Bilgi GüvenliğiDijital DönüşümGenelsiber güvenlikSiber istihbarat

Kazım Karabekir’den Günümüze Siber Güvenlik II

kksiber2

Kazım Karabekir’in İmparatorluğun Çöküşü isimli eserinde dikkat çektiği hususların başında kamuoyu, dış güçlere bağlı diplomatlar, milletler arası akımlar, masonluk ve casusluk gibi kavramlar yer almaktadır.

Günümüzde casusluk faaliyetlerinin yukarıda başlıklar halinde sıralanan kavramlar eşliğinde bilişim teknolojileri ile nasıl harmanlandığına dikkat çekmeye çalışacağız. O dönem Osmanlı ülkesinde casusluğun çok kolay olduğu görülmekte ve bunun üç önemli sebebi olduğu savunulmaktaydı.

  • Türk olmayan unsurların Türk düşmanlığı ve para kazanma hırsları.
  • Türklerin mühtedilere (dönmeler) gelenek halini alan güven ve itibarları.
  • Kapitülasyonlar dolayısıyla gelişemeyen sanayi ve ticaret aleminde yabancı şirketler ve ajanların hakimiyeti dolayısıyla ülkede yabancı etkisinin ve nüfusunun çokluğu.

 

Her madde başlı başına casusluğu kolaylaştıracak birer etken olmakla birlikte günümüzde kullanılan akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve bu donanımlar üzerinde çalışan işletim sistemleri, haberleşme uygulamaları, sosyal mecralar ve iş bilmezlerin idaresindeki dijital dönüşüm vasıtasıyla devletin ve halkın siber istihbarat faaliyetlerinin dijital casuslarına sürekli bilgi akışı sağladığını kimse inkar edememektedir.

Bu üç unsura bir de içimizden bazılarının kayıtsızlığı ve özellikle şehvet sebebiyle düştüğü gaflet de eklenirse işin yürek burkan tarafının kolayca kavranabileceğinin altını çizen Karabekir Paşa, günümüzde Tinder gibi uygulamaları kullanan diplomatların olduğunu bilseydi ne derdi acaba?

!!!Siber Diplomasinin Önemi Artıyor!!!

Diplomasi, devletlerarası çıkarlarla, ilişkilerle ve taahhütlerle ilgili bir bilgi, bir tekniktir. Diplomatlar, yani diplomasi işini üstlenenler mutlaka meslekten yetişirler. Günümüzde Siber Güvenlik Diplomatları ve Bilişim Diplomasisi büyük önem kazanan bir başlık haline gelmiştir. Siber güvenlik ve siber istihbarat bilgisinden yoksun kimselerin bu alanda görev almaları ulusal güvenliği tehdit edecek boyutlarda zararlara sebep olabilir.

Kazım Karabekir’e göre diplomatlar, beceri ve kurnazlıktan başka büyük bir eğitime ve güçlü bir ahlaka da muhtaçtırlar. Kaba ve sert, yahut para, şehvet ve alkol karşısında sinirlerine hakim olamayacak kadar zayıf karakterli, iradesiz bir diplomat, bilerek veya bilmeyerek vatan ve milletini tehlikelere sürükleyebilir. İşte bu vasıflarla yetiştirilen yabancı elçiler ve diplomasi heyetleri bulundukları ülkelerde kendi devletlerine menfaatler sağlamak için sürekli çalışırlar. Bunların teşkilatları aynı zamanda halkla temas etmeye de müsaittir.

Günümüzde siber diplomasi bilgisinden yoksun diplomatların yukarıda belirtilen tüm hususlarda ve özellikle halkımızla iç içe bulunan sosyal mecraları yeteri kadar denetim altına alamadığı, hayatı kolaylaştıran birçok yazılım ve donanımın yine yeteri kadar denetlenemediği aşikardır. Üstelik, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu olmasına rağmen yine günümüzde bu yasaya aykırı olan birçok yazılım kamu ve özel sektör tarafından kullanılmakta ve halkın verileri yurt dışına taşınmakla birlikte başta dijital pazarlama olmak üzere birçok alanda yabancılar tarafından işlenebilmektedir.

Dünya savaşından önce Rus kurmay subayların Doğu illerimizin her tarafını dolaşarak tam beş yıl boyunca mükemmel bir istatistik çıkarabildiklerine göre, günümüzde e-devlet sistemimizin kodlarına kadar dahil olabilen Yandex’in veya vazgeçilmez, ücretsiz whatsapp, telegram gibi mesajlaşma uygulamalarındaki gruplar üzerinden iletişimde bulunan hükümet yetkilileri, kamu çalışanları (adalet, içişleri, dışişleri vb.) ve vatandaşlarımızın üzerinden kimlerin? Nice mükemmellikte istatistik çalışması yapılma olasılığı pek de sıra dışı bir durum olmasa gerek. * 

Özellikle gizliliğe önem veren, kullanıcı bilgilerini hükümetlerle paylaşmayan uçtan uca şifreleme iddiasındaki yabancı uygulamalara çok daha fazla güvenip yerli uygulamaları tercih etmeyen vatandaşların kendilerine göre haklı gerekçeleri öne sürerek yabancı mesajlaşma uygulamaları günümüzde pek bir revaçta diyebiliriz.

 Ancak, ülkemizde gerektiğinde whatsapp gibi uçtan uca şifreleme iddiasındaki birçok platforma ilgili kurumların erişim yeteneği bulunmaktadır. Gerektiğinde casusluk için kullanılan bu tip uygulamaların bir takım özel şirketler aracılığıyla devletlerin yetkili kurumlarına erişim izni verdiği ve bu izinler için yüksek ücretler aldığı artık sır da değil.

Günümüzde bu durumun yürek burkan kısmı ise, kendi çıkarları ve şehvet nedeniyle kendi öz evlatlarının yazışmalarını takip eden birtakım ahmakların, yabancı servislere meze olmalarından bihaber olmalarıdır. Yukarıdaki bilgiler eşliğinde casusların gerek haber alma ve gerek propaganda yapma konusunda ne korkunç bir kuvvete kavuştuğunu gözler önüne sermektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin her bir vatandaşının (ilgililer yeteri kadar önlem almasa bile) dikkat etmesi gereken hususları Karabekir Paşa şu şekilde ifade etmiştir.

