Türkiye’de siber saldırı türü olan DDOS (Denial of Service) Attack ilk defa ne zaman yapıldı biliyor musunuz? Ya da Atatürk’ün DDos Attack için görevlendirdiği kurmay zekalar kimlerdi biliyor musunuz?
Önce vaktiniz varsa “Kazım Karabekir’den Günümüze Siber Güvenlik” başlıklı üçleme yazımı veya aşağıda bulunan videoyu izlemenizi öneririm…
Önce DDOS atak için internette bakın ne yazıyor; Dağıtılmış Ağ Saldırılarıdır. Genellikle Dağıtılmış Hizmet Reddi (DDoS) saldırıları adıyla bilinir. DDoS saldırısı, saldırıya uğrayan web kaynağına birden çok istek göndererek web sitesinin çok sayıda isteği işleme kapasitesini aşmayı ve doğru şekilde çalışmasını engellemeyi amaçlar
İnternette böyle bir şey yazıyor ama benim tanımım da şöyle; Her devleti bir sunucu olarak düşünelim. Yani birçok başlıkta iletişim ve bilişsel faaliyetlerin gerçekleştiği bir sunucu gibi düşünelim. Diğer devletlerin yani diğer sunucuların birçok iletişim ve bilişsel faaliyetle bu sunucuya yani hedef devlete saldırdığını, daha doğrusu işlemci kapasitesinin üzerinde işleme maruz bırakması gibi düşünün.
Daha basit bir örnekleme ile günde 10.000 koli gönderim yapan bir PTT şubesine yedi milyon koliyi bugün göndermek üzere hücum eden insanları düşünün derim. Üstelik bir taraftan da kargo araçlarının tamamına arıza yaptırıp çalışanların da sağlık sorunları nedeniyle izinli olduğunu düşünün. Ne olur, o kurum çöker, işlevsiz kalır belki sinirden yangın yerine dönebilir her yer…
Sanırım pandemi, doluluk oranları, e-devlette ve uyapta yoğunluk ya da öğrenci bilgi sistemlerine yoğunluk nedeniyle erişememek ve hatta yoğunluk nedeniyle internet çok yavaş gibi söylemleri hemen anımsayıp konuyu kavradınız bile…
İşte DDOS atak ilk olarak Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşanmıştır. Ancak Kurmay zekaya sahip olan komutan ve kurmay zekanın komutasındaki tüm askerler bu DDOS atak karşısında sunucunun ismini değiştirip ve işlevsiz bölümlerini iyileştirip, geç kalan kalkanlarla uğraşan, ddos atak yapan diğer sunucuların birbirlerine ddos atak yapmalarını sağlamıştır.
Elbette bu Kurmay zekaların dâhisi Mustafa Kemal Atatürk’ün ta kendisidir.
Sadece DDos atak olsa iyi, bunun binlerce farklı versiyonu var. Bu gidişle fraktala kadar yolu var demek de ukalalık sayılmaz. O derece yani.
Bunun Oltalaması var mesela. instagram hesabını kaptırıp ağlayanlar iyi bilir mesela bu yöntemi. Türkçesi oltaya gelmek yani.
Oltalama saldırısını da örneklemek gerekirse, “instagram hesabınızda Mersin bölgesinden bir giriş yapılmıştır. Bunu siz yapmadıysanız lütfen şuraya tıklayın ve ardından gelen ekrana kullanıcı adı, şifre gibi tüm özel bilgilerinizi giriniz” işte bu bir oltadır ve yakalananların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Atatürk ve silah arkadaşlarının birbirlerine düşman oldukları, kavga ettikleri, birinin iyi diğerinin kötü olduğunu ifade etmek ve buna inandırılmak istenmek de bir çeşit oltalama saldırısıdır.
Neticede bugün de Türkiye Cumhuriyeti bir sunucu gibidir. Osmanlı döneminin sonuna gelindiğinde yaşatılan her şey aslında son zamanların en güçlü ddos atağıydı. Arzuhâlcisinden katibine, vezirinden paşasına kadar herkes bu DDOS atağın bir parçası haline dönüşmemiş miydi?
Şimdi de aynı durum geçerli. Tüm kurumların idarecileri ve memurları denetimsiz teknolojik ürün ve sosyal mecraların doğal sonucu olarak özel nitelikli kişisel verilerini kaptırdılar ve haliyle ortaya saçılır korkusuyla, korku salanların müsaade ettikleri şekilde yaşamaya devam ediyorlar.
