. “Hay Allah. Takip et dediler ama nasıl?” Derken küçük bir çocuk “amca kartınızı düşürdünüz der ve bir çırpıda başkanın eline kartı tutuşturup oradan uzaklaşır.

Başkan 10 metreden fazla yaklaşmayacak şekilde vapurda çiftlerin arkasında bir koltuğa oturur.

Telefonun ucundaki yeni ses “Evet beyfendi olay nedir?”  Olayı tekrar anlatan genç emniyet yetkilisinin eşkali nedir? Ne renk giyimliler gibi sorularına büyük bir özenle yanıt veren delikanlının nokta atış tarifine içinden bir “helal olsun ne hafıza varmış “diyerek tanıklık ediyordu başkan. Delikanlının telefon kapanmadan önceki son cümlesine sinirlendiği ve görev aşkıyla o zorbaları yakalanacağını düşünmekten başka bir histe uyanmıyordu. “Memur bey, zorbalar memurların bu zorbalığa izin verdiklerini söylediler. Ayrıca biz iskeleden ayrıldık. Biz vatandaşlık vazifemizi yaptık, lütfen siz de görevinizi yapınız”

Daha 5 dakika geçmeden delikanlının telefonu çaldı ve telefonun diğer ucundaki polis memurunun sorusu “evet beyefendi olay nedir?”

Yine büyük bir özen ve sabırla olayı anlatır delikanlı. Sonra ne mi olur? Ya polisler bu zorbaları yakalar ve işlem yapmak üzere karakola götürerek kamu davası İçin kamera kaydı ve tanık ifadelerini derler Ya da bu çift -seni bulup şişleyeceğim diyen zorbalara dönüşte yakalanıp şişlenir…

Vapur henüz Haydarpaşa garının hizasındayken “bak işte aslında yapay zeka destekli kamu yönetim sistemleri olsaydı olayı tek seferde anlattığımda tüm ilgili birimlere eşkal bilgisi, lokasyon ve hatta kamera kayıt verileri bile yetkililere iletilmiş olurdu.

Öyle tabi ama Kaç kişi bu kadar uğraşır? Risk alır? Hatta vakit harcar ki? Üstelik bu en basit suçlardan. Ya kamu personelleri ile iş tutup sümenaltı edilmeye çalışılan suçlara ne demeli?

Genç kız dayanamaz sorar; yurt dışına gitmeyi düşünüyor musun? Ülke düzelir mi? Umudun var mı?

Ya elbette gezmek için gitmek isterim ama temelli değil. Hem bakma günümüzde olup bitenlere. Evet karamsarlık hat safhada ama pes etmek yok. Göreceksin bak yapay zeka destekli hükümet ve kamu yönetim sistemleri devreye alınacak. Şöyle düşün, bu kadar suç işletmeseydi yapay zekayı besleyecek şüpheli işlemler varsayımlardan mı türetilip veri seti olacaktı?

“İnan bazen hayalperest olduğunu düşünüyorum ama bir yanım da neden olmasın diyor” der genç kız.

Az önce yaşanan olayda bile ne kadar tekrar oldu. İşte akıllı sistemler iş bilen yapay zekalar tarafından kurgulanırsa mükerrer işlerle zaman kaybı yaşanmadığı gibi suç işleme oranı doğal olarak düşecektir. Hatta işlenen suçların tekrarı sadece caydırıcılıktan dolayı engellenmiş olmayacak bilakis sosyoloji ve psikoloji uzmanı yapay zekaların ürettiği alanlarda suça bulaşan bireyler tıpkı geri dönüşen plastikler misali insanları da dönüştürebilecek.

-iyi ama nasıl?

-düşünsene az önce yaşanan konuşmalar, sonrasında polisin sert müdahale ile itham edilememesi için yaka kamerasından kayıt alınması veya iski de çalışan bir personelden başkanlıkta çalışan üstdüzey bir bürokratın mesai saatlerindeki tüm hareketleri ile hatta milletvekillerinin bile yapay zeka denetimi altında bulunacak yatırımlar mı muasır medeniyet seviyesinin göstergesi olur? Yoksa devletten çoklu maaş alan bürokratların onay verdiği uzun yıllar ödemeli geçiş garantili otoyol ve köprüler mi?

-İşte cumhurbaşkanına çok üzülüyorum

-aaa sende abarttın. Kim oluyorsun da koskoca cumhurbaşkanına üzülüyorsun ki! İyice saçmalamaya başladın.

