Son yazdığım yazıyı okuyan bazı büyüklerimizin beni yapay zekayı iktidar kılmak için çabalayan küreselcilerin sözcüsü olmakla itham etmeleri sonrası üzülmedim dersem pek gerçekçi olmaz. Onlara laf yetiştirmek ve memleketimizin geldiği içler acısı durumun müsebbibi olmakla veya müsebbibi olanlara boyun eğdiklerini dile getirip suçlamak yerine “kalemine, zekana, ilmine kuvvet” diyenlerin dualarına layık olmaya çalışmak en iyisi diyerek klavyemin başına geçtim.
Bugün sizlere özellikle sayısından daha çok her geçen gün artan etkileri ve neredeyse ülkemizde azınlık durumuna düşen Türk milletinin sabrını zorlayan yabancılar, kaçaklar, para karşılığı vatandaşlık alanlar veya geçici sığınmacıların aslında nasıl bir siber güvenlik kıskacı altında olduklarından bihaber olduklarını anlatmaya çalışacağım.
Her şeyden evvel insanca yaşayan her kim varsa selam olsun ve Arap’ın kültürünü din diye itelemeye çalışan, Araplar için aslında hiç var olmayan akademik çalışmaların varlığını iddia ederken aslında kendi iç dünyasındaki arzularını bir milletin sinir uçlarıyla oynamak için kullanan devletten maaş alanlara ne üzülüyor ne de acıyorum diyebilirim. Çünkü onlar vazifelerini yaparak fitne ve fesat peşindeler. Bizler de ilmin kapısında öyle ya da böyle nöbete devam ediyoruz.
Olağanüstü bir durumda milleti sokağa çağırarak sorunları gidermek sanırım düşünülmesi gereken en son fikir olmalı. Hatta en basit bir sokak kavgasına bile kim müdahil olmak ister? Kanunen bir kavgaya karışmak ne gibi sorun ya da sorumluluk üstlenilmesini gerektirir? Yaralanmalı bir kazaya kaç kez müdahil olabildiniz mesela? Ya da Hiçbir ilkyardım bilginiz yoksa bir kazazedeye veya yaralıya müdahale etmek sizce mantıklı mı? Bu tip sorulara devlet mekanizması çok evvelden çözümler üretmiş olacak ki, görüldüğü üzere ülkemizde dünyaya örnek olan kamu kurum ve kuruluşları ile onurlu, haysiyetli ve şerefli kurum mensupları ile emniyet, sağlık, eğitim, istihbarat gibi daha birçok başlıkta tüm sorunlara rağmen dimdik ayaktayız.
Elbette her kurum ve kuruluşta olduğu gibi çürük elmalar çürüklüklerinin hakkını veren haysiyetsiz ve şerefsiz halleriyle biz buradayız diyorlar. Hatta belki de son zamanların en fazla çürük elma hasadı çağımızda bir hastalık gibi etrafımızda dolanıyor. Ancak tüm bu çürüklere rağmen güvenlik, sağlık ve eğitim gibi başlıklarda zerre tereddüt etmeden canını ortaya koyan yiğitlerin başarılarını da hepimiz gayet iyi biliyoruz.
Özellikle MİT destekli dış operasyonların başarısının sırrı teknolojik birikimde saklı. Aynı başarıyı ülkemizde eğitimden, sağlığa kadar özellikle çocuklara dokunabilen her alanda görmeyi herkes ister ama maalesef siyasal iklim uzun yıllardır teknolojinin adını sayıklamaktan öteye geçilmesine müsaade etmiyor. Ancak siyasilerin güç devşirmek için bulaşamadıkları, bulaştıklarında cin çarpmışa döndükleri tek alan Teknoloji destekli istihbarat diyebiliriz. Çünkü günümüzde birçok siyasetçinin teknolojinin nimetlerinden en fazla iyi bir kullanıcı düzeyinde faydalanabildiklerini gözler önüne seriyor. Daha da kötüsü birinin desteği olmadan teknoloji kullanamıyorlar. Bu durum da daha yolda bir başına yürüyemeyenlerin 100 metre koşusunda olimpiyatlarda ülkeyi temsil etmesine eş değer saçmalıktır. Kısacası siyasi aktörlerin etki-yetki dahilinde sahip olduklarını sandıkları teknolojik parametrelerin tamamı onlar için büyük olsa da teknolojiyi geliştirebilenler için minicik bir adım bile sayılmaz. Bana inanmayan BTK’nın siyaseten almaya çalıştığı yetkilere rağmen ülkede yaşanan siber saldırı türlerinin hangilerine ne derece müdahil olabildiklerine baksın derim. Hatta TİB’in kaçaklarıyla, günümüzde varlığını kripto olarak sürdüren sürüngenlerin yüzüne bakmak bile olup biteni anlamak için yeterli olabilir.
