image

Pandemi süreciyle birlikte ulus devletlerin sonunun geldiğini düşünenlerin sayısı epey bir artmışa benziyor.

1995’te ulus devletin ölümü ilan edildiğinde çevrimiçi insan sayısı on milyonlarla sınırlıydı. 2015’te ise, bu sayı 3 milyara ulaştı, 2020 itibariyle 4 milyarı bulacak. (Ve internete bağlı 20 milyardan fazla cihaz olacak.) Dijital teknoloji ulus devleti gerçekten sevmiyor. John Perry Barlow’un ‘Siberuzay Bağımsızlık Bildirgesi’ (1996) meseleyi iyi özetliyor: İnternet özgürlükçü ilkeler üzerine kurulu bir teknoloji. Sansürsüz, merkezsiz ve sınırsız. Ve şimdi her yerde.

Bu ulus devletler için her bakımdan büyük sıkıntı demek. Artık Kuzey Kore’den gönderilen bir fidye yazılımıyla İngiltere ulusal sağlık sistemini hedef almak mümkün ve bunu durdurmanın veya arkasındakileri adalete teslim etmenin çok az yolu var. Uber ve Deliveroo gibi uygulamalar, 2020-21 itibariyle İngiliz hükümetine yılda 3,5 milyar pounda mal olacağı öngörülen gig ekonomisinde ani bir yükseliş yaşanmasına neden oldu. Merkez bankaları ile hükümetlerin para arzı üzerindeki tekelini kırmak için tasarlanmış bitcoin ve blockchain teknolojilerini kullanan milyonlarca insan var ve sayıları artmaya devam edecek. Bu aynı zamanda bize yeni değerler de aşılıyor, illa ki ulusal olması gerekmeyen değerler: Artan sayıda insan kendisini ‘küresel’ yurttaş olarak görüyor.

Yazılarımda ve sohbetlerde “Dünyaca Trollendik” ifadesini sıklıkla kullanırdım. Bu ifadeyi kullandığımda “virüs yok mu yani? Sen ne saçmalıyorsun?” gibi eleştirilere de maruz kalıyordum. Tüm bu eleştirilere yanıtlarımı vermek suretiyle hem meramımı anlatmak hem de dünyada hiçbir virüsün bu Covid kadar yüksek bir PR ile pazarlanmadığına da dikkat çekmeye çalışayım.

Ardından da binlerce yıllık devlet geleneğine sahip olan kadim Türk devletinin önündeki çok ciddi boyutlara varan tehlikeyi de gözler önüne sermeye çalışacağım.

Bu virüsün bir anda Çin’de ortaya çıkması ve hızlı bir şekilde Avrupa’ya kadar ulaştığını hep birlikte haberlerden takip ettik.

 

Korku filmlerini aratmayan sahneleri ana haber bültenlerine servis edenlerin, o ülkelere ait haber alma birimlerinin olduğunu düşünmek bile istemiyorum ama her akıl sahibi ülke vatandaşının da bildiği gibi ülkelerin haber alma servislerinin onayı olmadan bir tane manşet atılamaz.


Dolayısıyla ilk başlarda bu süreçte her şeyi gören göz veya tek devlet inancına sahip olanların pandemi sürecini adeta sihirli bir değnek gibi gördüğü, daha sonra ise nerede ve kimin elinde patlayacağı belli olmayan bir bombaya dönüşmüş olduğunu söyleyebiliriz.

Bir haberi yaymak için eskiden sadece fısıltı gazetesinin dağıtıcıları kullanılırken, bu yayma işi, günümüzde fısıltı gazetesinin yeni dağıtıcıları gibi ücretsiz haber alma elemanlarına dönüşen bizler sayesinde çok daha hızlandı ve kolaylaştı diyebiliriz.

Şimdi biraz geriye gidelim ve hafızamızı tazeleyelim ne dersiniz?

Önce sosyal medyada yayılan haberler arasında yarasa yiyen Çinliler yüzünden bu virüsün ortaya çıktığı söylendi. Virüsü tespit eden doktorun panikle yaptığı açıklamalar, bu açıklamalardan sonra Çin devleti tarafından öldürüldüğü söylenen bu doktordan bir daha da haber alınamadı bilgileri dolaşmaya başladı.

