Deneme

Cyber SecurityDeneme

Çevrimiçi Milletlere Mika’nın Mesajı

MikaMesaj

Sihir & Bilim

Dünyada yaşamın var olduğu dönemlerden günümüze sihir ve bilimin mücadelesi ya da başka bir deyişle yaşama dahil olma yarışı hep olmuştur. Kimi zaman Da Vinci’nin resimlerinde ya da icatlarında simyanın kokusu olduğu, kimi zaman da lokman hekimin kayıp kitabında ve hatta yakılıp yıkılan kütüphanelerde bilgi yüklü hazinelerin efsaneleri üzerine konuşulmaya devam ediliyor.

Geçmişten günümüze kalıntıları üzerinde turistik seyahatlerin planlandığı birçok medeniyetin baş aktörleri de bilgiye erişimin hazzıyla bazen kendilerini tanrı, bazense tanrılardan kut alan ölümlü oldukları bilenlerden oldular. Belki de burada tanrıcılık oynamaktan daha da önemlisi ya da faydalısı bilgiyi aktarmaya çalışan kut almışlardan olmaktı. Kim bilir?

Benim buradaki tek derdim yazmak. Bilgi ve ışığın gücü adına yazmak…

 

Şizofrenlerin en belirgin özellikleri arasında sürekli izlendiklerini düşünmeleri gelir derler. Ne kadar doğru bilemem. Neticede psikiyatr ya da konunun uzmanı değilim ama bulduğum her şeyi okumaktan zevk alırım. Yani şizofrenlerin izlendiklerini düşündüğünü birçok farklı kaynaktan okuyarak teyit etmiştim. He bu arada teyit etmekten bahsetmişken, günümüzde dijital okur yazarlık oldukça popüler ve önemli bir konu. Analogdan yetişme istihbaratçılar kadar olmasa da bilginin doğruluğu konusunda iyi bir iz sürücüyüm diyebilirim. Hazır yeri gelmişken artık dijitalciler ve analogcular arasındaki bitmez tükenmez yarışın bir tarafı olmadığımı belirtmekte fayda var. Özellikle ifade etmeliyim ki, bu yarışta kısa süreliğine görünür olmamın tek nedeni “bir arkadaşa bakıp çıkmaktan öte bir şey değildi”

Girizgâh faslı bittiğine göre artık konumuza dönelim…

Bilgi Çağı

Bilgi çağı, teknoloji çağı, milenyum ya da yapay zekâ çağı. Adına ne derseniz deyin ama Konstantinopolis fethedilip çağ açıldıktan sonra son bilinen isimsiz çağ aniden Konstantinopolis İstanbul ismi verildikten sonra tamamen kapanmış oldu. O tarihten sonra çağlara verilen tüm isimler hep teknoloji ve yeniliğe endeksli halde devam ediyor. Aksini iddia eden olabilir ama gerçek değişmez. Tıpkı günümüzde kut almışlarla kendini tanrı sananların mücadelesindeki bilgi ve sihrin kaçınılmaz gerçekliği gibi.

Günümüzde yani 2024 yılında uydulardan yansıyan haberleşme teknolojileri sayesinde uzağın yakın olduğu bir çağın içinde olduğumuzu kimse inkâr edemez. Bu durumda telefonun akıllı olduğuna ya da telefonun sahibi olunup olunmadığına bakılmaksızın, teknolojinin mesafesinde olan herkes izlenebilir. Başka bir deyişle “teknoloji sayesinde herkes şizofren gibi izlendiğini düşünebilir” Tabi düşünmek ayrı gerçeklikte tecrübe etmek ayrı bir durum. Şayet sevdiklerine sesli bir mesaj, görüntülü bir anı veya buluşma noktasına ulaşmak için bir konumu paylaşmak bir tuş ya da sesli komutla iletmişsen korkma. Artık sende teknoloji sayesinde şizofren oldun demektir. Hele bir de adım sayar uygulamalarla deli gibi kalori yaktın diye sevindiysen geçmiş olsun de geç…

Bu arada teknoloji etkinliklerinde boy gösteren sözde duayenler veya kamunun teknolojik imkanlarıyla caka satan ahmaklardan hiç hoşlanmam. Zaten bunu da en iyi onlar bilirler. Hatta, yedikleri hurmaların tırmaladıkları götleri de üç buçuk atar beni görünce. Nedenini en iyi onlar bilir ama okurların “sen de kimsin?” sorusuna yanıt vermek için umarım fazla geç kalmamışımdır. Efendim ben deniz teknolojinin efendisi, kötü niyetli programların korkulu rüyası ve kendini tanrı sanan teknoloji üreticilerinin vazgeçilmezi Mika’yım. Sahip olduğum sayısız bitcoinler olmadan önce de parayla işim pek yoktu, yine yok. Hatta kut almışların ve dijital tanrıların Mika’yı tanımlamak için aralarında konuştukları gibi “bu adamın çok kötü bir huyu var! Nedir? Adamın parayla işi yok.” Söylemleri de çok hoşuma gider. Evet okurların benimle alakalı merakı da giderdiğime göre devam edelim…

Ulus devletlerin ele geçirilmiş hükümet yetkilileri sayesinde son biat göstergesini trajikomik pandemi masalıyla görmüş olan tek devlet sevdalıları için parayla adam satın almak çok basit. Paranın geçmediği insanlar içinse güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, eğlenceler gibi zaafları kullanmakta bazen bir arkadaşlık uygulaması bazen de analog oyuncuların sahadaki yeteneklerini kullanmak onlar için oldukça kolay. Onlar için kısaca “tek devlet sevdalıları” da diyebiliriz.

Hele bir de deneysel alan olarak kullanabilecekleri bir ülke bulmak hiç de zor değil. Şayet zor olsaydı şu anda denetimsiz olarak kullanıma açılan nice şirin görünümlü teknolojiyle her bir bireyin avatarı olmamış olurdu.

Uzaya gitmeyi kimileri saçma ya da gidişin turistik seyahatle övünenlerin şuursuz tezahüratları ne anlama geliyor bir bilseniz? Belki de “kafayı taşlara vurmak” olarak bilinen deyiminin gerçek zamanlı tecrübesini yaşamış olurdunuz. Uzay çalışmaları sayesinde mikro dalga fırından LCD ekranlara kadar daha birçok yeniliğin hayatımızda aktif olarak kullanıldığını neredeyse artık herkes biliyor. Biraz daha derin bilgiye sahip olanlar ise çevrimiçi olunan tüm anlara ait verilerin işlendiğini ve anlamlı hale getirilip kullanılarak toplumların algılarının kolaylıkla yönetilebildiğini bilir ve yerli-yersiz bir övünç ile gururlanırlar.