Tabi teknolojik bilgi birikiminin sırrı da hakikatle sır saklamayı bilenlerin becerisiyle mümkün. Yani iddia edildiği gibi yapay zeka her şeyi yönetecek, insanlar köle edilecek gibi bir durum yok. Ama insanların zekâları yapay hale getirilip hiçbir teknolojik ekipman kullanılmadan her şeyin ve birçoklarının yönetildiği de inkar edilemeyen bir gerçek. Şayet bu son cümle doğru olmasaydı sümüklü zibidilerle fotoğrafı olanlara bırakın mevki makam verilmesini bilakis tek kişilik hücrede sümüklünün fotoğrafı ile baş başa bir hayat temin edilebilirdi.
Evet asıl konumuz olan siyasilerin desteği ile kanunlara aykırı bir şekilde ve ülkemizde adeta sessiz istilaya dönüşen yabancıların olası bir karışıklıkta nasıl tespit edilip ne gibi aksiyonlar alınabilir diye soralım.
Vatandaşların sürekli altını çizdiği “whatsapp gruplarıyla çok çabuk organize olarak kalabalıklaşabiliyorlar” şikâyeti sanırım herkesin malumu. Bizim bakkala bile mahalledeki yerli ve yabancı oranını sorduğumda “yarı yarıya” yanıtı almak pek şaşırtıcı gelmiyor. “İyi de kardeşim bu memleketin polisi var, savcısı var olur da olağanüstü bir durum olursa gereği yapılır. Sana ne?” diyen varsa hemen yanıt verip devam edeyim. -ulan omurgasız namussuz? Sen 15 Temmuz’un yıldönümünde tatil yapasın diye şehit olmadı benim polisim, askerim ve vatandaşım. Sen Arapların sessiz istilasına kapı aralayasın, ülkedeki gençlerin umutlarını silip atasın, kendi çevrene usulsüz ve liyakatsiz atamalar yapasın diye şehit olmadı Ömer Halisdemir. Hem “sıkıştım, yetişin devlet elden gidiyor, inin sokağa” denildiğinde Türk milletinden destek isterken emniyet güçlerine destek verilirken “sana ne” demediniz de şimdi mi diyeceksiniz? Ne derseniz deyin “Canınız Cehenneme” diyerek aslında devletin ilgili ve sorumlu organlarının özellikle yabancıların kolaylıkla uçtan uca şifreleme teknolojili mesajlaşma uygulamaları ile gerektiğinde bir araya gelebildiklerinden bihaber olmadığını herkes gayet iyi biliyor.
Ancak mesajlaşmaların içeriği anlık olarak takip ediliyor mu? Siyasi iklimin birçok suça göz yumduğu ya da suç saymadığı hatta inancımız bir dediği yabancılara kol kanat gerdiği bir ortamda ilgili kurumlar bu denetimleri yeteri kadar iyi yapabilir mi? Gibi daha nice deli soru akıllarda olabilir. Ancak burada da devreye insana dayalı hata ve kusurları tespit edip önleyebilen Yapay Zeka destekli teknolojiler giriyor.
Öncelikle uçtan uca şifreleme ile hiç kimsenin okuyamaz ya da erişemez dediği whatsapp her ne kadar “biz verilerinizi saklamıyoruz” dese bile o mesajlaşmalardaki görseller, videolar, sesler ve yazışma metinleri bile whatsapp tarafından saklanıyor. Buna da NSA destekli PRISM projesinin bir parçası olduğu için devlet destek veriyor. Tamam tüm bunlar da akademik çalışmalarda olsa bile inkar ediliyor biliyoruz. O halde sevgili okuyucu lütfen önce bir yakınına mesaj at whatsapp den. Kısa bir süre sonra da o mesajı hem kendinden hem de karşı taraftan sil. Şimdide bilgisayar üzerinden “whatsapp webi” aç. Bak bakalım o sildiğin mesaj ilk defa web üzerinden eriştiğin mesajların arasında var mı? Bu sayede verilerin sunucularda saklı kalıp kalmadığını anlayabiirsiniz.
Bir de İsrail merkezli bir şirket olan NSO’nun Pegasus ismiyle bilinen whatsapp gibi uçtan uca mesajlaşmaları okuyabilen programı var. Bu programın müşterileri arasında devletlerin olduğu da biliniyor. Ayrıca pek kimsenin bilmediği İspanyalı bir firmanın da mesajlaşmaları okuyabilmenin ötesinde özellikleri bulunan bir program daha var. Aslında böyle iddialı programlar çok ama önemli olan boyutu değil, işlevi! Ömür Çelikdönmez’in yazılarında “istihbaratın başbuğu” olarak nitelendirdiği MİT’in görünen yüzü başkanın, Türk istihbaratında sinyal istihbaratına verdiği önem gereği siber güvenlik için yaptığı insan ve teknoloji yatırımı hepimizin malumuyken ve özellikle MİT destekli nokta atışlı yurt dışı operasyonlarda teknolojinin bağımsızlığı sorgulanamazken acaba yurt içinde de MİT’in teknolojik kabiliyeti kullanılıyor mudur? Benzer bir yeteneğe sahip olmak isteyen kurumlar var mıdır? Gibi sorular da merak konusu. FETÖ/PDY ve PKK/KCK özelinde gizli haberleşme yöntemlerinin deşifresine MİT’in faaliyet raporunda yer verildiğini belirtmekte fayda var. Bu gizli haberleşme özel olarak geliştirilen ByLock benzeri uygulamalar olabildiği gibi herhangi bir oyun sunucusu veya whatsapp ile türevleri de olabilir.
