Pandemi sürecinin maske, mesafe, hijyen önlemleri arasında “maske” neredeyse herkesin uyduğu, maske takmak istemese bile maske takmak zorunda olduğu bir dünyanın varlığını iliklere kadar hissedildiği bir an olarak halen daha hayatımızın tam ortasında durduğunu kim inkâr edebilir?
Devletin hükümetine mensup Cumhurbaşkanından bakanlara kadar hemen herkesin canlı yayınlarda aşı olmaları ve aşı yaptırın çağrılarında bulunmalarına ve hatta reis peşinden gidiyorum diyenlerin dahi “reis aşı olmuş olabilir bizler de peşindeyiz demiş olabiliriz ama asla aşı olmayacağım” demeleri herkesin şapkasını önlerine koyması gerektiğinin çok açık ve net bir göstergesi değil mi?
Bir tarafta hükümet yetkilileri ve ön planda bulunan uzman doktorların açıklamalarıyla aşının teşvik edilmesi, öte yandan maske takmadığı için ceza yazılan ve sokakta yaşayan insanların göz yaşlarının çekirdek çitlenerek izlendiği bir hayat.
Tüm bunlar ve daha fazlası yaşanırken aşı sıramız geldi. Biontech aşısı kısır yapar, pıhtı attırır, felç ettirir ve Sinovac aşısının hiçbir etkisi yok, aşı karnesine işlense bile AB ülkelerine gidiş izni yok gibi daha birçok konuşma “fısıltı gazetesiyle” ülkenin her yerinde okunuyor dersem biri de çıkıp “yok artık” daha neler diyebilir mi acaba?
Şimdi yazacaklarım kimilerine inanılmaz derecede saçma kimilerine de “bunu yapmakta ne var ki” denilecek kadar basit gelebilir.
Yazılarımı takip edenlerin iyi bildiği ve yeni okurların da hemen algılayabileceği bir detay vardır yazılarımda. Bu detay, hiçbir bilişim sisteminin güvenli olmadığı, bu sistemlerin her zaman açığı olduğu ve sistemler üzerinde manipülasyon yapabilmenin her zaman mümkün olduğu yönündedir.
Hatta basit ve referanslı bir örnekleme yapmam gerekirse, İsrailli hackerlerin aslında kanser görüntüsüne rastlanmayan tomografi sonucunu nasıl kanserli hücrenin olduğunu gösteren tomografi sonucu ile değiştirdiklerini hatırlatabilirim.
Yine bilişim sistemlerine yetkisiz erişip notlarını düzeltebilen gri şapkalı hackerları ve sosyal mühendisliğin bilinen en meşhur ismi Kevin Mitnick’in “Aldatma Sanatı” isimli kitabında yer alan hikayelerin gerçek olup olmadığını da araştırmanızı tavsiye edebilirim.
Kısacası sistemlere erişim yetkisi bulunan ya da yetkisiz erişim yeteneği ile sosyal mühendislik becerisi bulunanların dijital aşı karnelerine “aşı oldu” diye işletmesi teknik olarak mümkün. Bu sistem yöneticiliğinin doğal getirisi teknik kabiliyete vakıf olanlar arasında Sağlık Bakanlığı Bilgi İşlem daire başkanlığının teknik ekibinin de olduğunu kolaylıkla ifade edebiliriz. Yani teknik beceri ve erişebilirlik var ve bu erişimin kötüye kullanımı ya da Allah bize böyle bir imkan vermiş, üstünsüz geçiş hakkımız var biz de kullanırız diyenler olursa aşı yaptırmadan aşılıymış gibi sisteme işletilebilir mi? Sorusunun yanıtını sağlık bakanlığının bilgi işlem daire başkanlığının uzmanlarına sormakta bir sakınca olmasa gerek.
Teşkilat isimli dizide özellikle gençleri heyecanlandırmak için MİT mensubu olan hacker Gürcan ile arkadaşlarının güvenlik duvarlarının, IDS ve IPS’lerin nasıl devre dışı bırakabildiklerini de izleyebiliyoruz. Teknik terimleri bilenlerin yapılan işin gerçek olup olmadığına dair muhakkak bir fikirleri de vardır. Keşke bende bu işlerde yeteri kadar uzman olsaydım ve vatan için böyle siber saldırılarda yer alsaydım diyenler olur mu bilemem ama izlemesi keyifli bir dizide düşman sistemlerin güvenlik duvarlarını aşıp veri çekenlerin olabildiğini bilmeyen de kalmamıştır diye düşünüyorum.
Aşı sıramız geldi…
Almanya’da 2 doz aşısını olan Türkler ve birçok uzman doktorla yaptığımız sohbetin özü şu; aşı tıpkı maske kuralında olduğu gibi gizli bir zorunlulukla vatandaşlara ya ceza yersin ya da kabul edersin mantığı ile dayatılırken, doktorların dahi aşının ne olacağına dair en ufak bir fikirlerinin olmadığı gerçeği ile karşı karşıyayız.
Öte yandan üstünsüz geçiş haklarını, bilişim sistemlerinde yetkili erişim izinlerine sahip olanların ve kendini muktedir sanan sistemlerde yeteneği olup dans edebilenlerin sırat köprüsüne benzeyen bir geçiş aralığında olduğunu sanırım kimse inkâr edemez.
Açıkçası beni arayıp “yav arkadaş sen de hiçbir şey yapamadın. 22 yaşındaki küçücük çocuk milyar dolar kazandı kaç yaşına geldin bir birkaç milyar dolar yapamadın. Bir de zekiyim diye geçiniyorsun” diyenlere “zekamı şeytanlığa kullanmak istemiyorum” desem ne demesem ne ki? Diyerek kendimi mi avutuyorum bilemem ama özellikle yeni nesillerin, genç ve çocuklara kötü örnek olmadığım tesellisi ile aşı sırasında halen bekliyorum.