İşte burada analog ve dijital kurmay zekalar devreye girer ve yapay zekanın fişinin ya da şalterinin nasıl olsa insanın elinde olduğunu hatırlatır. Tabi bu insanın hangi insan ve ne zaman insan olduğuyla alakalı bir dizi felsefi tartışmayı da beraberinde getirir. Biz şimdi bu derin felsefi tartışmaları bir kenara bırakıp gerçekliğimizde nelerin olup bittiğine bakalım.

Öncelikle bildiğiniz yerli ya da milli teknoloji denilen tüm kavramları bir süreliğine derin dondurucuya atın ve yazının sonuna kadar da çıkarmayın. Çıkardıktan sonra ne yapacağınıza karar verirsiniz ama şimdilik lütfen yemeyin ve derin dondurucuya atın tüm bildiklerinizi.

Çeşit çeşit uydu var ve her bir uydunun farklı amaçlar için kodlanmış programlar için bazen bir durak bazen de yansıtıcı olduğunu biliyoruz. Örneğin GPS olarak ve neredeyse herkesin kullandığı bu konumlama teknolojisi sayesinde navigasyon aracılığıyla yol tarifine giderken ekrana gelen “halen daha kaza var mı?” gibi soruları soran ve yanıt vermeniz için ekranda görünen butona basmanızı sağlayan da yine bu GPS teknolojisi. Bu teknoloji NATO standartlarındadır ve dünyadaki tüm toplumların kullanımına açıktır. Yani halka açık bir teknolojidir. Bu arada teknoloji üreticisi tarafından dokunmatik ekranlar sayesinde parmak izi de kolaylıkla elde edilebiliyor. Yani bu ehliyet alırken verilen parmak izinin ta kendisidir. Hani olur da başkasına ait bir hat veya başkası adına fatura edilmiş bir akıllı telefon kullanan varsa, devletler için o telefonu kimin kullandığını tespit etmek hiç de zor değil. He devletin hangi birimi hangi koridoru bu yeteneğe sahip, ben bilmem ama durum bu.

Mesela ekranların birçoğu karşısında izleyen ya da ekrandan yansıyan tüm görüntüleri kaydetme yeteneğine sahip. Bu görüntüler bazen simülasyon bazense görüntü kalitesi yüksek kayıtlar şeklinde olabilir. Mesela ben teknoloji kurumunda yetkili olsam, ithal edilen ekranların tamamının kullanma kılavuzunda “dikkat ekran karşısında sevişmek geleceğiniz açısından risklidir” gibi bir uyarı eklenmesini zorunlu kılardım.

Neyse ki yaşadığım ülkede bu tip riskler yok denecek kadar az. Neticede bu yazıyı çevrimiçi olmayan nostaljik bir daktiloyla yazıyorum ve gökyüzüne baktığımda başta Starlink olmak üzere yakın ya da uzak hiçbir uyduyla etkileşim halinde değilim. Düşünsenize, gökyüzüne baktığınızda bir dizi halinde geçen Starlink uydularının olduğunu? Elektrikli ya da interneti kendinden olan yeni nesil araçların bu uydular veya diğer uydularla anlık veri akışı içerisinde olması beni hiç ırgalayan bir durum değil. Ülkemin siyasetçilerinin bu tip teknolojilerle seyahat ederken, uyurken ve hatta osururken bile izlenmesi mümkün değil. Şayet böyle bir durum olsaydı o ülke zaten ele geçirilmiş, yabancılar tarafından kontrol ediliyor olurdu. Hele hele devletin koridorlarından irili ufaklı bilgi alıp kendine güvenen gençleri manipüle etmekten geri durmayan, piposuyla Holmes’u andıran ihtiyarlara yaşadığım yerde denk gelmek ne mümkün?

Sürekli izlenen siyasetçiler ve aile bireylerinin de en yeni en popüler teknoloji markalarına sahip olmakla övünürken kendi geleceğinin ötesinde vekili oldukları milletin geleceğiyle birlikte ruhlarını satmalarını kaç kişi kabullenebilir ki? Keşke herkesin parayla olan ilişkisi Mika’nın parayla olan ilişkisi gibi olsaydı diyorum bazen. Hani derler ya para amaç değil araçtır. Ama ihtiyaçtır… İhtiyaç olduğu kadar dersek bu sefer de benim ihtiyacım fazla kardeşim diyerek haksız kazancı kendine hak görenlerin sesi artabilir ve ben bu durumla yüzgöz olmak da istemem. Zaten bu yüzden çevrimdışı yaşıyorum.

Kehanet mi? Öngörü mü? Sihir mi? Bilgi mi?

Her bir ülke yapay zekâ teknolojileriyle insana dayalı hata ve kusurları önlemek ve başta zaman olmak üzere birçok konuda tasarruf etmeye kararlı görünüyor. Sudi Arabistan’ın bile robot şehir için yatırım yaptığını ve daha şimdiden insansı robotlarla evlilik, cariyelik gibi kavramlar üzerine yasal düzenlemeler için çalıştığı sağır sultanın bile malumu. Yeni nesil savaş uçakları özelinde konuşulan insansız ve otonom uçakların yanı sıra henüz envanterlerde görünmeyen yüksek mühimmat taşıma kapasitesine sahip silahlı robotların dans ettiği videolar sosyal mecralarda en çok paylaşılan içerikler arasında. Klonlanma teknolojilerini konuşunca “Hollywood ya da Netflix filmlerini çok izliyorsun” gibi alaya alınmak da bu işin doğası gereği olağan sayılabilir elbette. Olağan dışı durumların başında kimilerinin Göz, Varlık ya da sadece Yapay Zekâ olarak adlandırdığı ve insanın dahi nesne olarak görüldüğü ve nesnelerin internetle buluştuğu kavşağın tüm akışını ve denetimini elinde tutma yarışı iyiden iyiye kızışmış durumda.