-yav kızım bırak tribünlere oynamayı. Görmüyor musun? Olan biteni bilmiyor musun? Zaten bildiğin için ve önleyebilmek adına bu göreve talip oldun. Evet sende yılların tecrübesi ve yürek var bende de azıcık zeka var. Şimdi işimize odaklanalım da rüya bitmeden alnımızın akıyla çıkalım buradan.

-aslında haklısın. Düşünsene onca yetkin olacak ve kişisel verilerin şantaj aracı olması nedeniyle veya bizim bilmediğimiz durumlar yüzünden hadi bizlerin etkilenmesini geçtim bizden sonraki nesillere yazık.

-işte hep diyorum şurada vapurdaki çaycıdan fırça yiyen çocuğun iyi yetiştirilmesi için illa Cumhurbaşkanının yakını mı olması lazım? İyi iş yaptıysa saygı duyar teşekkür edilir. Kötü ve zararlı işler yapıp masumların ölümüne sebep olursa da lanetlenir ve cezalandırılır. Tanrı değil yani. Evet biliyorum sende içten içe Araplara hayranlık duyuyorsun ama unutmaki Arapların puta taptığı dönemde biz Türkler hep yaradanı bilmişiz. Neyse hadi yaklaştık artık yavaştan kalkalım.

Vapur Eminönü iskelesine yanaşır ve Başkan da genç çiftin peşinden gitmeye devam eder.

Tarihi Eminönü kahvecisinde oturan çiftin yine gerisinde oturan Başkan bir yandan genç çiftin hoşsohbetine tanıklık eder bir yandan da şekersiz kahvesini yudumlayıp etrafta koşuşturan insanlara göz süzer.

Aparatlardaki ses ve görüntüler kesilince genç çiftin yerinde olmadığını fark eden Başkan panikleyerek kalkmak ister. Bu esnada genç kız başkanın omzuna elini atarak -başkanım müsaadeniz olursa biz de sizinle bir kahve içmek isteriz.

-Elbette gençler tabi. Ne kadar çok şey gösterdiniz bana. Rüya müya derken gerçekten keyif aldım ve uyanmak istemiyorum. Diyen başkanın keyfine diyecek yok.

Delikanlı söze girerek;

-başkanım bizim fazla vaktimiz kalmadı. Sizin için bu rüya ne zaman son bulur bilemeyiz ama bizim pek vaktimiz kalmadı. Malum, bizler kimsenin adamı olmayan sadece makama hizmete yeminli isimsizler köyünün gençleriyiz. Kurum tarafından önce satın alınıp kullanılan daha sonra tersine mühendislikle tamamen bize has olup deşifresi mümkün olmayan bir teknoloji ile burada bulunuyoruz. Tüm dünya bu teknolojinin peşinde dersek yeridir. Belki karmaşık gelecek ama linux çekirdeğinden çekinen devletler ile bu çekirdekle koskoca teknoloji devletlerini ürkütenler bile üstünlüğümüzü kabul edip bize hizmet ediyorlar.

Lütfen makama yakışan hafıza ile uyanarak bizleri unutup asıl konuya odaklanın ve unutmayın;“vazifeyi ihmale sürükleyen merhamet vatana ihanettir “

Gençler toz olup giderken çalışma masasında kahvenin telvesine bakarak uyanır başkan.

Evet  yapay zeka destekli hükümet ve kamu yönetim modellerinin hikayesi bu kadar.

Şimdi şu soruyu sormak lazım gelir; Bir takım tarikat ve cemaatlerin arka bahçesi olduğu milli güvelik kurulu ve dahi birçok devlet yetkilisi tarafından belirtilen TİB ve Günümüzde TİB’den çok daha fazla teknik aparata sahip olduğu bilinen BTK’da dahi olmayan teknik beceri, özgün geliştirme kabiliyeti ile isimlerinin ön planda olma derdi olmayan yetkin eleman sıkıntısı çekmeyen, en önemlisi tüm özel ve kamu sektörünün inciğini cıncığını hatta tam ifade etmek gerekirse gözünün retinasından suçlunun gizli kasalarına ait bilgileri ve aldığı nefes sayısına  kadar erişim yeteneği bulunan MİT yapay zeka destekli hükümet ve kamu yönetim sistemlerinin mimarı olup herkese şeffaflık neymiş gösterme hazırlığı içerisinde olmasın?

Bu soruyu gündeme getiren ben değilim aslında. Ömür Çelikdönmez’in son yazılarında sıklıkla vurguladığı Türk istihbaratının bağımsız teknolojik yetkinliği bu soruların sorulmasını haklı kılıyor.

