siber güvenlik

Cyber SecurityHaftalık Tehdit RaporuKVKKsiber güvenlikSiber istihbarat

Siber Savaş’a Hoş Geldiniz

cyberattack-hizbullah

Lübnan’da yaşanan ve Hizbullah kadrolarına yönelik İsrail tarafından yapıldığı iddia edilen siber saldırıda çok sayıda ölü ve yaralının olması, saldırı yönteminin ne olduğuna dair sorularda haliyle merak uyandırıyor.

Drone ya da savaş uçağının bile ötesinde nokta atışla hedefi imha ya da ağır tahribe yol açan saldırı türü ne ola ki? Diye soranların sayısı da epey artıyor. Çünkü saldırı için kullanılan cihaz basit bir çağrı cihazından ibaretti. Dünyanın en gelişmiş teknolojilerini ve nükleer silahlarına güvenenleri bile ürküten bu olayla aslında İsrail dünyaya “kemerinizde taşıdığınız veya elinizde mesaj okurken baktığınız çağrı cihazınız sonunuz olabilir” mesajı çok net verilmiş oldu.

Evet bu mesaj aslında “hangi teknolojiye sahip olursanız olun, basit bir güvenlik zafiyeti veya planlanmış bir yazılım güncellenmesiyle direkt hedefi imha etmek mümkün. Kullandığınız teknolojinin kimler tarafından geliştirildiğini bilmez veya gerekli tedbirleri almazsanız çağrı cihazınız veya lityum pil kullanan birçok cihazınız katiliniz de olabilir” gerçeğiyle yüzleşme gerektiğinin en önemli göstergesi.

Haberi kendisinden öğrendiğim gazeteci arkadaşımla yayın öncesi yaptığımız sohbetteki bilgileri öyle güzel almış ki, bağlandığım esnada verdiği bilgilerden sonra beni yayına almasına bile gerek kalmamıştı diyebilirim. Orada da belirttiğim gibi “siber güvenlik ulusal güvenlik meselesidir. Çünkü, Milli Güvenlik Kurullarında siber güvenliğin önemine defalarca vurgu yapılmış önemli bir başlık ve resmen konvansiyonel olmayan savaş teknikleri arasındaki yer alan siber güvenlik başlığı artık herkesin farkında olması gereken bir ulusal güvenlik konusu haline gelmiştir. Herkes de bunun farkında lakin kişisel verilerin dahi çalındığı haberleriyle birlikte bu Lübnan’da Hizbullah üyelerinin başına gelen ibretlik olay üzerinde de zihnimizi gıcıklayan yerleri de sanırım biraz kaşımanın vakti geldi.

Bilindiği gibi ülkemizde Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili Hizbullah’ın mecliste bulunan uzantısını reddetmeyen ve terör örgütlerini terör örgütü olarak tanımadığını ifade edenler var. Şimdi tabi ben bu haberin detaylarına ulaşınca ilk aklıma gelen şu oldu; İsrail’in siber saldırıda yeteneklerinin bir benzeri de ilelebet payidar kalacak Türkiye Cumhuriyeti’nin muhafaza ve müdafaa nöbetinde bulunlar tarafından da sergilenir mi?

Baktığınızda yöntem olarak hızlı ve akıllı bir saldırı tekniği diyebiliriz. Çağrı cihazının markası da Motorolaymış. Evet daha önceki yazılarımda “yüzyılın istihbarat başarısı” nı konu eden bir yazı kaleme almıştım. Birçok yayına katılıp değerlendirmelerde bulunmuştum. Philips ile CIA’in ortak çalışmasıyla Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkenin devlet başkanlığı seviyesinde nasıl dinlenip izlendiğini ve bu durumun karar alıcıların manipüle edilerek ülkede adalet, sağlık, eğitim gibi birçok alanın bypass edilmesine yol açar diye de eklemiştim.

Şimdi benzer bir durum Motorola marka bir çağrı cihazıyla can alacak veya uzuv kaybına neden olacak bir siber saldırıyla adeta gözümüzün içine sokuluyor. Marka vermekten çekinmiyorum çünkü daha önce Samsung telefonlarda pil sorunları yüzünden günden olmuştu.

Neticede tüm teknolojik ürünler, üretici ve geliştirici firmaların aracılığıyla bağlı bulundukları ülkelerin siber istihbarat faaliyetleri için birer nefer niteliğindedir. Basit bir akıllı cihaz bazen sizi bir ajan bazense bilgi toplama operatörüne dönüştürebilir. Bu gerçekle yüzleşmeden benim de göreve gelmeden çok evvel engellediklerim listesinde yer alan MİT’in şimdiki kurum başkanının İstihbarat Akademisindeki açılış konuşmasında bahsi geçen konuların vücut bulabilmesi için akademisyenden daha çok nitelikli hacker(geliştirici) ağına ihtiyaç vardır demesini beklemediğim gibi konuşmacılar arasında gerçek anlamda siber güvenliğin uzmanı olan birilerinin olmamasına dikkat çeken Barış Doster hocanın kıymetli değerlendirme ve eleştirilerine de katılıyorum.

Siber güvenlik öyle akademik merdivenleri hızla çıkanların veya başlıkları dile getirmekle ahkam kesmekle sağlanabilecek bir güvenlik türü değil. Hal böyle olunca zamanında “telefonlar ve akıllı cihazların aslında birer patlayıcı olabilme potansiyeli” var dediğimizde “çok film izliyorsun, hayalperestsin” diyenlerin ulusal güvenliğimiz için siber güvenlik üzerine konuşmalarının da pek bir anlamı bulunmuyor.

Mevcut teknolojilerle, çağrı cihazıyla neler yapılabildiğini sanırım herkes gördü, etki seviyesini ve tahrip gücünü hissetmeyen kalmadı. Cebindeki veya elindeki akıllı telefona benzer bir şey olabilir mi? Diye düşünmeyen halen kaldı mı bilemem ama bir dizi eylem planı ve olası senaryolar üzerine pek az kimsenin bildiği bazı gerçekleri de konuşmanın tam zamanı.

Evet, İran’ın başına gelen stuxnet saldırı ile nükleer tesislerin ve kritik altyapıların tahrip edilmesinden veya pandemi döneminde Süveyş kanalını tıkayan siber saldırılardan kim kendi payına ne çıkardı bilemeyiz ama Türk devletinin mevcut teknolojilerin tamamına hâkim düzeyde bilgi seviyesine sahip tecrübeli uzmanları ve kendine ait teknolojileri zaten var. Ancak bunların USOM veya İstihbarat Akademisin dışında hatta NATO bünyesinde bulunan Siber Savunma Komutanlığı dışında yerli ve milli bir şekilde yeniden yapılandırılmaya ihtiyacı var gibi. Yukarıda belirttiğim kurumlar için “yerli değil mi milli değil mi” diye soranlara “tam bağımsız ve yerli ya da milli demek için ne lazım?” diye ben sorarım. Yanıtınızda zaten olası sorunun yanıtı da olacaktır.

Şimdi Türk Milleti nelere dikkat etmeli.

Konvansiyonel olmayan savaş teknikleri arasında yerini alan siber savaş kavramına adapte olmaktan başka bir çaremiz yok. Artık birçok telefonun aşırı ısınma nedeniyle “şarjdan çıkarın” demek yerine “şarj etmeyi durdurdum” gibi mesajlar vermesi de uzaktan kontrol edilebilen veya otonom olarak cihazınızda çalışan basit bir teknoloji varlığını hiç de gizleme gereği duymuyor. Olası bir savaş ilanında hiçbir marka kendi devletine ve bağlı oldukları Five Eyes gibi haber alma oluşumlarının dışında bireysel olarak hareket edemez. Düşünsenize savaş halinde fabrikaları ve iş makinelerini savaşan robotlara dönüştürmek günümüzde pek de hayal olmasa gerek. Milli Güvenlik Kurulunda ve İstihbarat Akademisi’nde veya Ulusal Siber Güvenlik çalışmalarında yer verildi mi bilemem ama bir dizi risk hakkında kamuoyuna bilgi vermekte fayda var.

Örneğin Boston Dynamics’in 1,5-2 ton mühimmat taşıma kapasitesine sahip binlerce savaşan robot Pendik limanındaki konteynerlerden bir komutla çıkıp savaşmaya başlasa ne gibi tedbirler alınabilir? İlk reaksiyon ne zaman ve nasıl verilir gibi soruları sorsak kim ne cevap verebilir diye merak etmiyor değilim.

 

Mesela birileri kişisel verilere erişip devlet için önemli işler yapanların telefonlarını bir suikast silahına dönüştürebilir mi? Bu hayalperest ya da ütopik soruya kim ne yanıt verebilir? Tabi aynı soru devletin kuyusunu kazmak için çabalayan herkes için geçerli de olabilir mi? Öyle ya birçok siyasetçinin cebinde son model akıllı telefon, çantasında tablet ve kolunda akıllı saat var ve illa da böbreğini ya da dalağını havaya uçuran bir bomba olacak diye bir kaide yok. Buradaki yazışma, konuşma gibi daha birçok parametreyle telefonun sahibine şantaj veya tehditle zaten kukla siyasetçilerin oluşturulması imha etmekten daha fazla fayda sağlayabilir o meşhur birileri için.

Ama en çok merak ettiğim ve belki de bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek isteyenlerin saçma ve haddini aşan ifadeleri kullanırken Lübnan’da Hizbullah’ın başına gelen olayın bir benzerinin Türkiye’de bulunan terör örgütleri için de geçerli olduğunu anlayanların sayısında artış olmuş mudur?

Günümüzde çocuk yaştaki bireylerin siber güvenlik başlığında neler yapabildiği zaten biliniyor. Görev emrini Gazi Ata’dan alanların bu basit saldırı yöntemiyle Türk düşmanları için bir planı var mıdır bilemem ama hayal etmesi bile ayrı bir motivasyon olsa gerek. Neticede İstiklal Marşı okunurken gözüne çapak kaçanları fark edebilecek kadar yakından izleme yapabilme yeteneğine sahip kadim kurumumuzun köklerinin nerelere kadar uzandığını bilmeyen yoktur.

Son olarak sessiz istilanın sadece düzensiz göçmen ve kaçaklar üzerinden uygulandığını sanmayın derim. Çünkü, çok uzun süredir yapay zeka destekli savaş senaryoları üzerine özellikle NSA’in meşhur PRISM programının en aktif deneysel alanı olan ülkelerin kim olduklarını merak edenler hayatlarında eş ve çocuklarından daha fazla bir arada oldukları telefonlarına baksın. Orada hangi bayrağı veya bayrakları görüyorsunuz bir bakın derim.

 

 

 

 

https://www.bnnbloomberg.ca/business/company-news/2024/09/17/exploding-pagers-in-lebanon-spur-theories-on-methods-of-sabotage/

https://www.reuters.com/world/middle-east/dozens-hezbollah-members-wounded-lebanon-when-pagers-exploded-sources-witnesses-2024-09-17/

https://www.trthaber.com/haber/dunya/suveys-kanali-kapandi-dunya-ticareti-buyuk-yara-aldi-568045.html

 

 

 

 

 

Devamını Oku
Cyber SecurityGenelsiber güvenlikSiber istihbaratYapay Zeka

Yapay Zekanın Badem Bıyıkla Sınavı

atomic-hearth-robotları-bende-bir-travma-yarattı-her-herde-v0-v7onpmajgjka1

Son zamanlarda herbokologlarla dolu TV kanallarını izlemediğimden hafif bir tebessüm takınmışken sosyal medya ve hatta hayatın içinde birebir görüştüğüm, yolculuk ettiğim veya kalabalık ortamlardaki ziyaret, yolculuk ve sohbetlerde gördüğüm yansımadan ötürü ve tebessümümüm gördüğü lüzum üzerine benden affını isteyerek uzaklaştı.

Sonra dedim ki; ya hu ota boka ne takılıyorsun? Sen işine bak

İşim de malumunuz kamu ve özel sektöre siber güvenlik penceresinden bakmak ve gerektiğinde metasploit gerektiğinde exploit ya da bug bounty kasmak yerine asıl mevzuya odaklı bir şekilde siber güvenilirlik üzerine ilgililerin arzına talep üretmek. Bu bazen bir teknoloji olabildiği gibi bazen de basit bir iş fikri olabiliyor. Ancak bu yazının mahiyeti kendinden menkul değil, bilakis şahsına münhasırdır.

İyi okumalar…

 

Efendim malumunuz NATO standartları gereği (CMMI) ülkemizde kullanılan askeri ve kamuya açık teknolojiler belli bir standart ve planlama çerçevesinde ilerliyor. Kamunun özellikle kamuya açık teknolojilerde fark yaratan yapay zekâ destekli yazılımlarla hem hal olduğu yadsınamaz bir gerçek. Yerli ve milli yazılımların ulusal güvenlik açısından kritik öneme haiz olduğu da zaten herkesin malumu. Burada özellikle yüz tanıma sistemleri için güvenlik birimlerinin çok ciddi bir veri tabanına hatta birçok veri tabanıyla eşleşme arzusu ihtiyaçtan da öte kaçınılmaz bir durumdur.

Ülkemizin güvenlik birimlerinin tamamı eksiksiz ve kusursuz çalışmalarla Türk milletinin egemenliği ve iç güvenliği bakımından dünyaya rol model olan başarılara imza atıyor. Her ne kadar kimi zaman sosyal medyada kimi zaman da hayatın içinde gördüğümüz bazen üzücü bazen de hüzünlü durumlara sebep olan personellerin istisna olduğunu ve istisnaların kaideleri bozmayacağı bilindik bir durum.

Eminim her kurumun gerek başındakiler gerek vücut ve ayaklara kadar giden organların büyük bir uyum ve ahengi için teknoloji kullanımının önemini herkes kavrıyordur. Kavramayanları nasıl ayırt ederiz diye baktığımızda ise ilkokul çağındaki yumurcakların bile fark edebileceği üzere bir takım siyasetçi, bürokrat ve devlet mi hükümet mi tartışmalarının arasında kalmayı tercih eden yaklaşımlarıyla İletişim ve Dijital dönüşüm başkanlığı siber güvenilirlik için deneysel bir alanda negatif yönde çalışmalara daha çok imza atıyorlar.

