Şimdi sizlere biraz akustik, biraz arabesk derken hakikatten bahsedeceğim. Öncelikle “Asil” olarak bilinenler (Avrupa’da) genellikle toprak sahipleri olarak algılanır. Yani bu durumda bizdeki “Ağa” lar genellikle toprak ağası oldukları için Asil olmuş olurlar. Bu durumda yüreğimiz ve zihnimizin tam olarak kesişmediğini yani yanlış bir tanım olduğunu fark edebiliriz. Sen sus da gözlerin konuşsun misali, kendimden örnek vererek Asillik ve asalet gibi kavramların aslında ne olduğunu fark ettirmeye çalışacağım.
Öncelikle Hakim ve Savcılığın da genlerden gelebilecek bir asalet ile başarılı olabilecek isimler olduğunu, doktorluk, öğretmenlik, askerlik, memurluk ve hatta fakirlik mesleğinin bile asaleti olabileceğini hatırlatmak isterim.
benim bizzat tanık olduğum haksızlık ve asaletin çelişkisini paylaşayım;
Ananem bir İETT nin altında ezilerek vefat etti (öldürüldü, öldü, yok hayatta yok) benim İslam ahlakı abidesi dayılarım ve teyzelerim ve hatta yetki sahibi kuzenim taktiri ilahi derken, yanlı ve taraflı yargılama yapanlar sayesinde ne bir hapis cezası nede Rüzgar gülünün katlettiği cana verilen kan bedeli de hiç oldu gitti ananem gibi…
Kardeşimin okulda öğretmeni tarafından atılan tokat sonucu kulak zarı patladı, bir başına olan anamız tarafından her ne kadar mücadele verilsed e, mahkemede “kendisi yapmıştır, bizlerden para koparmaya çalışıyorlar” denilerek ve mahkemenin kabul etmesi sonucu hiç olup gitti işte…
İlk futbol maçı seyretmeye gittiğimde henüz 9 yaşımdaydım ve bir polis bana diz attı.
Görüldüğü üzere tüm hakimler, teyzeler, dayılar, polisler aynı değil ama asil kavramı bile bu halde iken, bu tip olaylar hayat mücadelesinde, güçsüzlükle uğraşırken hiç olabiliyor. Ancak artık hayvan terli midir? Yoksa zalimler için yaşasın cehennem mi? Bilemem ama ben artık güçlüyüm ve o dönemler geride kaldı. Ben derken aslında halktan, milletten bahsediyorum.
Lafı dolandırmadan asıl konuya gelelim…
Efendim, Üsküdar Balıkçılar çarşısı benim aileme aittir. Dedelerimiz esnaftan asla para almadıkları gibi, torunlarına erzak verilmesini de kendi ailesine tembihleyerek kabul etmemişlerdir. Şimdilerde dede tavsiyesi sesimizi çıkartmıyorum lakin her şeyin bir zamanı var yani nasibi var. Peşkeş çekilen arsalar, gece kondu ile tapusunu alıp başka şehirlerden gelenler baş tacıdır ama ayrık otu olarak ya köklerine geri dönecekler ya da uzayan köklerin budanmasını bekleyecekler.
Demem o ki, bizler Asaletin ne olduğunu bilen bir milletiz. Sadece uzun süredir zihnimize oynanan oyunlar nedeni ile kafamız karışık ya da zihnimiz bulanık.
Size bir sır vereyim mi? Gönül kelimesinin İngilizce de karşılığı yoktur. Bildiğim kadarı ile başka bir dilde de karşılığı yoktur. Kalp değil, yürek değil bu… Sanırım ne demek istediğim ilk defa herkes tarafından net olarak anlaşılmıştır.
O halde ne diyelim?
Üsküdar Balıkçılar Çarşısı Bizim Gerisi Kiracı…
Peki ne demeyelim?
Mahalle Bizim, Ev Kira!!!
Bu arada hatırlatmakta fayda var. Kurt, sabrı en çok olan hayvandır. Yoksa şimdiye kadar kurtlar çoktan şehirlere inmiş idi…
Delice bir yazı