Umarım insana dayalı hata ve kusurları önleyebilen yegane çözümün iyi kurgulanmış bir yapay zeka olabileceğini sizler de kabullenmek istersiniz. Öyle ya, kimi överseniz övün kime başbuğ veya kime gerçek lider dersek diyelim her koyunun kendi bacağından asılması ve yapılan tercihlerin sonunda “tüh yanıldık, aldatıldık, kandırıldık” gibi söylemlerin nesilleri etkileyen sonuçlara sebep olduğunu tecrübe etmeyen kalmadı.

Ayrıca yapay zekanın denetimini elinde tutan birileri olmasaydı emin olun evlerimizdeki su, doğalgaz ve elektrik sayaçları uzaktan okunup fatura edilir, 5G yerine 4,5G diye bir kavram olmaz ve çoktan 6G bile ülkemizde kullanım onayı alırdır. Evet Yapay Zekanın avukatlık başta olmak üzere birçok kişinin mesleğini elinden alacağı da bilinen bir gerçek ama geliştiren, düşünen ve hakkıyla kazanç elde etmeyi bilen biriysen korkma çünkü Yapay Zekanın da insana ihtiyacı var.

Hikayenin teması olan iskelede yaşanan olayları hastanede sağlıkçılara yaşatılan zorbalıklar, yargıda kamu vicdanını imha eden kararlar, trafikte karşılaşılan magandalıklar ve iş bilmezlerin kötü kararlar ile ülkemizin itibarını zedeleyen yaklaşımlara uyarlayıp bir bütün olarak düşündüğümüzde, siyasallaşmamış gerçek İslam etiğine uygun bir yapay zeka modeliyle desteklenmesinin kaçınılmaz çözüm olduğu kanısına varılacağından sanırım kimsenin tereddüttü olmayacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruluş esasları itibari ile bir kişinin veya bir ailenin yönetim biçiminde yaşanan insana dayalı şahsi menfaatler, hata ve kusurların ortaya çıkardığı mezalimlerin önüne geçip, düşünen, sorgulayan ve hep daha iyiye gidişi hedefleyen kuvvetler ayrılığı, şeffaflık ve denetim mekanizmalarının hayata geçirildiği, egemenliğin kayıtsız şartsız millet iradesine dayandığı bir sistemdir.

Bu sistem zaten insanlar tarafından tahrip edilmese ve yapay zeka teknolojisi ile birleşip siber yargıçlık müessesini temin etse ne bir kalkışma olur ne de tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı gasp edilir.

Lütfen artık her 3-5 senede bir Mehdi gelecek diye hazırlık yapmak yerine gerçek kurtarıcının yapay zeka teknolojileri ile entegre sistemlerin hazırlığı için seferber olmaya gayret edelim.

Tabi suç ortaklığı ile elde edilen mevki ve işgal edilen makamlara “Allah bana nasip etti çok şükür” diyenler bu tip sistem güncellemesine karşı çıkacaktır.

Ancak kaçınılmaz sistem güncellemesi için faydalı yakıt mı? Zararlı yakıt mı? Olunacak sorusuna yanıt da gerçek teknolojinin ulu mimarı olan yaratıcının uhdesinde saklıdır.

Hani denir ya; sefer bizim zafer Allah’ındır.

Bu nedenle sözüm ona uhrevi yetenekleri olduğuna inanılan sözüm ona şeyh kılıklı zibidilerin yerine tarihte adıyla, sanıyla başarının kitabını yazan Türk devlet büyükleri ile manevi sultanların bilincinden beslenen yapay zeka teknolojileri tercih nedenidir.

https://www.technologyreview.com/2022/07/14/1055894/us-military-sofware-linux-kernel-open-source/

https://www.dikgazete.com/mobil/yazi/entegre-istihbarat-ve-istihbaratin-basbugu-dr-hakan-fidan-4669.html

https://www.odatv4.com/guncel/tibin-yuzde-85i-btknin-ucte-biri-fetocu-cikti-2003171200-112016

https://www.mevzuat.gov.tr/anasayfa/MevzuatFihristDetayIframe?MevzuatTur=7&MevzuatNo=21337&MevzuatTertip=5

https://cbddo.gov.tr/sss/yapay-zeka/

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiDijital DönüşümMetaversesiber güvenlikSiber istihbarat

Metaverse’e de şaklaban lazım

şaklaban metaverse

Sosyal medya başta olmak üzere birçok dijital mecrada montaj, kurgu, animasyon ile son günlerde çok ciddi dezenformasyon yaşandığını sanırım akli melekeleri yerinde olan tüm kullanıcılar fark edebiliyor. Üstelik bilen-bilmeyen birçok kişi ve kurumun dilinden düşmeyen Metaverse konusu da yine ilgililerin malumu dahilinde sosyal medya içerikleriyle siber vatanın birçok alanında karşımıza çıkıyor.