İletişim başkanlığınca yapılan usulsüz atama, görevlendirme gibi boşluktan kaynaklı yetki aşımının itibar kaybına neden olan çalışanları bir yana Dijital Dönüşümün başkanı da birçok teknoloji kurumunun da yönetim kurulunda olmasına rağmen İletişim Başkanına “görev alanımız gereği ve sizin de bulunduğunuz konum ve ilgili kurumlardaki yetkileriniz nedeniyle “acil siber güvenilirlik mevzuatı hazırlama gereği hasıl olmuştur. Bu nedenle görüşmelerinizde Amerika Birleşik Devletleri’ne ait PRISM projesinin birer parçası olan teknolojik ekipmanların sınırlı kullanımını ivedilikle sağlamalısınız. Aksi halde CIA üçlüsü olarak bilinen confidentiality (gizlilik), integrity (bütünlük) ve availability (erişilebilirlik) tam anlamıyla risk altındadır ve gerekli tedbirler aşağıda yer almaktadır” deme şansı ya da kapasitesi var mı bilemem ama bu ve benzer hayali senaryoların gerçekliğine “Hollywood yapımı filmleri çok izliyorsun” diyenlerin maksadı ne olabilir diye kafa yoramam ama NETFLIX’e daha cazip gelen konular olduğu da aşikâr.

Son günlerde paralel bilişimciler pek bir sessiz olsa da kimin hangi portlarla kimlere ne geçiş izni verdikleri siber vatanın derinliklerindeki veri tabanlarında kayıtlı olduğu için panik ataklarında artış gözlenebilir. Çünkü eskiden yerli ve milli yazılımlar varken yabancı haber alma servislerine çalışıp çalışmadığı bilinse bile kazanç için yabancı menşeili ürünler kısa muhabbetin ardından yine geçerli olurdu. Şimdilerde durum paralel bilişimciler için biraz daha farklı. Şimdi yerli ve milli yazılımları en çok onlar savunuyor ve eğer alternatifi varsa bile yerli ürün tercih etmeye çalışıyor. Yoksa, zaten yapıştırıp geçiyorlar. Hatta yabancı ülkedeki güvenlik ürünü ve hizmetleri olan firmaların sahipleri yerli kimliklere sahip oluyorlar, daha doğrusu olsun istiyorlar… Birilerinin eş, dost, akraba gibi yakınları o firmaların içerisinde kurumla iş yapma karşılığı ortaklık ya da yönetici olarak yer alıyor. Zamanın paralel bilişimcileri de böyle…

Şimdi gelelim asıl konumuz olan Yapay Zekanın Türkiye Cumhuriyeti’ne ait kurumlara hangi başlıklarda hizmet vermeye çalıştığına.

Elbette firma isimlerini zikretmeyeceğim ama birçok teknoloji firması doğal dil işlemeden, veri setlerine. Görüntü işlemeden tarama başına fiyatlamalarla güvenlik, sağlık gibi daha birçok alanda yeni nesil kimliklerdeki biyometrik fotoğrafları dünya genelinde bütünleşik olarak işleyip pazarlıyor. Yani dijital pazarlama yapılıyor.

Şimdi kimse kusura bakmasın ama çağımızın gereksinimlerinin karşılanması ihtiyaç değil, zorunluluktur. Halen daha yeni kimlik kullanmayan varsa yüz tarama yazılımlarının verit tabanlarında bulunmuyor olabilir. Tabi sosyal medya veya mesajlaşma uygulaması kullanmadıysa…

Hatırlarsanız Android telefonundaki bir uygulamayla yayın esnasında yerli yüz tanıma sisteminin tanıtımını yapan bir bakanımız vardı. İçişleri bakanlığınızın emektar ve kıymetli geliştirici personelleri, geliştirici emniyet müdürlerinin yüksek gayretleriyle ortaya çıkan çok yönlü ve güçlü teknolojisi POLNET elbette gerektiğinde INTERPOL, CISA gibi daha birçok teknolojik altyapı ile entegre olur. Kırmızı bülten mesela, bu ortak çalışmanın en yaygın kullanıldığı örnek denilebilir.

Günümüzde siber dolandırıcılık vakalarının ulusal ve global anlamda artış göstermesi nedeniyle ulus devletler de bir takım siber güvenlik iş birliği yapmak durumunda kalıyor. Teknolojik tek devlet mantığını NETFLIX ve HOLLYWOOD zaten uzun süredir pompalıyor. Asıl meseleyi herkesin anlayacağı bir örneklemeyle anlatmaya çalışayım; TRT yapımlarının NETFLIX kalitesinde ve algı yönetiminde daha etkin olduğunu görseydik, sosyal medyada töresine uygun yaşayıp geliştirenlerde artış olduğunu da izleyenlerin ilgisinden gözlemlerdik. Umarım anlaşılabilen bir örnekleme olmuştur.

Kısacası yapay zekâ destekli hükümet ve kamu yönetim sistemleri gümbür gümbür geliyor. Eline kurum kimliğini alan yetki aşımı, görevi ihmal ya da siyasi konjonktüre göre ahkam kesmeye devam ederse, gelecekte günlük nabız verisine kadar torunlarına yayınlandığında kim arkadaşlarıyla patlamış mısırla galaya gitmek için yarışır kim kaçar bilemiyorum ama özellikle akıllı telefon, tablet, bilgisayar gibi donanımlarla hangi site veya uygulamaları kullandığı bilinen kullanıcılar sizsiniz, biziz, hepimiziz. Ölümden sonra ahiret inancı birçok kültür de bilinen bir gerçeklik. Asıl somut gerçeklikte ne biliyor musunuz?

Torununuz yakın gelecekte sizinle bir tuşla hiç ölmemişsiniz gibi dijital avatarınız veya birebir dijital kopyanızla hasbihal edebilecek.

Suç işleyen biri sadece bir fotoğrafla saniyeler içinde tespit edilebilecek, nabzı düşen birine anında müdahale edilebilecek. Tabi bu üstün yetenekli olduğu savunulan iyi niyetli bir yapay zekanın kontrolünde gerçekleşecek. Halen dünyada hayatta kaldıysanız ve dijital kölelikle dijital özgürlük arasında sıkışıp kaldıysanız bir şey diyemem ama örnekler daha çok çoğaltılabilir. Bunun yerine teknoloji çağında yaşayıp sadece sosyal medyada veya mesajlaşma uygulamalarında bıraktığınız dijital ayak izlerinizi takip edebilirseniz, heh torunlarıma çok güzel bir veri seti bırakmışım ya da insanlığa, çok faydalı olacak. Gündüz kuşağı mı? Olsun, bilim serileri mi? Buna sizin, bizim yani hepimizin dijital ayak izleri dahil.

Bu arada özellikle tek devlet, tek millet meraklıları Türk devletinin hükümetlerden bağımsız yürüttüğü siber güvenlik düsturuyla yaptığı çalışmaların peşinde oldukları ancak konuyu bir türlü kavrayacak zekaya ulaşamadıkları için Pensilvanya Üniversitesinden çıkan yapay zekanın peşinden gitmeyi daha kârlı buluyor olabilirler. Ancak, dünyanın en gelişmiş yapay zekâsı olarak bilinen IBM gibi daha birçok rakibini altüst eden ve TÜBİTAK’ın da çok iyi bildiği teknolojinin mimarları Türk devletinin koruyucuları olduğu için tek millet sevdalıları da avuçlarını yalamaya devam edecekler. Bunu söyleyen benim kadar sınırlı veri setine sahip bir zekâ da değil üstelik. Bildiğiniz yapay zekanın yaptığı tüm simülasyonlarda tek devlet sevdalıları kaybediyor.

Şimdilik kamuya pazarlanan yapay zeka ürünleri ağırlıklı olarak kurum başkanın veya kuruma ait soyal medya içeriklerinin kalitesini arttırmaya yönelik olsa da yapay zekaya kamunun ilgisi ve heyecanı oldukça yüksek. Chat GPT’nin birçok ülkede kamu kurumlarında kullanımı zaten yasak. Umalım da burs karşılığı veya himmete mahsus kazanım karşılığı ruhunu satmış olanların yapay zeka çanına ot tıkamasın.  Ne diyelim badem bıyıklı yapay zeka hayalleri kuranların vay haline

Buradan Türk devletinin yardan ve serden geçmiş sırat köprüsünün müdavimlerine selam ediyorum. Dijital tanrıcılığa savunanların tam tepesinde ve Atamızın izindeyiz. Tanrı Türkü Korusun ve Yüceltsin.

 

 

https://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_184303.htm

https://www.ibm.com/artificial-intelligence

Atomic Hearth robotları bende bir travma yarattı her herde badem bıyıklı kel robotlar var. Oyunu sildim…
byu/parzivalperzo inveYakinEvren

 

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber Securitysiber güvenlikSiber istihbaratYapay Zeka

Telefon mu? Ajan mı?

hackingattack

Her geçen gün yeni nesil teknolojiler hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yerini alıyor ve görünüşe göre de almaya devam edecek. Özellikle elektrikli araçlar, yapay zekâ ile üretilen video içerikler ve dronlar ile gerçekleştirilen gösteriler hepimizin malumu olduğu üzere bu sıralar herkesin dikkatini çekmeye başladı. Uzun süredir yapay zekâ destekli hükûmet ve kamu yönetim modelini açıklayan ve ulusal siber güvenlik stratejilerinde siber istihbaratın kritik önemini anlatmaya çalışan biri olarak yeni bir yazıyla farkındalık oluşturmayı istedim.

Yalnız bu yazıyı lütfen dikkatli okuyunuz. Bu dikkatli okumayı da tüm inançlardan bağımsız, yani objektif olarak yapmayı deneyiniz.

Günümüzde akıllı telefon ve bu akıllı telefonlarda bulunan mesajlaşma, sosyal medya ya da oyun gibi uygulamaları kullanmayan kim var diye merak ediyor musunuz? Bize ne! Kim ne kullanırsa kullansın diyenler olabilir. Saygı duyarım… Çoğu kez ifade ettiğim gibi akıllı telefonlar, modemler, akıllı saat ve tabletler ile elbette ki sensörleri bulunan tüm elektronik cihazlar aslında birer siber istihbarat ürünüdür. Hatta, yeni nesil saha ajanlarıdır. Örneğin internetle buluşan bir elektrik süpürgesi, üzerinde kamera olmasa bile kullanıcısının yaptığı tüm hareketleri modelleyebilir. Ya da bir ekran, karşısındaki izleyicilerin avatarını oluşturabilir. Akıllı saatlerin sağlık veya spor başlığı altında kullanıcılarından aldığı veriler hayat kurtarabildiği gibi önemli görevi olan bir bürokrat ya da siyasetçi için ciddi bir şantaj aracına dönüşebilir.

Uzun bir süredir dünyadaki siyasetçilerin klonlanmış ya da insansı robotlarla değiştirilmiş olabileceği çok konuşulmaya başladı. Bu durum ne kadar gerçekçi bilemem ama siyasetçilerin konuşma metinleri için yapay zekadan destek alındığı bilinen bir gerçeklik. Önceden “paralel bilişimciler” olarak adlandırılan gruplar kamuda edindikleri mevkiler ile yabancı istihbarat servislerine çalışan donanım ve yazılımları tercih ederek “yüz yılın istihbarat darbesi” için ellerinden geleni yaparlardı. Şimdilerde ise gelişmiş teknolojilere sahip olabilmenin verdiği haz sayesinde kimin elinde, kimin cebinde hangi akıllı cihazlar var ve bu gelişmiş teknolojiler algılar başta olmak üzere kitleleri nasıl yönetiyor diye soran bile yok.

Evvelden bu günleri iyi tahlil eden Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir gibi paşalarımız, ulus devletlerin sonunu getirmeye çalışan ve tek merkezli devlet anlayışını dikte etmeye çalışanların çanına ot tıkamışlardı. Günümüzde gelişen teknolojilerin denetimsiz ya da dijital mütekabiliyetten yoksun olması nedeniyle toplumu şekillendirmesinin yanı sıra askeri ve diplomatik ilişkilerin de tek merkezli yönetimine olanak tanıyor. Bilişim teknolojilerine uzak olanlar ya da sadece kullanıcı seviyesinde bilişimle işi olanlar için birkaç örnek verirsem sanki daha iyi olacak;

Diyelim ki 25 yıllık gazeteci olmakla övünen ve aslında savunduğu Cumhuriyet değerlerine çok da zıt olarak başta savunma sanayi olmak üzere ulusal güvenlik için çalışan gençleri hakir görmeye çalışan, yazdığı köşe yazılarının yüzüne bakılmayan, bastırdığı kitapların ilgi görmediği birini hayal edin. İşe yaramadığı ve savunduğu değerlerle yaşamı örtüşmeyen bu gereksiz insanın bir de yaşadığınız binanın ya da sitenin yöneticisi olduğunu düşünün. Böyle biri muhtemelen omurgasızlığın kitabını yazmak isteyen ve sözde gazeteci olarak teveccüh görememenin hırsını bina sakinlerinin huzurunu kaçırmak ya da çalışanlara eziyet olarak çıkarmak isteyecektir. Bu saçma hikâyenin saçma karakterinin sebep olacağı sorunları öngören ve tedbir alan da henüz 13 yaşında ve bilgisayar biliminden azıcık anlayan bir çocuk getirebilir mi?

Öncelikle bu yazar bozuntusunun herkese açık sosyal medya paylaşımlarıyla internette bulunan bilgilerine bir göz atan çocuk, sözde yazarın okunan ve sevilen biri olmadığını hemen teyit eder. Ardından yöneticinin herkesi izlemek için telefonunda bulunan kamera erişim programının güvenlik açığından faydalanarak yöneticinin modemine ve elbette modemle bağlı olan tüm cihazlara erişir. Dünkü velet diye hitap ettiği çocuğun meğer ne maharetleri varmış…

Dünkü velet, yazardan bozma apartman yöneticisine iyi bir ders vermek için whatsapp konuşmalarından, usulsüz yaptığı işlemler, kanunsuzluklar ve daha da kötüsü ülkenin güvenlik güçlerini riske eden verilere kadar her şeye erişir ve hemen birçok sunucuya yedeğini alır. Tüm bu işlemleri yaparken de yaşlı dedesine raporlar. Dedesinin “peki bu öfken niye? Niçin bu adama bu kadar taktın kafayı” sorusuna ise şöyle yanıt verir dünkü velet; “dedecik bak bu adam geçen gün beni karşı komşumuzun kızının yanında azarlamaya kalktı. Neymiş efendim kendisi yöneticiymiş istediği zaman istediği kişinin kapısının önünde beklermiş, istediği çalışana bağırırmış ve en önemlisi de yanındaki saldırgan köpeği isterse herkesin üzerine salarmış” ben söyledim ona dedecik, yapma bak böyle amca. Kimse senin emir erin değil. Sen burada alt tarafı yöneticisin. Günü geldiğinde bilincini yapay zekaya aktaracağımız örnek davranışlarda bulun. Yoksa bu zehirli dilini değil komşular ben bile çekmem haberin olsun dedim. Ama “başkanım da başkanım, ille de başkanım” diye diye anırdı. Diye yanıt verdi. Bunun üzerine dedesi “evlat bunları yapmanın amacı nedir? Hem onca dersinin arasında bunlarla neden uğraşıyorsun? Babana söyleseydin ya gereğini yapsaydı” diye sorunca “dedecik sen merak etme. Bu ve buna gaz veren yönetim ve denetim kurulu 24 saat içinde istifa edecek ve yönetimi yapay zekaya devredecekler. Aksi halde zaten ortaya saçılan pislikleri yüzünden insan içine çıkamayacaklar. Artık bu işler bebek işi dedecik. Aklın yaşta değil başta olduğunu öğretecek ve toplumumuzun haksızlık karşısında sessiz kalmaması gerektiğini örnekleyeceğiz.”