  • Seni dinleyen ve seni gözleyen düşman gözlerini ve kulaklarını unutma!
  • Her işittiğine inanma. Düşmanlarımızın propagandaları seni zehirleyebilir.
  • Karşına çıkacak para ve aşka kapılma! Bu talihin eseri değil, casus eliyle kurulmuş bir tuzak olabilir.
  • Özellikle görevliysen sarhoşluktan sakın! Çünkü kafandaki sırların en kolay aşırılabileceği zaman budur.

Bu dört maddenin günümüzde kullandığımız akıllı teknolojiler ve bu teknolojilere bağlı mobil oyun, uygulama ve hatta internet erişimi olan televizyonlar ile çok daha etkili olabileceğini görmezden gelerek yaşamak ahmaklıktan başka ne olabilir ki?

Sosyal medyada ve internette çıkan haberlerin doğruluğunu teyit etmeden inanmak, düşmanların dijital zehrinin yayılmasına da katkı sağlayabilmek anlamına gelmektedir.

Kısa yoldan para kazanmak ya da zengin olmak için sanal para, network marketing ve “sadece 1 dolara ı phone kazan gibi” *** reklamlara aldanmamak, günlük şehvet ihtiyacını gidermek için bir mobil uygulamaya sığdırılan sahte aşklara kapılmamak çok ama çok önemli bir durum olsa gerek. Üstelik, tüm bunların özel olarak geliştirilmiş şirin görünümlü casus uygulamalar eliyle kendi vatanının öz evlatlarına karşı kurulan bir tuzak olduğunu da günümüzde kimse inkar edememektedir.

Casusluğun amacı şudur: Barış zamanında askeri ve siyasal gizli kuruluşlardan ve planlardan haber almak, savaş zamanı ise hareketlerden ve siyasi haberleşmeden ve savaşı sürdürme kudretinden sürekli bilgi alabilmektir. Yazarlık, gazetecilik, tercümanlık, falcılık, hizmetçilik, aşçılık, şoförlük, tüccarlık, çobanlık, kısacası her şekle girebilen casusların günümüzde tüm bu başlıklarda birer mobil uygulama olarak hayatımızın içerisinde yer aldığı bilinmektedir. Aşk, para ve bazı düşkünlerin ağzından ve koynundan her türlü sırrı çalabilecek en güçlü silah olduğu türlü örnekleriyle sabittir. İşgal ordularının geçtikleri yerlerdeki meyhanaler, kerhanaler ve barlar önemli birer casus yuvalarıyken günümüzde kullanılan mobil cihazlar da ordu mensuplarına frengi aşılamak için birer bozgun yuvasına dönüşme riski de taşımaktadır. 15 Temmuz darbe kalkışması ve önceden haber alınamayışı da yabancı servislerin desteğini alıp kurumlarda kullanılan bilişim teknolojilerinin yeteri kadar takip edilememesinden dolayı etkisini büyük ölçüde arttırmıştır. **

Birinci Dünya savaşında bu tür casuslardan da geniş ölçüde faydalanıldığı Karabekir Paşa’nın bizzat ifadesiyle; “Ben Dünya Savaşı’nda ve Kurtuluş Savaşında Irak ve Kafkas cephelerinde bu tür casusları faydalı olarak kullandım” demiştir.

Örneğin savaş çıkar çıkmaz Balkan ülkelerine kadın ve para akışı başlamış. Özellikle Romanya hükümet ve ordu mensupları arasına yüzlerce güzel Fransız kadını yayılmış. Bol para ile aşk ve kumar alemlerinde siyasi alemlere başlanmış.

Bizim Beyoğlu aleminde de bu tür özellikler görülmeye başlanmış. Bu alanda diğer taraf ülkelerin çalıştığı kayıt altına alınmış.

Günümüzde ise yüzlerce güzel Fransız kadını kullanılması yerine, halkların kendi güzel evlatları birçok arkadaşlık uygulaması ve sosyal mecralar aracılığıyla bol para ile aşk ve kumar siteleriyle sanal alemlerde bulunmaya başlamış, gerektiğinde siyasi hareketlenmeler için bilinç altı teknikleriyle kitleler harekete geçirilmeye çalışılmıştır.

 

Sırf para kazanmak amacıyla şahsi veya şirket halinde çalışan kimseler o gün de vardı bugün de varlar. Fakat bunlar belirli bir tarafa değil, para veren herkese çalışırlar.

Özellikle son yıllarda sırf para kazanmak uğruna yabancı ülkelere ait teknolojilerin kamu kurumlarına entegre edilme mücadelesine bizler de tanıklık ettik. Veri kaybı önleme platformlarından güvenlik duvarlarına, anti virüslerden güvenlik kamera yazılımlarına kadar birçok alanda distribitörlük alıp, kendi nüfuslarınca kurumlara satış yapmak için çabalayanları, ilgili mercilere raporlayıp gerekli tedbirlerin alınması için çaba sarf ettik. Bu çabalar büyük ölçüde meyvelerini vererek savunma sanayi başta olmak üzere birçok kurumun yerli ve milli teknolojileri kullanmasının önemi artmış oldu. 

Ancak, bu sefer de yerli ve milli görünümünde olan kişi ve şirketlerin yabancı teknolojileri yerli ve milli diyerek pazarlamaya çalıştığını, devlet teşviklerinden faydalanıp işlevsiz ürünlerle kamu kaynaklarının hiç edilmeye çalışıldığını görmekteyiz. 

Elbette düşmanı aldatmak için bunlardan faydalanılır. Bu çapraşık casus oyunu içinde bilerek ya da bilmeyerek kimlerin nelere alet olduğu ise o zamanda gösterilemediği gibi şimdi de gösterilemez.

Siber casusluk hakkında halkımızın iyi bilgi sahibi olması gerekir. Çünkü bunlar, cephelerden siber ordularımıza saldıracak olan düşman siber ordusunun ülkemizi barışta ve savaşta içinden vurmak için geliştirilen birçok dijital enstrümanı (mobil oyun, mesajlaşma, görüntülü görüşme uygulamaları) gerektiğinde birer siber silaha dönüştürebilmektedirler.

Klasik casuslukta 2 yıllık bir dil okulu eğitiminin ardından üç yıl boyunca kalınacak olan ülkenin dili öğrenilirdi. Bu hususta “Karabekir Paşa misal olarak Türkiye’ye gidecek casusları ele almıştır; Türk tarihi, Türk coğrafyası, Türk dini, Türk gelenekleri, Türk ahlakı, Türk siyaseti, Türk ekonomisi… Kısacası Türklere ait ne varsa sırasıyla öğretilir. Böylece Türkçeyi öğrenen subay, Türklerle ilgili her şeyi öğrenmiş ve bunlar üzerinde Türkçe tartışabilir duruma getirilmiştir. İran’a, Afganistan’a ve Almanya’ya gönderilecekler de böyle yetiştirilir” diyerek tarihe not düşmüştür.