Sosyal mecralarda bilgi akışı o kadar hızlı ki, hangi bilgi doğru? Hangi bilgi yanlış? Gibi sorulara yanıt bulmak, bu işler için vakit harcamak başlı başına çok ciddi bir iş. Bu tip ciddi işlerle de ya gönüllü sosyal medya kullanıcıları ya da trol olarak adlandırılan kullanıcılar üstleniyor.  Elbette sosyal medya ajansları ya da kurumların içerisinde görevlendirilenler de var ve bu işler tam anlamıyla bir çeşit istihdam alanı. Elbette “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” atasözümüzün hakkını verenler ile bu sözün hakkını teslim etmemek için çabalayanların arasındaki fark (eskilerin deyimiyle) kabak gibi görünüyor.

Günümüzde ulusal kanalların izlenme oranı ile başta YouTube olmak üzere dijital mecralardaki yayınların izlenme oranları arasında çok ciddi bir fark olduğu da hepimizin malumu. Kamu kurumlarındaki bilgi kirliliğinin önüne geçmek ve doğru dijital enstrümanların kullanım alanlarını net belirlemek için oluşturulan iki kritik öneme haiz kurumumuzun da çiçeği burnunda diyebileceğimiz yeni kadrolarla hem konvansiyonel iletişim hem de dijital iletişim başlıklarında cansiperane mücadele ettiğini söyleyebiliriz.

Özellikle Rusya-Ukrayna savaşına sosyal mecralar üzerinden devam eden tarafların dijital algı yönetimi konusunda bazen tek bir kare fotoğraf ya da kısa bir video, bazense ufak bir bilgi notuyla ulusal kanallara konu edilen başlıklarla adeta dip-dalga halinde topluluklar üzerinde etki oluşturduğunu hiç kimse inkâr edemiyor.

Ben de toplumun büyük bir çoğunluğu gibi ulusal kanalların genellikle bir taraf olan haberlerini ya da gündüz kuşağında akıl yakıp ahlaksızlık empoze eden programları izlemek yerine daha çok sosyal mecralar aracılığı ile faydalı bilgilere ulaşmaya çalışıyorum. Hatta, bulunduğum yerden, bulunduğum anda akıp giden bilgileri süzgeçten geçirip takip ediyorum demek daha doğru olur.

Açıkçası ulusal kanallar aracılığıyla evlerimize misafir olarak kabul ettiğimiz birçok kişinin son zamanlarda sosyal medyada ve dost meclislerinde elde ettiği “herbokolog” unvanlarıyla önümüze gelen bu kişilere bazen gülüyor bazen de üzülüyoruz. Örneğin, ulusal bir kanalda sözde spor yorumlarına yer verilen bir programın sunucusu aynı zamanda başta siyaset, tarih, bilişim, siber güvenlik, sanat gibi konular olmakla beraber bir savaş uzmanı olarak yorum yaparken karşımıza sosyal medya akışında gelebiliyor.

Bu durumun sosyal medyaya konu olan komik tarafı ise, belki de hayatında Counter Strike isimli efsane oyunu bir kere tecrübe edenlerin bile bildiği “AK-47” ile “Kalşnikof” un aslında aynı silah olduğunu bilmeden yorum yaparak rezil olabiliyor. Ya da vatani görevini yapmamanın ötesinde usulsüz bir şekilde çürük rapor aldığı için hüküm giymiş bir ünlü, epey ciddi bir şekilde askerlik üzerine uzman edasıyla konuşabiliyor. Tüm bunlar ise izlenme oranlarının yüksekliği nedeniyle birileri için gelir kapısına dönüşebiliyor. Daha da iğrenci ise ne ekranlarda, ne sosyal mecralarda, ne de fiziksel alanlarda bir arada olunmak istenmeyen ağzı pis bir halde etnik kökenlere ve kadınlara ağır hakaretlerde bulunan biri hiç utanmadan, kahkahalar eşliğinde ya savaşı yorumluyor ya da politikacılara mikrofon mesafesinde olduğunu göstermeye çalışıp kendince “bizim özel bir bağımız var, haliyle benim arkamda da bunlar var” algısı oluşturulup yönetilmeye çalışıyor.

Bu söylenenlere katılırsınız veya katılmazsınız belki ama şimdi anlatılanlara bakalım akli melekeler eşliğinde neler söyleyeceksiniz?