Evet bu saçma ya da hayal ürünü olan hikâyede kullandığımız teknolojilerin, o teknolojileri üreten ülkelerin haber alma servisleri tarafından erişilebilir olduğunu, Five-Eyes gibi oluşumların istihbarat paylaşımı yaparak veya yapmayarak Ortadoğu, Balkanlar ya da uzak doğuda krizi tetiklemenin çok kolay olduğunu. Kola içmeyip ya da kola dökerek verilen anlamsız tepkilerin, tepki verildiği sanılan ülkelere ait teknolojilerle kayıt altına alındığı ve yayınlandığı mecraların da o ülkelere ait olduğunun bilinmesinde sanki biraz fayda var. Bu neyi değiştirir derseniz, örnekleme yapmak adına anlatılan hikayedeki gibi dünkü velet diye tabir edilenler günü gelir en yakın arkadaşları ya da aile bireyleri tarafından bilinmeyen suçları yayınlamakla tehdit eder ve dün akım derken bugün bokum yemek zorunda kalınabilir.

Bu işler NATO standartlarında üretilen insanlı ya da insansız araçlarla milli ve yerli diye övünürken öte yandan gel deyince gel git deyince git demekten bir hal olanların kavrayabileceği detaylar olmayabilir ama dijital mütekabiliyetin mimarları da hiçe sayılmayacak kadar kıymetli olsa gerek. Şayet öyle olmasaydı ülkemizde sessiz ve derinden ilerleyen yapay zekâ destekli siber güvenilir sistemler için kanunlar birer birer çıkıyor olmazdı.

Uzun lafın kısası, dünkü velet diye hakir görülenlerin de günümüz teknolojilerinin önemsenmeyen siber riskleri de birbirine benziyor. Her ikisinde de hakir görenler el kaldırınca yasa çıkıyor ve teknoloji hayatın denetimini daha çok ele alıyor.

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital Dönüşümsiber güvenlikYapay Zeka

Deprem ve Yapay Zeka

ai turkey

İki arada bir derede yine yapay zekayı iliştirmişsin, iyi de bunun depremle ne alakası var diyenler olabilir. O halde biraz sabırlı olun ve bir demlik çayı veyahut büyük bardak bir kahveyi hazır edip bu yazıyı okumaya başlayın…

Yüreğimizi yakan, yüzyılın beceriksizliği, liyakatsizliği ve yalakalığın sonucu olarak yaşadığımız her şey, herkesin malumu. Hiç kimse kusura bakmasın ama yitip giden canların, yetişememenin ve geç kalmışlığın vebali hepimizin omuzlarında.

Bu nedenle birileri gibi lafımı sakınmayıp, kimseye hak etmediği unvanları yakıştırmadan hakikatle yazacağım.

Devlet çökmedi ve çökmesi söz konusu bile edilemez. Ancak birçok devlet kurumunu sevk ve idare eden yetkililer tam anlamıyla çöktüklerini ilan etmiş oldular.

Şayet yapay zeka destekli kamu yönetim modeli ve yapay zeka destekli belediyecilik gibi kavramlar uygulanmış olsaydı bugün çok daha farklı şeyler konuşuyor olurduk. Nasıl mı?

Mesela, enkaz altında kaç kişi, kimler ve neredeler? Gibi sorulara yanıt verilebilirdi. Bir tane güvenlik makalesi okumadığım halde Sayın Cumhurbaşkanımız beni İçişleri Bakanı yaptı diyen bir bakan olmayı istemem ama dördüncü seviye yardım çağrısı yapıldığına göre dış güçlerden de yardım talep edilmiş oldu. İyi ki de geldiler elbette ama önceden tatbikatı yapıldığında prosedür ve protokölller simulasyonla Cumhurbaşkanına tecrübe ettirilseydi de gerçek deprem anında da yapay zeka süreci otomatize edip Sayın Cumhurbaşkanının önüne gelen onay butonuna sadece basmak kalsaydı. Eminim çok daha kısa süre içerisinde kurtarma ekipleri ve tüm paydaşlar sürece dahil olurlardı.

Bu arada dış güçlerden gelen yardımlar nedeniyle yabancı istihbaratçıların ülkemizde cirit attığına dikkat çeken Ankara’nın bürokrasisini çok iyi bilen ve Bay Pipo lakaplı Ömür Çelikdönmez’in İletişim başkanlığı başta olmak üzere birçok kamu kurumunda kullanılan bilişim teknolojileri sayesinde insana dayalı istihbarat yerine çok daha verimli olan siber istihbarat faaliyetlerinin ne durumda olduğuyla alakalı bilgisi olup olmadığını da merak ederim. (Bkz: GAFAM teknolojileri ve PRISM)

Ayrıca, yok senin kurtarma ekibin vay benim yardımlarım, güvendim, güvenmedim, yardımlara yapıştırılan başkasına ait stickerlar derken “o kadar çok çalıştım ki bakın sakallarımı bile keseledim” veyahut “konuşamıyorum ağlamaktan” diyen bir yapay zeka olmayacağı gibi isimlere ve kimliğine bakmaksızın etki kapasitesi ile yeteneğine, tarafsız ve sadece uygunluğuna göre yönlendirme yapacak bir yapay zekanın devreye alınması pek ala mümkündü.

Özellikle Hatay’dan arayan dostlarımızın destek taleplerine yeteri kadar karşılık vermediğim için kahroluyorum. Keşke demeyi hiç sevmem ama Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Hatay’da 2019 yılında gerçekleştirilen Siber Güvenilir Hatay ve Yapay Zeka Destekli Belediyecilik gibi projeler siber güvenilir bir şekilde vücut bulsaydı ne iyi olurdu . Maalesef seçim kampanyasında bir etken olmanın yanı sıra gençlerin dikkatini çekmekten ve farkındalık oluşturmaktan öteye geçilemedi.

Oysa HBB Başkanı TED Kolejindeki Yapay Zeka etkinliğinde Hatay’da yapay zeka destekli bir yönetimin olacağını çok da güzel anlatmıştı. Siyasete kurban edilen bu projeden siyasi çıkar elde edilmesin diye konuşma metnini ve videoyu elbette paylaşmayacağım ama yazık olduğu kesin.

Düşünsenize, veri tabanında kim, hangi yaş aralığında, nerede gibi soruların yanıtlarını barındıran bir yapay zeka var ve anlık olarak droneler ve siber güvenilir gençler ile yıkılan binalarda görüntü ve ses işleme gibi daha birçok başlıkta somut veriler oluşturup, önceden belirlenmiş prosedürlere göre gerekli protokolleri uygulamak yapay zeka için ne kadar zor olabilir?

Tek yakıtı bilgi ve elektrik olan bu akıllı teknolojiyi geliştirecek gençleri bulmak mı daha zor yoksa altmış yaş üstü yöneticilere laf anlatmak mı?  Sakın kimse de çıkıp “bu dediklerin için bütçe mi var?” Demesin! Bütçe sıkıntımız hiç olmadı. Olan tek sorun kaynakların verimli kullanılamaması.

Ayrıca birileriyle olan fotoğraflarımızı yayınlamadık diye kimse işkembeyi kübradan konuşuyoruz da sanmasın. Devlet arşivlerinde her şey fazlasıyla mevcut.

Hükümeti ya da yerel yönetimi haklı olarak eleştirdik diye kimse devleti yermeğe de kalkmasın.

Siber güvenliği, erişim engeli getirmek ya da internet sayfalarına index atmak olarak sananların Siber Güvenilirlik konusunda zerre bilgileri de yok. Şayet biraz bilgileri olsaydı, kolundaki akıllı saat ile MGK toplantısında verdiği fotoğrafla attığı havanın günü geldiğinde yargılamaya konu olacağını da çok iyi bilirlerdi.

Akıllı şehircilik ve yapay zeka gibi kavramları süslü cümlelerle soslayanların nasıl sınıfta kaldığını hep birlikte gördük.

Ne Dijital Dönüşüm Ofisi ne de İletişim Başkanlığı’ndan birileri de AFAD’ın okçu bilgi işlem müdürünün sunumu karşısında çıkıp da “hayırdır birader sen ne içiyorsun da bilişimi okla yayla eşleştirip de sunum yapıyorsun? diye sormadı. Arkadaş senin işin olası bir felaket durumunda AFAD’ın bilişim sistemleri vasıtasıyla ekipleri ve paydaşları kesintisiz iletişimle sahada koordine etmek değilse nedir? Günü geldiğinde TÜBİTAK ile işbirliği yaptım diye caka satan etkinlik sponsorları da elbette Kadim Türk Devletine hesap verecek.

Dijital Dönüşüm Ofisi’nin kerameti kendinden menkul başkanı Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft teknoloji markalarını eleştirmek için GAFAM teknolojilerinin isim babası olmakla övündüğü haberde “Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Taha Koç’un boğun eğmeyi reddettiği GAFAM, Google, Amazon, Facebook, Apple ve Microsoft şirketlerinin baş harflerinden oluşuyor. Koç, “Sayın Cumhurbaşkanımız her zaman diyor ya, ‘Dünya beşten büyüktür’ diye, ben de dijital anlamda onun bir benzerini söylüyorum: Dünya GAFAM’dan büyüktür. GAFAM, yani Google, Apple, Facebook, Amazon, Microsoft. Akılda kalması kolay olduğu için böyle kodluyorum. Dünya bunlardan büyüktür.” ifadelerini kullandı ya! Üstelik dünyanın bunlardan büyük olduğunu ifade ederken şahsı ve bilakis yöneticisi olduğu kurumda bu teknolojileri kullanıyor ya. Neyse ki birileri de çıkıp Google, Oracle, Tesla, Ubuntu ve Microsoft’un baş harflerinden referans verip de dünya GOTUM’den büyktür demedi. Kısacası lafa gelince mangalda kül bırakmazlar misali iş geliştirmeye gelince “yerli yazılım, milli teknoloji” demekten öteye geçen bir şey var mı?

Son yaşadığımız deprem felaketinde insana dayalı hata ve kusurların sebep olduğu sonuçları gördük ve tecrübe ettik mi? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı geç kalındığı için helallik istedi mi? İstedi…

Şayet insana dayalı hata ve kusurların önüne geçmek için geliştirilen “Yapay Zeka Destekli Hükümet ve Kamu Yönetim Modelleri” olsaydı yorgunluktan sakal tıraşı olamayan yetkilileri görmek yerine, herkesin telefonuna tamamen veriye dayalı bilgiler gitmiş ve “şu sürede şu kadar enkaza ulaşıldı, tespit edilen canlı sayısından şu kadarına ulaşıldı, şu kadarı tedavi edildi, şu kadarı çocuktu bu kadarı yaşlıydı ve hepsi şu kurumlarımızda koruma altına alındı” gibi verilerle kan ağlayan Türk milletinin yüreğine bir nebze olsun su serpilirdi. Üstelik birçok algoritma sayesinde yakınlık derecesine göre hayatta kalan çocuk ve yaşlıların güvenli bir şekilde yakınlarına ulaşmak bir SMS mesafede olurdu. Keşke AFAD’ın bilişim yöneticileri YA HAK diyerek iş geliştirme fikirlerinin yazılı olduğu Puta’ya (Hedef tahtasına geleneksel okçulukta puta, modern okçulukta da hedef minderi de denilmektedir) “YZ Destekli Arama-Kurtarma Teknolojisi, Siber Güvenilir Kurtarma Timleri, Drone Destekli Kurtarma Stratejileri, YZ Destekli Akıllı Kurtarma Teknolojileri” gibi başlıklar ekleseydi. Ekleseydi de attığı oklar gerçek hedeflere gitseydi.

Bu yazdıklarım hikaye gibi gelebilir ama Yapay zekanın dünyadaki sorunları çözme potansiyeli hakkında sık sık büyük vaatler duyuyoruz. Çoğu gerçekçi olmasa da derin öğrenme ile geliştirilen yapay zeka sistemi xView2, Türkiye’deki deprem felaketi gibi doğal afetlerde hayat kurtarabiliyor. Pentagon’un Savunma İnovasyon Birimi ve Carnegie Mellon Üniversitesi Yazılım Mühendisliği Enstitüsü tarafından 2019 yılında geliştirilen açık kaynaklı bir proje olan xView2, Türkiye’deki depremin ardından yer ekipleri tarafından arama kurtarma faaliyetlerinde ve hasar tespitinde kullanıldı. Bu arada xView2’nin geliştirilmesinde Microsoft, University of California ve Berkeley dahil olmak üzere birçok kurum ve kuruluştan destek var. xView2, afet bölgesindeki bina ve altyapı hasarını belirlemek ve hasarın ciddiyetini hızlı bir şekilde tespit etmek için uydu görüntülerini makine öğrenimiyle birleştirir.

Yapılan ayni ve nakdi yardımlar bu kadar ve şuralarda kullanılmaktadır gibi veriler de pek ala herkesin erişebileceği şekilde yayınlanabilir.

Her fırsatta yeni dünya düzeninden bahseden ve teknolojinin önemine vurgu yapanların havanda su dövmek yerine, çağın gereksinimleri hususunda doğal yeteneği olan yeni nesillerden destek istemesi ayıp mı? Günah mı?

Yapay Zeka ve Siber Güvenlik, arama kurtarma faaliyetlerinin yanı sıra bürokratik süreçlerin hızlı ilerlemesi için de kritik öneme sahip. Örneğin, hangi amir, hangi memur ne zaman iş emrini aldı ve ne zaman aksiyona geçti? Harekete geçtiğinde ne zaman görev yerine vardı? Görev esnasında kullandığı araç ve ekipmanlar nelerdi? Araçta gereksiz kullanılan klima nedeniyle ne kadar yakıt ziyan edildi? Gibi sorulara yanıt bulmanın yanı sıra kaynakların nasıl kullanıldığına dair raporlar hızlıca üretilebilir.

Kaynakların verimli kullanılmaması, adam kayırma gibi daha birçok başlıkta eleştirilerin hedefi olan Kızılay ve AFAD gibi kurumlarımıza yapılan ayni ve nakdi yardımların miktarları nedir? Bu yardımlar nerede yayınlanıyor? Kimler tarafından denetleniyor? Halkın denetimine açık mı? Gibi daha birçok sorunun siber güvenilir teknolojilerle düzenlenmesi pek ala mümkün.