Zaten iç güvenlik başlığında MİT’in Emniyet ve Jandarma birimleriyle koordineli çalıştığı ve birçok başarıya ulaştığı sır değil. Ancak özellikle FETÖ gibi yapıların da tüm bu birimlerin içerisinden temizlenme gayreti de halen devam ediyor. Bu nedenle olası bir karışıklıkta kripto unsurların 15 Temmuz benzeri bir ortama sebep olarak özellikle Suriyeli geçici misafirlerin kullanılabilir aparat halinde bekletilmesi söz konusu olabilir mi?
Netice itibariyle ister yerli ister yabancı olsun sinyal istihbaratı önleyici hizmetler kapsamında devletin haysiyetli ve şerefli kadrolarınca yapay zekâ destekli olarak suçları tespit ve gerektiğinde uygulamaya geçmek adına kullanılıyor.
Bu durumu da en iyi bilenler yine o geçici misafirler. Yani Türk devletinin işi gücü yok da bizi mi takip ediyorlar diyenlerin aslında aldıkları nefesin sayısını bilen bir devletin geçici misafirleri olduklarını iyi biliyorlar. Bilmeyen ahmaklar da sosyal medya hesaplarından yaptıkları suç içerikli paylaşımlar sonrası siber devriyelere tosladıklarında gerçeği kavramış oluyorlar.
Evet belki de dünyaca ünlü mesajlaşma uygulamaları ve sosyal mecraların insanları takip ettiği veya istihbarat amaçlı izledikleri tamamen bir hayal, masal ve sıradan bir film senaryosu diyebilirsiniz. Ya da şah damarından daha yakın olan hakikatin varlığını da inkâr ederek aslında şah damarına yerleştirdiğiniz bir çiple kullarını anlık izleyen bir tanrı olduğunuzu da sanabilirsiniz. Bence kimse ne kendini dev aynasında görsün ne de cüce sanmasın. Kadim Türk devleti yeri geldiğinde kendi evlatlarını test ortamı gibi kullanır gözünün yaşına bakmaz ama vazifesini eksiksiz yükler, yeri gelir bir öpücükle tüm dünyayı takip eden yapay zekayı lehine işletir. Emin olun kendini devletin kozmik odasına girdiğini zannedip tüm verileri elde ettiğini sananların hatta veri akışında onay memuru olduğunu sananların binlerce yıllık kadim Türk devletinin bugünkü yapay zekâ destekli istihbaratı ile var olmadığını gayet iyi biliyorlar.
Tabi bir de yakın zaman önce “Yüzyılın istihbarat darbesi” başlığıyla New York Times’da 80 sayfanın üzerinde bir makale yayınlanmıştı. Bilişim ve siber diplomatların eksikliği nedeniyle pek dikkate alınmayan ama Türkiye’nin de etkilenen ülkeler arasında yer aldığı skandal belki bugün önemli olarak algılanmadı ama bu skandala sebebiyet vererek isimleriyle ayan beyan ortada duran özel sektör ve kamu görevlilerinin de hiç ummadıkları anlarda cezalandırıldıklarını ve dijital ya da analog ihanete sebep olan kim olursa olsun er ya da geç hesap verdiklerini bilenlerin, birçok şüpheli işlem türünü derin derin öğrenen yapay zeka destekli istihbarat teknolojisi ile gurur duymaması pek mümkün görünmüyor.
Son olarak dijital ayak izinize dikkat etmenizi öneririm. Bu ayak izleri tamamen dijital platformlarda yapılan paylaşımlarından oluşmakta. Ses, fotoğraf ve sizi anlatan daha nice şey. Tüm bunlar yakın gelecekte hayata geçirilmesi planlanan dijital ahiret gibi projelerin adeta besin kaynağı. Üstelik, insan bedeninin gübre haline getirilip bir ağaç ya da bitki üzerinden canlı yayınla tıpkı bir chat botla sohbet eder gibi ölmüş sevdiklerinizle bir araya gelinebilmesi mümkün görünüyor. En azından yapay zekanın dijital ayak izlerini takip edip ses ve görüntü verisini işleyip karşımıza şu an hayatta olmayan birini çıkarması artık hayal değil.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cia-ve-bnd-paravan-sirket-uzerinden-sattiklari-cihazlarla-120den-fazla-ulkeyi-dinlemis/1731302
https://www.trthaber.com/haber/gundem/mit-nokta-operasyonlarla-terorun-kaynagina-darbe-vurdu-697206.html
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/btk-ile-btk-bunyesine-alinan-tibde-calisan-49-kisi-hakkinda-gozalti-karari/667153
In a First, Microsoft Patents AI Chatbot that Imitates Dead People
https://www.mit.gov.tr/MitFaaliyetRaporu/4/index.html