Çiçeği burnunda taze bir konuya değinelim…

Dün birçok sosyal mecrada dönen bir videonun “deepfake” olarak adlandırılan ve görüntü ile ses işleme teknikleri kullanılarak oluşturulan sahte içerikli videolardan sandım. Üstelik bu sanrıya kapılanın bir ben olduğumu düşünmeden dijital enstrümanların uzmanı olan ve bürokrasinin belki de dijital dinamosu olan arkadaşlarımdan da görüş aldım. Maalesef video tamamen gerçekti. Söylenenler gerçek olamayacağı gibi açıkça işlenen suç ise sadece hukukçuların değil Türkiye Cumhuriyeti devletini, vatandaşından hakimine, öğrencisinden babaannesine kadar herkesi ilgilendiriyordu.

Gözlerime ve kulaklarıma inanamadığım videoda bakan ünvanlı bir şahıs yabancı yatırımcılara hitaben “gelin ülkemizde yatırım yapın. Olur da mevzuat ve bürokraside bir sorun yaşarsanız, bürokrasiyi al aşağı ederiz. Merak etmeyin mevzuatı da değiştiririz, arkamızda cumhurbaşkanımız var rahat olun”

Bence bu sözlerden sonra kendisi hiç rahat etmesin. Çünkü bu satırları yazan ben ve okuyan tüm Türkiye Cumhuriyeti’ne mensup vatandaşların arkasında başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin şerefli, haysiyetli, onurlu ve liyakati tüm değerlerin üzerinde tutan bürokrasimizin yuvası olan kurumlarımız var.

Hani derler ya, “Şecaat Arz Ederken Merd-i Kıbtî Sirkatin Söyler” bu talihsiz açıklama da buna benziyor. Elbette Cumhurbaşkanı’na yapılan bu iftira ve hakaret sadece görevi başında bulunan Cumhurbaşkanı’nı değil hepimizi ilgilendirmektedir.

Kraldan fazla kralcı olmak gibi daha birçok özlü söze örnek olan kim varsa iyi bilsin ki, bürokrasimizi kimse al aşağı edemez. Bu ülkede bir yerlere gelebilmek için el etek öpmek yerine kıblesi şaşmamış olanların liyakatli duruşları ve mücadelesi ebediyete kadar devam edecektir.

Ne Cumhurbaşkanlığı makamını ne de bürokrasiyi usulsüzlükle al aşağı ettirmedik, ettirmeyeceğiz!

Sosyal medya başta olmak üzere adı bile zikredilmeyen dijital teknoloji platform ve enstrümanlarıyla işlenen suçlarda deşifre, önleme gibi daha birçok başlıkta çabalayan siber yargıç ve bilişim diplomatlarının çağındayız. Evet hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olamaz. Bürokraside bulunan herkesin yapay zeka destekli kamu yönetim sistemleriyle denetlemenin ötesinde usule ve mevzuata uygun olarak bu vatan için çabalayanlar ile kendi cebine, çıkarına çalışıp yetkisini kötüye kullananların bağımsız, isimsiz, aklı hür, vicdanı hür siber yargıçlar tarafından gerektiğinde ödül/ceza dengesi içerisinde tamamen şeffaflık ilkesiyle neler olduğunu görebilenlere de selam olsun.

Şayet siz de bu yazıda “Hadi canım! Yok artık daha neler? Hayal dünyası bunlar…” diyenlerdenseniz vay halinize. Niye mi?

Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere önüne gelene iftira eden, onun sihirli değneği benim edasıyla konuşanlar ayağını denk alsın. Metaverse çalıştayı talimatı verildiği gibi her an ibreti alem olsun diye tek bir kararname ile Metaverse evrenlerinden birinde kamuya ait bir hayvanat bahçesinde maymun ya da zürafa olarak modellenebilirler. Bu tip şahıslar için daha da kötüsü yeni nesillere “hayal gücünüze kuvvet” denilmesi olabilir.

Bürokraside al aşağı edilmesi gerekenin liyakatsizlik ve bu liyakatsiz kadroları empoze edenler olduğunu bilmeyen kaldı mı?

Türk milletinin sabrını farklı alanlarda test edip sabır taşırmaya çalışanların da dikkatine; şansınızı çok zorlamayın. Metaverse evrenlerinden her birinde farklı görünümlerde yol geçen hanına dönersiniz haberiniz olmaz.

“Haksızlık karşısında sessiz kalan şerefini yitirir” gibi daha nice ilmin kapısından sızan ışıkla aydınlananlarla dolu bir bürokrasi ile devlet adamlığına yakışan haysiyetli, onurlu, şerefli ve bir o kadar da yeni nesillere örnek olanların “boyu boylansın, soyu soylansın”

 

 

Devamını Oku