(Photo by STR / AFP) / China OUT )

Virüsün yine Çin devleti tarafından Wuhan’da bulunan bir laboratuvarda insan eliyle yapıldığı iddiaları, Wuhan kentinin karantinaya alınma görüntüleri ve virüsü yaymak için sağa sola tükürüp yalayan insan görüntüleri de ana haber bültenlerine kadar kendine yer bulmaya başladı. Özellikle sosyal medyadaki zorla karantinaya alınan insanların ve taksicinin yolcusuyla yaptığı diyalog görüntülerinin görüntü kalitesi ve ses seçenekleri nedense hep ürkütücü tonlarda seçilmiş ve izleyenlerin kanını donduran türden oldukları için izleyen herkesin zihnine virüs daha ülkede ortaya çıkmadan evvel yerleşmiş oldu.

Tüm bu olaylar yaşanırken ülkemizde ilk vaka nerede çıktı? Vaka var mı? Gibi sorulara Sağlık Bakanı muhatap olmaya başladı. Ana haber bültenleri tıpkı il il seçim sonucu açıkladıkları gibi bu seferde ülke bazında vakaları yayınlamaya başladılar. Birbirinden harika grafiklerle hazırlanan ekranlarda izleyenlerin korku dolu gözleri arasında 3 boyutlu dünya görselinde virüsün varlığını belirten kırmızı renk, neredeyse tüm dünyayı kaplamıştı.

 

İlk vakanın ülkemizde de görünmesinin ardından neredeyse tüm gündem bir anda pandemi süreci ve bu süreçte alınması gereken önlemler üzerine şekillenmeye başladı.

Maske bir anda inanılmaz kıymetli bir emtia olarak ön plana çıktı. Hademesinden bürokratına kadar neredeyse herkese Çin’de ve Avrupa’da ihtiyaç duyulan maskelerle ilgili temin edilmesi adına sorular gelmeye başladı. Maske satışı ve üretimi yapmak isteyen para sahipleri gerçek bir maske üreticisi bulmak için neredeyse kılı kırk yardı. Çünkü kısa sürede ve kısa yoldan para kazanmak birçok kişi için cazip bir seçenekti. Üstelik kıyıda köşede biraz parası olanlar tarafından, maske işi yüksek kar getiren yeni bir ticaret kapısı olmakla beraber, insan sağlığı için gerek üretici gerekse aracı olarak para kazanmayı istemek suç olmadığı gibi dünyayı saran bu virüsten korunmak için adeta bir zırh gibi görünen maske satmak aynı zamanda insanlığa da hizmet etmek gibi görünmeye başlamıştı.

Bir ara maske satışı yasaklandı ve devlet ücretsiz olarak eczanelerden dağıtılacağını açıkladı. Ardından bu yasak kalktı ve maske satışı serbest kaldı.

 

Kaçak saç kesimi yapanları polis ekiplerince yakalandığı ve “Tıraş Yasak Beyler” içerikli video sosyal medyada paylaşım ve izlenme rekorları kırdı. Tabi bu gibi durumlar devletin itibarını iyi yönde mi? Yoksa kötü yönde mi? etkiledi diye üzerine çok konuşuldu…

İngiltere Başbakanının önce ciddiye almadığı ve daha sonra virüse yakalanıp karantinaya alınması, NBA’in ünlü basketçilerinin bu virüse yakalanmaları derken PR seviyesi iyiden iyiye artan bu virüs artık herkesi dokunduğunda etkisi altına alabilecek kadar algıları çoktan yönetmişti bile.

Ülkemizde pandemi etkilerinin daha ilk günlerinde yabancı bir ülkenin haber alma servisinde çalışan bir arkadaşımla yaptığımız sohbetlerden hatırladığım kadarıyla, Afrika’da Sars, AIDS gibi daha nice bulaşıcı hastalıktan ölenlerin verileri hiç açıklanmazken bir anda Avrupa başta olmak üzere birçok ölüm verisinin açıklanmasının, yoğunluktan hasta kabul etmeyen hastane servisleri ve ölüleri için morglarda yer kalmadığı haberlerinin gerçekliğini ispat edebilecek bir verinin bulunmadığına dikkat kesilmiştik.

