Bir gün bir robotun diğer tüm robotları etrafında toplayıp “ben sizin peygamberinizim. Bu enerji kaynağı da tanrımız. Beni peygamber seçen tanrımızın söylediklerini harfiyen uygulayacağız” demektedir. Bu durumu gören uzay istasyonunda görevli insanlar hayrete kapılır. Tam ne oluyor diye bakacaklarken...
Son zamanlarda liyakatsızlık, rüşvet ve daha nice Türk'ün töresinde olmayan adetin hayatımızın içinde yer aldığını sıklıkla görüyoruz. Maalesef şiddet, sinkaflı konuşmalara da tanık oluyoruz. Tam da bu noktada teknolojiden yardım alıyoruz. Hatta dört elle teknolojiye sarılıyoruz.
Tüm dünyada etkisini gösteren salgın hastalık nedeniyle maske, mesafe, siperlik, hijyenik tulum gibi bir dizi önlemin devletler tarafından uygulandığını görüyoruz. Maskeyi insan iradesinin kontrolü ve tahakküm için kullanıldığını iddia eden
Milli olmayan Eğitimin akılsız yapay zeka sayesinde başı kesik tavuk gibi daha da anlamsız bir hale geldiğini kim inkar edebilir?
Milli eğitimin milli olmayan kimselerce nasıl Arap saçına çevrilmeye çalışıldığını da Türk gençliğinin elde ettiği başarıları nasıl sahiplenmeye çabaladıklarını da en iyi bilenlerden biri olarak, dijital eğitim ya da uzaktan eğitim mantığı ile bir neslin nasıl asimile edilmek istendiğine de defalarca tanık oldum.
17 Ağustos depremi olarak bilinen ve 7.4 şiddetini iliklerimize kadar hissettiğimiz o gün, kimilerine göre mahşer günü kimilerine göre ise kıyametin koptuğu bir gündü... Üsküdar’da yakalandığımız 7.4 şiddetindeki deprem sonrası
Aylardır çarşı yüzü görmediğim için ilk fırsatta soluğu brukilerden olan Mehmet dayının dükkanında aldım. “Dayıko, selamın aleyküm bana en hızlısından, acısız bir Menemen ve yanına da bir tane Sprite”