Hepimizin malumu devlet başkanlarının kullandığı kırmızı telefonlar vardır. Bu telefon aslında acil durumlarda direkt olarak iletişimin sağlandığını gösteren bir semboldür. Çağımızın getirdiği yenilikleri de göz önünde bulundurursak, bu kırmızı telefon aslında onay istenen basit bir buton da olabilir. Onca amirin ve memurun tek bir onay ile harekete geçmesi, hareket esnasında atılacak adımlar ve kurallara ne derece uyulup uyulmadığı gibi parametreleri belirlemek de pek ala mümkün. Ancak, bu mümkün olan süreçleri istemeyenlerin sayısı pek de az olmasa gerek.

İktidar veya muhalefet partisinden sorumluluk alanları içerisinde bir tane istifa eden yetkili gördünüz mü? Ben görmedim. Demek ki koltuk sevdası sadece iktidarda bulunan bir durum değil. Oysa siber güvenilir sistemlerle Devlet Planlama Teşkilatı konuya bir el atsa ya da Danıştay’ın siber savcıları sahada olsa, yapay zekanın her bir detayı düşünmüş ve olası sorunları simülasyonlar ile test etmiş olsa, belediye başkanı ya da bakan arasında hiçbir fark gözetilmeksizin ihmali olan memurundan, amirine kadar tüm imza sahiplerine görevden el çektirilip süreçlerin daha şeffaf olması sağlanabilir.

Tabi bu kadar şeffaflık ve adaleti kim ister? Sorusuna yanıt vermek kolay mı?

Depremde canını yitirenlere baş sağlığı ve sabırlar diliyorum. Tedbir almayıp ihmali bulunanlara ah etmek de hak olsa gerek. Onca insanın ahını alanların vay haline.

Siber güvenilir önlemlerin ivedilikle alınıp olası bir deprem felaketinin sanal gerçeklik teknolojileriyle tam bir simülasyonun planlanıp yapılmasını ve devletin tüm kurumlarının bu simülasyonda aktif rol almasının önemine vurgu yapmak istiyorum. Örneğin Nasuh Mahruki’nin sevk ve idare ettiği bir AKUT ile Mevcut AKUT yönetiminin sevk ve idare ettiği bir deprem senaryosunun simülasyonu gerçekleştirilip kıyaslama yapılmasının çok kıymetli veriler elde edilmesinde etkin rol oynayacağını da eklemek istiyorum. Bu örnek tüm kurumların içerisinde yer alan yetenekli ve liyakatlilerin ön plana çıkması için de oldukça kıymetli bir fikir. Öyle ya, canlı da yaşanan bu felaketin yönetim ve organizasyon tarafındaki eksiklikler için Sayın Cumhurbaşkanı ” “Depremin ilk birkaç günü istediğimiz çalışmaları yapamadık” demişti.

Özellikle Cumhurbaşkanlığına bağlı ilgili kurumların ivedilikle “deprem ve afet yönetimi” başlıklı ve son yaşanan deprem felaketinde elde edilen verilerin derlendiği bir simülasyonun “sanal gerçeklik ve siber güvenilir” teknolojilerle desteklenerek planlanması gerekmektedir.

 

 

https://onedio.com/haber/suleyman-soylu-nun-ben-omrumde-bir-tek-guvenlik-makalesi-okumamis-adamim-sozleri-yeniden-gundem-oldu-1029241

https://expatguideturkey.com/how-artificial-intelligence-was-used-in-search-and-rescue-activities-in-the-earthquake-in-turkey/

https://www.theguardian.com/world/2013/jun/06/us-tech-giants-nsa-data

https://www.haberturk.com/gafam-nedir-ne-kadar-buyuk-haberler-2989259-teknoloji

https://www.yeniakit.com.tr/haber/gafam-nedir-gafam-ne-demek-gafam-acilimi-nedir-1516664.html

 

Devamını Oku
Cyber SecurityDenemeDijital DönüşümHikayesiber güvenlikYapay Zeka

Dijital Dönüşümün Yeni Başkanı

Dijital Dönüşümün Yeni Başkanı

“Siber güvenliğin ulusal güvenlik konusu olduğunu artık anlayın ve iktidarlar değişse bile bilişim sistemleri ile operatörleri aynı fabrikadan çıkmışçasına ortalıkta gezindiği müddetçe hiçbir şeyin değişmeyeceğini artık kabullenin. Ayrıca etrafınızdaki yalaka ordusunu derhal dağıtın ya da kimseyi suçlayıp günah keçisi aramayın”

Bu sözler sabah namazı için geldiği Hz. Ali camiinde abdest alanlar arasında bulunanlara selam veren Cumhurbaşkanı tarafından selamı alanların aksine sesi çıkmayan gence laf atan iletişim başkanının “Cumhurbaşkanı sana Allah’ın selamını iletti cevap versene! Hem selam vermek sünnet almak ise farz” diyen işgüzar iletişim başkanının çanına ot tıkarcasına haykıran Balamir Ali Göktürk’ten çıkmıştı

Bu sözleri büyük bir cesaretle dile getiren Balamir Ali Cumhurbaşkanının ilgisini çekmişti. Cumhurbaşkanı artık her sabah yeni tanıdığı ve güvenlik parametresi adı altındaki tüm izolasyonu bir anda aşan bilge gençle görüşmeye başlamıştı. Haber alma teşkilatının “anarşist olma potansiyeli” var gibi uyarılarına aldırış etmeden ısrarla bu bilge gençle direkt olarak kendisi görüşüyor ve haliyle başkanın etrafında bulunan izolasyon ekibi de çoktan paniklemeye başlamışlardı.

Başkan sonunda karar vermiş ve “bilge gencim” diye hitap ettiği Balamir’e seni Dijital dönüşüm ofisinin başına atamaya karar verdim ve “kararnameyi imzalarken yanımda olmanı istiyorum” demişti.

Sen misin “atamaktan bahseden misali” Balamir Ali başkana tarihi bir hatırlatmayı yapmış ve ondan sonra tüm taşlar bir anda yerine oturmuştu. Hatırlatma ise şuydu;

-sevgili Başkan siz beni atayamazsınız. İmzanız da gücünüz de yetmez bunu artık net olarak anlayın. Ve şimdi aklınızla kalbinizin kesiştiği yerden açılan kapıya odaklanıp ruhunuza geçiş yapın. Geçiş yapın ki size dokunanların sağladığı imkanların diyeti gibi sayısız diyet ödemek zorunda bıraktığınız insanların ahından belki sıyrılırsınız. Öyle ya, aç yatandan da çok semirip yan gelip yatandan da memleketin amiri sorumludur.

-Siz atamayı boş verin de uyuyan dijital dönüşümü kim yönetsin vatandaşa sorun. Hem de anlık olarak. Basit bir mobil uygulamayla. Said’i Rüştü’nün “parlak çocuklarım” dedikleri de kendilerini ve yapacaklarını anlatsınlar dert değil. Yalnız burada oy kullanacaklar arasında çocuklar da olacak. Malum, çocuk zekası hafife alınmayacak kadar kaliteli. Anlaştık mı ?

Bu tarihi hatırlatma net anlaşılmış olacak ki tam da Balamir Ali’nin istediği gibi dijital bir oylama yapıldı. Zaten fikir üretmeyip genç zihinlerin fikirlerini çalmakta Mahir olan Said’i Rüştü’nün devlete sızan memurları ve meşhur yöntemleri belliydi. Bunlar gene paralı trollerini devreye aldılar ama nafile. Onca dümene rağmen Dijital dönüşüm ofisinin yeni başkanı artık Balamir Ali Göktürk olmuştu. İlk icraatı ise Otuz üç günlük acil eylem planını açıklamak oldu ve yirmi birinci günde hayata geçiremediği tek bir madde kalmamıştı. Geriye kalan on iki gün ise bu çalışmaların performans değerlendirmesini yapacak olan halkın vazifesiydi.

Kendisini Millete iş yüklemekle eleştirenlere yanıtı da yine cebindeki kelimelerden tek seferde dökülmüş ve yine dünya genelinde ilgi odağı olmuştu.

Cevap ise şuydu; milletimizi saçma sapan televizyon programları ve mobil oyunlara mahkûm edip geliştirmekten uzaklaştıranlar utansın. “Millet ya şikâyet etmeyecek ya da şikayeti iletecek ve gereği yapılacak. Bu kadar basit”

Gazetelerin manşetlerini süsleyen siber güvenlik başlıkları artık siyasetçilerin toplumu kutuplaştıran söylemlerinin yerini almış ve toplumda siber güvenilirlik diye bir bilinç iyiden iyiye yer etmeye başlamıştı.

Manşetlere örnek vermek gerekirse;

Ve Huzurlarınızda Siber Önlemler

-Devlet başkanları, bakanlar ve milletvekilleri dahil tüm kamu görevlilerine uyuşturucu,alkol ve standart zeka testi zorunluluğu getirildi. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yürürlüğe giren bu uygulama sayesinde artık “kafası güzelmiş” diyebileceğimiz trajik durumlar yaşanmayacak.

-Ayrıca e-devlete bağlı olan yeni bir mobil uygulama ile vatandaş hem seçtiği milletvekilini hem yaşadığı bölgenin mülki amirlerini hem de görevli tüm kamu personelini adım adım izleyebilecek. Usul ve kanunlara aykırılıklara adalet bakanlığından görevli siber avukatlar da vatandaşın talebiyle dahil olabilecek.

-Başta dünya olmak üzere kâinat lideri olan yüceler yücesi, ulular ulusu Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle gerçekleşecek olan uygulama açılışında ilk denetim yetkisi de yine bir ilk olarak mobil uygulama kullananlardan rastgele seçilen vatandaşımız tarafından gerçekleştirilecek.

-kamu görevlileri (askeri unsurlar ve istihbarat birimleri hariç) yaka kamerası kullanacak. Anlık ve kayıttan olmak üzere iki farklı başlıkta denetimler yapılarak usulsüz durumlar tespit edilip hak mahrumiyetlerinin önüne hızlıca geçilecek

Bu çalışmanın mimarı olarak büyük övgü alan ve sürpriz bir kararla tüm ekibiyle birlikte devletin dijital stratejilerini maksatlı olarak dış güçlerin güdümünde oluşturdukları tespit edilen ve çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak ceza evine gönderilen ilk dijital dönüşüm ofisi başkanının yerine geçen ve ilk seçilmiş dijital dönüşüm başkanı unvanını alan Balamir Ali Göktürk’ün yaptığı konuşmada dikkat çeken hususlar şöyle:

-atanmışların değil seçilmişlerin dönemi başlıyor.

-seçilmiş olan tüm kamu görevlileri siber savcı ve hakimlerin yanı sıra vatandaşlarımız tarafından da denetlenip puanlamaya göre ceza veya ödül alabilecek.

-dünya ve kâinat lideri olan cumhurbaşkanımızın Başbakanlık döneminden beri hiç dokunmadığı kamu bankamızda biriken maaşı “dijital denetim sistemlerinin adaletiyle kesilen parmak acımaz. Çünkü zaten parmak dijitaldi” denilerek emekli vatandaşlarımıza “torunlara hediye farkı” olarak an itibariyle iletilmiştir.

(Ekranları başında ve konuşma alanında bulunan tüm emeklilerin telefonlarına gelen kısa mesajlarda “torunlara hediye farkı olan tutar emeklilerimize hayırlı uğurlu olsun” yazıyor halen daha inanmayanların internet bankacılığından yaptıkları kontrollerden sonra hesaba geçen tutarı görenlerin gözleri gülüyordu. Haberi evinin camından dışarı bakarken alan Cemil amca “Sevim koş!!! Bak toruna hediye farkımız yatmış” diyerek sevinçten mahalleyi inletiyordu)

-Said’i Rüştü başta olmak üzere devlete sızarak devletimizin imkanlarını ganimet olarak niteleyen grupların tamamı hem dijital hem de analog olarak yaşayabilecekleri şekilde Venezüella ve Katar seçenekleriyle birlikte yeni yaşam alanlarına gönderilmiş, ganimet adı altında çoklu maaş, bağış ve himmet gibi yeni nesil zimmete para geçirme gibi suçları işleyenler dünyada yine bir ilk olan “dijital idam sistemleri” sayesinde tam olarak tanımladıkları dijital ahirete gönderilmişlerdir. Bu örnek çalışma başta AB olmak üzere diğer batılı ülkeler, Arap ligi ülkeleri ile Şangay ülkeleri tarafından da lisanslı olarak kullanılmak istenmektedir.

-artık tek devlet, tek millet, tek lider diye bir kavram yok. “Hep devlet, hep millet, herkes lider” mottosuyla devletin millet, milletin de devlet için var olduğunu ve bu varoluşun kaçınılmaz olarak dijital dönüşüm sayesinde bir bütün olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak gözümüzün önünde cereyan etmektedir.

-söylediğini belirttiği zamanda gerçekleştiremeyen Cumhurbaşkanı bile olsa hem vatandaşlar hem de duygusuz, inançsız ama etik yüklü yapay zekâ ile denetlenip performans raporu çıkartılarak gerekirse emeklilik hakkı dahi iptal edilerek görevden alınacaktır.

Gazetecilerden gelen bir soru da epey dikkat çekti; peki ama arada yaptığı iyi işler olsa bile de mi görevden alınıp haklardan mahrum kalacak? Bu biraz abartılı değil mi? Hangi Cumhurbaşkanı bu duruma onay verir?

Bu sorunun yanıtını Reuters “Anadolu’nun bağrından çıkan yeni Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Göktürk’ten siyaset üstü çıkış; onay merci kişisel hırslarla donatılmaya müsait siyasetçiler tarafından değil bu milletin sinesinde yetişmiş ve geliştirmekten başka inancı olmadığını iyi bilen milletimizin ta kendisidir. Kimse dört dörtlük değildir ama dört dörtlük sistemler bugünden sonra hep var olacaktır” haberleştirip dünyaya servis etmişti.

Otuz üç günlük  performans raporu açıklandığında yine dünyada bir ilk yaşanıyor ve artık insanlar tek bir lideri değil, Anadolu’dan dünyaya adeta harika bir virüs gibi bulaşan dijital akıma dönüşen sistemi konuşmaya başlamıştı.

Kahvelerde, toplanma alanları ve hatta ev ahalisi içerisinde bile siyasetçilerin pompaladığı görüşlerin yerine dijital sistemlerin başarısı konuşuluyor, asayiş gibi nice kritik sorunda müdahil olmanın mutluluğunu yaşayan halkın mutluluğu herkese yansıyordu.