 

Sanki birileri ülkelerin hükümet dengelerine kadar planlayıp bu pandemi sürecini devreye almış gibi görünmüyor mu?

Örneğin ülkemizde şu an hükümet yetkisi elinde bulunan parti yerine başka bir parti olsaydı, camilerin kapatılması söz konusu olabilir miydi? Evet sağlığımız için kapatıldı ve kapatılması gerektiyse de uzmanlar gereğini de yaptı ama, sadece bu soruyu kendi kendimize bir soralım istedim…

Vaka verisi, hasta verisi derken Sağlık Bakanı kamuoyunu doğru bilgilendirmediği için oldukça fazla eleştirildi ve artık hasta, vaka ayrımı yapmadan veriler açıklanıyor. Türkiye haritasında kırmızı olmayan bir tane şehir kalmadı belki de.

 

Maske takmayanlara uygulanan cezalar, sokağa çıkma yasakları, bir açılıp kapanan okullar ve bir türlü kapanmayan AVM’ler derken devlet başkanı tarafından yapılan kısıtlama açıklamaları ve bu açıklamaların deşifresini yapmaya çalışan yurdum insanın kafası iyiden iyiye ambale oldu.

Acaba sabahtan akşama kadar mı? Yoksa akşamdan sabaha kadar mı? Bu kısıtlama diye birbirine soran insanlarımız, 65 yaş üstüne ve 20 yaş altına getirilen kısıtlamalar derken tek sosyal medyada gündem bu virüs ve önlemleri oldu.

Bakın virüs yok hiç demedim ve bunu demek akılsızlık olur. Tek söylediğim hiçbir virüsün bu kadar yüksek perdeden reklamı ya da tanıtımı yapılmadı.

Üstelik uzmanların dün “sağlıklı insanların maske takması zararlı” derken bugün “herkes maske takmalı” açıklamaları, kafelerde yemek yanında sigara içmek serbest ama sokakta içmek yasak denmesi, kasksız motor kullandığı için uyarılmayan sürücünün maske takmadığı için uyarılması, burnu açık kalmış diye insanların tenkit edilmesi gibi durumlar karşısında

 

Giresun’da yaşanan sel felaketinde üç bakanın hiçbir iş güvenliği tedbiri olmadan kepçe üstünde tehlikeli yolculuğu ve partilerin etkinliklerine göre farklılık gösteren maske-mesafe tedbirleri gibi durumlara tanıklık ettik.

İlginç ve biraz da ürkütücü bir bilgi paylaşmak isterim;

İsrailli uzmanların yaptıkları bir araştırma sonucunda kötü niyetli hackerlar tarafından tomografi sonuçlarının manipüle edilebileceği gözler önüne serildi. Siber saldırganların sigorta şirketleri dolandırmak, aslında kanser olmayan birine kemoterapi tedavisi başlatmak ve fidye istemek gibi daha bir çok başlıkta tomografi sonuçlarına müdahale edebileceği aslında yeni bir konu değil ama belki ilk defa duyduğunuz için inandırıcı gelmemiş olabilir.

Lütfen internette bu konuyu araştırın ve bu bilginin doğru olup olmadığını kendiniz görün. Ayrıca, yazının sonunda bulunan kaynaklar kısmında da görebilirsiniz…

Evet konumuz kanser değil ama tüm veriler hastanelerde bulunan bilişim sistemlerindeki veri tabanlarından geliyor.

Evet testi pozitif olmayan birinin test sonucu pozitif gibi görüntülenebilir mi? Gibi soruları sormak oldukça mantıklı.