Yani, görüntü işleme yeteneğinden tutun veri girişine kadar her şeye müdahale edilebilir. Üstelik bu müdahaleyi yapan için “yapay zekâ, virüs, zararlı yazılım” gibi tabirler kullanılarak suç tamamen yapay zekaya atılabilir. Daha somut bir örnek vermek gerekirse, terörist bir gruba ait siber saldırganlar nükleer bir tesisi hackleyip patlamaya neden olabilir, otonom bir savaş uçağının bağlı olduğu uydular ele geçirilip istenmeyen bir yerle savaş durumu başlatılabilir. Bu örnekler çoğaltılabilir ama neyse ki ben bu durumların yaşanmasının mümkün olmadığı çevrimdışı bir hayat sürüyorum. Şimdilik beni ilgilendiren bir durum yok umarım kut almış birileri çıkar ve çevrimiçi yaşayan toplumlara zarar gelmesinin önüne geçerler.

Göz denilen ve her şeyi görme iddiasındaki teknolojiye kimlerin sahip olduğundan daha çok, kimlerin kodladığı sanırım daha önemli. Daha da önemlisi bilgiyi dağıtmak üzere yola çıktıklarınızın elde ettikleri yüzükleri gururla takıyor olmaları ve belki de yüzüğün hakkını vermeleri olsa gerek. Dijital tanrıcılığa meraklı olanların gözün yeteneklerine sahip olmak için verdikleri kıyasıya mücadelede son sözü bakalım kim söyleyecek?

Bu arada ufak bir hatırlatma “derin dondurucuya attıklarınızla ne yapmak isterseniz şimdi yapabilirsiniz”

 

 

Devamını Oku
Cyber SecurityDenemeDijital DönüşümHikayesiber güvenlikYapay Zeka

Dijital Dönüşümün Yeni Başkanı

Dijital Dönüşümün Yeni Başkanı

“Siber güvenliğin ulusal güvenlik konusu olduğunu artık anlayın ve iktidarlar değişse bile bilişim sistemleri ile operatörleri aynı fabrikadan çıkmışçasına ortalıkta gezindiği müddetçe hiçbir şeyin değişmeyeceğini artık kabullenin. Ayrıca etrafınızdaki yalaka ordusunu derhal dağıtın ya da kimseyi suçlayıp günah keçisi aramayın”

Bu sözler sabah namazı için geldiği Hz. Ali camiinde abdest alanlar arasında bulunanlara selam veren Cumhurbaşkanı tarafından selamı alanların aksine sesi çıkmayan gence laf atan iletişim başkanının “Cumhurbaşkanı sana Allah’ın selamını iletti cevap versene! Hem selam vermek sünnet almak ise farz” diyen işgüzar iletişim başkanının çanına ot tıkarcasına haykıran Balamir Ali Göktürk’ten çıkmıştı

Bu sözleri büyük bir cesaretle dile getiren Balamir Ali Cumhurbaşkanının ilgisini çekmişti. Cumhurbaşkanı artık her sabah yeni tanıdığı ve güvenlik parametresi adı altındaki tüm izolasyonu bir anda aşan bilge gençle görüşmeye başlamıştı. Haber alma teşkilatının “anarşist olma potansiyeli” var gibi uyarılarına aldırış etmeden ısrarla bu bilge gençle direkt olarak kendisi görüşüyor ve haliyle başkanın etrafında bulunan izolasyon ekibi de çoktan paniklemeye başlamışlardı.

Başkan sonunda karar vermiş ve “bilge gencim” diye hitap ettiği Balamir’e seni Dijital dönüşüm ofisinin başına atamaya karar verdim ve “kararnameyi imzalarken yanımda olmanı istiyorum” demişti.

Sen misin “atamaktan bahseden misali” Balamir Ali başkana tarihi bir hatırlatmayı yapmış ve ondan sonra tüm taşlar bir anda yerine oturmuştu. Hatırlatma ise şuydu;

-sevgili Başkan siz beni atayamazsınız. İmzanız da gücünüz de yetmez bunu artık net olarak anlayın. Ve şimdi aklınızla kalbinizin kesiştiği yerden açılan kapıya odaklanıp ruhunuza geçiş yapın. Geçiş yapın ki size dokunanların sağladığı imkanların diyeti gibi sayısız diyet ödemek zorunda bıraktığınız insanların ahından belki sıyrılırsınız. Öyle ya, aç yatandan da çok semirip yan gelip yatandan da memleketin amiri sorumludur.

-Siz atamayı boş verin de uyuyan dijital dönüşümü kim yönetsin vatandaşa sorun. Hem de anlık olarak. Basit bir mobil uygulamayla. Said’i Rüştü’nün “parlak çocuklarım” dedikleri de kendilerini ve yapacaklarını anlatsınlar dert değil. Yalnız burada oy kullanacaklar arasında çocuklar da olacak. Malum, çocuk zekası hafife alınmayacak kadar kaliteli. Anlaştık mı ?

Bu tarihi hatırlatma net anlaşılmış olacak ki tam da Balamir Ali’nin istediği gibi dijital bir oylama yapıldı. Zaten fikir üretmeyip genç zihinlerin fikirlerini çalmakta Mahir olan Said’i Rüştü’nün devlete sızan memurları ve meşhur yöntemleri belliydi. Bunlar gene paralı trollerini devreye aldılar ama nafile. Onca dümene rağmen Dijital dönüşüm ofisinin yeni başkanı artık Balamir Ali Göktürk olmuştu. İlk icraatı ise Otuz üç günlük acil eylem planını açıklamak oldu ve yirmi birinci günde hayata geçiremediği tek bir madde kalmamıştı. Geriye kalan on iki gün ise bu çalışmaların performans değerlendirmesini yapacak olan halkın vazifesiydi.

Kendisini Millete iş yüklemekle eleştirenlere yanıtı da yine cebindeki kelimelerden tek seferde dökülmüş ve yine dünya genelinde ilgi odağı olmuştu.

Cevap ise şuydu; milletimizi saçma sapan televizyon programları ve mobil oyunlara mahkûm edip geliştirmekten uzaklaştıranlar utansın. “Millet ya şikâyet etmeyecek ya da şikayeti iletecek ve gereği yapılacak. Bu kadar basit”

Gazetelerin manşetlerini süsleyen siber güvenlik başlıkları artık siyasetçilerin toplumu kutuplaştıran söylemlerinin yerini almış ve toplumda siber güvenilirlik diye bir bilinç iyiden iyiye yer etmeye başlamıştı.

Manşetlere örnek vermek gerekirse;

Ve Huzurlarınızda Siber Önlemler

-Devlet başkanları, bakanlar ve milletvekilleri dahil tüm kamu görevlilerine uyuşturucu,alkol ve standart zeka testi zorunluluğu getirildi. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yürürlüğe giren bu uygulama sayesinde artık “kafası güzelmiş” diyebileceğimiz trajik durumlar yaşanmayacak.