Bu kıymetli nota baktığımızda kamu ve özel sektörde kullanılan harita, alışveriş, arama motoru sosyal medya gibi daha birçok internet bağlantılı teknolojiyle yukarıda bahsi geçen başlıklarda en güncel ve gerçek bilgiler alınarak, farklı algoritmalarla işlenerek yeni nesil istatistikler, yabancı servisler tarafından oluşturulabilmektedir.

Üstelik, iş bilmezlerin aymazlıkları nedeniyle yabancı servislerin aldığı birçok bilgi, yine o ülkelerin haber alma servislerine verilmek suretiyle ve erişim gücü elde ettiğini sanan kurumlarca yine kendi vatandaşlarına karşı kullanılabilmektedir.

Maalesef benzer teknolojileri geliştirmek “bizim işimiz değil “diyen hazırcılar nedeniyle aynı ölçüde dijital mütekabiliyet teknikleri uygulanması hususunda zafiyet, bağımsız teknolojiler geliştirilememekte ve ittifak sanılan ülkelerin verdiği bilgiler veya bilgi edinmeye yarayan teknolojilerle yetinilmektedir. Ya da sadece marka değeri ile millileşen teknolojilere imza atılırken teknik anlamda bağımsız, yerli ve milli diyebileceğimiz teknolojilere imza atılamamakta ve bu da ulusal güvenliğin siber istihbarat, siber savaş ve siber espiyonaj özelinde risk altında olduğunu gözler önüne sermektedir.

Karabekir Paşa’nın dikkat çektiği hususların , günümüzde dijital pazarlama yöntemleriyle büyük bir güce dönüşerek kendisini kamufle ettiğini ve siber istihbarat kavramının geri planda tutabilmeyi başardığını da kolaylıkla söyleyebiliriz.

Özellikle günümüzde hiçbir denetime tabi tutulmayan akıllı telefonların, kullanıcısının telefonu kullanmaya başlarken verdiği izin ile ses işleme özelliğini (ses dinleme ve gerektiğinde kayıt ettiği ses verisini işleme hakkı) aktif ettiği, yetkililer tarafından da bilinen bir gerçektir.      

Sosyal Medya Platformları Bizi Dinliyor mu?

Örneğin konuştuğunuz bir konu içerisinde geçen herhangi bir konuda telefonunuza gelen reklam bağlantısı veya mesajı ile karşılaşmayan var mı? 

Bu çalışmamızın hakikatlerini ve önemini gören kadim Türk devletinin kıymetli tohum ağaçlarına ve atalarının izinden giden gerçek Türk evlatlarına Enver Paşa ile Karabekir Paşa arasında geçen diyalogla günümüze ışık tutmak isterim;

-Karabekir; “Paşam Erkan-ı Harbiyemizi (Genelkurmay) Almanlara teslim etmemizin başka bir anlamı var mı? Ben buna bakarak Almanlarla aramızda bir ittifak olduğunu sanıyorum. Sefer planlarımıza varıncaya kadar, bizim bilmediklerimizi Alman müdürlerimiz biliyor. Şu halde vaziyetimiz daha ağır bir şekilde demek!”

-Enver; “Almanları ben mi bu vaziyete getirdim? Mahmut Şevket Paşa zamanında hükümet adına yapılmış bir anlaşmanın hükümlerini uyguluyoruz. Bizim istihbarat şubesi şefi Almanlarla ittifakımız olduğunu zannederse başkaları ne zannetmez?” diye Karabekir’e çıkşır.

-Karabekir; ”Paşam! Mart ayında takdim ettiğim yazımın sizi ve Almanları kızdırmasından dolayı o zaman fikrimi düzeltecek fırsatı bulamamıştım!”

-Enver; “ O halde şimdi fikrini düzelt! Kesinlikle böyle bir bağımız yoktur.”

-Karabekir; “Şu halde mesele daha kolay olur paşam. Çünkü bugünkü Almanların Erkan-ı Harbiyemizi ellerinde tutma vaziyeti İtilaf Devletlerini de böyle bir zanna düşürebilir. Şu halde bir an evvel zırhlımızı teslim alabilmek ve İstanbul’a getirebilmek için İngiltere ve Fransa’yı bu hususta aydınlatmalı ve çıkması muhtemel bir dünya savaşında tarafsızlığımızı korumak için Alman ıslah heyetini memleketlerine geri göndermeyi taahhüt etmeliyiz.

Acaba günümüzde NATO teknolojileri ile bezenen kurumlarımızın ve global teknolojilerin etkisinde geliştirilen teknolojilerin kullanıldığı mobil platformlarla 3. Dünya savaşının siber savaş şeklinde devam ettiğini bugün Enver Paşa’ya raporlayan bir Karabekir olsaydı nasıl bir tedbir alınırdı?

Kendilerine güvenilip görev verilen kişilerin şahsi menfaatleri uğruna hiçbir denetime tabi tutmadan halkın kullanımına sunulan ve siber istihbarat silahlarına dönüşen teknolojilere yol verenler hakkında neler yapılırdı?

Eski casusluk yöntemlerinin siber casusluk yöntemlerine evrildiğini ve yabancı kültürle yoğrulanların arkadaşlık uygulamalarıyla kolu-komşunun çocuğuna istemeden kurulan siber tuzaklara alet olduğunu söylesek nasıl bir risk yönetim stratejisi uygulanırdı?

Farkında olunması gereken bir diğer husus ise o günün İtilaf devletleri ve bugünün müttefiklik anlaşması içerisinde bulunduğumuz devletlerin 5, 9 ve 14 Göz adı altında oluşturdukları Siber İstihbarat içerikli ittifakların karşısında Türk devletlerinin ivedilikle 9 Işık Teknolojileri ile yeni nesil siber ittifakların oluşturulması gerektiğidir.  

Unutmayınız! Bilgisayar Kullanıcısı Kadar Akıllıdır…

Boynuz kulağı geçer atasözümüzün önemini bir kere daha anlamalı ve özellikle hastanelerde niçin vatandaştan damar okuma verisi alındığını? Niçin akıllı telefonlarda kullanılan yüz tanıma, parmak izi gibi biyometrik verilerin alındığını ve bu verilerin, hükümetlerin ilgili kurumlarına pazarlanırken neden milli bilişim sistemlerinin kullanılmadığını derinlemesine sorgulanması gereken konuların başında geldiğini hatırlatmak isterim.