 

Emin olun bu ülkenin dönemin Başbakanının “bulut diye bir şey var anlamak mümkün değil. Zaten anlamamıza gerek yok! Bu işlerden ancak bilişimciler anlar” benzeri ifadesine benzer bir ifadeyi günümüzde Sağlık Bakanımız hasta verilerinin bulunduğu sunucular ve bu sunucuların içerisinde yer alan veri tabanları için kullanacak olsa yer yerinden oynardı.

Virüs’ün ülkemize geldiği ilk an Sağlık Bakanımız “keşke deseydi” dediğimde devletten maaşını alıp partiye hizmet etme çabasında olan bir arkadaş beni çok eleştirmişti. Hatta çok mu biliyorsun? Diye de bana hiddetlenmişti ama geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı beni doğrulamış oldu.

 

İlk başlarda kimileri için sihirli değnek gibi gelen pandemi süreci, şu sıralar tutanın elinde patlayan bombaya dönüştüğünden olsa gerek  Bakan bey partizan arkadaşımın haksız olduğunu doğruladı ve dedi ki; “Mevsimsel Grip Artık Korona Virüs”

Bende pandemi ilk ülkemize geldiğinde “Sevgili vatandaşlarımız paniğe mahal yok. Bu virüste her yıl yaşadığımız grip benzeri bir virüstür” deseydi keşke de bu kadar yıpratıcı bir süreç olmazdı demiştim. Haklı çıktım diye sevinç turu atacak değilim çünkü asıl ürkütücü kısım kadim Türk devletinin tam önünde duruyor. Bu süreç böyle devam ederse kendi kendini fesih etme riski olacaktır.

Ne demek bu? Devlet kendi kendini fesih eder mi?

 

Şimdi Gazi Atamın gençliğe hitabesinden kesitler alarak nutuk atma niyetinde de değilim lakin Cumhurbaşkanımızın da dikkat çektiği gibi tüm kurumlarımız dahi, verileri tekelinde bulunduran birkaç küresel firmanın markalarıyla işgal edilmiş durumda. Ancak bu da devletin kendi kendini fesih etmesi ya da devletin işlevsiz bırakılarak millet nazarında hükümsüz kalma riski dersek daha doğru bir ifade olacaktır.

Pandemi süreciyle dijital olarak yaşanacak 3. Dünya savaşının provası yapıldı.

 


Einstein’a 3. Dünya savaşının nasıl olacağı sorulduğunda kendisi şöyle cevap verir;” 3. Dünya savaşını bilmem ama 4. Dünya savaşının taşla sopayla olacağından eminim”

Rahmetli Oktay Sinanoğlu’nun “sahte virüsler, sahte aşılara, hastalıklara” dikkat çektiğini de hatırlatmakta fayda görüyorum.

Bu süreçte kişiyle eşleşmeyen ne bir cihaz, denenmeyen ne bir algı yönetimi ne de alınmayan zerre bir kişisel veri kalmadı.

Milletin bırakın yatak odalarına girmeyi, girilmedik zerre kozmik odası kalmadı.

Kim dünya için faydalı kim gereksiz tüm analizler yapıldı.

Kısacası meşhur doğal seleksiyon için tüm hazırlıklar yapıldı…
Dedim ya bu pandemi süreci dijital ya da başka bir değişle siber olarak gerçekleşecek olan savaşın sadece bir provasıydı.

Üstelik bu dönemde ülkemizde MEHDİ inanışını adeta destekleyen Netflix yapımı olan MESİH dizisini izlemeyen pek az insan olduğuna göre ve Einstein’in 3. Dünya savaşının nasıl olacağını bilmediği ve 4. Dünya Savaşı’nın taşla sopayla olacağını iddia etmesi de Mehdi (as) ın döneminde teknolojinin işlemeyeceğinin genel geçer ya da genel olarak kabul görmüş bir kanı olduğunu da eminim kimse inkar edemeyecektir.
Sürekli ekranlarda görmeye başladığımız Cüppeli Ahmet Hoca olarak bilinen kişi başta olmak üzere daha nice tarikat öncüsünün bu konuda toplumu yönlendiren açıklamaları da Mehdi’nin geldiğinde teknolojik bir savaş yerine kılıçlı bir savaş olacağını iddia etmektedir.