-Ayrıca e-devlete bağlı olan yeni bir mobil uygulama ile vatandaş hem seçtiği milletvekilini hem yaşadığı bölgenin mülki amirlerini hem de görevli tüm kamu personelini adım adım izleyebilecek. Usul ve kanunlara aykırılıklara adalet bakanlığından görevli siber avukatlar da vatandaşın talebiyle dahil olabilecek.

-Başta dünya olmak üzere kâinat lideri olan yüceler yücesi, ulular ulusu Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle gerçekleşecek olan uygulama açılışında ilk denetim yetkisi de yine bir ilk olarak mobil uygulama kullananlardan rastgele seçilen vatandaşımız tarafından gerçekleştirilecek.

-kamu görevlileri (askeri unsurlar ve istihbarat birimleri hariç) yaka kamerası kullanacak. Anlık ve kayıttan olmak üzere iki farklı başlıkta denetimler yapılarak usulsüz durumlar tespit edilip hak mahrumiyetlerinin önüne hızlıca geçilecek

Bu çalışmanın mimarı olarak büyük övgü alan ve sürpriz bir kararla tüm ekibiyle birlikte devletin dijital stratejilerini maksatlı olarak dış güçlerin güdümünde oluşturdukları tespit edilen ve çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak ceza evine gönderilen ilk dijital dönüşüm ofisi başkanının yerine geçen ve ilk seçilmiş dijital dönüşüm başkanı unvanını alan Balamir Ali Göktürk’ün yaptığı konuşmada dikkat çeken hususlar şöyle:

-atanmışların değil seçilmişlerin dönemi başlıyor.

-seçilmiş olan tüm kamu görevlileri siber savcı ve hakimlerin yanı sıra vatandaşlarımız tarafından da denetlenip puanlamaya göre ceza veya ödül alabilecek.

-dünya ve kâinat lideri olan cumhurbaşkanımızın Başbakanlık döneminden beri hiç dokunmadığı kamu bankamızda biriken maaşı “dijital denetim sistemlerinin adaletiyle kesilen parmak acımaz. Çünkü zaten parmak dijitaldi” denilerek emekli vatandaşlarımıza “torunlara hediye farkı” olarak an itibariyle iletilmiştir.

(Ekranları başında ve konuşma alanında bulunan tüm emeklilerin telefonlarına gelen kısa mesajlarda “torunlara hediye farkı olan tutar emeklilerimize hayırlı uğurlu olsun” yazıyor halen daha inanmayanların internet bankacılığından yaptıkları kontrollerden sonra hesaba geçen tutarı görenlerin gözleri gülüyordu. Haberi evinin camından dışarı bakarken alan Cemil amca “Sevim koş!!! Bak toruna hediye farkımız yatmış” diyerek sevinçten mahalleyi inletiyordu)

-Said’i Rüştü başta olmak üzere devlete sızarak devletimizin imkanlarını ganimet olarak niteleyen grupların tamamı hem dijital hem de analog olarak yaşayabilecekleri şekilde Venezüella ve Katar seçenekleriyle birlikte yeni yaşam alanlarına gönderilmiş, ganimet adı altında çoklu maaş, bağış ve himmet gibi yeni nesil zimmete para geçirme gibi suçları işleyenler dünyada yine bir ilk olan “dijital idam sistemleri” sayesinde tam olarak tanımladıkları dijital ahirete gönderilmişlerdir. Bu örnek çalışma başta AB olmak üzere diğer batılı ülkeler, Arap ligi ülkeleri ile Şangay ülkeleri tarafından da lisanslı olarak kullanılmak istenmektedir.

-artık tek devlet, tek millet, tek lider diye bir kavram yok. “Hep devlet, hep millet, herkes lider” mottosuyla devletin millet, milletin de devlet için var olduğunu ve bu varoluşun kaçınılmaz olarak dijital dönüşüm sayesinde bir bütün olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak gözümüzün önünde cereyan etmektedir.

-söylediğini belirttiği zamanda gerçekleştiremeyen Cumhurbaşkanı bile olsa hem vatandaşlar hem de duygusuz, inançsız ama etik yüklü yapay zekâ ile denetlenip performans raporu çıkartılarak gerekirse emeklilik hakkı dahi iptal edilerek görevden alınacaktır.

Gazetecilerden gelen bir soru da epey dikkat çekti; peki ama arada yaptığı iyi işler olsa bile de mi görevden alınıp haklardan mahrum kalacak? Bu biraz abartılı değil mi? Hangi Cumhurbaşkanı bu duruma onay verir?

Bu sorunun yanıtını Reuters “Anadolu’nun bağrından çıkan yeni Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Göktürk’ten siyaset üstü çıkış; onay merci kişisel hırslarla donatılmaya müsait siyasetçiler tarafından değil bu milletin sinesinde yetişmiş ve geliştirmekten başka inancı olmadığını iyi bilen milletimizin ta kendisidir. Kimse dört dörtlük değildir ama dört dörtlük sistemler bugünden sonra hep var olacaktır” haberleştirip dünyaya servis etmişti.

Otuz üç günlük  performans raporu açıklandığında yine dünyada bir ilk yaşanıyor ve artık insanlar tek bir lideri değil, Anadolu’dan dünyaya adeta harika bir virüs gibi bulaşan dijital akıma dönüşen sistemi konuşmaya başlamıştı.

Kahvelerde, toplanma alanları ve hatta ev ahalisi içerisinde bile siyasetçilerin pompaladığı görüşlerin yerine dijital sistemlerin başarısı konuşuluyor, asayiş gibi nice kritik sorunda müdahil olmanın mutluluğunu yaşayan halkın mutluluğu herkese yansıyordu.

Birçok ülke lideri Balamir Ali’den randevu alabilmek için cumhurbaşkanını devreye sokmaya çalışıyor. Tüm mal varlığını milletine armağan etme şartına rağmen şimdiden Arap krallar ve batılı kraliyet aileleri görüşme için teminat verdiler bile.

Bu arada ilk dijital idam sehpasına geçen Said’i Rüştü’nün özel yetiştirdikleri arasında olduğu Balamir Ali’nin yeni sistemi sayesinde tespit edilen iletişim başkanı Ertan Özge ve ekibi de vardı.