Boynuz kulağı geçerse, şuursuzca beslediğimiz yapay zeka günü geldiğinde yerimize geçer mi?

Çok fantastik gelebilen bu soruya yanıt vermeden önce, kişisel verileri, özel yazışmaları ve gizli ticaretleri dijital sistemler üzerinde bulunan idarecilerin, ülke menfaatleri için mi? Yoksa kendi menfaatleri için mi idareciliğe devam etmek zorunda kalabileceğini de sorgulamak her bir Türk vatandaşının sorumluluğu olsa gerek.

Her halükarda kendi fikrimi naçizane beyan edeyim; devlet yönetimine talip olanların tüm kişisel kazanımlarını Türk milletine armağan etme, yani kamulaştırma şartı getirilmeli ki bu zor ve sorumluluğu ağır olan süreçte kimse kimseyi kişisel menfaatlerini arttırmak için bu işlere soyundu diye itham edemesin, kimse kişisel verileri ele geçirildi diye yabancı güçlerin kontrolüne girdi denilemesin.

Kazım Karabekir’den Günümüze Siber Güvenlik II

 

 

*  https://eksisozluk.com/e-devlet-sisteminde-yandex-skandali–5436206

** http://siberguvenlikdanismanligi.com/siber-darbe/

*** https://burakbozkurtlar.com/dolandirilmaya-sadece-1-uzaksiniz/

 

 

 

 

 

Devamını Oku
Cyber SecurityDeneme

Çevrimiçi Milletlere Mika’nın Mesajı

MikaMesaj

Sihir & Bilim

Dünyada yaşamın var olduğu dönemlerden günümüze sihir ve bilimin mücadelesi ya da başka bir deyişle yaşama dahil olma yarışı hep olmuştur. Kimi zaman Da Vinci’nin resimlerinde ya da icatlarında simyanın kokusu olduğu, kimi zaman da lokman hekimin kayıp kitabında ve hatta yakılıp yıkılan kütüphanelerde bilgi yüklü hazinelerin efsaneleri üzerine konuşulmaya devam ediliyor.

Geçmişten günümüze kalıntıları üzerinde turistik seyahatlerin planlandığı birçok medeniyetin baş aktörleri de bilgiye erişimin hazzıyla bazen kendilerini tanrı, bazense tanrılardan kut alan ölümlü oldukları bilenlerden oldular. Belki de burada tanrıcılık oynamaktan daha da önemlisi ya da faydalısı bilgiyi aktarmaya çalışan kut almışlardan olmaktı. Kim bilir?

Benim buradaki tek derdim yazmak. Bilgi ve ışığın gücü adına yazmak…

 

Şizofrenlerin en belirgin özellikleri arasında sürekli izlendiklerini düşünmeleri gelir derler. Ne kadar doğru bilemem. Neticede psikiyatr ya da konunun uzmanı değilim ama bulduğum her şeyi okumaktan zevk alırım. Yani şizofrenlerin izlendiklerini düşündüğünü birçok farklı kaynaktan okuyarak teyit etmiştim. He bu arada teyit etmekten bahsetmişken, günümüzde dijital okur yazarlık oldukça popüler ve önemli bir konu. Analogdan yetişme istihbaratçılar kadar olmasa da bilginin doğruluğu konusunda iyi bir iz sürücüyüm diyebilirim. Hazır yeri gelmişken artık dijitalciler ve analogcular arasındaki bitmez tükenmez yarışın bir tarafı olmadığımı belirtmekte fayda var. Özellikle ifade etmeliyim ki, bu yarışta kısa süreliğine görünür olmamın tek nedeni “bir arkadaşa bakıp çıkmaktan öte bir şey değildi”

Girizgâh faslı bittiğine göre artık konumuza dönelim…

Bilgi Çağı

Bilgi çağı, teknoloji çağı, milenyum ya da yapay zekâ çağı. Adına ne derseniz deyin ama Konstantinopolis fethedilip çağ açıldıktan sonra son bilinen isimsiz çağ aniden Konstantinopolis İstanbul ismi verildikten sonra tamamen kapanmış oldu. O tarihten sonra çağlara verilen tüm isimler hep teknoloji ve yeniliğe endeksli halde devam ediyor. Aksini iddia eden olabilir ama gerçek değişmez. Tıpkı günümüzde kut almışlarla kendini tanrı sananların mücadelesindeki bilgi ve sihrin kaçınılmaz gerçekliği gibi.

Günümüzde yani 2024 yılında uydulardan yansıyan haberleşme teknolojileri sayesinde uzağın yakın olduğu bir çağın içinde olduğumuzu kimse inkâr edemez. Bu durumda telefonun akıllı olduğuna ya da telefonun sahibi olunup olunmadığına bakılmaksızın, teknolojinin mesafesinde olan herkes izlenebilir. Başka bir deyişle “teknoloji sayesinde herkes şizofren gibi izlendiğini düşünebilir” Tabi düşünmek ayrı gerçeklikte tecrübe etmek ayrı bir durum. Şayet sevdiklerine sesli bir mesaj, görüntülü bir anı veya buluşma noktasına ulaşmak için bir konumu paylaşmak bir tuş ya da sesli komutla iletmişsen korkma. Artık sende teknoloji sayesinde şizofren oldun demektir. Hele bir de adım sayar uygulamalarla deli gibi kalori yaktın diye sevindiysen geçmiş olsun de geç…

Bu arada teknoloji etkinliklerinde boy gösteren sözde duayenler veya kamunun teknolojik imkanlarıyla caka satan ahmaklardan hiç hoşlanmam. Zaten bunu da en iyi onlar bilirler. Hatta, yedikleri hurmaların tırmaladıkları götleri de üç buçuk atar beni görünce. Nedenini en iyi onlar bilir ama okurların “sen de kimsin?” sorusuna yanıt vermek için umarım fazla geç kalmamışımdır. Efendim ben deniz teknolojinin efendisi, kötü niyetli programların korkulu rüyası ve kendini tanrı sanan teknoloji üreticilerinin vazgeçilmezi Mika’yım. Sahip olduğum sayısız bitcoinler olmadan önce de parayla işim pek yoktu, yine yok. Hatta kut almışların ve dijital tanrıların Mika’yı tanımlamak için aralarında konuştukları gibi “bu adamın çok kötü bir huyu var! Nedir? Adamın parayla işi yok.” Söylemleri de çok hoşuma gider. Evet okurların benimle alakalı merakı da giderdiğime göre devam edelim…

Ulus devletlerin ele geçirilmiş hükümet yetkilileri sayesinde son biat göstergesini trajikomik pandemi masalıyla görmüş olan tek devlet sevdalıları için parayla adam satın almak çok basit. Paranın geçmediği insanlar içinse güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, eğlenceler gibi zaafları kullanmakta bazen bir arkadaşlık uygulaması bazen de analog oyuncuların sahadaki yeteneklerini kullanmak onlar için oldukça kolay. Onlar için kısaca “tek devlet sevdalıları” da diyebiliriz.