Birçok ülke lideri Balamir Ali’den randevu alabilmek için cumhurbaşkanını devreye sokmaya çalışıyor. Tüm mal varlığını milletine armağan etme şartına rağmen şimdiden Arap krallar ve batılı kraliyet aileleri görüşme için teminat verdiler bile.

Bu arada ilk dijital idam sehpasına geçen Said’i Rüştü’nün özel yetiştirdikleri arasında olduğu Balamir Ali’nin yeni sistemi sayesinde tespit edilen iletişim başkanı Ertan Özge ve ekibi de vardı.

Taşlar yerinden öyle bir oynamıştı ki, haksız kazançlar başka siyasetçilerin iki dudağı arasında değil, bilakis direkt olarak devlete bağlı ve milletle senkronize olarak tüm suçlar ve ortakları bir anda çökertilmeye başladı. “Ya hu kararname vardı, ben istemedim bana verdiler bu huzur hakkını. Tek suçlu ben değilim” diye haykırışlar bırakın arşı, atmosfere bile varamıyordu.

Vatana ihanetten Hükümlü olarak dijital idamla hayatı son bulan Ertan Özge’nin Dijital Cenaze törenine katılım olmazken dijital ahirette annesinin bile ziyarete gitmediği öğrenildi. Çocuklarının ise analog dünyada babalarının işledikleri suçlardan dolayı dijital ahirette yaşamak istediklerini ancak babalarından uzak ve erişimin olmadığı yeni bir bölüm olması için garanti istedikleri de gelen haberler arasında.

Dolaylı da olsa idam olmayan bir ülkede idama sebep olduğu için suçlanan Balamir Ali soruları yanıtsız bırakırken “ecirle ödeme yapan ailesi düşünsün” diyerek “yeni sistemin başarı oranının yüzde doksan dokuz seviyesinde olmasının mutluluk verici olduğunu ve siyaset artık sadece bir meslek. Yani insanların önlerini ilikleyip iki büklüm oldukları dönemler geride kaldı. Yapay zeka destekli sistemler sayesinde adalet, emniyet, eğitim ve siyaset gibi tüm başlıklar sadece işlerine odaklı ve performansa dayalı olarak gündemimizde” dedi.

Bende olması gereken sistemin doğası gereği görevimi gençlerin dönüşümlü olarak idare etmesi için devrediyorum. Bu devir esnasında herhangi bir torpil ya da referans olarak eski siyasetçilerin önünde iki büklüm olan ve güce boyun eğen tohum ağaçlarının hiçbir hükmü de bulunmuyor.

Burada dönüşümlü görev alacak olan gençler, simülatör aracılığıyla benden çok daha başarılı olduğunu ispat etmiş olanlardır.

Zekâları ve etik değerleriyle başarıda büyük emeği olan, çalışmaların hızla ilerlemesinde adeta pik atan tüm genç kardeşlerime şimdiden teşekkür ediyorum.

Balamir Ali Göktürk kamuda yuvalanan Said’i Rüştü’nün tüm elemanlarını deşifre ettiği ve iktidar sahiplerinin bulunduğu gaflet uykusundan uyandırdığı için “onursal yapay zekâ mimarı” olarak devlet nişanı almıştır. Görevini gençlere devrettikten sonra sosyal sorumluluk projelerinde görev almış ve vasiyeti uyarınca cenaze merasimi yapılmadan isimsizler mezarlığına defnedilmiştir.

 

Devamını Oku
Bilgi Güvenliğisiber güvenlikYapay Zeka

Yaz Kızım Yapay Zeka

0B6FE8E9-0D36-4D7B-95CD-59D12641944B

Yaz Kızım Yapay Zeka

2023 seçimlerinin muhatapları arasında adaylar, seçici olarak halk ve tanıtım işleriyle alakalı da Pr şirketleri bulunmaktadır.

Hemen belirteyim: Bu yazıda tüm bu muhataplardan olan halk tabakasının beklediği isteklere yer verilmektedir. Okuyanların bilinç düzeyi sıçramasından kaynaklanacak değişimler yazarın değil, okuyanın sorumluluğundadır.

Türkiye’de 2023’ün en önemli anlamı elbetteki ebediyete kadar payidar kalacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100.yılında ulu önder  Musatafa Kemal Atatürk’ün eksiksiz sistem tasarımının bir asra yakın sürede elde ettiği tüm verileri anlamlandırıp çok daha güçlü bir sistemin kalıcığını temin edebilen dijital sistemlerle şeffaflığını sağlamak olsa gerek.

Öyle Ya; şu fani dünyada kalan hoş bir Seda imiş…

Biri de çıkıp “yav arkadaş sen deli misin? Ne dijitali? O dönem dijital mi vardı?” Diyebilir.

Evet haklısınız! Dijital bugünkü kadar değildi ama Mustafa Kemal’in  geometri ve cebir başta olmak üzere birçok sayısal işlerle uğraştığını yayınladığı kitaplarda da görebiliyoruz.

Yani birileri gibi hayat hikayesini değil tamamen emanet ettiği gençlere somut örnek olması açısından sayısal yani dijital verilerle dolu kitaplar bırakmıştır. Ki bu kitaplar bilgisayar bilimimin yapı taşı niteliğinde bilgiler içermektedir.

Şimdi gelelim Türkiye’de 2023 seçimlerinin bağımsızların mı? Partililerin mi? Seçimi olacağına.

Öncelikle tüm partilerin bir lider etrafında kümelenip o liderin iki dudağı arasında seçilebilir olması nedeniyle milletin seçtiği değil milletin seçmek zorunda olduğu vekillerden olacakları yadsınamaz bir gerçeklik.

Tabi bir parti seçim öncesinde vekil adaylarını halkın seçebilmesi için dijital bir platformda yayınlayıp yine dijital oylamayla halka imkan verilmezse “böyle gelmiş böyle gider” demeye devam edeceğiz.

Bağımsızların bu seçimde kendilerini seçmenlere anlatabilmeleri bir yana “seçerseniz neler yapacağım” diyerek seçimde dikkat çekmek için çaba sarf etmeleri bir yana. En büyük avantajları da bağımsız, lidersiz ve hür olarak milletin vekili olabilme ihtimali.

İster bağımsız ister bir partinin adeta atadığı vekil olsunlar her halükarda bu millet vekilleri ile her an görüşebilmek, TBMM’de millet adına kullanılan oylarda anlık söz hakkı ve bilgilendirme yapılmasını bekliyor.

Tabi bu denetim ve şeffaflık kimin işine gelir kimin işine gelmez artık siz düşünün.

Son on yıldır ciddi bir çalışmayla “yapay zeka destekli kamu yönetim sistemleri” inşa edildi tabi ama bu sistemin “lider hegomanyası” severlerin çanına ot tıkaması ve milletin vekillerinin anlık olarak milletle iletişim halinde olarak ülke adına alınan tüm kararlarda aktif olmaları birilerini de rahatsız edebilir.

Düşünsenize “laiklik” karşıtı bir söylemde bulunan veya kadınları cennette huri, dünyada köle gibi görenleri anında tespit eden sistemler ve bu sistemleri işleten Siber Cumhuriyet Savcıları olsa fena mı olur?

Kısacası ayılana gazoz bayılana limon veren sistemler var ama devreye almak İçin çaba yok gibi.

Siber kahinliğe gerek yok ama 2023 seçimlerinde Pr firmaları bağımsız adaylar için dijital platformlar ile aday adaylarını vatandaşla hızlıca buluşturmayı düşünüyor olabilir.

Hatta liderine bağlılık yemini ederek ve biraz da bağış karşılığı milletvekili olunabiliyorsa dijital platformlar üzerinden vatandaşına bağlılık yemininin ötesinde yine dijital bir sözleşme ile önceden yapmayı taahhüt ettiği ne varsa gerçekten yapabilir.

Tabi her şeyden önce vatandaşın takım tutar gibi parti ya da lider tutmak yerine kim hangi sürede ne vaat etti? Verilen sürede varılmak istenen yere varıldı mı? Hedefler tuttu mu? Mecliste oy kullanan vekil anlık olarak vatandaşına dönüp “ne diyeyim” diye sordu mu?  Gibi durumlara odaklanması lazım.

Evet Atatürk “istikbal göklerdedir” derken sadece uçaklardan bahsetmemiş siber uzay teknolojilerine de haliyle vurgu yapmıştı.

Binlerce yıllık devlet geleneğini o günün şartlarına göre uyarlayıp adeta muasır medeniyet seviyesi için güncelleyen Atatürk aslında şeffaflık ve denetim gibi günümüzde yaşanan tüm aksaklıkları gidermek adına gençliğe epey sorumluluk yüklemeyi de unutmamıştı.

Günümüzde tüm dijital platformların bir mantığı vardır. Örneğin tiktok çin haber alma servisinin siber istihbarat enstrümanı olmanın dışında yediden yetmişe herkesin ücretsiz bir şekilde video çekerek milyonlarca kişiye ulaşmasına yarıyor. Video paylaşanların zihniyetine göre her türden video izlemek mümkün.

Keza parmak izi ve biyometrik veriler ile açılan telefonların ya da uygulamaların  mantığı da kişiye özel veriyi alarak yine kişiye özel dijital hizmetler sunmak.

Pek kimsenin haberi olmasada devletimiz birçok alanda yapay zeka destekli hükümet ve kamu yönetim modellerini devreye alabilmek için “yapay zekayı kullanıyor”

Örneğin TBMM’nin son stenografları artık yerlerini yapay zekaya bırakıyor. Aynı şekilde mahkemelerde -kayıtlara geçsin, kayıtlara geçmedi gibi tartışmaların sonunu da yine yapay zeka getiriyor.

örnekleri çoğaltabiliriz tabi ama en kritik ve önemli olabileceğini düşündüğüm örnekleri verdim. Bana inanmayan CİMER’e sorup yukarıda verdiğim örneklerin doğruluğunu ve nerelerde yapay zeka için fizibilite yapıldığını sorsun. Bakalım ne yanıt alacaksınız…

Aslında bu çalışmalar sadece birilerinden maaş alan milletvekillerini, kendi firmalarına alım yapan ya da ihale veren bakanların hatta millete imam hatip eğitimi önerip kendi çocuğuna Amerikan eğitimi tercih eden devlet memurlarının suça bulaşmalarını önlemek ya da tespit etmek için değil, mevcut olan ve bugüne dek biriken tüm negatifliklerin pozitife dönüşmesi için yapılan çalışmalardır.

Kısacası sistem otomatik olarak işler hale gelirse kim takar lider denilen insanı? Şayet lider bir insan yerine yapay zeka olarak topluma mal olursa, lügatında (veritabanında) bulunmayan bir sinkaflı söz kullanamaz, vatandaşa hakaret edemez, hastayım diyerek resmî törene katılmamazlık yapamaz, zimmetine para geçiremez, ben yapay zekanın çocuğuyum diyerek gereksiz yere önünü ilikleyen olmaz ve bence en önemlisi dün ak dediğine bugün kara diyenlerin pişkinliği ile kandırıldık diyen olmaz.

2023 seçimlerinin kazananı bağımsızlardan mı yoksa partililerden mi olur hep birlikte göreceğiz. Fakat işine geldiği kadar dijital sistemler eşliğinde yapay zekayı kullananlar, yine yapay zeka tarafından ele geçirilecek mesleklerinin son evrelerini yaşadığını da içten içe biliyorlar.

Kimin kazanmaktan ne anladığını bilemeyiz ama Türk gençliğinin stenografları emekli eden teknolojileriyle lider sanılan her kim varsa tarihin dijital sayfalarına gönderdiğini hep birlikte anlıyoruz.

 

Devamını Oku
Cyber Securitysiber güvenlik

Tekno Girişimci Kızlar Projesi (eTwinning)

p1
Kadıköy’de E-Twinning Projesi Esiyor, Tekno-Girişimci Kızlar Geliyor

Kadıköy İlçesinden 5 ayrı meslek lisesi birlikte oluşturduğu e-twinning projesini başarıyla yürütüyor. Kadıköy Göztepe MTAL’nin koordinatörlüğünü yaptığı, Ahmet Sani Gezici ÇPL, General Ali Rıza Ersin MTAL, 50. Yıl Feridun Tümer MTAL, Muhsin Adil Binal MTAL meslek liseleriylekonsorsiyum oluşturduğu; mart ayında başlayıp aralık ayında son bulacak olan “Dezavantajlı kızların tekno-girişimcilik becerilerinin artmasını sağlamak” konulu e-twinning projesinin teknoloji ve girişimcilik konulu seminerlerini uzman kişileri dinleyerek, Kosgeb ve Teknofest gezilerini düzenleyerek, çeşitli proje sergi ve şenliklerine katılım göstererek, tümatölye çalışmalarını Coca-Cola İçecek Firmasının yönetici ve eğitimcileriyle birlikte yürüterek devam ettiriyor.

Öğrencilerin tekno-girişimcilik becerilerinin artış ivmesini gözlemleyebilmek için ön-testleri yapıldı, proje sonunda ise son-testleri yapılacak. Proje sonunda kendilerine güvenlerini arttıracak olan bu ivme sayısal veriler ışığında değerlendirilecek.

Proje kapsamında, sosyal medya hesabı açarak; çalışma ve araştırmalarını yaygınlaştıran tekno-girişimci kızlarımız, yeni kavramlar öğrenip, güncel teknoloji ve girişimcilik haberlerini takip etti.Her ay en çok araştırma yapan öğrenci belirlenerek kendisine kitap hediye edildi.

Seminerlerin ilki “Bilinçli Teknoloji Kullanımı” konusunda oldu. Siber Güvenlik Uzmanı Burak Bozkurtlar tarafından verilen seminerin akabinde; “Kadın Girişimciler” konulu bir diğer semineri Emlak Komisyon Başkanı ve Tüketici Sorunları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Hatice Kolçak tarafından verildi.  3. Seminer ise “E-ticaret nedir?” konusunda Ideasoft Stratejik Pazarlama Uzmanı Gizem Aksoy tarafından verildi. Projeye dâhil olan tekno-girişimci kızlarımızdan bazıları proje logolarını da kendileri üretti ve tüm tekno-girişimci kızlar en beğendikleri logoyu kendileri seçerek projeye görsel bir hava eklemiş oldular. Bunun yanında proje çalışmaları hakkında kendi düşüncelerini yazıya dökmeyi ihmal etmediler.

Tekno-girişimci kızlarımız çalışmalarını; Kadıköy Göztepe MTAL’nin düzenlediği “Göztepe’de Proje Şenliği” ve Kadıköy İlçe MEM’in düzenlediği “Öncü Kadıköy’de Önceliğimiz Öğrencilerimiz III” Proje Sergisinde stant açarak tüm katılımcılara anlattılar.

