Bu gün çok farklı bir konuda yazmak istedim. Aslında uzun zamandır zihnimde biriken anahtar kelimeleri yansıtmak istedim desem daha doğru olur. Birde özellikle bu yazımın Fransa’nın bilmem ne gazetesinde ya da dergisinde yayınlanması veya times a kapak olmasını beklemiyorum. Kapak olmaktan daha çok kapak tasarlamak daha keyifli…
Kadıköy’ün stada doğru inen Kuşdili caddesi üzerinde motoru park ederken, kaldırımda dişleri neredeyse yok ya da azalmış, pek temiz kıyafetleri olmayan bir adam gördüm. Belki 40 belki 50 yaşında ama yaşını tahmin etmeye çalışmak yerine oldukça yorgun diyebilirim sadece…
Kalem satıyordu ve aslında satmaktan çok bir tane daha alın diyerek, yalvarırmış gibi ekmeğinin derdine düşmüş. Ben bu sırada o adamın yerine kendimi koymaya çabaladım ve derken aslında onun da benim bir suretim olduğunu fark ettim. Evet suretim… Neticede ruhların aynı anda yaratıldığına ve aslında her ruhun birbirini tanıdığını ve hatta Yüce yaratıcının ruhundan bizlere üflediğine inanıp iman etmiş biriyim…
O halde bunu bilen müslümanlar, müslümanlığın markasını mı kullanıyor? Yoksa müslümanlığı tam yaşayamadığı için mi bu adam bu halde? Yoksa kimilerinin kaderi zengin olmak, kimilerininse fakir olmak mı?
Görecelik kuramı, paralel evrenler, sonsuzluk teorisi gibi kavramları Einstein ve Srinivasa Ramanujan Iyengar gibi dehalar da dile getirmiş ve gerçekliklerini bilenlere şizofren yaftaları yapıştırılırken Kuran-ı sadece tefsir üzerinden inceleyip, fizik, matematik, kimya ve daha bir çok yeni nesil bilimin hazır yazılmışlarını inci gibi çıkarmadan nasıl kalem satmaktan öteye gidilebilir ki?
Abdul Aziz han tarafından kolera ve sağlık araştırmaları ile askeri öğrenci yetiştirilen bir akademiyi ASLA MÜZE YAPAMAZSINIZ!
Konu buradan buraya nasıl geldi diye sormayanlar hariç umarım herkes gerçeklerle yüzleşmeye hazırdır…
Bana sadece bilişim ile alakalı yaz diyenlere saygı duyuyorum ama bu sefer farklı bir durum var. Benim geliştirmem için uygun zeminler olmalı ve ülkemizin geleceği belkide bu makalede gizli…
Önce teknoloji kullanılarak nasıl zaman kazanıldığını bir fark edelim…
Görüldüğü üzere binlerce insanın işini çok daha kısa sürede çok daha az işçi ile neler yapılabiliyor.
Öncelikle inanan ve inanmayan herkese bir farkındalığımdan bahsetmek isterim. Neden bu darbe olaylarından sonra hemen müze yapalım gibi konular gündeme geliyor. İlber Ortaylı hocam Kuleliyi ne yapmalı? Diyerek fikrini söylemiş. Benim fikrim ise halk tarafından ve özellikle halkın tohumları niteliğinde ki öğrencilerin koşulsuz gerçek isteğidir.
Abdul Aziz han tarafından sağlık ve bilim ile askeriyeyi birleştiren bir yapıda kurulan lisenin, öğrencilerinin turistlerle yaptığı harika ingilizce diyaloglardan dolayı ayrı bir havası varmış mesela. Sonra hepsi şehit olmuşlar. Çanakkale’de olduğu gibi kazananlar yine meşhur üst akıl mı oldu? Şimdi de İlber Hocam kalkmış artık kendi aklı mı yoksa kendisi mi üst akıl bilemiyorum bu lise porselen müzesi olsun demiş. Eyvallah. Hocam fikrini beyan etmiş. Ancak okulun gerçek sahipleri olan öğrencilerin ruhlarını müzeye kaldıramazsınız. yani bu bilimsel olarak mümkün değil. o yüzden bu önerinize kulak vererek okulumuzun bir bölümünde istediğiniz tarzda bir müze yapacağız söz…
Şimdi gelelim asıl konumuza; Efendim, Kuleli yine eskisi gibi bir lise olsun ama Lise bakanlığının olmadığı bir Türkiye’de değil. Artık siyasilerin güvenini sarsan tiplerle değilde bu ülkenin en az İlber Ortaylı kadar Beyaz Türk olanların yani gerçek Türk halkının faydasına strateji geliştiren Abdül Aziz han ın şanına yakışır bir halde Siber güvenlik ve Bilim Akademisi olsun. Hem askeri hem sağlık, eğitim, adalet gibi konuların teknolojik bir tat ile özellikle devlet başkanımızın da fark edeceği ve elbette farkında olunca %100 destek vereceği şekilde hızlıca gündeme gelmeli ve siyasi ranttan uzak, yeni nesillerin geleceğimizin teminatı olabileceği gerçek bir akademi yapalım.
Bunun dışında bir yapılanma düşünülürse emin olun bu konuyu bilip görmezlikten gelen her kim olursa! bakın her kim olursa… vatanını da dinini de düşünen birileri değildir.
Elinde şeker varmış gibi gösterip atımın başını okşayan kim bilir ne ilimler bilir de bana vermez, yanlış aksettirir diyerek oradan hemen uzaklaştım diyen Buhari Hz. ni iyi bilir özellikle AKP çevreleri.
Sayın devlet başkanım, ne kadar zor koşul ve anlaşmalar içerisinde devlet yönetmeye çalıştığınızın farkındayız. Bu yüzden yani vazifemiz gereği baş komutanlığa koşulsuz destek vermeye mecburuz. Ancak artık bilgisi olan paylaşsın dedikten sonra size verdiğimiz bu bilgi ve çalışma isteğini görmezden gelirseniz, sizin bir hükmünüz yok demektir.
Elinde tokmak olan bir kadı ve bana padişahım diye ayrıcalık edeydin, şu kılıcımla kelleni alırdım diyen Fatih Sultan Mehmet Han’ın hikayesinden, Pınar Hisar’da, karnelerini gösterip sizlerden para isteyen çocukların yanında ve adamcağız neyin derdinde bunlar neyin derdinde diyerek size sarılıp kokusunu içine çeken bir çocuğun haykırış hikayesine… Müsade ederseniz de yeni nesil teknolojilere geçiş yapmak istiyoruz…
Çünkü bu ülkede sizin talimatınız olmadan kimse bu ölçekte bir şey yapamaz.
Makalemin başında belirttiğim gibi,
Dilenci Kalem Satıyor…