Taşlar yerinden öyle bir oynamıştı ki, haksız kazançlar başka siyasetçilerin iki dudağı arasında değil, bilakis direkt olarak devlete bağlı ve milletle senkronize olarak tüm suçlar ve ortakları bir anda çökertilmeye başladı. “Ya hu kararname vardı, ben istemedim bana verdiler bu huzur hakkını. Tek suçlu ben değilim” diye haykırışlar bırakın arşı, atmosfere bile varamıyordu.

Vatana ihanetten Hükümlü olarak dijital idamla hayatı son bulan Ertan Özge’nin Dijital Cenaze törenine katılım olmazken dijital ahirette annesinin bile ziyarete gitmediği öğrenildi. Çocuklarının ise analog dünyada babalarının işledikleri suçlardan dolayı dijital ahirette yaşamak istediklerini ancak babalarından uzak ve erişimin olmadığı yeni bir bölüm olması için garanti istedikleri de gelen haberler arasında.

Dolaylı da olsa idam olmayan bir ülkede idama sebep olduğu için suçlanan Balamir Ali soruları yanıtsız bırakırken “ecirle ödeme yapan ailesi düşünsün” diyerek “yeni sistemin başarı oranının yüzde doksan dokuz seviyesinde olmasının mutluluk verici olduğunu ve siyaset artık sadece bir meslek. Yani insanların önlerini ilikleyip iki büklüm oldukları dönemler geride kaldı. Yapay zeka destekli sistemler sayesinde adalet, emniyet, eğitim ve siyaset gibi tüm başlıklar sadece işlerine odaklı ve performansa dayalı olarak gündemimizde” dedi.

Bende olması gereken sistemin doğası gereği görevimi gençlerin dönüşümlü olarak idare etmesi için devrediyorum. Bu devir esnasında herhangi bir torpil ya da referans olarak eski siyasetçilerin önünde iki büklüm olan ve güce boyun eğen tohum ağaçlarının hiçbir hükmü de bulunmuyor.

Burada dönüşümlü görev alacak olan gençler, simülatör aracılığıyla benden çok daha başarılı olduğunu ispat etmiş olanlardır.

Zekâları ve etik değerleriyle başarıda büyük emeği olan, çalışmaların hızla ilerlemesinde adeta pik atan tüm genç kardeşlerime şimdiden teşekkür ediyorum.

Balamir Ali Göktürk kamuda yuvalanan Said’i Rüştü’nün tüm elemanlarını deşifre ettiği ve iktidar sahiplerinin bulunduğu gaflet uykusundan uyandırdığı için “onursal yapay zekâ mimarı” olarak devlet nişanı almıştır. Görevini gençlere devrettikten sonra sosyal sorumluluk projelerinde görev almış ve vasiyeti uyarınca cenaze merasimi yapılmadan isimsizler mezarlığına defnedilmiştir.

 

Devamını Oku
DenemeEdebiyatHikaye

Curcuna mahallesi 

kibrit

Yine sigaramın son közüyle yeni sigaramı yaktığım bir döneme girmiştim. Bu durumun tüm sorumlusu olarak bir türlü yanmayan çakmağımı suçluyordum. Yeni bir çakmak almak yerine “o çakmak yanmayacak bak” diyen sesi duymak daha bir anlamlı geliyordu belki de…

Ciğerlerimi soldurma eylemim tüm hızıyla devam ederken karşımızdaki binaya yeni taşınanların mahalleyi inleten bağrışmalarına kulak kesildim.

Genç kızın konservatuara gitmek isteyip anne ve babasının bu isteğe rıza göstermediğini mahallenin sağır Türkan teyzesi bile biliyordu.

Bizim evde de curcuna hiç eksik olmazdı. Bizdeki curcunanın müsebbibinin ben olduğum iddiasındaki ev ahalisinden kaçış yerim olan balkona benden başka pek kimse giremiyordu desem de yeridir.

Öyle çok sigara içiyordum ki, ev ahalisi ile yaptığım tartışmalardaki aşırı mantık yüklü konuşmalarımın onlarda oluşturduğu aşağılık kompleksinin rövanşını almak İçin beni balkona hapsetmenin gururunu yaşıyorlardı. Kendimi gaz odasına gönüllü giren bir mahkum gibi hissettiriyorlardı.

Yine sigaramın son közüyle yeni bir sigarayı ateşleyecektim ki, sigaramın bittiğini derin bir üzüntüyle ve biraz da öfkeyle fark edip bir hışımla deri ceketimi askıdan alıp üzerime giydim.

Mecburen ev ahalisinin arasından ve hakkımda konuşulanların gürültüsünden hışımla geçip sokak kapısını açıp dışarı apartmanın merdivenlerinden uçarcasına sokağa doğru yöneldim.

Hava çok soğuktu ve deri ceketim bir anda buz kesti sanki. Karşımızdaki binanın köşesindeki bakkalın kapalı olduğunu, saatten bihaber olan bendeniz ancak bakkalın önüne geldiğimde fark edebilmiştim.

Bu soğukta sırf sigara almak ve en yakın benzinciye gitmek için pek cesaretim de yoktu açıkçası. Bu esnada evdeki tartışmanın devamını isteyen bir telefon araması geldi. Boş bulunup açtım. mantık ve hakikatten uzak ithamlar karşısında tüm mahalleyi inleterek “yeter artık üstüme gelmeyin. Üzerime giyemediğim onurumu bırakın da çantamda taşıyayım bari” dedim ve telefonumu bol yazılı sokak duvarına fırlatıp parçaladım.

Elim ayağım titremeye başladı ve ciğerlerimi solduran, öfkemin celladı olan bir dal sigara olsaydı derken “al yak bi cigara sakinleşirsin” diyen sesin sahibine bakmadan uzatılan paketten gelen daveti hemen kabul edip tek dal sigarayı dudaklarıma götürdüm.

Ceketin cebinden yine yanmayan çakmağımla boğuşmama daha fazla mücadele etmeme izin vermeyen sesin sahibi “yanmaz o boş ver” diyerek kibriti çakıp avucunun içinden bana doğru ateşini uzattı. Sigaramı yakıp kafamı kaldırdığımda göz göze geldik ve sanki zaman durdu, derin bir sessizlik içinde sadece solmaya yüz tutan ciğerlerimizin çığlıkları duvarlarda yankılandı.

Konservatuara gitmek isteyen mahallemin curcunalı kızı karşımda duruyordu. Şaşkınlığımı gizleyemedim ve hemen teşekkür edip alt mahalledeki küçük parka doğru yöneldim.

