Gazete haberlerine bakılırsa Türkiye’de nükleer silah var ama bunlar “Maden In Turkey” değil.
NATO şemsiyesi çerçevesinde ABD’ye ait nükleer silahların Türkiye’de İncirlik Üssü’nde konuşlandırıldığı ve Türkiye’deki nükleer silah sayısının 50 ila 90 adet B61 tipi atom bombası olduğu belirtiliyor.
Yani bu nükleer silahlar, Türkiye’nin tek başına vereceği kararla kullanamayacağı türden.
“Kötü komşu insanı mal sahibi yapar” derler.
Türkiye ve Pakistan’ın nükleer silah sahibi olmasının nedeni de o hesap.
Türkiye’nin nükleer enerji macerası, 5 Mayıs 1955’te ABD Başkanı Eisenhover’ın “Barış İçin Atom Programı” çerçevesinde ABD ile imzalanan ikili anlaşmayla başladı.
Bu tarihî anlaşma, merhum Adnan Menderes’in başbakanlığı döneminde imzalandı.
Türkiye bu anlaşmayı hemen fırsata dönüştürdü.
Silistreli Ali Sipahiogullarindan Orhan Alisbah 1955’te ünü ve çalışmaları sayesinde, o zamanda Einstein’ın araştırma yaptığı Princeton, New Jersey’deki İleri Çalışmalar Enstitüsü’ne davet edildi ve Pensilvanya Üniversitesi’nde 1959 – 1960 arasında ziyaretçi profesör olarak ders verdi.
Einstein’le geliştirdiği dostluk sayesinde nükleer enerji alanındaki her gelişmeyi yakından takip etti.
Türkiye dönüşü bilgilerini ilgili birimlerle paylaştı.
Menderes döneminde (1956) çıkarılan 6821 sayılı Atom Enerjisi Komisyonu (AEK) Kanununun ardından aynı yıl İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) başlatılan çalışmalarla, nükleer teknolojiye ilk adım atıldı.
Sonrasında bir ‘Reaktör Komitesi’ oluşturuldu.
Çekmece Gölü kıyısında 3200 dönümlük Nakkaş Tepe Çiftliği satın alınarak, Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi’ne (ÇNAM) tahsis edildi.
Türkiye, 1957’de 7015 sayılı Kanunun TBMM’de kabul edilmesiyle, Birleşmiş Milletlerin (BM) önemli bir organı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansına (IAEA) üye oldu.
Amaç nükleer enerjide kararlılık göstermekti.
1959’da TBMM, 7256 Sayılı ‘Türkiye Atom Enerjisi Programını Tatbik Şekli Hakkında Kanun’u kabul etti.
6 Şubat 1962’de, 1 MW güçteki TR-1 araştırma reaktörünün yapılması ve 27 Mayıs 1962’de ÇNAM’ın faaliyete geçirilmesi; 1966’da, Ankara Nükleer Araştırma ve Eğitim merkezinin (ANAEM) kurulmasıyla Türkiye, iyi bir başlangıç yaparak, yeni bir döneme girdi.
Ancak, aynı dönemde çalışmalara başlayan Fransa, peş peşe kurduğu 58 nükleer santrali faaliyete geçirirken, Türkiye, 50 yıl içinde bir tane bile enerji üreten nükleer santral kuramadı.
Demirel’in yarım kalan teşebbüsü Türkiye’de nükleer santral kurulması çalışmaları 1965 yılında Süleyman Demirel’in ilk başbakanlığı döneminde de gündemdeydi.
Askerlerin öncülüğünde nükleer silah yapmak için gizli bir araştırma başlatıldı.
Başta Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, TÜBİTAK ve üniversiteler dahil olmak üzere pek çok kurumdan gelen uzmanlarla oluşturulan bir ekip bunu araştırdı.
“Elektrik Etüd işleri (EEİ), bir nükleer santralin Fizibilite Raporunu hazırladı. 1972’de çalışmalar devam etti; 1977’de servise girmek üzere 400 MW gücünde CANDU–PHWR tipi bir nükleer santral teklifi alındı ve 200 milyon dolara mal olacak bu santral için kredi temininin de mümkün olduğu görüldü.
O dönemde Türkiye’nin elektrik işlerinden sorumlu Etibank da, projeyi kabul etti ancak, Etibank‘ın yetkilerinin, yeni kurulan Türkiye Elektrik Kurumuna (TEK) devredilmesiyle bu projeye ara verildi.
1972’de TEK içinde Nükleer Enerji Dairesi kurulmasıyla, çalışmalara yeniden başlandı.
1976’da, Silifke’nin 40 km batısındaki Akkuyu, reaktör yeri olarak belirlendi ve 3 İsviçre, 1 Fransız firmasından oluşan müşavirlik konsorsiyumunun yardımıyla şartnameler hazırlanarak ihale açıldı.
Bu ihale de sonradan ileri bir tarihe ertelendi.
1979’da, Türkiye’nin üçüncü araştırma reaktörü (TRIGA Mark-II), İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü’nde, eğitim-öğretim başlatıldı.