Atölye çalışmalarıCoca-Cola İçecek Firmasından yönetici ve eğitimcilerle birlikte ; “Kendini tanıma çalışmaları, Swot analizi, kişilik envanteri ve özgeçmiş hazırlama, iş planı yapmak ve iş geliştirmek, e-ticaret üzerine web sayfası tasarlamak” konularında oldu. Projeye dahil olan tekno-girişimci kızlarımızın grup çalışması yürüterek, kendi oluşturacakları projelerinden en başarılı olan 3 proje Coca-Cola İçecek tarafından ödüllendirilecek.

E-twinning projesinin oluşmasına kaynak olan üç sebepten birinin çalışmasını yapmak üzere bir başka alt projeyi daha gerçekleştirdiler. Teknoloji, girişimcilik ve sosyoloji ana temaları üzerine inşa edilen projenin sosyoloji ayağı için; içimizden birileri olan, sürekli kendini geliştirme ve öğrenme aşkında olan, insanlığa fayda sağlamaya çabalayan, gayretli kadınlarla röportaj yaptılar. “ÇALIŞABİLEN KADIN OLMAK”konulu röportajlarında; tamamen hayatın gerçekliği doğrultusunda zorluklara karşı hep “devam” edebilen, “çalışabilen”, bunun için eğitimi ve çabayı tüm hayatlarına yayan, ev-iş dengesini sağlamaya gayret eden kadınlardan, içten ve samimi hayat hikâyeleri dinlediler.

Öğrencilerin ilham alarak, can kulağıyla dinlediği ve sorguladığı gerçek hikâyeler; sanki yaşayan roman karakterlerinin karşılarında kanlı canlı vücut bulmasına dönüştü. Hiç tanımadıkları ama bizden olan insanlarla röportaj yapabilmenin, sohbet edip aslında bizden olan yaşam hikâyelerini hissedebilmenin heyecanını yaşadılar.  Yüreklerinde ve zihinlerinde harmanlayacakları o güne ait duygu ve düşünceleri; belki de hayatlarının geri kalanını şekillendirecek. Bunun yanında  manevi değerlerimizi yerinde yaşamak, Eyüp Sultan Hz. ‘ne dua etmek, onlara göre de günün güzel bitişini nurlandırdı.

Devam eden projede yapılacak olan bir diğer çalışma ise; İstanbul İl MEM’in yürüttüğü “Veli Akademileri” eğitimleri ışığında tekno-girişimci kızlarla anne ve babalarının birlikte dinleyeceği “Örnek anne baba ve huzurlu aile” eğitimi Avukat Gülsen Sözer tarafından Kadıköy Göztepe MTAL konferans salonunda 1 Kasım 2019 tarihinde saat 13:00’te verilecek.

Projenin kapanış ve yaygınlaştırma çalışmasının ise; Kadıköy İlçesinin liselerinden öğretmen, öğrenci ve velilerinin katılımıyla, Kadıköy Halk Eğitim Büyük Salonunda yapılması hedefleniyor.

Tekno-girişimci kızların eğitimleri ve yaşamlarına “iğne oyası” nezaketiyle yaklaşan değerli okul müdürüne tüm hassasiyeti ve desteği için teşekkür eden tekno-girişimci kızlar;onlarla sohbet ederek yürekten dinleyen, işiten ve taleplerini dikkate alan müdürlerine saygılarını arz ettiler.

Bunun yanında,tekno-girişimci kızlar, projelerineen başından beri; MEB ile yaptıkları işbirliği protokolü dâhilinde destek ve aracı olan, Özel Sektör Gönüllüleri Derneğine,Ideasoft Stratejik Pazarlama Uzmanı Gizem Aksoy’a, Siber Güvenlik Uzmanı Burak Bozkurtlar’a, Emlak Komisyon Başkanı ve Tüketici Sorunları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Hatice Kolçak’a ve Coca-Cola İçecek firmasınada teşekkür ediyorlar.

E-twinning Proje Çalışması, ülkemizin geleceğine değer katacak kızlar yetiştirmeye devam ediyor.

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiDijital DönüşümMetaversesiber güvenlikSiber istihbarat

Metaverse’e de şaklaban lazım

şaklaban metaverse

Sosyal medya başta olmak üzere birçok dijital mecrada montaj, kurgu, animasyon ile son günlerde çok ciddi dezenformasyon yaşandığını sanırım akli melekeleri yerinde olan tüm kullanıcılar fark edebiliyor. Üstelik bilen-bilmeyen birçok kişi ve kurumun dilinden düşmeyen Metaverse konusu da yine ilgililerin malumu dahilinde sosyal medya içerikleriyle siber vatanın birçok alanında karşımıza çıkıyor.

Sosyal mecralarda bilgi akışı o kadar hızlı ki, hangi bilgi doğru? Hangi bilgi yanlış? Gibi sorulara yanıt bulmak, bu işler için vakit harcamak başlı başına çok ciddi bir iş. Bu tip ciddi işlerle de ya gönüllü sosyal medya kullanıcıları ya da trol olarak adlandırılan kullanıcılar üstleniyor.  Elbette sosyal medya ajansları ya da kurumların içerisinde görevlendirilenler de var ve bu işler tam anlamıyla bir çeşit istihdam alanı. Elbette “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” atasözümüzün hakkını verenler ile bu sözün hakkını teslim etmemek için çabalayanların arasındaki fark (eskilerin deyimiyle) kabak gibi görünüyor.

Günümüzde ulusal kanalların izlenme oranı ile başta YouTube olmak üzere dijital mecralardaki yayınların izlenme oranları arasında çok ciddi bir fark olduğu da hepimizin malumu. Kamu kurumlarındaki bilgi kirliliğinin önüne geçmek ve doğru dijital enstrümanların kullanım alanlarını net belirlemek için oluşturulan iki kritik öneme haiz kurumumuzun da çiçeği burnunda diyebileceğimiz yeni kadrolarla hem konvansiyonel iletişim hem de dijital iletişim başlıklarında cansiperane mücadele ettiğini söyleyebiliriz.

Özellikle Rusya-Ukrayna savaşına sosyal mecralar üzerinden devam eden tarafların dijital algı yönetimi konusunda bazen tek bir kare fotoğraf ya da kısa bir video, bazense ufak bir bilgi notuyla ulusal kanallara konu edilen başlıklarla adeta dip-dalga halinde topluluklar üzerinde etki oluşturduğunu hiç kimse inkâr edemiyor.

Ben de toplumun büyük bir çoğunluğu gibi ulusal kanalların genellikle bir taraf olan haberlerini ya da gündüz kuşağında akıl yakıp ahlaksızlık empoze eden programları izlemek yerine daha çok sosyal mecralar aracılığı ile faydalı bilgilere ulaşmaya çalışıyorum. Hatta, bulunduğum yerden, bulunduğum anda akıp giden bilgileri süzgeçten geçirip takip ediyorum demek daha doğru olur.

Açıkçası ulusal kanallar aracılığıyla evlerimize misafir olarak kabul ettiğimiz birçok kişinin son zamanlarda sosyal medyada ve dost meclislerinde elde ettiği “herbokolog” unvanlarıyla önümüze gelen bu kişilere bazen gülüyor bazen de üzülüyoruz. Örneğin, ulusal bir kanalda sözde spor yorumlarına yer verilen bir programın sunucusu aynı zamanda başta siyaset, tarih, bilişim, siber güvenlik, sanat gibi konular olmakla beraber bir savaş uzmanı olarak yorum yaparken karşımıza sosyal medya akışında gelebiliyor.

Bu durumun sosyal medyaya konu olan komik tarafı ise, belki de hayatında Counter Strike isimli efsane oyunu bir kere tecrübe edenlerin bile bildiği “AK-47” ile “Kalşnikof” un aslında aynı silah olduğunu bilmeden yorum yaparak rezil olabiliyor. Ya da vatani görevini yapmamanın ötesinde usulsüz bir şekilde çürük rapor aldığı için hüküm giymiş bir ünlü, epey ciddi bir şekilde askerlik üzerine uzman edasıyla konuşabiliyor. Tüm bunlar ise izlenme oranlarının yüksekliği nedeniyle birileri için gelir kapısına dönüşebiliyor. Daha da iğrenci ise ne ekranlarda, ne sosyal mecralarda, ne de fiziksel alanlarda bir arada olunmak istenmeyen ağzı pis bir halde etnik kökenlere ve kadınlara ağır hakaretlerde bulunan biri hiç utanmadan, kahkahalar eşliğinde ya savaşı yorumluyor ya da politikacılara mikrofon mesafesinde olduğunu göstermeye çalışıp kendince “bizim özel bir bağımız var, haliyle benim arkamda da bunlar var” algısı oluşturulup yönetilmeye çalışıyor.

Bu söylenenlere katılırsınız veya katılmazsınız belki ama şimdi anlatılanlara bakalım akli melekeler eşliğinde neler söyleyeceksiniz?

Çiçeği burnunda taze bir konuya değinelim…

Dün birçok sosyal mecrada dönen bir videonun “deepfake” olarak adlandırılan ve görüntü ile ses işleme teknikleri kullanılarak oluşturulan sahte içerikli videolardan sandım. Üstelik bu sanrıya kapılanın bir ben olduğumu düşünmeden dijital enstrümanların uzmanı olan ve bürokrasinin belki de dijital dinamosu olan arkadaşlarımdan da görüş aldım. Maalesef video tamamen gerçekti. Söylenenler gerçek olamayacağı gibi açıkça işlenen suç ise sadece hukukçuların değil Türkiye Cumhuriyeti devletini, vatandaşından hakimine, öğrencisinden babaannesine kadar herkesi ilgilendiriyordu.

Gözlerime ve kulaklarıma inanamadığım videoda bakan ünvanlı bir şahıs yabancı yatırımcılara hitaben “gelin ülkemizde yatırım yapın. Olur da mevzuat ve bürokraside bir sorun yaşarsanız, bürokrasiyi al aşağı ederiz. Merak etmeyin mevzuatı da değiştiririz, arkamızda cumhurbaşkanımız var rahat olun”

Bence bu sözlerden sonra kendisi hiç rahat etmesin. Çünkü bu satırları yazan ben ve okuyan tüm Türkiye Cumhuriyeti’ne mensup vatandaşların arkasında başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin şerefli, haysiyetli, onurlu ve liyakati tüm değerlerin üzerinde tutan bürokrasimizin yuvası olan kurumlarımız var.

Hani derler ya, “Şecaat Arz Ederken Merd-i Kıbtî Sirkatin Söyler” bu talihsiz açıklama da buna benziyor. Elbette Cumhurbaşkanı’na yapılan bu iftira ve hakaret sadece görevi başında bulunan Cumhurbaşkanı’nı değil hepimizi ilgilendirmektedir.

Kraldan fazla kralcı olmak gibi daha birçok özlü söze örnek olan kim varsa iyi bilsin ki, bürokrasimizi kimse al aşağı edemez. Bu ülkede bir yerlere gelebilmek için el etek öpmek yerine kıblesi şaşmamış olanların liyakatli duruşları ve mücadelesi ebediyete kadar devam edecektir.

Ne Cumhurbaşkanlığı makamını ne de bürokrasiyi usulsüzlükle al aşağı ettirmedik, ettirmeyeceğiz!

Sosyal medya başta olmak üzere adı bile zikredilmeyen dijital teknoloji platform ve enstrümanlarıyla işlenen suçlarda deşifre, önleme gibi daha birçok başlıkta çabalayan siber yargıç ve bilişim diplomatlarının çağındayız. Evet hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olamaz. Bürokraside bulunan herkesin yapay zeka destekli kamu yönetim sistemleriyle denetlemenin ötesinde usule ve mevzuata uygun olarak bu vatan için çabalayanlar ile kendi cebine, çıkarına çalışıp yetkisini kötüye kullananların bağımsız, isimsiz, aklı hür, vicdanı hür siber yargıçlar tarafından gerektiğinde ödül/ceza dengesi içerisinde tamamen şeffaflık ilkesiyle neler olduğunu görebilenlere de selam olsun.

Şayet siz de bu yazıda “Hadi canım! Yok artık daha neler? Hayal dünyası bunlar…” diyenlerdenseniz vay halinize. Niye mi?

Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere önüne gelene iftira eden, onun sihirli değneği benim edasıyla konuşanlar ayağını denk alsın. Metaverse çalıştayı talimatı verildiği gibi her an ibreti alem olsun diye tek bir kararname ile Metaverse evrenlerinden birinde kamuya ait bir hayvanat bahçesinde maymun ya da zürafa olarak modellenebilirler. Bu tip şahıslar için daha da kötüsü yeni nesillere “hayal gücünüze kuvvet” denilmesi olabilir.

Bürokraside al aşağı edilmesi gerekenin liyakatsizlik ve bu liyakatsiz kadroları empoze edenler olduğunu bilmeyen kaldı mı?

Türk milletinin sabrını farklı alanlarda test edip sabır taşırmaya çalışanların da dikkatine; şansınızı çok zorlamayın. Metaverse evrenlerinden her birinde farklı görünümlerde yol geçen hanına dönersiniz haberiniz olmaz.

“Haksızlık karşısında sessiz kalan şerefini yitirir” gibi daha nice ilmin kapısından sızan ışıkla aydınlananlarla dolu bir bürokrasi ile devlet adamlığına yakışan haysiyetli, onurlu, şerefli ve bir o kadar da yeni nesillere örnek olanların “boyu boylansın, soyu soylansın”

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital DönüşümKAFKASSAMMetaversesiber güvenlikSiber istihbaratYapay Zeka

Ruslara uygulanan yaptırımlar uluslararası uzay istasyonundaki çalışmalara etki eder mi?

uzay istasyonu

I. Dünya savaşının hangi silahlarla olacağını bilmem ama IV. Dünya savaşının taşla sopayla olacak.

Bu ünlü sözün sahibi Albert Einstein’ın o bilmiyorum dediği 3. Dünya savaşı şu sıralar tüm şiddetiyle devam ediyor…

Nasıl mı?

Tam olarak siber savaş halinde büyük bir hızla devam ediyor diyebiliriz.

Allah muhafaza ama siber savaşın erlerinin nükleer silahlara erişimi de günümüzde pek şaşılacak bir durum değil. Kısacası hackerların nükleer silahlara erişimi hayal sayılmaz. Şom ağızlı demeyin lütfen ve Allah muhafaza dediğimi de görmezden gelmeyip amin deyiniz…

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin ardından Ruslar tüm spor müsabakalarından men edildi ve başta ekonomik yaptırımlar olmak üzere daha bir çok başlıkta batılı ülkeler ile Amerika’nın üst düzey yaptırımlarına maruz kaldı.