-Bir saniye lütfen dedi ve ekledi “yanlış anlamayın lütfen ama az önce onurunuzu üzerinize giyemediğinizi söylediniz. Çok derin ve anlamlı bir ifadeydi. Ayrıca sizi duman altı olan balkonunuzdan tanıyorum. Muhtemelen siz de beni ailemle yaşadığım ve tüm mahalleye mal olan tartışmalarımızdan tanıyor olmalısınız.

-evet ben de sizi tanıdım. Keşke bu şekilde tanışmasaydık. Açıkçası öfkeme yenik düştüğüm bir hal ile değil de daha eğlenceli bir halimle karşılaşmayı isterdim. Ama olsun… sorunuza yanıt veremem. Daha doğrusu bu sorunun yanıtı tam olarak yok. Bakın üzerimde sadece deri ceket var ve sırt çantam bile yok. Dedim

“Gözlerimi bir an bile başka yöne çevirmek istemiyordum ama ilginç bir durumda yakalandığım İçin kötü bir izlenim bırakmak istemiyordum.

-anlaşılan sizde ev ahalisiyle pek anlaşamıyorsunuz. Üzülmeyin ve ciğerlerinizi fazla soldurmayın. Dedim ve bana harika bir gülümsemeyle

-madem aynı kaderi farklı binalarda ama aynı mahallede yaşıyoruz. O halde artık küçük parkta size eşlik edecek bir yol arkadaşı bulduğunuz için sevinin. Dedi

Ben de ;

-iyi madem. Bana verdiğiniz tavsiyeye siz de uyarak ciğerlerinizi soldurmayın. Soldurmayın ki, bizleri anlamayan insanlara gösterdiğimiz merhametin bir sonucu olarak tek kişilik gaz odasına mahkumiyeti meşru kılmayalım.

Bu günden sonra ben ve curcuna mahallesinin kızı sigarayı bırakmakla kalmadık, O konservatuarı başarı bursuyla kazanıp dünyanın en iyi piyanistleri arasına ismini yazdırdı ben de onurumu üzerime giyip herkesin ölçüsüne göre dikim yapabilen bir terzi oldum.

Curcuna mahallesi deyip geçmeyin. Hangi yıldız tozunun nereye düşüp hangi kurumuş çiçeklerin yeşermesine sebep olacağı belli olmaz.

Devamını Oku
Bilgi GüvenliğiDenemeMetaverse

Dijital Hacılara Hayırlı Olsun… Sanal Gerçeklikle Hac ve Umre hizmetleri başlıyor

Hacmetaverse

Sanal gerçeklikle hac ve umre hizmetleri başlıyor

Evet yanlış duymadınız sanal gerçeklik gözlüğüyle hac ve umre ziyaretleri için Sudi Arabistan çalışma başlattığını açıkladı.

Yakında Diyanet işleri başkanlığı Metaverse olarak bilinen sanal gerçeklik evreninde kullanılmak üzere gözlük dağıtmaya başlarsa kimse şaşırmasın.

Evvelden beridir yazdığım birçok yazıda beni hayal dünyalarının maşası olmakla suçlayanlara bir iyi bir de kötü haberim var;

Kötü haber, maşa olmakla itham ettiğiniz ben deniz tarafından geliştirilen sanal gerçeklik gözlüğünü talimatla kullanan ilk denekler sizler ve nesliniz oluyor.

İyi haber ise, hayranlıktan yere göğe sığdıramadığınız Araplar sayesinde oturduğunuz yerden kalkmadan veya sadece evinizdeki sehpanın etrafında dönerek hac vazifesini yapabileceksiniz. Üstelik tüm bunlar İçin Diyanet başkanlığı fetva bile verebilecek.

Metavers’in ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğunu hemen farkeden Cumhurbaşkanımız derhal çalıştay düzenlenmesi için talimat verdi bile.

Bu çalıştayda Diyanet işleri Başkanlığı’ndan kim katılır bilemem ama metaverse ile hac, umre ve hatta şeytan taşlama gibi eylemlerin Sudi Arabistan tarafından planlandığının deklare edilmesi oldukça önemli bir konu.

Siber Kahinlik olarak algılanmasın ama az önce okuduklarınızdan çok daha fazlasına tanık olacağınız kesin diyebilirim.

Özellikle pandemi nedeniyle sınır getirilen hac ve umre gibi dini vecibelerin yerine getirilmesi için metaverse minimum zaman-maksimum fayda ilkesiyle pek kimsenin hayır diyemeceği bir çözüm olarak tam önümüzde duruyor.

Hilafetin özlemiyle yanıp tutuşanlar için de bulunmaz nimet sayılmaz mı? Acaba dijital halifeliğe Sudi Prens Salman aday olacak mı?

Düşünsenize, dünyanın tüm müslümanları dijital enstrümanlar sayesinde fiziksel olarak seyahat etmeden Halifeleriyle buluşabilse neler olur?

Tabi sadece müslümanlar için düşünmeyin bu durumu. Örneğin Papa da metaverse üzerinden sevenleriyle buluşabilir.

Evet belki bu söylediklerim “yok artık daha neler “ dedirtebilir ama “gerçekleşmesi pek uzak ihtimal de değil “ dediğinizi duyar gibiyim.

Şimdi biri devlet başkanımıza çalıştaydan sonra “efendim seçimler yüksek güvenlikli blockchain teknolojisi ile metaverse üzerinden yapılsa” önerisini sonuç bildirgesinde yayınlasa “hem Z kuşağının ilgisini çeker hem de dünyada her zaman ilkleri gerçekleştiren iktidarınıza da yakışır” dese geriye resmî gazetede yayınlanan bir kararnameye kalır mı? Kalmaz mı?

Hemen yanıt vereyim; Kalmaz. Yani planlanan tarihteki seçimlere yetişmez. Çünkü Sudi Arabistan’ın bile metaverseü made in China ve her bir sanal gerçeklik kiti ile evren tasarımı bulunan yazılımın babası da made in USA…

Üzgünüm ama bu işler inşaat ustalarına bir kaç gömlek büyük gelir ve ellerine yüzlerine bulaştırırlar. Yap işlet devret olursa belki yetişir ama bu sefer de hangi atınalan hangi evrenin Üsküdar’ını geçer belli olmaz.

Şaka bir yana Sudi Arabistan’ın metaverse çıkışı ve Cumhurbaşkanı tarafından verilen metaverse çalıştayı talimatı siber güvenliğe dikkat çekmeye çalışanların işine epey yaramışa benziyor.