 

Gelelim devleti milletinden ayrı düşürecek ya da başka bir değişle milletin devletle olan bağını kesmesi muhtemel olan riske…

Elon Musk’ı Devlet başkanımın elini niye sıktı diye bir yazı kaleme almıştım. Daha o dönemden Elon Musk öncülüğünde devletlerin yeni dünya düzeni hakkında bilgi sahibi olduğunu da hissetmeye başlamıştım diyebilirim.

 

Elon Musk’ın yakın zamanda Dünya’nın her yerine hızlı ve ucuz internet için tam 4 bin 425 tane uyduyu uzaya göndermek istediği biliniyor. İşte bu uydular aracılığıyla vatandaşlar devletlerinden bağımsız olarak internet hizmetini satın alabilecek. Hatta birçok kişi bu internet hizmetine ücretsiz bile sahip olabilecek.

Öyle ya! Mevcutta bulunan ve denetlenemeyen ya da salt yasalarla kontrol edilmeyen bir internet altyapısına Cumhurbaşkanlığı düzeyinde dikkat çekildiyse, bizlerin de olası bir felaket senaryosunu dillendirmemiz gayet doğal değil mi?

Ne demişti Cumhurbaşkanımız;

“Artık dünyada savaşların bile dijital tabanlı hale dönüştüğü dönemde böylesine bir güç temerküzünün yol açacağı sorunları tahmin etmek zor değildir”

İşte bu güç temerküzünün yol açacağı sorunları tahmin etmek zor değilse, dijital tabanı devletten bağımsız olarak kullanan bireylerin, devletle olan ilişkisinde sorunlar olmaz mı? 

“Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalmalı anlayışında istediğimiz yerde değiliz”

Elon Musk’ın ucuz, hızlı ve kimilerine göre çok ucuz olan dijital altyapısıyla Türkiye’de kalmayan Türkiye’nin verisi yine yurt dışına gitmeyecek mi?

 

İnterneti, devletlerinden bağımsız kullanan vatandaşları, BİP varken whatsapp kullanmayı tercih edenler gibi düşünebiliriz aslında. BİP’in sunucuları Türkiye’de ama tercih edilmiyor. Peki neden?

Çünkü, hükümet yetkilileri bir yandan yasa çıkarıp sosyal medya ağ sağlayıcılarına gel buraya diyor öte yandan bu platformları kendileri aktif olarak kullanıyor. Ayrıca, para cezası keserek bir nevi vatandaşının verisinin yurt dışına gitmesini engelleyemiyor ama en azından gelir modeli olarak mı görüyor? Ya da hükümetlerle kullanıcı verisi paylaşmayan küresel bir kaç firmaya hükümetten daha mı çok güveniliyor?

Öte yandan yine Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalmalı deniyor ama pandemi sürecinde başlayan uzaktan eğitim sistemi tamamen yabancı teknolojilerin desteğiyle devam edebiliyor.

 

Hakikaten bu durumlara üzülüyorum. Çünkü, birilerine güvenip, işin ehli sanıp atama yapılıyor ama tam bir hayal kırıklığı olduğu anlaşılan sözüm ona siber güvenliğin patronlarından ele avuca gelen bir iş çıkmıyor.

Onlar ise, maaş alıp esnek mesai saatlerinde sloganlarına devam ediyor ve yetersiz kalan internet alt yapısından şikayet edip bir de bu işin çözümünün 5G olduğunu söyleyip devlet başkanlığının ve haliyle Türk milletinin aklıyla alay etmeye kalkıyorlar. Neyse ki iş bilmezlerin aklına kanıp 4G den 5G ye geçiş yapılmadı ve ülke olarak dünyayı 4,5 G teknolojisi ile tanıştırdık. Bu küçük görünen tanım ise oldukça kıymetliydi aslında…

İnterneti bağımsız olan millet dış etkilerin çok daha fazla güdümünde olur!

Peki ya bir millet sadece ücretsiz internet karşılığında devletinden vaz geçer mi?