Hele bir de deneysel alan olarak kullanabilecekleri bir ülke bulmak hiç de zor değil. Şayet zor olsaydı şu anda denetimsiz olarak kullanıma açılan nice şirin görünümlü teknolojiyle her bir bireyin avatarı olmamış olurdu.

Uzaya gitmeyi kimileri saçma ya da gidişin turistik seyahatle övünenlerin şuursuz tezahüratları ne anlama geliyor bir bilseniz? Belki de “kafayı taşlara vurmak” olarak bilinen deyiminin gerçek zamanlı tecrübesini yaşamış olurdunuz. Uzay çalışmaları sayesinde mikro dalga fırından LCD ekranlara kadar daha birçok yeniliğin hayatımızda aktif olarak kullanıldığını neredeyse artık herkes biliyor. Biraz daha derin bilgiye sahip olanlar ise çevrimiçi olunan tüm anlara ait verilerin işlendiğini ve anlamlı hale getirilip kullanılarak toplumların algılarının kolaylıkla yönetilebildiğini bilir ve yerli-yersiz bir övünç ile gururlanırlar.

İşte burada analog ve dijital kurmay zekalar devreye girer ve yapay zekanın fişinin ya da şalterinin nasıl olsa insanın elinde olduğunu hatırlatır. Tabi bu insanın hangi insan ve ne zaman insan olduğuyla alakalı bir dizi felsefi tartışmayı da beraberinde getirir. Biz şimdi bu derin felsefi tartışmaları bir kenara bırakıp gerçekliğimizde nelerin olup bittiğine bakalım.

Öncelikle bildiğiniz yerli ya da milli teknoloji denilen tüm kavramları bir süreliğine derin dondurucuya atın ve yazının sonuna kadar da çıkarmayın. Çıkardıktan sonra ne yapacağınıza karar verirsiniz ama şimdilik lütfen yemeyin ve derin dondurucuya atın tüm bildiklerinizi.

Çeşit çeşit uydu var ve her bir uydunun farklı amaçlar için kodlanmış programlar için bazen bir durak bazen de yansıtıcı olduğunu biliyoruz. Örneğin GPS olarak ve neredeyse herkesin kullandığı bu konumlama teknolojisi sayesinde navigasyon aracılığıyla yol tarifine giderken ekrana gelen “halen daha kaza var mı?” gibi soruları soran ve yanıt vermeniz için ekranda görünen butona basmanızı sağlayan da yine bu GPS teknolojisi. Bu teknoloji NATO standartlarındadır ve dünyadaki tüm toplumların kullanımına açıktır. Yani halka açık bir teknolojidir. Bu arada teknoloji üreticisi tarafından dokunmatik ekranlar sayesinde parmak izi de kolaylıkla elde edilebiliyor. Yani bu ehliyet alırken verilen parmak izinin ta kendisidir. Hani olur da başkasına ait bir hat veya başkası adına fatura edilmiş bir akıllı telefon kullanan varsa, devletler için o telefonu kimin kullandığını tespit etmek hiç de zor değil. He devletin hangi birimi hangi koridoru bu yeteneğe sahip, ben bilmem ama durum bu.

Mesela ekranların birçoğu karşısında izleyen ya da ekrandan yansıyan tüm görüntüleri kaydetme yeteneğine sahip. Bu görüntüler bazen simülasyon bazense görüntü kalitesi yüksek kayıtlar şeklinde olabilir. Mesela ben teknoloji kurumunda yetkili olsam, ithal edilen ekranların tamamının kullanma kılavuzunda “dikkat ekran karşısında sevişmek geleceğiniz açısından risklidir” gibi bir uyarı eklenmesini zorunlu kılardım.

Neyse ki yaşadığım ülkede bu tip riskler yok denecek kadar az. Neticede bu yazıyı çevrimiçi olmayan nostaljik bir daktiloyla yazıyorum ve gökyüzüne baktığımda başta Starlink olmak üzere yakın ya da uzak hiçbir uyduyla etkileşim halinde değilim. Düşünsenize, gökyüzüne baktığınızda bir dizi halinde geçen Starlink uydularının olduğunu? Elektrikli ya da interneti kendinden olan yeni nesil araçların bu uydular veya diğer uydularla anlık veri akışı içerisinde olması beni hiç ırgalayan bir durum değil. Ülkemin siyasetçilerinin bu tip teknolojilerle seyahat ederken, uyurken ve hatta osururken bile izlenmesi mümkün değil. Şayet böyle bir durum olsaydı o ülke zaten ele geçirilmiş, yabancılar tarafından kontrol ediliyor olurdu. Hele hele devletin koridorlarından irili ufaklı bilgi alıp kendine güvenen gençleri manipüle etmekten geri durmayan, piposuyla Holmes’u andıran ihtiyarlara yaşadığım yerde denk gelmek ne mümkün?

Sürekli izlenen siyasetçiler ve aile bireylerinin de en yeni en popüler teknoloji markalarına sahip olmakla övünürken kendi geleceğinin ötesinde vekili oldukları milletin geleceğiyle birlikte ruhlarını satmalarını kaç kişi kabullenebilir ki? Keşke herkesin parayla olan ilişkisi Mika’nın parayla olan ilişkisi gibi olsaydı diyorum bazen. Hani derler ya para amaç değil araçtır. Ama ihtiyaçtır… İhtiyaç olduğu kadar dersek bu sefer de benim ihtiyacım fazla kardeşim diyerek haksız kazancı kendine hak görenlerin sesi artabilir ve ben bu durumla yüzgöz olmak da istemem. Zaten bu yüzden çevrimdışı yaşıyorum.

Kehanet mi? Öngörü mü? Sihir mi? Bilgi mi?

