domatessiber

Domates, Telefon ve Algı Yönetimi: Netanyahu’nun İtirafı

Gazetecilerin sorularının yanıtlandığı bir kürsüde ABD bayrağı, mikrofonun başında Netanyahu. Yanındaki kürsüde ise ABD Dışişleri Bakanı…
Sorduğu soru basit:
“Telefon kullanmayan var mı? Aslında İsrail’in bir parçasını tutuyorsun.
Domates, kiraz yemeyen var mı? Onlar da burada yapılıyor.”

Gülüşmeler eşliğinde geçen bu sözler, aslında gündelik bağımlılığın stratejik bir özeti. Çünkü mesele telefon kullanıp kullanmamak ya da domates yiyip yememek değil; başka bir ülkenin teknolojisine, tarımına, üretim zincirine ne kadar mahkûm olduğumuz.

Bağımlılığın Adı: Teknoloji

Bugün “telefonsuz yaşamak” romantik bir tercih gibi görünebilir. Ama her elimiz cihaza gittiğinde, sadece internete bağlanmıyoruz; küresel bir güç ağının içine bağlanıyoruz.
Çipler, yazılımlar, güvenlik protokolleri… Hepsi bir başka ülkenin aklında, politikasında, stratejisinde şekilleniyor.

Netanyahu’nun “telefon” çıkışı aslında bir itiraf: “Siz sanal dünyada özgürce gezdiğinizi zannediyorsunuz ama cebinizde taşıdığınız cihaz bile bizim etki alanımıza hizmet ediyor.”

Domatesin Gücü

Gelelim domatese… Basit, sıradan, kırmızı bir sebze gibi görünür. Ama hibrit tohumlardan lojistiğe kadar tarım, en az savunma sanayii kadar stratejik.
“Domates yemeyen var mı?” sorusu, “Sizin tabağınıza kadar uzanan bir etki alanımız var” demek.
Yani cepteki telefonla tabaktaki domates, aynı zincirin iki halkası.

İsrail’in Küresel Dokunuşu

Bugün İsrail sadece Orta Doğu’daki askeri gücüyle değil; Unit 8200’dan çıkan siber girişimleriyle, damla sulama teknolojileriyle, biyoteknoloji yatırımlarıyla hayatımızda.
Netanyahu’nun sözleri bu yüzden bir şaka değil, bir stratejik manifesto.

Algının Kara Mizahı: Simpsonlar ve Gerçeklik

Netanyahu’nun “telefonu olan aslında İsrail’in bir parçasını tutuyor” çıkışı, bana ister istemez Simpsonlar’ın garip kehanetlerini hatırlatıyor. Yıllardır izleyenlerin fark ettiği üzere, çizgi filmde gösterilen birçok sahne sonradan gündeme “gerçekleşmiş” gibi düşüyor. Bu da popüler kültürün aslında ne kadar güçlü bir algı aracı olabileceğini gösteriyor. Tabi gerçekten Simpsonlar’da bahsi geçen sahneler var mıydı? yok muydu? Onu da siber okuryazarlığı olanlar anlar diyelim.

Kimi zaman bu sahneler öylesine çarpıcı oluyor ki, sınır basit bir eğlenceyle gerçeklik arasından siliniyor. Mesela yıllar önce Simpsonlar’da Trump’a tabut çizilmişti; bugün ise bu sahne tekrar dolaşıma giriyor. Burada mesele bir kehanet değil, algının kurguladığı senaryoların toplumda iz bırakan etkisi.

Üstelik gündem, bu kara mizahı daha da görünür kılıyor. Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’a yakınlığıyla bilinen Kirk’ün silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmesi sonrası yürütülen soruşturma, “kurgu mu, gerçek mi” tartışmasını hatırlatır nitelikte. Böyle olaylar, bize bir kez daha şunu gösteriyor: Algı yönetimi bazen domatesten, bazen telefondan, bazen de bir çizgi film karesinden çok daha stratejik bir güce dönüşebiliyor.