Bu soruyu tersten sorduğumuzda devleti idare edenlerin pandemi sürecinde milletini pek de memnun etmeyen kararlara imza atması da milletin devlete olan güvenini elbette zedeler ama bu da devletten vazgeçmek ya da devletle olan ilişiği yeniden yapılandırmak için geçerli ya da ikna edici bir gerekçe olur mu ki?

Peki sizce kolay erişilebilen yüklü miktarlarda para karşılığında devletinden vaz geçecek vatandaşlar olur mu? Bu soruyu sadece ülkemiz bazında değil dünya genelinde sorsak yanıt ne olurdu?

Elbette Amerikan elçiliği tarafından proje getirin para verelim ya da İBB’ye 500.000.000 $ lık hibeden bahsetmiyorum.

Şu anda ülkemizde hiçbir mevzuatı olmadığı halde işlem yapan sanal para borsasından bahsediyorum. Hatta bir çoğunuz BITCOIN olarak biliyorsunuz.

Evet kaç BITCOIN’e kimler oyunu satar bilemem ama bitcoin başta olmak üzere daha birçok blockchain teknolojisi ile üretilmiş sanal parayla hali hazırda bilgi sahibi olanların ticaretinde devam ederken pek yakın bir gelecekte tıpkı Elon Musk’ın ucuz ve hızlı internet hizmeti gibi sanal paralarda dünya insanlarının emrine amade olacaktır.

Çünkü para ve iletişim erişimi bağımsız olan hiçbir milletin ulus devletine sadık kalması beklenemez. Evet bu ihanet etmek anlamına gelmez ama kendisine hizmet veremeyen ya da iyi hizmet sağlayamayan kamuya ait bir hizmeti tercih etmediğinde ve yerine daha hızlı ve kaliteli bir hizmet alırsa, kamu kurumuna neden gider ki vatandaş?

Bana göre mevcut devlet başkanımızın küresel güçlerin güdümündeki pandemik stratejileri ters yüz edecek uygulamaları devreye almak için bir şeyler yapmasının tam zamanı.

Olur da bu pandemi sürecinin aslında dünyayı trolleyen ve bitcoin gibi sanal paraları kontrol eden devlet dışı aktörlerin varlık mücadelesi içerisinde bulunduklarını açıklarsa, sadece insanların gönüllerinde yer etmekle kalmaz aynı zamanda dünya tarihinde ismi tarihin sayfalarında yok olmayacak ve kahraman olarak anılacak olanlarla birlikte yazılacaktır.

Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Ekonomi danışma kurulunda bulunan birinin “devlet teknoloji üretmek zorunda değil, özel sektör teknoloji üretir ve devlette destek verir” şeklindeki açıklaması tıpkı Cumhurbaşkanlığı YİK eski üyesi olan birinin açıklamaları gibi Cumhurbaşkanı’nın düşüncelerini ifade etmiyorsa, devletin stratejilerini de gerçek manasıyla ifade ediyor gibi görünmemelidir.  

Kadim Türk devletinin önündeki en büyük tehdit olarak;

-denetlenemeyen iletişim, bilişim altyapıları, regülasyon getirilmeyen dijital teknolojiler ve bu teknolojilere bağlı bulunan insanları cezbeden kazanımların alternatiflerinin geliştirilmemesi.

-siber güvenlik ve dijital dönüşüm stratejilerinin kopyala yapıştır mantığıyla ve maalesef küresel markaların güdümünde millete servis edilmesi.

-NATO’dan bağımsız bir siber ordunun oluşturulmamış olması.

Uzun uzadıya yazdığım yazının sonunda ifade ettiğim üç madde için ilgili kurumların sorumlu yöneticileri varsa yanıtları buyursunlar iletsinler. Hatta hangi kurumun olası bir dijital ambargo durumunda hangi dijital enstrümanları kullanacakları gibi daha birçok uzmanlık göstergesi olan başlıkta Cumhurbaşkanlığı makamına iletmelerini tavsiye ederim.