Her bir ülke yapay zekâ teknolojileriyle insana dayalı hata ve kusurları önlemek ve başta zaman olmak üzere birçok konuda tasarruf etmeye kararlı görünüyor. Sudi Arabistan’ın bile robot şehir için yatırım yaptığını ve daha şimdiden insansı robotlarla evlilik, cariyelik gibi kavramlar üzerine yasal düzenlemeler için çalıştığı sağır sultanın bile malumu. Yeni nesil savaş uçakları özelinde konuşulan insansız ve otonom uçakların yanı sıra henüz envanterlerde görünmeyen yüksek mühimmat taşıma kapasitesine sahip silahlı robotların dans ettiği videolar sosyal mecralarda en çok paylaşılan içerikler arasında. Klonlanma teknolojilerini konuşunca “Hollywood ya da Netflix filmlerini çok izliyorsun” gibi alaya alınmak da bu işin doğası gereği olağan sayılabilir elbette. Olağan dışı durumların başında kimilerinin Göz, Varlık ya da sadece Yapay Zekâ olarak adlandırdığı ve insanın dahi nesne olarak görüldüğü ve nesnelerin internetle buluştuğu kavşağın tüm akışını ve denetimini elinde tutma yarışı iyiden iyiye kızışmış durumda.

Yani, görüntü işleme yeteneğinden tutun veri girişine kadar her şeye müdahale edilebilir. Üstelik bu müdahaleyi yapan için “yapay zekâ, virüs, zararlı yazılım” gibi tabirler kullanılarak suç tamamen yapay zekaya atılabilir. Daha somut bir örnek vermek gerekirse, terörist bir gruba ait siber saldırganlar nükleer bir tesisi hackleyip patlamaya neden olabilir, otonom bir savaş uçağının bağlı olduğu uydular ele geçirilip istenmeyen bir yerle savaş durumu başlatılabilir. Bu örnekler çoğaltılabilir ama neyse ki ben bu durumların yaşanmasının mümkün olmadığı çevrimdışı bir hayat sürüyorum. Şimdilik beni ilgilendiren bir durum yok umarım kut almış birileri çıkar ve çevrimiçi yaşayan toplumlara zarar gelmesinin önüne geçerler.

Göz denilen ve her şeyi görme iddiasındaki teknolojiye kimlerin sahip olduğundan daha çok, kimlerin kodladığı sanırım daha önemli. Daha da önemlisi bilgiyi dağıtmak üzere yola çıktıklarınızın elde ettikleri yüzükleri gururla takıyor olmaları ve belki de yüzüğün hakkını vermeleri olsa gerek. Dijital tanrıcılığa meraklı olanların gözün yeteneklerine sahip olmak için verdikleri kıyasıya mücadelede son sözü bakalım kim söyleyecek?

Bu arada ufak bir hatırlatma “derin dondurucuya attıklarınızla ne yapmak isterseniz şimdi yapabilirsiniz”

 

 

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiCyber SecurityDijital Dönüşümsiber güvenlikYapay Zeka

Deprem ve Yapay Zeka

ai turkey

İki arada bir derede yine yapay zekayı iliştirmişsin, iyi de bunun depremle ne alakası var diyenler olabilir. O halde biraz sabırlı olun ve bir demlik çayı veyahut büyük bardak bir kahveyi hazır edip bu yazıyı okumaya başlayın…

Yüreğimizi yakan, yüzyılın beceriksizliği, liyakatsizliği ve yalakalığın sonucu olarak yaşadığımız her şey, herkesin malumu. Hiç kimse kusura bakmasın ama yitip giden canların, yetişememenin ve geç kalmışlığın vebali hepimizin omuzlarında.

Bu nedenle birileri gibi lafımı sakınmayıp, kimseye hak etmediği unvanları yakıştırmadan hakikatle yazacağım.

Devlet çökmedi ve çökmesi söz konusu bile edilemez. Ancak birçok devlet kurumunu sevk ve idare eden yetkililer tam anlamıyla çöktüklerini ilan etmiş oldular.

Şayet yapay zeka destekli kamu yönetim modeli ve yapay zeka destekli belediyecilik gibi kavramlar uygulanmış olsaydı bugün çok daha farklı şeyler konuşuyor olurduk. Nasıl mı?

Mesela, enkaz altında kaç kişi, kimler ve neredeler? Gibi sorulara yanıt verilebilirdi. Bir tane güvenlik makalesi okumadığım halde Sayın Cumhurbaşkanımız beni İçişleri Bakanı yaptı diyen bir bakan olmayı istemem ama dördüncü seviye yardım çağrısı yapıldığına göre dış güçlerden de yardım talep edilmiş oldu. İyi ki de geldiler elbette ama önceden tatbikatı yapıldığında prosedür ve protokölller simulasyonla Cumhurbaşkanına tecrübe ettirilseydi de gerçek deprem anında da yapay zeka süreci otomatize edip Sayın Cumhurbaşkanının önüne gelen onay butonuna sadece basmak kalsaydı. Eminim çok daha kısa süre içerisinde kurtarma ekipleri ve tüm paydaşlar sürece dahil olurlardı.

Bu arada dış güçlerden gelen yardımlar nedeniyle yabancı istihbaratçıların ülkemizde cirit attığına dikkat çeken Ankara’nın bürokrasisini çok iyi bilen ve Bay Pipo lakaplı Ömür Çelikdönmez’in İletişim başkanlığı başta olmak üzere birçok kamu kurumunda kullanılan bilişim teknolojileri sayesinde insana dayalı istihbarat yerine çok daha verimli olan siber istihbarat faaliyetlerinin ne durumda olduğuyla alakalı bilgisi olup olmadığını da merak ederim. (Bkz: GAFAM teknolojileri ve PRISM)

Ayrıca, yok senin kurtarma ekibin vay benim yardımlarım, güvendim, güvenmedim, yardımlara yapıştırılan başkasına ait stickerlar derken “o kadar çok çalıştım ki bakın sakallarımı bile keseledim” veyahut “konuşamıyorum ağlamaktan” diyen bir yapay zeka olmayacağı gibi isimlere ve kimliğine bakmaksızın etki kapasitesi ile yeteneğine, tarafsız ve sadece uygunluğuna göre yönlendirme yapacak bir yapay zekanın devreye alınması pek ala mümkündü.

