Film

Sen hiç ateş böceği gördün mü?

3E88F49B-9DF3-4B41-B6F1-477018689F73

Naime karakteriyle tanıdığımız Ecem Erkek’in bana göre muhteşem oyunculuğuyla süslediği Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü? İsimli senaryo hakikaten beyaz perdenin de etkisiyle muhteşem bir hale bürünmüş.

Demet Akbağ’ın tiyatro sahnesinde sergilediği performansla adından sıklıkla söz edilen Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü? İsimli Tiyatro oyununu izlememiş ancak konusunu az çok duymuştum.

Çok Zeki ama zekasının meyvesini yiyememeyen bir kadının hikayesi olarak bildiğim bu senaryoda meğer çok daha fazlası varmış.

Film, özellikle ülkemizde 1960 lı yıllardan günümüze kadar geçen sürede yaşanan tüm süreçleri neredeyse tüm çıplaklığı ile ele almış.

Çıplaklık sadece ele alınan gerçeklikte sınırlı bırakıldığı için, “merhaba televole” tadında saçma sapan çıplaklıklara bayılanların bu filmi izlerlerken pek de bir şey anlamalarını beklemek sadece ahmaklık olacaktır.

Filmde ironinin adeta dibine vurulmuş. Ön planda bulunurken yansıyan kötü örnekler ve televolelerde sıklıkla boy gösterdiği için film ya da tiyatrolarına pek bakmayı tercih etmediğim Yılmaz Erdoğan’a böyle bir eseri Türk sinemasına kazandırdığı için teşekkür ediyor ve gereksiz ön yargım için de özür diliyorum. Yani “işi ehline veriniz” diye boşuna denmemiş…

Adamcağız öyle bir senaryo yazmış ve Ecem Erkek ile birlikte tüm oyuncular öyle güzel oynamışlar ki, senaryoda kapımızın önüne kadar işgale kalkışan onun bunun çocuklarına yol verenleri görmekle kalmıyor, bir de gerçek aşka veda etmek ve kavuşamayanların talihsiz develiğine sitem etmenin yersizliğini kavrıyorsunuz.

Bir toplumun Arapların bile anlamlandıramadığı sıra dışı arabesk bir tarzdan, batılıların bile yok artık dediği ilginç ve hatta karma karışık bir çok evreden nasıl geçtiğini çok net ve büyük bir şeffaflıkla özetleyen filmdeki aşk 3 bilemedin 4 mektup sonra bitiyor.

Yani filmde aşk var ama zeka ve duygusallık seviyesine göre anlamı değişken olarak var.

Sokak lambası gibi kime yandığı belli olmayanların da, ay gibi parlayıp karanlığın süslü ışığı olduğunu sananların da talihsizlik diyebileceği gibi ben de hiç ateş böceği görmedim. Ama bir kaç defa zarambola görmüşlüğüm var tabi…

Karadeniz’de ateş böceklerine zarambola dendiğini de çocukluğumu defnetmeye çalıştığım karanlıkta ortalığı aydınlatmaya çalışan zarambolalar sayesinde öğrenmiştim. Üstelik, tüm bu eşsiz görsel gösteriyi de çocuklarını ısıtmak için yapıyorlarmış aslında…

Hesap makinesinden daha hızlı hesaplama yapabilen bir zekanın nasıl harcandığını, siyasetçilerin kardeşi kardeşi kırdıran yaklaşımlarının bu ülkenin adeta laneti olduğunu, televizyonun evlerin tam ortasına nasıl yerleştiğini ve teknolojinin kontrolsüz, denetimsiz, hızlı ve öfkeli olarak toplumları nasıl yalnızlaştırdığını enfes özetleyen bu filmi izlerken az da olsa deşarj olmuyorsanız vay halinize…

Naime karakterine bakınca kaç kişi gerçek aşkını görür bilemem ama Gülseren karakterinin kimilerine göre tipsiz halinin zekasında ve hatta kimilerine göre deli diye adlandırılmasına aldırış etmeden deli yüreğinde aşkın kalıntılarını ben bile sokak lambasının sınırlı ışığında görebildiysem, yeni nesillerin de para, şan, şöhret ve hak edilmeyen makamlar karşılığında havada uçuşan sözüm ona aşkları görmeleri pek ala mümkün olsa gerek.

İmkan verilse yeri yerinden oynatacak gençlerin nasıl kıyıma uğradığına dair iyi fikirleri satır aralarına gizleyen filmde görüldüğü gibi ilk kurulan tezgahta kumar oynayanlarla her köşebaşında aşkı memnu pazarlayanların ve ekranlardan evlerin tam ortasına yerleşmelerine henüz engel olmak isteyen bir iradeye rastlanmaması da, olgunluğun gerçekliğini bilenler için ise oldukça yıpratıcı bir etkiye neden olabilir.

Bu yüzden içerisinde halen daha çocukluğunu barındıranların bu filmi ebeveynleriyle izlemeleri, şayet hayatta sarılabilecekleri  bir ebeveyni bulunmayanların da rol icabı da olsa sarılabildikleri biriyle bu filmi izlemeleri şiddetle önerilir…

Ne aşk ne iş, ne de aile hayatında bir türlü mutlu olamayanların eninde sonunda boş, afedersiniz bol beğenili, çok takipçili ve oldukça ünlü bir yaşama yelken açabilme umudunun sosyal medyaya bağlanıp, mutluluğa sanal dünyadan göz kırpanları da unutmayıp sosyal mesajın dibine vuran bu film bence izlemeye değer.

Kimi başkasının senaryosunda başrol oynadım diye sevinir, kimi de leziz senaryoları patlamış mısır ile bir kere bile izleyemediğine yanar.

Yangınların en harlı olanına susayan ifritlerin dahi toprak kokulu gerçek hallerini gizlemeye çalıştıkları bir kamuflajla çayını yudumlarken düşlediği aşkları arasında terörist diye anılanlarla aynı kefeye girmeyi kim ister bilemem ama canım Gülserenimin geride bıraktığı küfesinde bebelerini ısıtmak için kanat çırparken etrafını aydınlatan ateş böceklerinin gerçek ödülü hak ettiğini düşünenlerdenim.

Kraldan fazla kralcı olanların ve dahi tanrıcılık oynamaktan haz alanların bile göz yaşlarının yüreklerine oluk oluk akmasına sebep olacağını düşündüğüm bir sahnede ise deli Gülseren’in insanların inançlarının ve dini duygularının nasıl koşullu şartlanmaya çalışıldığına dair güzel bir örneği de yansıtmaya çalışmışlar.

Okuldan atıldığı anda bile çocuğuna dondurma ısmarlayan bir babadan dünya yurdundan tamamen ayrı kalmanın kalıcı acısını dindirememe hissinin iliklere kadar yaşanmasının Naime görünümlü Gülseren’den gelmesi bir yana, Gülseren’in gül kokusundan ya da Gül denmesinden neden nefret ettiğini geç idrak edenleri izlemek bir yana…

Birinin koynuna girmekle, birinin göğsüne başını yaslamak arasındaki farkı bilmeyenlerin de bir ihtimal bu film sayesinde öğrenmeleri kuvvetle muhtemel.

Ben Zarambola’yı gördüm görmesine de, Sen hiç ateş böceği gördün mü?

Tags : 2021 Yürk filmiecem erkeken iyi Türk filmleriSen hiç ateş böceği gördün mü?Zarambola nedir
Burak Bozkurtlar

The author Burak Bozkurtlar

Siber Güvenilir Türkiye

Leave a Response