Şimdilerde de benzer ve hatta çok daha etkili bir DDOS atak ile karşı karşıyayız.
Siyasetçilerin, kurmay zekalığın doğal neticesi olan başkomutanlık yetkisi bende demekle bırakın uzay komutanlığı kurmayı, peynir ekmek gemisi bile yürümez. Hiç şüphe yok ki birileri bu ülkenin kurmay zekalar tarafından önlediği DDOS atak benzeri saldırıyı savuşturuyor görünümünde olup sıvışmanın peşindeler.
İşin garip yanı, hiçbir şekilde kurmay bir zekaya sahip olmadıklarını bilenlerin çekememezliği Türklerin kaderi sanki.
Bağımsız bir Siber Güvenlik Komutanlığımız var mı?
Siber ordular var mı?
Siber orduların silahları neler? Görev yetki ver sorumlulukları neler?
Siber orduların tek ordusu hava kuvvetleri mi?
Kara, deniz derken uzay komutanlığına ihtiyaç yok mu?
Varsa bunlarla alakalı alınmış kararlar nerede?
Yoksa tüm bu işlerden anlayanlar var zaten diyerek kenara çekilmek mi lazım. Bay Pipo’nun tavsiyesine uyarak İngiltere’ye kamyoncu ihtiyacını karşılamak için mi gitmeli acaba? Hatta yolda giderken “Sütü Seven Kamyoncu” parçasını dinlerken dünya genelinde artan siber saldırıların neticesi olarak başladığımız kamyonculukta “Balıkesir Bandırma, Hacklesinler Dünyanın Anasını Aldırma “mı deriz ne deriz bilemiyorum.
Dijital dönüşümü yabancı menşeili teknolojilerle bilişim diplomasisinden bihaber olarak gerçekleştirenlerin siber dünyaya rezilliklerini saçması siber dünyanın kurmay zekalarının işi. Süveyş kanalını tıkayan ve nokta atış siber operasyonları yöneten kurmay zekalar da bu işlerin kainatı ve insanı modellemeye çalıştığını çok iyi biliyor. Evet birilerinin tanrıcılığa oynamaya çalıştığı muhakkak.
Yapay zeka ya da bilgisayar teknolojileri neyi modelliyor sanıyorsunuz? Ruhundan sana, bana üfleyenin sunucusuna bağlıysan korkma!
İşte kıblemiz bir değil dediğimizde inançsız damgası vurmaya çalışanların algılayabildikleri kadar zekaları bu kadar olur.
Siber, uzaydan gelen bir kavram gibiyse, uzaydan karaya, denize, havaya ve karadan, denizden, havadan uzaya bilişsel faaliyetler için frekans boyutlarının kullanımıyla iletişimi ve işleri hızlandırmak için kullanılan bir başlıksa, bu başlık zaten evrenin ta kendisi. Mesele, dünyanın en zeki hayvanı olan Afalina’nın rotasını belirlediği teknolojiyi taklit eden insanın kendini tanrı sanmasının trajikomik hikayesi. Hepsi bu…
Bu yüzden siber güvenliğin bir meta fizik konusu olduğunu, meta fiziğin de insanlık tarihi boyunca var olduğunu unutmamak gerekir.
Pandoranın kutuları açılmaya başladığı için siber saldırılarla ele geçirilen özel nitelikli kişisel verilerini kaptıranların nasıl rezil rüsva hallerde insan içerisinde bulunduklarını ve üzerlerindeki kostümlerin nasıl da o bedenlere sığmadığını artık bilmeyen kalmamıştır.
Bundan sonraki pandoranın kutusu mu yoksa “Tomris Hatununun elinde kimin kellesi var” uygulamasında kamu kurumlarındaki memurların ekstra işlere ait gelir, torpil, kıyak, kripto para yatırımları ile haksız kazanca dair tüm belge ve bilgiler mi açığa çıkar bilemeyiz ama bildiğimiz net bir şey var o da; Siyasetçi kamu görevlilerin Türkün doğasında bulunan kurmay zekalı dâhileri çekemiyor ve üstün zekaları karşısında ezilmekten kendilerini alıkoyamıyorlar…
https://www.dw.com/tr/pandora-paperst%C3%BCrkiyenin-s%C4%B1f%C4%B1r-vergi-cemiyeti/a-59453295