Özellikle Hatay’dan arayan dostlarımızın destek taleplerine yeteri kadar karşılık vermediğim için kahroluyorum. Keşke demeyi hiç sevmem ama Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Hatay’da 2019 yılında gerçekleştirilen Siber Güvenilir Hatay ve Yapay Zeka Destekli Belediyecilik gibi projeler siber güvenilir bir şekilde vücut bulsaydı ne iyi olurdu . Maalesef seçim kampanyasında bir etken olmanın yanı sıra gençlerin dikkatini çekmekten ve farkındalık oluşturmaktan öteye geçilemedi.

Oysa HBB Başkanı TED Kolejindeki Yapay Zeka etkinliğinde Hatay’da yapay zeka destekli bir yönetimin olacağını çok da güzel anlatmıştı. Siyasete kurban edilen bu projeden siyasi çıkar elde edilmesin diye konuşma metnini ve videoyu elbette paylaşmayacağım ama yazık olduğu kesin.

Düşünsenize, veri tabanında kim, hangi yaş aralığında, nerede gibi soruların yanıtlarını barındıran bir yapay zeka var ve anlık olarak droneler ve siber güvenilir gençler ile yıkılan binalarda görüntü ve ses işleme gibi daha birçok başlıkta somut veriler oluşturup, önceden belirlenmiş prosedürlere göre gerekli protokolleri uygulamak yapay zeka için ne kadar zor olabilir?

Tek yakıtı bilgi ve elektrik olan bu akıllı teknolojiyi geliştirecek gençleri bulmak mı daha zor yoksa altmış yaş üstü yöneticilere laf anlatmak mı?  Sakın kimse de çıkıp “bu dediklerin için bütçe mi var?” Demesin! Bütçe sıkıntımız hiç olmadı. Olan tek sorun kaynakların verimli kullanılamaması.

Ayrıca birileriyle olan fotoğraflarımızı yayınlamadık diye kimse işkembeyi kübradan konuşuyoruz da sanmasın. Devlet arşivlerinde her şey fazlasıyla mevcut.

Hükümeti ya da yerel yönetimi haklı olarak eleştirdik diye kimse devleti yermeğe de kalkmasın.

Siber güvenliği, erişim engeli getirmek ya da internet sayfalarına index atmak olarak sananların Siber Güvenilirlik konusunda zerre bilgileri de yok. Şayet biraz bilgileri olsaydı, kolundaki akıllı saat ile MGK toplantısında verdiği fotoğrafla attığı havanın günü geldiğinde yargılamaya konu olacağını da çok iyi bilirlerdi.

Akıllı şehircilik ve yapay zeka gibi kavramları süslü cümlelerle soslayanların nasıl sınıfta kaldığını hep birlikte gördük.

Ne Dijital Dönüşüm Ofisi ne de İletişim Başkanlığı’ndan birileri de AFAD’ın okçu bilgi işlem müdürünün sunumu karşısında çıkıp da “hayırdır birader sen ne içiyorsun da bilişimi okla yayla eşleştirip de sunum yapıyorsun? diye sormadı. Arkadaş senin işin olası bir felaket durumunda AFAD’ın bilişim sistemleri vasıtasıyla ekipleri ve paydaşları kesintisiz iletişimle sahada koordine etmek değilse nedir? Günü geldiğinde TÜBİTAK ile işbirliği yaptım diye caka satan etkinlik sponsorları da elbette Kadim Türk Devletine hesap verecek.

Dijital Dönüşüm Ofisi’nin kerameti kendinden menkul başkanı Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft teknoloji markalarını eleştirmek için GAFAM teknolojilerinin isim babası olmakla övündüğü haberde “Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Taha Koç’un boğun eğmeyi reddettiği GAFAM, Google, Amazon, Facebook, Apple ve Microsoft şirketlerinin baş harflerinden oluşuyor. Koç, “Sayın Cumhurbaşkanımız her zaman diyor ya, ‘Dünya beşten büyüktür’ diye, ben de dijital anlamda onun bir benzerini söylüyorum: Dünya GAFAM’dan büyüktür. GAFAM, yani Google, Apple, Facebook, Amazon, Microsoft. Akılda kalması kolay olduğu için böyle kodluyorum. Dünya bunlardan büyüktür.” ifadelerini kullandı ya! Üstelik dünyanın bunlardan büyük olduğunu ifade ederken şahsı ve bilakis yöneticisi olduğu kurumda bu teknolojileri kullanıyor ya. Neyse ki birileri de çıkıp Google, Oracle, Tesla, Ubuntu ve Microsoft’un baş harflerinden referans verip de dünya GOTUM’den büyktür demedi. Kısacası lafa gelince mangalda kül bırakmazlar misali iş geliştirmeye gelince “yerli yazılım, milli teknoloji” demekten öteye geçen bir şey var mı?

Son yaşadığımız deprem felaketinde insana dayalı hata ve kusurların sebep olduğu sonuçları gördük ve tecrübe ettik mi? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı geç kalındığı için helallik istedi mi? İstedi…

Şayet insana dayalı hata ve kusurların önüne geçmek için geliştirilen “Yapay Zeka Destekli Hükümet ve Kamu Yönetim Modelleri” olsaydı yorgunluktan sakal tıraşı olamayan yetkilileri görmek yerine, herkesin telefonuna tamamen veriye dayalı bilgiler gitmiş ve “şu sürede şu kadar enkaza ulaşıldı, tespit edilen canlı sayısından şu kadarına ulaşıldı, şu kadarı tedavi edildi, şu kadarı çocuktu bu kadarı yaşlıydı ve hepsi şu kurumlarımızda koruma altına alındı” gibi verilerle kan ağlayan Türk milletinin yüreğine bir nebze olsun su serpilirdi. Üstelik birçok algoritma sayesinde yakınlık derecesine göre hayatta kalan çocuk ve yaşlıların güvenli bir şekilde yakınlarına ulaşmak bir SMS mesafede olurdu. Keşke AFAD’ın bilişim yöneticileri YA HAK diyerek iş geliştirme fikirlerinin yazılı olduğu Puta’ya (Hedef tahtasına geleneksel okçulukta puta, modern okçulukta da hedef minderi de denilmektedir) “YZ Destekli Arama-Kurtarma Teknolojisi, Siber Güvenilir Kurtarma Timleri, Drone Destekli Kurtarma Stratejileri, YZ Destekli Akıllı Kurtarma Teknolojileri” gibi başlıklar ekleseydi. Ekleseydi de attığı oklar gerçek hedeflere gitseydi.