Öyle falanca kurumun başkanı oldum filanca görseli de twitter üzerinden paylaştım “Reis” demekle bir yere varılmaz ki bunu “Dijital Faşizm” anahtar kelimesiyle Türkiye Cumhuriyet’i en yüksek mercisinden ve en yüksek sesle dile getirildi.

Bu da; kimin hangi kurumun başında ya da hangi makamda bulunmuş olmasının bir başarı göstergesi olmadığının ayrı bir göstergesidir. Başarıdan anlaşılması gereken ise daha çok, makama layık görülenlerin devlet başkanlığı düzeyinde ifade edilen ve konuşma metinlerinde yer almış olan cümlelerin sayısı ve elbette ki Kadim Türk Devletinin kazanımlarına katkısı ile orantılıdır.

 

Kadim Türk Devletimizi ilelebet muhafaza ve müdafaa etmekle vazifeli olan Türk gençliğinin ruhuna Fatiha okumaya çalışmak yerine, dijital faşizme karşı meşale yakan ve savaşan sessiz kahramanlar için Fetih suresini daha yüksek ve gür sesle okumak çok daha etkili olacaktır.

Devlet ebed müddet ilkesine inanmış ve bu uğurda gecesini gündüzüne katıp çabalayanlara selam olsun

https://www.haberyuzdeyuz.com/guncel/iste-koronavirus-gercegi-sok-olacaksiniz-h28612.html

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mevsimsel-grip-artik-korona-virus-bakan-kocadan-15-milyon-asi-iddiasina-yanit-asi-ic-316506h.htm

https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/corona-virusu-kahramani-hakkinda-sorusturma-baslatildi-5612464/

https://www.timesofisrael.com/israeli-researchers-show-medical-scans-vulnerable-to-fake-tumors/

https://www.politikyol.com/ulus-devletler-dunyasinin-sonu-mu-geliyor-jamie-bartlett/

https://www.medtechdive.com/news/hackers-manipulate-lung-cancer-scans-fool-radiologists-and-ai-software-in/551976/

https://www.timesofisrael.com/israeli-researchers-show-medical-scans-vulnerable-to-fake-tumors/

 

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mevsimsel-grip-artik-korona-virus-bakan-kocadan-15-milyon-asi-iddiasina-yanit-asi-ic-316506h.htm

https://www.cubbeliahmethoca.com.tr/tr/hakkinda/kitaplari/hazret-i-mehdi-kiyamete-yakin-muhakkak-gelecek-fakat-bu-yuzyilda-degil

https://kafkassam.com/elon-muski-devlet-baskanimin-elini-neden-sikti.html
  1.  
Tags : bulaşıcı hastalıkKadim Türk devletipandemisiber dünyasiber savaştürkiyenin verisi türkiyede kalacakulus devletvirüs
Burak Bozkurtlar

The author Burak Bozkurtlar

Siber Güvenilir Türkiye

5 yorum

  1. 2020 yılı belki yıllar sonra gerçek tarihçiler tarafından analiz edildiğinde dünyada MEDYA merkezli, KORKU odaklı, insanlık düşmanı organize ve global çapta bir darbe yılı olarak kayıtlara geçecek gibi.
    Anahtar kelime ‘SOSYAL mesafe’ olsa gerek. Ben hiçbir zaman sosyal mesafemi artırmadım çünkü ben insan olarak sosyal bir canlıyım. Sorgulayan, farklı yazın için tebrik ederim.

  2. Korona çıktığından bu yana bi çok yorum ve söylenti var, Dunyada medyanın yaptığı manipulasyonlar ( Özellikle ABD )ve bu bilgi kirliliği içinde gerçek haberlerinde gözden kaçabilecegini göz önünde bulundurursak, dünyada saygın olarak gördüğümüz ve bağımsız olarak bildiğimiz organizazyonların (who) zorlu sınavlar verdiğine dair ve her şeye şüpheci ve eleştirel bakmamızı sağlayan güzel bir yazın için teşekkürler Burak

  3. Ben neler okudum az önce? Özellikle araştırdım, test sonuçları ya da tomografi sonuçlarını değiştirebilen hackerlar varmış…

Leave a Response