Bu yaptırımlar nereye varır bilemem ama yaptırımların dünyanın ötesine geçemeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Dünyanın ötesi derken; uzaydan bahsediyorum elbette…

Ancak dünyanın uydusu olan Ay’a insanlığın ayak basmadığını ve uzay kapsülüyle gidilmediğini iddia eden birtakım sivri zekaların, bakanlık tarafından açıklanan Ay’a sert iniş planımızın gerçekleşmesinin hemen akabinde, hakikate sert geçiş yapacaklarından hiç şüphem olmadığını da belirtmek isterim.

Evet, Rusların uzay istasyonunda Amerika ve batılı birçok ülkeyle zorunlu müttefik olduğunu biliyoruz. Gayet tabi Çin de bu vazgeçilmez zorunlu müttefikler arasında yer almayı beklerken bir anda bu programdan çıkarılmıştı. Rusların uzay istasyonundan Çin gibi çıkarılması ne kadar mümkün olur bilemeyiz ama şu an için bu konuda herhangi bir açıklama yapılmadı.

Ayrıca hali hazırda Çin bir ISS ortağı değil ve gemiye hiçbir Çin vatandaşı da binmedi. Çin’in kendisine ait “Çin İnsanlı Uzay Programı” olmakla beraber insanlı ve robotik uzay projelerinde Rusya ve Almanya gibi ülkelerle işbirliği gerçekleştirmiştir.  Çin ilk deneysel uzay istasyonunu Tiangong 1’i Eylül 2011’de başlattı ve 2021’den beri kalıcı mürettebatlı Çin uzay istasyonu projesini resmen başlatmıştı.

Aynı zamanda Çinli ve Rus hackerların NSA’ye ait birçok siber silahı ele geçirip Amerika’ya kök söktürdüğünü de görmezden gelemeyiz.

Bana inanmayanlar NSA ve U.S. Siber komutanlık tarafından yapılan resmî duyurulara baksın. Hiç olmadı resmî Twitter hesaplarındaki açıklamaları lütfen kontrol etsin. Bu açıklamalara da halen inanmayanlar varsa, bir zahmet CİMER üzerinden bu uyarılarda açıklanan acil kodlu güncelleme bildirimlerini dikkate alıp ülkemizde hangi kritik kurumların güncelleme yapıp/yapmadığını sorsun ve yanıt beklesin.

Rusların ülkemizde en etkin olduğu siber saldırıları arasında fidye yazılımları ilk sırada geliyor. Bu fidye yazılımlarının başarısı %99 oranında içerden desteğe bağlı olarak gerçekleşir. Yani, eğer başınıza fidye yazılımı saldırısı gelip mağdur olduysanız, büyük ihtimalle teknik servis hizmeti aldığınız firma ya da bilgi işlem personelinizin dahili olabilir. %1 lik bir ihtimal ise tamamen sizden ötürüdür. Spam saldırıları ve trol akademileriyle pasif siber saldırı türleriyle seçimlere müdahale denemeleri de  Rus siber savaş stratejileri arasında kabul gören bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

Şimdi günah keçisi aramayı bırakıp asıl konumuza dönelim…

Rus ordusunun hem kendi içerisinde hem de özel şirketler aracılığıyla desteklediği hacker grupları olduğunu sağır sultan bile duydu diyebiliriz.

Bu siber ordulara güç katan global çapta markaların başında sanırım Yandex ve Karspersky gibi firmalar geliyor. Elbette bir Google ya da Norton kadar güçlü yaygın değiller ama Karamürsel sepeti de sayılmazlar.

Rusların Amerika’daki seçimlere müdahale ettiği iddialarının gerçekliği var mıdır? Yok mudur? Bilemem ama wikileaks belgelerinde adı geçen bir Türk olarak, Edward Snowden’ın benden çok daha fazla bilgiye sahip olarak Rus devletinin himayesindeyken Ruslara epey faydalı işler için destek olduğunu dile getirmek ne anlama gelir siz düşünün derim.

Yandex’i salt bir arama motoru gibi düşünmeyin. Çünkü, navigasyon başta olmak üzere daha bir çok özelliği sayesinde siber İstihbarat başlığında özgün bir dev olduğunu defalarca ispatladı.

Hatta 2017 yılında ülkemizde vatandaşların sıklıkla kullandığı e-devlet  sistemimizde kullanılan Yandex ait kod parçacığını keşfeden arkadaş sayesinde “e-devlet sisteminde Yandex skandalı” olarak manşetler atılmıştı. Ve haber şöyleydi;

(marufcetin.com)

-Çocuğun üniversite kaydı için www.turkiye.gov.tr adresine girdiğimde kaynak kodunda yandex.rusitesinden çalıştırılan bir javascript kodu olduğunu gördüm.

Yandex Metrica, tıpkı Google Analytics gibi çalışan bir sistem. Siteye gelen ziyaretçilerin bilgilerini toplayıp, topladığı bilgilerin çok önemsiz bir kısmını ülke/bölge lokasyonu, ip, tarayıcı bilgisi vs. gün, ay, yıl olarak alıyor ve raporluyor. Ancak bu sistemlerin topladığı bilgi bundan çok daha fazladır. Bir sitenin kaynak koduna böyle bir kod konulduğunda siteye gelen ziyaretçinin doldurduğu bütün form bilgileri, ve bütün çerezleri okuyabilir. Böylece sisteme giriş için kullanılan kullanıcı adı ve şifre de dahil pek çok bilgiyi ele geçirebilir.

Manşetlere konu olan arkadaşımızın Söylediği her şey doğru ama sanki biraz eksik gibi. Eksik olan ne mi? Öncelikle yandex olunca skandal da, Google olunca patlıcan mı? Ve hadi bu kod parçacıklarının çerezleri bile alması risk de, çerezini bile MIT lisansı ile kullanan bir ülkenin ODTÜ’sü İTÜ’sü bir çerez bile üretemez mi?

Her ne kadar e-devlet sistemimizden yandexe ait kod parçacıkları çıkarılmış olsa bile uzay istasyonundan uydulara direkt erişimi olan bir Rusya’yı ha deyince dijital damarlarınızdan söküp atmak öyle sanıldığı kadar pek de kolay değil. Bu arada fidye yazılımına maruz kalan kamu kurumlarının olduğu da yine basına yansımıştı. Umalım da siber korsanlara ödenen olası fidye parası bizim vergilerimizden değil de beceriksiz ve çoklu maaş alanların cebinden çıkmış olsun.

Bu durumların yaşanmasıyla beraber evvel zaman içinde Kafkas stratejik araştırmalar merkezinde denk geldiğim bir ihtiyarın sözleri benim için bugün daha bir anlamlı hale geldi sanki?

Bu ihtiyar amcamız beni kamuflaj ve botlarımla görünce ilginç bir diyalog yaşanmıştı.

Bana asker misin diye sorduğunda, gururla Türk askeriyim demiştim.

Sen Türk askeri değil NATO askerisin diyerek bıyık altından aşağılama çabasını ve kaşlarının altından gözlerindeki öfkeyi kolaylıkla görebilmiştim.

Baktım ısrarla bana NATO askeri yakıştırması yapmaya devam ediyor ve Rus askerlerini övüyor, hemen “amcacım ben ne Atlantik ne de Avrasya askeri değil Türk askeriyim, size öfkenizde ve henüz başaramayıp, başarmaya çalıştığımız tüm milli çabalarımıza engel olma gayretinizde başarılar diliyorum diyerek” hemen oradan uzaklaşmıştım.

Kendisine haksızlık mı ettim? Yoksa yanlış mı anladım? Bilemiyorum ama günümüzde Ruslara uygulanan ambargoların teknolojik ambargolara dönüşmesi pek mümkün görünmüyor.

Evet belki başta uydu erişimi ve daha birçok NATO standardı gereği elde edilen üstünsüz geçiş hakkı sayesinde halinden memnun olanlar olabilir. Hatta Whatsapp gibi platformlara arka kapıdan erişebilenlerin kendilerine göre haklı gerekçeleri öne sürerek kendi vatanında nadasa bırakılan gençlere bu durumlar zaten müstahak da denilebilir.

Uzun lafın kısası, Ruslara uygulanan ekonomik yaptırımlar, sınırlı teknolojik yaptırımlarla nereye varır bilemeyiz ama dünyanın ötesine geçemez ve uluslararası uzay istasyonundaki çalışmaları etkilemez.

Onca teknik ekipmana ve iş gücüne rağmen ülkemizde son dönemde yaşanan güvenlik zaafiyetlerinin sebebi nedir acaba? Diye sorduğumuzda tek bir yanıtla karşılıyoruz. Ülkemde zeytin ağaçlarına verilen önem ortadayken budanmış tohum ağaçlarının gölgesinde yeşermeye çalışan geliştirici fidanların ne derece kıymeti olabilir diye düşünmeden edemiyoruz haliyle.

Özetle Ruslar bir çok alanda dünya sahnesinden izole edilmiş olsa bile, özgün teknoloji geliştirme kapasitesi olan bir Rusya ve Çin, uzay istasyonunda varlığını sürdürürken tam anlamıyla bir izolasyonun gerçekçi olduğu iddia edilemez.

Yeni dünya düzeninde tüm milletlerin sözde siyasetçilerin bireysel çıkarları uğruna feda edilmemesi için yapay zeka destekli hükümet yönetim modellerinin arzulanan ve kaçınılmaz bir sistem olarak er ya da geç devreye alınacağını ön görmek siber kahinlik olmasa gerek diyorum.

Bir Rus atasözü “iki tavşanı kovalayan avcı hiç birini yakalayamaz!” der…

Bu nedenle Rus, Çin teknolojileri ile NATO teknolojileri peşinde koşturmak yerine tüm izolasyon hamlelerini alt üst edebilecek yöntem olarak, uluslararası uzay istasyonunda kalıcı yer edinmeye çalışmanın çok daha mantıklı bir iş olacağının altını çizmekte fayda var. Bu işler için ne Pensilvanya’da başarı bursu ile okuyanlar ya da Oxford mezunuyum diyerek İngilizce bile konuşamayanlar da pek bir şey yapamaz elbette. Bu işler için aklı hür, vicdanı hür olan bilişim diplomatları gerekir ki, günümüzde bu özelliğe sahip olanlar şu sıralar kapı kullarının trajikomik hallerini izlerken çekirdek çitlemeyi tercih ediyorlar diyebiliriz. Onlara da buradan sesleniyorum; “bırakın çekirdek çitlemeyi de yapay zeka destekli kamu yönetim modelleri üzerine kafa yorun. Kafa yorun ki, çoluk çocuk, torun tombalak daha mantıklı bir gelecek inşası için en azından çaba sarf etmişler diye duacınız olsun”

Bu arada ne Rus ayısının dostluğunun ne de Amerikan inek çobanlarının şapkası altında güneş batmayan imparatorlukta gölge peşinde olmadık, olmayız. Bu durumu Arap erkeklerinin bedevi çadırında süs bitkisi olmayı cennet sayanlar anlayamaz elbette ama sokak lambasının yatak odalarına kadar sızan hakikat ışığından da faydalanmakta bir sakınca görmezler.

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital DönüşümHaftalık Tehdit RaporuMetaversesiber güvenlikSiber istihbaratYapay Zeka

“Siber Güvenlik Sebep”, “Ulusal Güvenlik Sonuçtur”

Neo_(Matrix)_

“Siber Güvenlik Sebep”, “Ulusal Güvenlik Sonuçtur”

 

Siber Güvenlik Milli Güvenlik Meselesidir…

 

Bu başlık sizlere slogan gibi gelmiş olabilir ancak az sonra okuyacaklarınızla bu slogan benzeri başlığın içinin ne kadar gerçekle dolu olduğunu da fark edeceğinizden eminim diyebilirim.

 

Öncelikle Nutuk’ta anlatılan İngiliz Deniz piyadelerinin İstanbul’un çeşitli semtlerinde (Tophane vb.) bulunan telgraf istasyonlarına yaptıkları baskınlar neticesinde ilk hedefleri olan telgraf hatlarının kesilmesinin kurtuluş savaşı hazırlıkları içerisinde yer alan kahramanlarımıza ağır bir darbe indirmek ve Ankara ile iletişimlerini koparmak olduğu bilinen bir gerçektir. O günlerde siber güvenlik ağırlıklı olarak telgraf hatlarının korunması, telgraf hatları üzerinden yapılan şifreli mesajların deşifre edilmemesi için kriptoloji tekniklerinin kullanılması ve yeni güvenli telgraf hatlarının tesisi için cansiperane mücadele şeklinde devam ediyordu. Telgraf hatları ve teknolojisi uzay istasyonları olmadan tamamen lokal olarak yeryüzünde kullanıldığı için tam olarak siber güvenlik kavramı içerisinde yer almayabilir. Ancak, Siber Güvenilir olmak adına şehit olan yiğitlerimizi de görmezden gelemeyiz. Üstelik bana göre Siber Güvenliğin temelleri de telefon, radyo ve telgraf teknolojileri sayesinde büyük bir ivme kazanmıştır.

İlk Sanayi devriminin buharlı sistemler ile başlaması ve bilgisayarların hayatımıza dahil olmasıyla Endüstri 4.0 kavramına Alman federal Hükümetinin öncülüğünde ilan edilmesiyle beraber nesnelerin interneti, yapay zeka ve sibernetik teknolojilerin hükümet programlarında yer aldı ve sebep-sonuç ilişkisi içerisinde devam etmektedir. Hatta, iletişim başta olmak üzere, sanal gerçeklik evrenleri ve arttırılmış gerçeklik uygulamaları insanların hayatını kolaylaştırma iddiasıyla, eğlence, moda, bilgiye hızlı erişim gibi daha birçok nedenle vazgeçilmez alışkanlık ya da mecburiyet olarak hayatımızda olmazsa olmazlar arasında yerini almıştır.

Ülkemizde yerli yazılım ve donanımların teşvik edilmesi amacıyla sayısız Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı genelgeleri yayınlanmış olmasına rağmen özellikle siber güvenlik ürünlerinde yine yabancı menşeili teknolojiler kamu kurumlarında tercih edilmiş ve tercih edilmeye devam etmektedir. Yerli ve milli teknoloji iddiasında bulunan birçok firmanın geliştirdiği siber güvenlik donanım ve yazılımları da işin doğası gereği de tam olarak beklenen yerlilik ve millilik ihtiyaçlarını haliyle karşılayamamıştır.

Kamu kurum ve kuruluşlarında kullanılan veri merkezleri, sunucular, bilgisayarlar ve bu tip donanımlara ait işletim sistemleri, ofis programları, grafik-tasarım uygulamaları, veri kaybı önleme platformları ve daha nice teknolojik gereksinimin patenti NSA başta olmak üzere Five-Eyes gibi siber güvenlik ittifakı içerisinde yer alan ülkelerin patentli ürünleriyle bezendiğini kimse inkar edememekle beraber, 65.565 adet bulunan portun kullanıldığı sistemlerde hiçbir denetim ve düzenleme yapılamamaktadır.