Bu yazdıklarım hikaye gibi gelebilir ama Yapay zekanın dünyadaki sorunları çözme potansiyeli hakkında sık sık büyük vaatler duyuyoruz. Çoğu gerçekçi olmasa da derin öğrenme ile geliştirilen yapay zeka sistemi xView2, Türkiye’deki deprem felaketi gibi doğal afetlerde hayat kurtarabiliyor. Pentagon’un Savunma İnovasyon Birimi ve Carnegie Mellon Üniversitesi Yazılım Mühendisliği Enstitüsü tarafından 2019 yılında geliştirilen açık kaynaklı bir proje olan xView2, Türkiye’deki depremin ardından yer ekipleri tarafından arama kurtarma faaliyetlerinde ve hasar tespitinde kullanıldı. Bu arada xView2’nin geliştirilmesinde Microsoft, University of California ve Berkeley dahil olmak üzere birçok kurum ve kuruluştan destek var. xView2, afet bölgesindeki bina ve altyapı hasarını belirlemek ve hasarın ciddiyetini hızlı bir şekilde tespit etmek için uydu görüntülerini makine öğrenimiyle birleştirir.

Yapılan ayni ve nakdi yardımlar bu kadar ve şuralarda kullanılmaktadır gibi veriler de pek ala herkesin erişebileceği şekilde yayınlanabilir.

Her fırsatta yeni dünya düzeninden bahseden ve teknolojinin önemine vurgu yapanların havanda su dövmek yerine, çağın gereksinimleri hususunda doğal yeteneği olan yeni nesillerden destek istemesi ayıp mı? Günah mı?

Yapay Zeka ve Siber Güvenlik, arama kurtarma faaliyetlerinin yanı sıra bürokratik süreçlerin hızlı ilerlemesi için de kritik öneme sahip. Örneğin, hangi amir, hangi memur ne zaman iş emrini aldı ve ne zaman aksiyona geçti? Harekete geçtiğinde ne zaman görev yerine vardı? Görev esnasında kullandığı araç ve ekipmanlar nelerdi? Araçta gereksiz kullanılan klima nedeniyle ne kadar yakıt ziyan edildi? Gibi sorulara yanıt bulmanın yanı sıra kaynakların nasıl kullanıldığına dair raporlar hızlıca üretilebilir.

Kaynakların verimli kullanılmaması, adam kayırma gibi daha birçok başlıkta eleştirilerin hedefi olan Kızılay ve AFAD gibi kurumlarımıza yapılan ayni ve nakdi yardımların miktarları nedir? Bu yardımlar nerede yayınlanıyor? Kimler tarafından denetleniyor? Halkın denetimine açık mı? Gibi daha birçok sorunun siber güvenilir teknolojilerle düzenlenmesi pek ala mümkün.

Hepimizin malumu devlet başkanlarının kullandığı kırmızı telefonlar vardır. Bu telefon aslında acil durumlarda direkt olarak iletişimin sağlandığını gösteren bir semboldür. Çağımızın getirdiği yenilikleri de göz önünde bulundurursak, bu kırmızı telefon aslında onay istenen basit bir buton da olabilir. Onca amirin ve memurun tek bir onay ile harekete geçmesi, hareket esnasında atılacak adımlar ve kurallara ne derece uyulup uyulmadığı gibi parametreleri belirlemek de pek ala mümkün. Ancak, bu mümkün olan süreçleri istemeyenlerin sayısı pek de az olmasa gerek.

İktidar veya muhalefet partisinden sorumluluk alanları içerisinde bir tane istifa eden yetkili gördünüz mü? Ben görmedim. Demek ki koltuk sevdası sadece iktidarda bulunan bir durum değil. Oysa siber güvenilir sistemlerle Devlet Planlama Teşkilatı konuya bir el atsa ya da Danıştay’ın siber savcıları sahada olsa, yapay zekanın her bir detayı düşünmüş ve olası sorunları simülasyonlar ile test etmiş olsa, belediye başkanı ya da bakan arasında hiçbir fark gözetilmeksizin ihmali olan memurundan, amirine kadar tüm imza sahiplerine görevden el çektirilip süreçlerin daha şeffaf olması sağlanabilir.

Tabi bu kadar şeffaflık ve adaleti kim ister? Sorusuna yanıt vermek kolay mı?

Depremde canını yitirenlere baş sağlığı ve sabırlar diliyorum. Tedbir almayıp ihmali bulunanlara ah etmek de hak olsa gerek. Onca insanın ahını alanların vay haline.

Siber güvenilir önlemlerin ivedilikle alınıp olası bir deprem felaketinin sanal gerçeklik teknolojileriyle tam bir simülasyonun planlanıp yapılmasını ve devletin tüm kurumlarının bu simülasyonda aktif rol almasının önemine vurgu yapmak istiyorum. Örneğin Nasuh Mahruki’nin sevk ve idare ettiği bir AKUT ile Mevcut AKUT yönetiminin sevk ve idare ettiği bir deprem senaryosunun simülasyonu gerçekleştirilip kıyaslama yapılmasının çok kıymetli veriler elde edilmesinde etkin rol oynayacağını da eklemek istiyorum. Bu örnek tüm kurumların içerisinde yer alan yetenekli ve liyakatlilerin ön plana çıkması için de oldukça kıymetli bir fikir. Öyle ya, canlı da yaşanan bu felaketin yönetim ve organizasyon tarafındaki eksiklikler için Sayın Cumhurbaşkanı ” “Depremin ilk birkaç günü istediğimiz çalışmaları yapamadık” demişti.

Özellikle Cumhurbaşkanlığına bağlı ilgili kurumların ivedilikle “deprem ve afet yönetimi” başlıklı ve son yaşanan deprem felaketinde elde edilen verilerin derlendiği bir simülasyonun “sanal gerçeklik ve siber güvenilir” teknolojilerle desteklenerek planlanması gerekmektedir.

 

 

https://onedio.com/haber/suleyman-soylu-nun-ben-omrumde-bir-tek-guvenlik-makalesi-okumamis-adamim-sozleri-yeniden-gundem-oldu-1029241

https://expatguideturkey.com/how-artificial-intelligence-was-used-in-search-and-rescue-activities-in-the-earthquake-in-turkey/

https://www.theguardian.com/world/2013/jun/06/us-tech-giants-nsa-data

https://www.haberturk.com/gafam-nedir-ne-kadar-buyuk-haberler-2989259-teknoloji

https://www.yeniakit.com.tr/haber/gafam-nedir-gafam-ne-demek-gafam-acilimi-nedir-1516664.html

 

Devamını Oku