Uzun kuyruklar, tertemiz bir ortam, büyük bir disiplinle işlerini yapmaya çalışan sağlık çalışanları ve “sıradan 4. Odaya 6 9. odaya 6” kişi diyen güvenlik görevlilerinin yönlendirmelerine uyan vatandaşlar. “Hakikaten devletimiz var olsun ne de güzel bir sistem kurmuşlar, vatandaşlarımız için hijyenik bir ortamda aşılama yapılıyor” diyenlerin yanı sıra “acaba para versek aşıyı pamuğa yaparlar mı” diyenleri de duymak mümkün.
Aşı olup çıkmış gibi yapıp sonrasında fenalaşma numarası yapan birkaç kişi olsaydı acaba o sırada bekleyenler aynı özveriyle orada beklemeye devam ederler mi diye muzurca bir düşünce kaç kişinin aklına gelir bilinmez ama Hacı Bayram-ı Veli’nin çadır hikayesini bilenler bu muzurluğun içerisindeki hakikati eminim görebileceklerdir.
Şaka bir yana aşı sıramız gelmek üzere. Odamıza çağrıldık ve “üretici firmanın hiçbir sorumluluğu yoktur yazılı bir dokümana imza atmayan aşı olamıyormuş onu da öğrenmiş olduk. Yani aşı zorunlu değil ama aşı olmayanlar otobüslere binemeyebilir, otelde kalamayabilir ve Avrupa’ya seyahat edemeyebilir ve bu k-ağıtta yazdığı gibi aşı tamamen kendi iradenle olacaksan da aşı üreticisinin bir sorumluluğu olmadığını kabul et. Yani bir şey olursa kendi rızanla istedin, kimseyi suçlama gibi bir şey işte…
Beklerken aklıma yine Teşkilat dizisi takıldı. MİT mensunu hacker Gürcan’ın babadan torpilli mi yoksa hakikaten yetenek olduğu için mi bu işlerin içinde olduğu bilinmez ama madem MİT’in desteği ile bu dizi çekiliyor, o halde gençleri özendirmek için diziye konu edilen teknik bilgilendirmeler gibi yine birçok ülkedeki teşkilat mensuplarının sinema filmlerini izleyip o filmlerin deşifresini yapmalarına benzer bir sahne olsa nasıl olurdu acaba? Diye aklıma bir sahne fikri geldi. Hatta telefon rehberimi biraz kurcalasam, senarist ekibe bu fikrimi yollasam belki değerlendirirler diye düşündüm.
Şimdi madem üstünsüz geçiş hakkına sahip olabilenlerin dijital aşı kartlarını manipüle edebilmeleri mümkün, bilişim sistem yönetici ve geliştiricilerinin bu sistemlerde dans edebilmeleri mümkün, o halde işte geldik tam da sırat köprüsüne; o halde aşının deşifresini üzerimizde deneyip, sistemleri manipüle edebilme gücü Allah vergisi demeyip, benim işçim, öğretmenim aşı oldu ben de olayım diyen Gürcan’a bir sahne yazılsa fena mı olur? Dedim ve sıram geldi…
Açıkçası ”hiç aşı olmadan aşı kartına isim yazılır” diye bir dijital duyuru ile cebimi doldurma fikrini hayata geçirmem pek mümkün değil. Teknik olarak demiyorum, Etik olarak diyorum. Her kim bu fani dünyada biraz fazla erişim yetkisi fazla diye kendi çocuğuna, eşine, dostuna bu tip bir kayırma ile bir halt ediyor ve bu halt etmeyi kendine hak görüyorsa bilin ki onlar, kıblemizin asla bir olmadığı ve olamayacağı Lilith’in çocuklarıdır.
Sıram geldi ve aşımı oldum. Yani dijital aşı kartımdaki veride herhangi bir manipülasyon yoktur.
Kaşıntı, ağrı ve çarpıntı ilk hissettiğim etkilerdi. Ayrıca kalp ağrısı. Kalp ağrısı için aşıyı bahane etmiş olabilirim. İnsanın kalbi ağrıyorsa bilin ki ya mRNA aşısı hakikaten yan etki yapıyor ya da mahşer günü kimsenin kimseyi tanımadığı gerçeği ile yalan aşkın pençesini yemiş yüreğiniz doğal olarak sizden hesap sormaya çalışıyordur.
Kıldan ince kılıçtan keskin olan Sırat Köprüsüne varınca görülen “neyine güveniyorsun da bu köprüden geçmeye niyet ederdin? Sorusuna “ kestiğimiz kurbanlara güveniyoruz” diyenler olur mu, kesilen kurban, kesen cellat mı oluyor bilemem ama tek dünya devletinin hükümranlığına boyun eğip liderim diye gezenlerin “peşindeyim” diyenlerin zora geldiğinde manevra yapmaları, seviyorum diyenlerin mahşer günü gerçek yüzlerine bakacak vaktin bile kalmadığını bilmek ve hatta ahmaklıkta sınır tanımayanların gizli ötenazi psikolojisi ile aşı olmalarına yürekten tanık olan biri olarak şunu söyleyebilirim; ister aşı ol ister aşı olma ama “gerçekten seni seven, yedi uyuyanlar kadar olmasa da bir aradayken sarmaş dolaş uyuyabildiğin bir sevdan yoksa bu hayatı çokta önemseme” derim.