Önceden telgraf hatlarını korumak için cansiperane mücadele edenler o gün olduğu gibi emin olun bugün de varlar ve ebediyete kadar da siber güvenilirlik için cansiperane mücadele devam edecektir. Ancak, önceden bağımsız ve yerel iletişim ağları ile güvenli iletişimden söz edilebilirken bugün, kesintisiz yüksek hızlı ve alternatifli internet yapıları sayesinde telgraf hatlarının sağladığı güvenilir iletişimin artık esamesi bile okunmamaktadır. Onca yüksek hızlı internet altyapısı ve 65.565 portun sonu nereye varır siz düşünün…

Yukarıda bilgilerinize arz ettiğim NSA teknolojileri bakınız resmi olarak ve tüm kullanıcıların da bilgisi dahilinde neler yapıyor? PRISM Programı basına sızan bir başlık olduğu için öncelikle PRISM programının ne olduğu ve hangi teknolojilerle ulus devletlerin hükümet yetkilileri, bürokratları ve dahi vatandaşlarını nasıl bir suç ortaklığına sevk ettiğinden bahsedelim.

PRISM (açılımı: Planning Tool for Resource Integration, Synchronization, and Management, Türkçesi: Kaynak Entegrasyonu, Senkronizasyon ve Yönetim için Planlama Aracı), Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) çeşitli internet şirketlerinden internet iletişimlerini topladığı bir programın kod adıdır. PRISM, mahkeme tarafından onaylanan arama terimleriyle eşleşen tüm verileri teslim etmek için 2008 FISA Değişiklik Yasası’nın 702 Bölümü uyarınca Google LLC gibi internet şirketlerinden yapılan taleplere göre depolanan internet iletişimlerini toplar. NSA, bu PRISM taleplerini internet omurgasındaki şifrelenmiş iletişimleri toplamak, telekomünikasyon filtreleme sistemlerinin daha önce ayrıştırıp attığı depolanan verilere odaklanmak ve daha kolay ele alınabilen verileri elde etmek için kullanabilir.

PRISM, Bush yönetimi altında “Amerika’yı Koru Yasası’nın” kabul edilmesinin ardından 2007’de başladı. Program, Dış İstihbarat Gözetim Yasası (FISA) uyarınca ABD Dış İstihbarat Gözetim Mahkemesi’nin (FISA Mahkemesi veya FISC) denetimi altında yürütülmektedir. Programın varlığı altı yıl sonra NSA çalışanı Edward Snowden tarafından sızdırıldı ve kitlesel veri toplamanın kapsamının toplumun bildiğinden çok daha fazla olduğu ve (kendisi tarafından) “tehlikeli” ve “suçlu” faaliyetler olarak nitelendirdiği eylemler içerdiği konusunda halkı uyardı. Açıklamalar The Guardian ve The Washington Post tarafından 6 Haziran 2013 tarihinde yayınlandı. Sonraki belgeler, NSA’nın Özel Kaynak Operasyonları (SSO) bölümü ile PRISM ortakları arasında milyon dolarlık bir mali düzenleme olduğunu göstermiştir.

NSA’in PRISM programının meyveleri olan şirketlerin açıklamaları ise şu şekilde;

Microsoft : “Müşteri verilerini, yalnızca yasal olarak bağlayıcı bir emirle veya bir mahkeme celbi aldığımızda sağlarız ve bu hiçbir zaman gönüllülük esasına dayanmaz. Ek olarak, yalnızca belirli hesaplar veya tanımlayıcılarla ilgili taleplere uyuyoruz. Hükümetin müşteri verilerini toplamak için daha geniş bir gönüllü ulusal güvenlik programı varsa, biz buna dahil değiliz.”

Yahoo! : “Yahoo! Kullanıcıların gizliliğini çok ciddiye alır. Devlete; sunucularımıza, sistemlerimize veya ağımıza doğrudan erişim sağlamıyoruz. Hizmet verdiğimiz yüz milyonlarca kullanıcının son derece küçük bir yüzdesi, bir devlet veri toplama programının konusudur.”

Facebook : “Herhangi bir devlet kuruluşuna Facebook sunucularına doğrudan erişim sağlamıyoruz. Facebook’tan belirli bireyler hakkında veri veya bilgi istendiğinde, bu tür talepleri yürürlükteki tüm yasalara uygunluk açısından dikkatle inceleriz ve yalnızca yasaların gerektirdiği ölçüde bilgi veririz.”

Google : “Google, kullanıcılarımızın verilerinin güvenliğine büyük önem veriyor. Kullanıcı verilerini yasalara uygun olarak hükûmete ifşa ediyor ve bu tür talepleri dikkatlice inceliyoruz. Zaman zaman insanlar, sistemlerimize hükûmet için bir “arka kapı” oluşturduğumuzu iddia ediyor, ancak Google’ın hükûmetin özel kullanıcı verilerine erişmesi için bir arka kapısı yoktur. Google’ın, kullanıcılarımızın internet aktiviteleri hakkında bu ölçekte bilgi ifşa ettiğine dair herhangi bir iddia tamamen yanlıştır.”

Apple : “PRISM’i hiç duymadık Hiçbir devlet kurumunun sunucularımıza doğrudan erişimini sağlamıyoruz ve müşteri verilerini isteyen herhangi bir devlet kurumu mahkeme kararı almalıdır.”

Dropbox : “Dropbox’ın PRISM adlı bir hükûmet programına dahil olduğuna dair haberler gördük. Bu tür bir programın parçası değiliz ve kullanıcılarımızın gizliliğini korumaya kararlıyız.”

Yukarıda toplum vicdanında günah çıkarmaya çalışan şirketler bunlar ama PRISM programına ve basına yansımadığı için sadece Hollywood yapımı filmlerden duyulan veya henüz ismi duyulmamış daha birçok siber istihbarat ve siber savaş teknolojisinin neferi olan markalar arasında; Whatsapp, Cisco, GTB, Offensive Security by Kali, Dell, IBM, Exclamier gibi saymakla bitmeyecek yabancı menşeili marka da yer almaktadır. Direkt olarak bağları olmasa ve inkâr edilse bile gerek internet protokolleri gerekse ulus devletlerin stratejik konumuna göre kullanım yetkisi verilen ulusal istihbarat kurumlarına tahsis edilen fazladan erişim yetkileri sayesinde bu tip markalar uzun yıllardır ülkemizin bilişim teknolojilerini dizayn etmektedir.

Tüm bu dizayn çalışmalarına rağmen ülkemizde başta Apollo 11 Astronotlarının Ata’nın huzuruna gelmelerine neden olan, Atatürk’ün eğitim için yurtdışına gönderdiği ilk Türk uçak mühendisi Nejdet Eraslan’ın oğlu Arsev Eraslan’ın yazdığı manuel yazılım programıydı. (Bilindiği üzere program olmasaydı, bilgisayar programının bozulduğu Apollo 11 dünyaya geri dönemeyecekti) Arsev Eraslan buz dağının görünen yüzü olsun diyelim ve isimsiz kahramanlar ve ön planda görünen başta ASELSAN olmak üzere birçok kurumun askeri standartlarda geliştirdiği ve helikopterler aracılığıyla uzaktan, hareket halindeyken el ve sabit telsizlere yüklenen kriptoloji teknikleri sayesinde keşif, gözetleme, siber istihbarat faaliyetleri içerisinde adeta hayalet gibi nokta operasyonlara imza atıldığı da bilinmekle beraber dosta güven düşmana ise korku salınmaktadır.

Kara Kuvvetleri Komutanlığında, muhabere sınıfının başlıca görev sahalarını ifade etmek maksadıyla, “Muhabere, Elektronik ve Bilgi Sistemleri (MEBS)” kullanılmaktadır. Bu kapsamda kullanılan bilgisayarlar üzerinde tamamen Türkler tarafından geliştirilen kriptolu mesajlaşma başta olmak üzere daha birçok başlıkta günün şartlarına uygun olarak ve geleceğin teknolojik standartlarını öngörerek MEBS Başkanlığı; Jandarma Genel Komutanlığı Vizyonu doğrultusunda, emniyet ve asayiş hizmetleri başta olmak üzere tüm görevlerdeki etkinliğini artırmak maksadıyla;

  1. Teknolojinin en etkin şekilde kullanılması,
  2. Karakol/ Devriye seviyesine kadar MEBS imkân ve kabiliyetlerinin yaygınlaştırılması,
  3. En önemlisi; bütün faaliyetlerin MEBS ve Siber Güvenlik esasları doğrultusunda icra edilmesi hedeflerini gerçekleştirmek üzere çalışmalarına devam etmektedir.

 

Yukarıda toplum vicdanında günah çıkaran olarak nitelediğimiz ve PRISM’ın parçası olan tüm yabancı menşeili markaların elde ettiği veriler ve bu verilerin ileri teknolojilerle harmanlanmasına rağmen Dünyanın en eski ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri üstün kriptoloji yeteneklerinin meyvelerini sahada toplamakla kalmıyor ve adeta düşmana nal toplatıyor.

Bilinen bir gerçek olarak başta internet, GPS, EDGE, 3G,4G,5G ve 6G gibi teknolojilerin öncelikli olarak askeri amaçlarda kullanılmak üzere geliştirildiği ve daha sonra halkın kullanımına açıldığını belirtmekte fayda var.

Halkın çok yoğun ve hiçbir denetime tabi tutulmadan kullanımına imkân veren teknolojilerin fayda ve zarar dengesini belirleyebilecek metod ve metodolojilerin de yeni oluşumlarla ve yeni tekniklerle oluşturulması bir ihtiyaç değil ve bilakis zarurettir. Bu bağlamda yeni bir siber ordu komutanlığının da oluşturulması/yapılandırılması gerektiği de azımsanmayacak kadar önemli bir konudur.

Bir de liyakatten bihaber olanların siber güvenlik başlığında gerçekleşen atamalarının önlenememesi, paralel bilişimcilerin göz göre göre yargılanmadan hayatlarına devam etmesi ve geliştirici vatanseverlerin farklı şekillerde yaftalanmasına göz yumulması nedeniyle maalesef ülkemizde kurmay zekaya sahip siber güvenilir savaşçılar, bilişim diplomatları, siber yargıçlar gibi daha nice ihtiyaç duyulan kavramın içini doldurabilenler işlerini yapmakta zorlanmakta ve ulusal güvenlik sorunu olan “Siber Güvenlik” başlığının içi hakkıyla doldurulamamaktadır.

Şayet bu başlığın içi yeteri kadar doldurulmuş olsaydı ve başta siber diplomatlar olmak üzere daha birçok unvan tanımlanmış olsaydı “jeopolitik önemi yüksek olan Türkiye Cumhuriyeti bugün yukarıda belirtilen, siber istihbarat faaliyeti yapmak ve ulusal güvenliklerine katkı sağlamak için büyük başarılara imza atan yabancı menşeili markaların cirit attığı bir ülke olmazdı. Bilakis regülasyonlar sayesinde ve yeni nesil siber istihbarat, dijital mütekabiliyet gibi daha birçok tedbirle ülke ekonomisine yüksek katma değer sağlamakla kalmaz ve siber güvenilirlik adına devletin siber güvenliğini otonom tekniklerle çok daha güvenli bir hale getirebilirdi.

Şimdi isteyen istediği sanal gerçeklik (metaverse) evreninde istediği atı alıp istediği Üsküdar’dan geçsin. İsteyen istediği avatarla istediği ava çıksın ya da av olsun. Hatta isteyen istediği rakibinin çanına ot tıkasın ve hem sanal hem de gerçek sanılan bu evrende en büyük ya da en güçlünün kim olduğunu herkese ispat etmeye çalışsın. Açıkçası kimsenin pek umurunda değil. En azından sunucusu henüz şaşmamış ve şaşması da pek mümkün olmayanların umurunda değil…

Maddi gücü iyi olanların sahip olabileceği sanal gerçeklik gözlükleri sosyal yardım kapsamında değerlendirilip bedava dağıtılsa, sanal gerçeklik evrenlerinde yaşama hakkı ücretsiz verilse bile, bir şato olsa ve şato içerisinde harika bir şömine karşısına geçip ısınılmayacağını, sanal gerçeklik evreninde kuş sütü bile eksik olmayan masadan alıp lüp diye yutulduğu sanılan leziz yiyecek ve içeceklerin asla karın doyurmayacağı bilinen bir gerçek. Bu gerçek iyi bilindiği gibi Siber Börülerin gizlilik ilkesiyle ve Siber Bozkurtların’da tüm gizlilik ilkelerini açıkça altüst ederek, nerede olursa olsun gözünden tanındığı bir halde öyle ya da böyle kaçınılmaz bir biçimde yeni nesillere bilinç aktarım döngüsünü ebediyete kadar devam ettireceği de bilinen ama bilinmezlikten beslenen ayrı bir gerçektir.

Son olarak Endüstri 4.0’un öncüsü olan Almanya’nın dahi e-devlet sistemleri gibi daha birçok sözde bürokrasiyi hızlandıran teknolojileri Türkiye’de olduğu kadar gelişmiş özelliklerle kullanmadığını ve dijital dönüşüm ile e-devlet sistemlerimizin teknoloji desteğini veren firmaların ağırlıklı olarak Alman firmalarından oluşmasının tesadüf olmadığını da belirtmekte fayda var.

Çin’in ufacık bir elektronik devreyi ucuza pazarlayıp NSA’e ait siber silahları ele geçirip yine NSA’e karşı kullanacağını kimse bilemezdi belki bilen biliyordu. İnanmayan saha elemanı sıkıntısı yaşayan Çin haber alma servisinin yürüme engelli ve tekerlekli sandalyeyle Taksim’de gezintisine eşlik edilen Çinliye sorsun. O Çinliyi nereden bulacağız diyen, kaldığı otelin yetkilisine sorsun. Yürüme engelli Çinlinin koşa koşa odasına çıkması sonuç, Teşkilatı Mahsusa Ruhu da sebeptir…

Kısacası Siber Güvenlik Sebep, Ulusal Güvenlik Sonuçtur.

 

 

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/PRISM_(g%C3%B6zetleme_program%C4%B1)#Program%C4%B1n_kapsam%C4%B1

https://www.jandarma.gov.tr/mebs-baskanligi

https://www.turkiyeturizm.com/aya-giden-astronotlar-ataturke-neden-saygi-gosterdiler-63669h.htm

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/09/20110906-4.htm

Beş Göz Nedir? Nasıl Çalışır?

Devamını Oku