Türkiye İçin Ders: 1919’dan Bugüne Dijital İstiklal

1919’da bu millet, işgale karşı yalnızca tüfekle değil, irade ve bağımsızlık arzusu ile direndi. O gün Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Atatürk, “milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” dediğinde, mesele sadece askeri mücadele değildi; ekonomik ve siyasal bağımsızlığın da manifestosuydu.

Bugün ise aynı cümlenin bir dijital versiyonuna ihtiyacımız var:
“Milletin dijital istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

Telefonlarımızı, yazılımlarımızı, tarım tohumlarımızı, güvenlik protokollerimizi üretmedikçe her lokmada ve her dokunuşta bağımlıyız.

Peki, bugünün siyasi aktörleri bu gerçeği kavrayabiliyor mu?

  • Hükümet tarafında zaman zaman “yerli ve milli” sloganıyla Pardus gibi projeler yeniden gündeme taşınıyor. Ancak sürdürülebilirlik, ekosistem yaratma ve gerçek toplumsal seferberlik konusunda eksikler var.
  • Muhalefet ise çoğu kez bu konuları teknik detay olarak görüyor, siyasi polemiklerde kayboluyor. Oysa dijital bağımsızlık ne iktidarın ne de muhalefetin tekeline bırakılacak bir konu; bu, ortak bir milli dava.

Gerçek soru şu: 1919’un ruhunu bugüne taşıyıp, dijital bir Milli Mücadele başlatmaya hazır mıyız?
Sadece PARDUS’u yeniden canlandırmakla değil; donanımdan yazılıma, tarımdan yapay zekâya kadar topyekûn bir stratejiyle. Çünkü bağımsızlığın 21. yüzyıldaki adı budur: Dijital İstiklal.

Son Söz: Bir İtirafın Ardından

Netanyahu’nun sözleri belki orada kahkahalarla karşılandı.
Ama aslında hepimize şunu söylüyor:

“Özgür olduğunuzu sanıyorsunuz. Oysa telefonunuzdan domatesinize kadar bizden bağımsız değilsiniz.”

O yüzden asıl soru şu:
Biz kendi teknolojimizi, kendi tohumumuzu, kendi yazılımımızı üretmeden gerçekten özgür olabilir miyiz?

Türkiye İçin Ders: 1919’dan 2025’e Dijital İstiklal

1919’da millet, işgale karşı yalnızca tüfekle değil, irade ve bağımsızlık arzusu ile ayağa kalktı. Atatürk’ün Samsun’da ortaya koyduğu vizyon, yalnızca bir askeri mücadele değil; ekonomik, kültürel ve siyasal bağımsızlığın temeli oldu.

Bugün de aynı ruhun dijital versiyonuna ihtiyacımız var:

“Milletin dijital istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

Telefonu, yazılımı, tarımı, güvenliği üretmeyen bir ülke, 21. yüzyılda bağımsız sayılmaz. “Yerli ve milli” diye açılıp kapanan Pardus gibi projeler, doğru strateji ve sürdürülebilir ekosistem olmadıkça bir slogandan öteye gitmiyor.

Burada mesele sadece hükümetin politikası ya da muhalefetin eleştirisi değil; bu konu artık tüm siyasi renkleri aşan, milli bir dava. Çünkü bağımsızlık, seçim meydanlarında kullanılan bir retorik değil; gelecek nesillere bırakılacak bir güvenlik mirasıdır.

Ama hâlâ meseleyi küçümseyenler var. “Canım telefon da ithal olsun, ne fark eder?” diyen mankafalar, aslında 1919’da “biz mandayla da yaşarız” diyen zihniyetin dijital versiyonundan başka bir şey değil.

Ve biz biliyoruz ki:
Mandacılık, dijitalde de mandacılıktır.

Gerçek soru şu: 1919’un ruhunu taşıyıp 2025’in Dijital Milli Mücadelesini başlatacak mıyız, yoksa iş bilmezlerin gölgesinde bağımlılığa razı mı olacağız?

“Dijital istiklal, 1919’un iradesini bugüne taşıyabilenlerin yoludur; bağımlılığı özgürlük sananların değil.”

grey

The author grey

Leave a Response