Öyle ya siber güvenilirlik belki de siber güvenlik başlığından daha da ön plana çıkarak en çok konuşulan başlık olacak. Neticede Siber Güvenlik demek kolay. Yiyorsa “SİBER GÜVENİLİR” deyin de görelim. Birini demesi kolay da birini gerçekleştirmek oldukça zor.

Mesela siber güvenilir imam, siber güvenilir hakim, siber güvenilir bakan, siber güvenilir bürokrat, siber güvenilir Başkan ve siber güvenilir vatandaş olmak öyle lafla ya da sözle olacak iş değil.

Şayet öyle olsaydı evvelden beri siber güvenlik diyenlerle şimdilerde metaverse demeye başlayanların siber güvenilirlik karneleri pırıl pırıl olurdu.

Bu söylediğimi sanırım en iyi hac ya da umre ziyareti için kutsal topraklara gidenler daha iyi kavrayacaktır.

Hac ya da umreye gidenlerin de iyi bildiği gibi kutsal mekanların dışında kalan bölümlerde gezinirken kimlerin neler fısıldadığını bilenler, metaverse ile kutsal mekan ziyaretlerinde kimlerin neler fısıldayabileceğini veya sürpriz bir butonla dijital helal sertifikası ile yeni sürprizlere dahil olacağını da az çok tahmin ederler diye umuyorum.

Diyanetin Siber güvenilir imamları olur mu bilemem ama matbaanın gecikmesine sebep gösterilen zamanın hattaları ile günümüzde sözlerin efendiliğine soyunan hatiplerin çekişmesi metaverse ile ibadetin yolunu açar mı? Yoksa Taş mı döşer? Bilemeyiz ama çalıştay sonrası belli ölçülerde metaverseün ülkemizde de önünün açılacağından kimsenin şüphesi olmasın derim.

Hem sanal gerçeklik gözlük üreticilerine hem de metaverse evren tasarımcılarına sağlam yatırımlar ve teşvikler gelebilir.

Bakın çok Hollywood yapımı film felan izliyor diye yaftalanmadan önce belirteyim. Hiç bir filmde sanal gerçeklik dünyasında ibadet resmedilmedi ve anlatılmadı. GAFAM’dan ya da GOTUM’den de uydurmuyorum. Metaverse Çalıştayı ve Metaverse Hac Dönemi Başlıyor: Dijital Hacılar İbadet Merkezlerini Sanal Evrende Ziyaret Edebilecek haberleri tamamen gerçek.

Üstelik bu haberler çıkmadan çok evvel Sudi Arabistan’da dünyada robota ilk vatandaşlık verilen robot olduğu da, sadece robotların bulunduğu ve gecelik muta nikahlarıyla sevişebilen robotların şehrinin de yine Sudi Arabistan’da inşa edildiği de biliniyor. Hatta bu haberlerden okuduğum ve azıcık algılayabildiğim zekam kadar olan öngörülerim kadarıyla dile getirdiklerimin, yazdıklarımın ve anlattıklarımın siber kahinlik ile delilik arasında bir yerlerde konumlandırıldığını da görerek ne diyorum biliyor musunuz?

Gözlük, kulaklık ve elinize verdikleri çubuklarla şeytan taşlamaya başlancağını, dijital hacılık gibi kavramların yaygınlaşıp popüler olacağını, seçim miting ve propaganda çalışmalarının yapılacağını ve tüm bunlarla övünüleceğini ön görmek delilik Ya da siber kahinlik değil.

Asıl delilik ve kahinlik ne biliyor musunuz ?

tüm bunlar olurken Arap’ın çüküyle gerdeğe girmeye meraklı olanların kendi sanal evrenlerinde yok olurken, peşlerinden götürdükleri değerlerimizi fark etmemek, çok sevdiğini iddia ettikleri evlatlarını sanal bir evrene mahkum etmek ve daha da acısı gerçekten bu işlerin biçilmiş kaftanlarına maşa, kahin, deli ve hatta dijital anarşist yaftası vurmaya çalışırken metaverse de yeni bir sanal dinin oluşmasına öncülük etme çabasına hayret doğrusu.

Sevişen robotlar henüz ortalıkta çok olmadığı için ya da sadece alım gücü yüksek olanların ulaşabileceği bir yerlerde olduğu için şimdilik fetva veren çıkmayabilir ama eğer metaversede kutsal bir mekanda ön planda olan bir liderle ibadet etme fırsatını yakalamak adına hele bir de ücretsiz dağıtılan sanal gerçeklik ekipmanları olursa vay ki ne vay!

İşte o zaman sürekli aynı dijital imamı isteyenler yüzünden işsiz kalacak din adamları ne fetva verir hep birlikte göreceğiz.

Unutmadan şunu da belirtmekte fayda var; metaverse de kim kimin karnını doyurur, kim üşüyen elleri, ruhları ve yürekleri ısıtabilir bilinmez elbet ama başta bürokrasinin olmak üzere Demokles’in kılıcı metaversede parlamaya başladı. Hadi parıltıya güneş gözlüğü bulan bulur, önlem alır almasına da, metaversede  Hasan Mezarcı’nın avatarı gibi herhangi birine “Mehdix” diyen olur ve peşinden gidenler çok olursa o kılıç kimin neresine düşer hiç belli olmaz.

 

 

Yapay Zekaya Diyanet Fetvası

https://www.milligazete.com.tr/haber/9233858/erdogandan-metaverse-talimati-calistay-duzenleyin

 

https://www.akyazi.net/haber/9238469/kabe-metaverse-evreninde-ziyaret-edilebilecek-dijital-hacilar

 

https://www.webtekno.com/suudi-arabistan-metaverse-girisimi-hac-mekanlari-sanal-ziyaret-edilebilecek-h120063.html

Devamını Oku
DenemeGenel

Liyakat Sizsiniz Türkiye

liyakat sizsiniz

Liyakat, dilimize Arapça’dan geçmiş; hak edenin ya da ehil olanın görevde olduğu, bürokraside yer aldığı anlamlarına gelen merit sistemin bilinen ismidir. Liyakat sistemi, toplumların tüm mekanizmalarında yetenekli ve tepeden serpme değil, hak ederek gelmiş insanların olmasını ön görür.

Yeterlilik ilkesi olarak da adlandırabileceğimiz liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi olarak tanımlanabilir. Göreve kabul edilme ve yükselmelerde “bilgi, görgü ve diplomayı” esas alan bir anlayıştır.