Neymiş efendim, bugün Ruslar’ın yapmak için start aldığı Akkuyunükleer santrali’nin yeri 1976’da Süleyman Demirel’in başbakanlığı döneminde belirlenmiş! Tarsus’ta ki define kazısını hatırlayın!
Aradaki bağlantıyı da lütfen siz kurun.
“PAKİSTAN DİYE YAZILIR…”
Ancak devlet erkanı; nükleer silahın Türkiye’de yapılmasının olumsuz uluslararası etkilerini ve Türkiye’ye yönelik tehdit unsurlarını göz önünde bulundurarak binlerce kilometrelerce uzaklıktaki bir başka Türk soylu devleti Pakistan’ı bu projeye dahil etti.
Neden Pakistan?
Çünkü, Pakistan diye yazılır, Türkiye diye okunur!
PAKİSTAN DÜNYANIN 7. NÜKLEER GÜCÜ VE NÜKLEER SİLAHA SAHİP TEK İSLAM ÜLKESİ…
Pakistan’da ilk olarak 1976′da nükleer araştırma laboratuvarları kuruldu.
Bu işin başına Prof. Dr. Abdulkadir Han geçirildi.
6 yıllık süre içerisinde uranyum geliştirme tekniği elde edildi.
Nükleer güce giden tüm engeller birer birer aşıldı.
İşler çok gizli yürütülüyordu.
Çalışmalar esnasında gereken ve nükleer gücü tekelinde tutan ABD, Rusya, Çin ve Fransa tarafından Pakistan Ordusuna verilmeyen bir çok malzeme özel şirketler aracılığıyla adı geçen ülkelerin istihbarat örgütleri atlatılarak uluslararası piyasadan temin edildi.
Pakistan Devleti, halk, ordu ve özel teşebbüs nükleer güce ulaşmak için hiç bir fedakârlıktan kaçınmadı.
Sıkıntılı süreç sonrasında çekilen zahmete değdi.
Pakistan, dünyanın 7’nci nükleer gücü olmayı başardı.
Uluslararası resmi kayıtlara göre Pakistan, nükleer silaha sahip tek İslâm ülkesi.
ALMAN İSTİHBARATININ TÜRKİYE’Yİ DİNLEME SEBEBİ…
Eylül 2014’te Alman basını, Türkiye’nin gizli bir nükleer silah programı yürüttüğünü öne sürdü.
Die Welt, gazetesinin haberinde, Alman istihbaratının Türkiye’yi dinleme sebebinin de bu olabileceği iddia edildi.
Konuyu gündeme getiren sıradan bir muhabir değil.
1982-1988 yılları arasında Federal Savunma Bakanlığı’nın Planlama Bölümü’nde çalışan Hans Rühle.
Türkiye’nin atom bombası yapabilmesi için gerekli teknik bilginin Pakistan’dan gelmiş olabileceğinden de söz edilmiş, “Alman Haber Alma Teşkilatı”nın (BND) Türkiye’yi dinlemesi için Türkiyeüzerinden Irak ve Suriye’ye giden radikal İslamcı militanları, uyuşturucu kaçakçılığını ve Kürt militanları gerekçeler arasında gösterdiği bilinir.
Ancak çok az bilinen ve dinlemeler için daha iyi bir gerekçe var.
O da bir süreden beri “Cumhurbaşkanı (Recep Tayyip) Erdoğan’ın işaretlerini verdiği nükleer silah sahibi olma isteği” denildi.
Haberde, BND’nin elindeki bilgiye göre, Erdoğan’ın emriyle 2010yılında uranyum zenginleştirme tesisi kurduğu iddia edildi.
BND’nin elinde ayrıca, Türkiye’nin çok miktarda santrifüjbulundurduğuna dair bilginin olduğu da belirtilmiş, Türkiye’nin santrifüjleri Pakistan’dan temin etmiş olabileceği kaydedilmişti.
Alman istihbaratına göre Türkler, 1987 yılından 2002 yılına kadar Pakistanlı Abdul Kadir Han’ın Libya, İran ve Kuzey Kore’ye binlerce santrifüjün götürülmesi için yürüttüğü çalışmalarında yer almıştı.
Pakistan’daki tesislerdeki tüm elektronik parçalar Türkiye’den getirilmişti. Han, elindeki tüm kaçak santrifüjleri Türkiye’de saklamak istemişti.
Dönemin Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, Türkiye’ye 1988 yılında nükleer çalışmalar konusunda ortaklık teklif etmişti”.
Haberde, ayrıca Türkiye’nin nükleer silah üretmek istediğine dair bir diğer gerekçe de Türkiye’nin füze programındaki gelişmeler olarak gösteriliyor.
Türkiye’nin daha önce kısa menzilli füzeler denerken, ardından orta menzilli füze denediğini ve 2015 yılında da 2 bin 500 kilometre menzilli bir füzeyi kullanıma sunmaya hazırlandığına değinilmişti.
Uzun lafın kısası, Türkiye’nin kendi yaptığı Atom Bombası var.
Nükleer silahları yapabilecek teknolojiye sahip.
Dikkatinizi çekerim bunları ben demiyorum, Alman istihbaratı BND söylüyor.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter: @oc32oc39