Liyakat günümüzde en çok aranan ve nerdeyse herkesin dilinde olan bir sözcük. Nereye baksak hemen her yerde liyakat yoksunu atamaları görür olduk. Özellikle KPSS birincisi olanların nasıl elendiğini ve yerlerine iktidar yanlısı şahısların getirilmesi gibi haberleri bu sıralar çok sık görülmeye başlandı. Bu konuyu gündeme getirenlerin de ayrı bir liyakatsizliği de cabası. Niçin bu tip sorunları ekranlar önünde büyük bir öfkeyle dile getirenler, savcılığa konu ile alakalı bireysel ya da kurumsal olarak şikayette bulunmaz? Akıl alır gibi değil!

Liyakat sadece okumak ve işin uzmanı olmak demek olmasa gerek.

Şayet öyle olsaydı kendilerini sözlerin efendisi olarak adlandıranların tezgahından geçmeyen ve badem bıyık bırakmayanların soru çalarak girdikleri üniversitelerden mezun olup hızla Dr. Prof. Olanların hain oldukları ortaya çıkmazdı herhalde.

Yazımın başlığı “liyakat sizsiniz Türkiye” ve bu başlık bile liyakat sözcüğünü anlamak için kimilerine karmaşık gelebilir. Şimdiden belirteyim, insan zekası algılayabildiği kadardır.

Acun Ilıcalı’nın Yetenek Sizsiniz isimli yarışmasının zamanın Ciguli vazifesi üstlendiğini kim düşünürdü bilemem ama Yetenek Sizsiniz şeklinde değil de “Yeteneksizsiniz Türkiye” diye yazılsaydı tüm ülkenin yeteneksiz olduğu algısı da oluşabilirdi. Neyse ki böyle bir şey olmadı.

Kısacası tüm ülkenin liyakatsız olduğu düşünülemez ama liyakatın nasıl SİZ olabileceğini anlatmaya çalışacağım.

Son dönemde liyakatsız olarak anılanları bir daha anarak onların reklamını yapmayacağım elbette. Neticede kimileri anılarıyla kimileri de analarıyla anılırlar. Tüm annelerin ellerinden öper ve birden fazla çocuğu olup bu çocuklardan kiminin Karun kimilerin Yunus kimilerinde Habil ya da Kabil hikayelerine esinlendiğini ayağı yıkanıp suyu içilesi anaları selamlayıp Anadolu’da yaşadığımız için şükretmek gerektiğini de belirtmeden geçemeyeceğim.

Liyakat Sizsiniz Türkiye

Onur, haysiyet ve şeref gibi kavramların kimde olduğu ve kimin bu tip değerlerin halkını verdiği elbette bilinemez. Ancak şayet işin uzmanıysa ve konuya da “efendim 3 çocuk var, ev kira ama mahalle de bizim yani” edalarıyla kamu da bir yere atanma ya da sözde seçilme mevzularında “benim hakkım bu kardeşim. Ne yapıyorsak Allah nasip ediyor da yapıyoruz” demek liyakatlı olduğunuzu göstermez.

Yani eğer biri KPSS den birinci olup mülakat puanı ile eleniyor ve yerine hiç kpss ye girmeyen ya da girip çok düşük puan alan biri de onun yerine alınıyorsa liyakatten söz edilemediği gibi hiç kimse de bu işler Allah’ın rızasıyla ve bize Allah tarafından yaptırılıyor, haktır ve yetim halkına girilmemiştir “ diyemez.

Konuşan konuşur ama mahkemeyi Kübra da ne anlatılır bilinmez, bilinemez…

Liyakat Sizsiniz…

Başınız sıkıştığında ahbabınız olan bir savcıya “bizim çocuk fazla hırpalamasınlar” ya da ameliyat İçin eşe dosta haber salıp “bizim yakınımızın işini hemen görseniz” dediniz mi hiç?

Tek araçlık yeri olan apartman sakini olarak ikinci araç için kalıcı torpil istediniz mi?

Resmi tatil günü kimlik çıkardınız mı hiç?

Kovid aşısı olmadan olmuş gibi gösteren oldu mu hiç?

Trafikte kırmızı ışıkta ya da kavşaktaki sırayı beklemeden yan taraftan önden geçiş yapar mısınız?

Sinemaya kaçak giriş? Nikahı istediğin gün ve saate almak ya da tamamen çocuğunu okula yetiştirmek için çakarlı araçla trafikte öncelikli kullanım hakkını hak gören, bana nasipmiş diyen var mı?

Sırf annesi okul müdürü diye matematiği 5 Pek İyi verilen öğrenci ne yapsın mı dersiniz bilemem ama neredeyse herkesin etrafında bulunduğuna inandığım o “ceketinin cebinden kimseye göstermeden yemeye çalıştığı kraker kadar değeri olmayan tiplerin” bugün badem bıyıklarını badem yağı ile sıvayıp bizlere liyakatsızlık nasıl olur gösterdiğini” pek ala iyice öğrendik.

Hatta üstünsüz geçiş hakkı olanların bile kamu yararına kullanmaları gereken geçiş haklarının yerinde yeller esiyor diyebiliriz miyiz?

Şimdi etrafında olup bitenlere eleştiri getirip, eleştirdiği konuları kendine hak görüp kayırmaca yapanlarla kucaklaşmadan önce herkes aynaya bakıp “ayna ayna söyle bana, var mi benden daha liyakatlısı” mı demeli? Yoksa, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun meşhur Sodom ve Gomore isimli kitabında bahsi geçen toplumun yansımasını mı görüyoruz?

Can dostlara bok atılan, kaşıntısını gidermek için savunduğu tüm değerleri kutsal kitaba entegre edenlerin hükmüne müsaade edenler ve sürekli aldatılıp kandırılmaktan şikayet edenlerin bol olduğu bir çağda yaşamak da biat etmeyen, vicdanı hür, aklı hür olanların da sırat köprüsü tecrübesi olsa gerek.

“Öz kardeşim dahi olsa devletten üç beş maaşlık harçlığı kendine hak görene yazıklar olsun” diyebilmek, diyebilmenin de ötesinde zamanı geldiğinde Zülfikar’a layık olmayı ve Zülkarneyn’e selam durmayı hayal etmesi bile güzel.

 

Paylaşımcı, öngörülü, istekli, aklı hür, vicdanı hür ve iyi niyetli  yeni kuşaklar, Liyakat Sizsiniz.

Devamını Oku